Sitemizin sevimli miniği Rüya Uzun'un '' Yorumlarda Buluşalım. '' Başlıklı yazısına cevaben bir diziye başlıyorum.
Haydi bismillah
****
Edebiyat dünyamızın en ünlü şair-yazarlarından Sami Biberoğulları, uzun süredir odasında sesi sedası çıkmayan torunu Rüya'nın kapısını tıklattı.
-Rüyaaa. Kızım ne yapıyorsun? Ne zamandır sesin sedan çıkmadı.
-Ders çalışıyorum dedeciğim.
-İçeri gelebilir miyim?
-Tabii ki. Buyur.
Sami Dede içeri girdi. Bu arada Rüya da şiir yazdığı defteri masasının gözüne koyup masa üstüne Matematik kitabını çıkarmıştı. Sami Dede memnun memnun sırıttı.
-Maşallah benim güzel kızıma. Demek ki riyaziye çalışıyorsun.
-Riyaziye mi?
-Yani Matematik.
-Evet dedeciğim.
-O zaman sana bir soru. Bil bakalım: Bir amudi müsellesin dahili zaviyelerinin yekunu ne kadardır?
-Anlamadım?
-Yani bir dik üçgenin iç açılarının toplamı kaç derece eder?
-Ben de işte tam olarak bu soruya kafa patlatıyordum dedeciğim: ''Bir üçgenin iç açılarının toplamı kaç derecedir?'' Ama cevabı bulamadım.
-Onu bilmeyecek ne var kızım? Üçgenlerin iç açılarının toplamı üçgenine göre değişir. Mesela ikizkenar üçgende farklı, eşit kenar üçgende farklı, dik üçgende farklıdır.
-Teşekkür ederim dedeciğim. Sen de olmasan ben bu üniversite sınavında sıfır çekerim her halde.
-Eeee dedeler bu günler için var öyle değil mi? Ne demiş atalarımız? Dedem deve, girmez eve, kes başını, girsin eve
-Bildim, şemsiye.
-Yok bilemedin. Dedeye benzeyen başı kesik deveydi cevap. Neyse, ben seni oyalamayayım. Çalışmana devam et. Bu arada bilemediğin bir soru olursa çağır beni.
Sami Dede, Rüya'nın odasından çıkıp kendi odasına döndü. Tam bilgisayarını açıp ezeli ve ebedi rakibi Mehmet Fikret Ünalan'ı taşladığı şiirin ilk dizesini yazmıştı ki kapının zili çaldı ve hayrettir ki duydu zil sesini.
Rüya'ya seslendi.
-Rüyaaaa. Kızım kapıya bak bakalım. Sanırım postacı geldi.
Rüya başladı oflayıp puflamaya.
- Of yaaaa... Şurada iki satır ders çalışayım dedim, burnumdan geldi. ( Aslında ders mers çalıştığı yoktu. Yine şiir yazıyordu. )
-Dedeye of denmez. Haydi bak bakalım Mualla Hanım mektup göndermiş mi?
-Of dede yaaa. Bu devirde mektup mu kaldı? Watsap'tan yazışsanıza.
-Kasapta ne işim var kızım? Kızışacak başka yer bulamadık da kasapta mı kızışacağız? Saçmalama.
Rüya, içinden '' Kulağı duymaz, gözü görmez hâlâ oyunda oynaşta gözü. '' Dedi ve oflaya puflaya kapıya yöneldi.
Gitti ve ve kapıyı açtı. Bir kaç saniye sonra da Sami Dedeye kimin geldiğini açıkladı:
-Dedeciğim ! Akşama misafirimiz var. Haber göndermişler '' müsait misiniz? '' diye.
- Önceden haber verdiklerine ve müsait misiniz diye sorduklarına göre benim gibi Tanzimat-ı Hayriye döneminden kalma âsâr-ı atikadan olsalar gerek gelecek olanlar. Haberi kim göndermiş?
