Efendim, bu bölüme başlamadan önce iki hususun altını özellikle çizeyim.
1- Taklitlerimizden sakınmayınız efendim. Onlar da bayağı güzel. ))))
2- Gönül isterdi ki sitemizdeki tüm dostları muhabbetimize ortak edelim ama maalesef mümkün olamıyor. O bakımdan adı zikredilmeyen dostlar lütfen gönül koymasınlar. Her bir dostumuzun kalbimizde ve gönlümüzde apayrı müstesna bir yeri olduğunu bilirsiniz zaten. Yine de bazı arkadaşları bu bölümde muhabbetimize ortak edeceğim. Hele öyle biri var ki siz de çok şaşıracaksınız.
*****
Rüya her ne kadar '' kahve yapmayı bilirim.'' dese de pek inanasım gelmedi.
-Demek kahve yapmayı biliyorsun. Söyle bakalım o zaman kahve nasıl yapılır?
Başladı tane tane anlatmaya:
Kahve güğümde kaynar, havar yârim
Keklik kafeste oynar vay vay
Benim o güzel yârim, havar yârim
Toylarda mendil sallar vay vay
Eyvah ki eyvah. Bu şimdi bir güğüm su kaynatıp üzerine de bir kavanoz kahve dökerek mi yapacaktı kahveyi? Felaket ki tam felaket. Ama olaya bir başka taraftan bakarsak misafirler bu kahveyi içince kesin kalkıp gidebilirler, ben de rahat rahat master şefi seyredebilirdim.
Rüya, her ne kadar '' Kahve yapmayı bilirim'' dese de bu işin öyle bir güğüm su kaynatmak, üzerine kahve dökmekten ibaret olmadığını az buçuk tahmin edebiliyordu ama öte taraftan misafirler '' koskoca kazık kadar kız olmuş, yarın bir gün görücü gelse kocaya gidecek ama kahve yapmayı bile bilmiyor.'' demesinler diye acilen Mehmet Fikret dedesinin eşi Nevin Hanımı aradı.
Mehmet Fikret'e dede dese de Nevin Hanıma hep abla diye hitap ederdi.
-Alooo. Nevin abla.
-Buyur prensesim.
-Abla acil yardıma ihtiyacım var.
-Ah şekerim ben emekli olalı seneler oldu. Artık acil hemşireliği yapmıyorum güzelim.
-Öyle değil abla. Bana kahve nasıl yapılır anlatır mısın?
- Kolay, anlatayım. Sanırım misafirlere kahve yapmak işi sana düştü.
-Evet abla, erkek misafirler neyse de bayan misafirler tefe koyarlar beni eğer kahve güzel olmazsa.
-Bayan misafirler mi? Bayan misafirler de mi var? Mehmet Fikret bana ''Erkek erkeğe muhabbet edeceğiz.'' demişti. Eh Fikret, eve gelirsin sen... Ben de seni oylum oylum oyup etrafına overlok çekmezsem bana da Nevin demesinler. Neyse prensesim. Ben sana şimdi güzel bir kahve nasıl yapılır anlatayım. Not alıyorsun değil mi?
Nevin Hanım anlattı, Rüya not aldı ve tekrar içeri girerek misafirlere sordu.
-Sade kahve isteyenler parmak kaldırsın.
Parmaklar kalktı.
Daha sonra orta ve şekerli içenler de parmak kaldırdı. Sadece Mehmet Fikret parmağını kaldırmamıştı. Ona da sordu:
-Mehmet Fikret dedeciğim sen?
Kökleri Urfalı olan Mehmet Fikret cevap verdi.
-Biye bir mırra yapasan gızım.
Rüya '' Tamam '' dedi ama mırranın ne olduğunu bilmiyordu. Yine Nevin Hanıma sordu telefonla.
-Nevin Abla. Mehmet Fikret dedem mırra diye bir şey istiyor. O ne?
