Düşsel bir ummandın
düş tekkemde saklı bir rica bir rüya
bir sezi
en çok da ayaklarımın altında ezilen
içimdeki çocuğun sesi
ve ben efkâra b/anmıştım aşkı
ne de olsa acıtandı içimi
bir o kadar içimi içime açamadığım
kadar
yalnız ve seyyah ve seferi varlığımdan
dökülen
her inci tanesi aslında yokluğu
yaşatıyordu ruhuma
yorgun ufkun göz hizasında
saklı iken yüce Tanrı
nasıl da her yerde görüyordum O’nu
ve İlahi Aşkın İlahi sancılarında
yaşıyor olabilmenin hem gücü yitikti
hem ritmi tıkalı devrelerin yandığı
bir martaval adeta yaşam denen
tezgâhı
çarçur edenlere sitemim
en çok da benin beni ezdiği ve
sezdiği
bir külfet ve işte nasıl ki
ruhumun şiarı saklı
çeperinde yalnızlığın ve dökümlü
eteklerin
nazımın mevsimle eşleşen bir yergi
bir yargı
ismimden doğan goncaların
ve ruhumun kasıntısı iken dikenlerim
ve işte Gül mizacımla ansızın
gülümsediğim
yorgun gecelerin uykusunda ve
uydusunda
kendime yenilmişliğim ve de kendimden
geçtiğim
zamanların nüansı
elbet kendimle barışık bir ilahe
olamadığım kadar
kendime hızlıca koştuğum
ve işte kendime tosladığım sancılı
bir ömrü de
hibe etmişken bana melekler ve kader
ve işte sarmalında imgelerin
kâh mihenk taşı kâh nirengi noktası
ötelemiş cihanın ötesi berisi ne ki
ne
sevgi ve İlahi Aşk olmadıktan sonra
yenik düşmedikçe sefil nefsime
ve işte o ölü sancı
ve işte o ölü doğrucu
yeniden doğabilmenin de varsın olsun
külfeti
yeter ki sevgiyi ve iman gücünü ve
umudu
saklı tutayım küfemde
tünediğim kadar sonsuzluğa
açılan üstümü örten o masumiyet tülü
altında yok olsam bile
hiçliğimle var olduğum kadar
evrenin sair dikeni de batsın
yüreğime
fani bir rüzgâra meyyal fedaisi
olduğum
sevgim ve ruhum ve inancım nasıl ki
saklı kıblemde…