-Mehmet Fikret Dede...
-Bir şeyler uydurup '' Müsait değiliz '' deseydin.
-Nasıl bir şey uydursaydım yani? Hem neden?
-Ya ne bileyim, ''Dedem öldü.'' deseydin mesela.
-Yalan mı söyleseydim yani?
-Ya da doğruyu söyleyebilirdin. ''Dedem, akşam master şefi seyredecek. O, master şef seyrederken patlamış mısır yemek dışında hiç bir şey için müsait değildir.'' Deseydin.
-Ama dedeciğim bildiğim kadarıyla sen seversin Mehmet Fikret Dedeyi.
-Yahu sevmesine severim de uzaktan severim. Burnumun dibine sokulmasına gerek yok.
-İnanır mısın? Hayretler içindeyim.
-Yahu şimdi gelecek, başlayacak '' Bizim aslan cimbom, sizin kara kartalı nasıl parçaladı ama '' diye caz yapmaya. Akşam akşam hiiiiç çekemem vallahi.
-Mehmet Fikret Dede yalnız gelmiyor ki. Başka misafirler de var.
-Yani diyorsun ki ''Dedeciğim ! Ayvayı tek tek değil, ağacıyla birlikte yemek üzeresin.''
-Daha ne istiyorsun dedeciğim? Ayva, kolestrole, ülsere çok iyi geliyormuş ki sende ikisi de var. Hatta eğer hamile filan kalırsan, hamilelikten kaynaklanan mide bulantılarına da iyi geliyormuş.
-Neyse... Bir bahane uydurup savdın değil mi?
-Yoooo. ''Buyurun bekliyoruz. Dedem sizleri evimizde ağırlamaktan son derece mes'ut ve bahtiyar olacaktır.'' dedim.
-Demek öyle dedin. O halde şimdi doğru mutfağa.
Rüya, hayatında ilk kez duyduğu bu kelimenin ne manaya geldiğini sordu:
-Mutfak mı? O da ne?
-Hani annenin yemek, babanın salata yaptığı yer var ya işte orası.
-Anlamadım, mutfakta ne yapacağım?
-Gelecek misafirler için pasta, börek, kurabiye yapacaksın.
-Ben mi yapacağım?
-Yok babam yapacak.
-Hay Allah. Ben de çok korkmuştum ben yapacağım diye. Ne anlarım pasta, börek, kurabiye yapmaktan. Ben daha mini minnacık bir çocuğum.
-He ya, mini minnacık bir çocuksun. Sormadan sual etmeden, sırf benim master şefi seyretmemem için inadına eve misafir kabul ederken hiç de mini minnacık bir çocuk değilsin.
-Bence sen çok daha güzel yaparsın. Onca master şef programını boşuna seyretmiyorsun sanırım.
-Yapmasına âlâsını yaparım da...
-Valla bence Danilo Şef'ten bile güzel yaparsın.
Resmen gaza geldim.
-Yaparım tabi. Ne var ki iki kurabiye, bir tepsi börek yapmakta.
Rüya başladı bir türküye. Ben de eşlik ediyorum.
-Bakkal amca bakkal amca
-Ne var
-Şekeriy var mi?
-Var var
-Uniy var mi?
- Var var
-Yağiy var mi?
-Var var
-Ne duruyorsun?
-Ne yapayım?
-Halva yapsana, halva yapsana, halva yapsana vay vay halva yapsana...
Ah bu zamane veletleri. İnsanı gaza getirmesini çok güzel beceriyorlar.
Akşama misafirlere ikram etmek üzere pasta, börek, kurabiye yapmak için kolları sıvadım ve mutfağın yolunu tuttum.
Evet, her şey böyle başladı.
Bunun bir de misafir ağırlama faslı var tabii ki. Bakalım misafirler kimler ve misafirlikte neler konuşuldu?
Gelecek bölümde inşallah.