(Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
serinin altıncı babı)
güneşe ant olsun
geceye ve kuşluk vaktine
Rabb’ın yüce adını ananlara ant olsun
yolunu bekleyen çoban çeşmesi gibi ak yolumuza
şehrin sebillerinden süzülen inkisarlarımızı yıka bir bir
ışığında arayalım kaybettiğimizi
ışıt içimizi
bir pula satılan değerlerimiz geri dönsün artık
yıllar yılı kendi yatağını öpen nehirlerce ak
ezeli özlemlerimizin yokuşlarına
öğüt, yine öğüt
yine öğüt aşk tanelerimizi
Allah aşkına
peygamberler aşkına
kabe ve zemzem aşkına
tenha sokaklarda neşesiz koyma zamanı
dağların yamaçlarında eserken gurup
uyuyan gözlerimizi uyandır
ant olsun göğe ve burçlara ve gece yıldızlarına
ve ant olsun tan vaktinde kutsal beldeleri kuşatan rahmete
tozu dumana katanlara
göğüsleri ferahlatacak biçimde açan kudrete
açık olan gönüllere
açılan gönüllerde güllerce
aşk olsun
*
süt çocuklarını geri verme mevsimi
gelip çattı
efendimiz üzerinde kol kanat geren
onu öz evladından daha fazla seven halime'nin
gönlünü bir hüzün bulutu kapladı
çünkü, ondan ayrılacaktı
çünkü nur muhammed'in
cennet'i hatırlatan gül kokusundan uzak kalacaktı
mekke'ye getirilip
annesine teslim etmekten başka
çare yoktu
öyle yaptılar
nur muhammed'i mekke'ye götürdüler
gözyaşları arasında teslim ettiler annesine
sütanne hüzünlü…
aminenin dünyası sevinçle dolu idi
biri öz yavrusuna kavuşmanın saadetini yaşıyor
diğeri ondan ayrılmanın ateşinde tutuşup yanıyordu
o anda sütanne halime'ye
sanki bir ilham geldi
yalvarırcasına
bütün samimiyetiyle şu teklifi yaptı
ne olur
oğlumu biraz daha yanımda bırakamaz mısınız
hem ben,ona
mekke vebasının bulaşmasından da korkuyorum
teklif ve arzu samimi idi
sanki cümleler dudaklardan değil
gönülden kopup gelmişti
aziz anne amine
bu riyasız ve candan yalvarışa karşı koyamadı
bir müddet daha ciğerparesinin
sa'doğulları yurdunda kalmasına rıza gösterdi
halime muradına ermişti
arzusunun kabul edilişinin sonsuz hazzı içinde
efendimizle birlikte
tekrar yurduna döndü
alemlerin efendisi
artık süt kardeşi abdullah'la
kuzuları gütmeye de çıkıyordu
peygamber efendimizin gözleri hep göklerde idi
orada bir şeyler keşfedecekmiş gibi
dikkatli ve ibretli bakıyordu
bir el uzanacak
onu ulvi alemlere alıp götürecekmiş gibi
bekliyordu
başı üzerinde çoğu zaman
bir bulut geziyor
onu güneşten koruyordu
artık gözler ondaydı
dillerde onun güzelliği
gönüllerde tatlı sevgisi vardı
konuşulan onun dürüstlüğü
terbiyesi ve ağırbaşlılığı idi
akranları da onun tatlı arkadaşlığına erişmek için
adeta yarış ediyorlardı
sevgili peygamberimiz (s.a.v.)
sa'doğulları yaylasında
huzurlu ve sevinçli geçiriyordu günlerini
kuşluk güneşinin
her tarafa pırıl pırıl hayat saçtığı bir güzel bahar günüydü
nur yüzlü efendimiz
süt kardeşi abdullah'la
evlerine yakın çayırlıkta kuzularını otlatıyordu
bir ağacın altında
çimenden yem yeşil halının üzerine oturmuş
tatlı tatlı konuşuyorlardı
abdullah bir müddet sonra
ağacın serin gölgesinde uykuya daldı
alemlerin efendisi oturduğu yerden
tabiatı kuşatan eşsiz güzelliklerin Yaratıcısını
düşünmeye koyuldu
tam bu sırada
kuzular yayıla yayıla epeyce uzaklaştı
onları geri çevirmek için peygamberimiz (s.a.v.)
abdullah'ın yanından ayrıldı
bir müddet gittikten sonra
karşısına beyaz elbiseli iki kişinin çıktığını gördü
güler yüzlü ve sevimli idiler ikisi de
birinin elinde içi karla dolu altın bir tas vardı
yanına usulca yaklaştılar
onu tutup
ilahi bir halı gibi duran çimenlerin üzerine uzattılar
efendimizde ne ses
ne seda
ne de telaş vardı
bu güler yüzlü
bu temiz simalı
bu sevimli insanların
kendisine kötülük yapmayacağını biliyordu
ağacın serin gölgesinde uyumakta olan abdullah
bu sırada uyandı
manzarayı görünce
olanca hızıyla telaşlı telaşlı eve vardı
gördüğü manzarayı anne ve babasına anlattı
heyecan ve telaşlarından
evlerinden nasıl çıktıklarının farkında bile olmayan
halime ile kocası,
peygamberimiz (s.a.v.)'in yanına koştular
abdullah'ın anlattıklarından eser yoktu
ortalıkta kimseler görünmüyordu
gelenler memur edildikleri vazifelerini bir anda bitirip
gözden kaybolmuşlardı
sadece ayakta duran alemlerin efendisinin
benzi uçuktu
hafiften gülümsüyordu
fazlasıyla telaşa kapılan halime ve kocası
ne oldu sana yavrucuğum
alemlerin efendisi anlattı olanları
yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi
birinin elinde içi karla dolu bir tas vardı
beni tuttular
göğsümü yardılar
kalbimi de çıkarıp yardılar
ordan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar
göğsümü ve kalbimi o karla temizleyip
ayrılıp gittiler
bu hadise ile
Cenab-ı Hak tarafından
peygamber efendimizin mübarek kalbi
ilahi bir nur
bir sekinet
bir ruh ile genişletilmiş oldu
resulullah efendimizin nefsi
o yaşından itibaren kutsi duygular
ilahi nurlar ile teyit edilerek
her türlü vesvese ve şüpheden
temiz hale getirildi
redfer