-Zıkkımın kökünü içsin inşallah. Mırra kavrulmuş nohuttan yapılan bir kahvedir. Sen ona en iyisi bir çay yap, yanına bir iki de isot koy. Bayılır isotla kıtlama çay içmeye.
-Tamam abla. Çok teşekkürler.
Her birisi şair- yazar olan bunca misafirin olduğu bir ortamda muhabbetin konusu ne olur?
Bildiniz. Elbette şiir olur ama Mehmet Fikret- Nevin Hanım çiftinin evinde ayrıcana musiki de icra edilirmiş ki zaman zaman Mehmet Fikret'le telefonda konuşurken ben de şahit olmuşumdur Nevin Yenge'nin tın tın makamında saz çalışına ve dahi Mehmet Fikret'in kargalara rahmet okutan sesiyle şarkı okumasına.
Mehmet Fikret '' Haydi şarkı söyleyeyim sizlere'' Deyince hep birlikte ayaklarına kapandık ''Allah rızası için vaz geç'' Diye.
Neyse, zar zor da olsa ikna ettik. Artık şiir ve edebiyattan konuşabilirdik.
Çok ünlü bir şairimizin dünya çapındaki şiirinin dörtlüklerini ele aldık.
YÜRÜ KOÇ YİĞİDİM VATAN AŞKINA
Sen bana kafa tutuyorsun he mi?
Bu nasıl çay, nerede bunun demi?
Rıhtımdan kalkıyor sessiz bir gemi
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Ben gamlı hazanım sense baharsın
Yemeğin üstünde tüten buharsın
Sen düşeşsin, hatta penc-ü cıharsın
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Destanını söylesin al elmalar
Aşık sana Huriye'ler, Selma'lar
Helal olsun o yediğin dolmalar
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Anan teknede yoğursun hamuru
Doldur ceplerine kızıl çamuru
Durdurmasın seni bir su samuru
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Evet, yorumlanacak şiir buydu ve tam ben '' şair bu şiirde demek istemiş ki'' dediğim anda kapının zili çaldı. Gelen kara yağız bir vatandaştı.
İçeri girer girmez '' Bırakın, bu şiiri ben yorumlayacağım '' dedi ve başladı yorumlamaya:
-Sen bana kafa tutuyorsun he mi?
Bu nasıl çay, nerede bunun demi?
Rıhtımdan kalkıyor sessiz bir gemi
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Ben gamlı hazanım sense baharsın
Yemeğin üstünde tüten buharsın
Sen düşeşsin, hatta penc-ü cıharsın
Yürü koç yiğidim vatan aşkına
Çok güzel bir şiir okudum. Daha nicelerine diyor, şair arkadaşımı kutluyorum.
Gülüm Hanım göz yaşları içinde yaptı yorumunu.
-Şiir, sen ne güzelsin. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
Mücella Hanım parladı:
-Ayol bu nasıl şiir? Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. Yorum desen şiirden daha da felaket.
Kapı bir kez daha çaldı. Bu sefer gelen Kemal Doğanay Hocaydı. Benden de yaşlı olduğu için saygıyla ayağa kalktık hepimiz ve ele aldığımız şiiri ona gösterdik. Şöyle bir baktı ve:
-Şair resmen saçmalamış. Şiirin dizeleri arasında kesinlikle uyum yok. Tamam kafiye, ölçü yerinde ama mana sıfır.
Mehmet Fikret lafa girdi hemen.
-Arkadaşlar biz en iyisi türkü söyleyelim.
Evet, sanırım türkü söylemek daha doğru olacaktı böyle şiirlerle uğraşmaktansa... Hem hep birlikte söylersek Mehmet Fikret'in karga sesi arada kaynayabilirdi.
Hep birlikte başladık Cemil Cankat'ın repertuarımıza kazandırdığı bir Şanlıurfa Türküsüne
Söylerem, ozan kimin
Kalp kaynar, kazan kimin
Elin elimde olsa
Gezerem kızan kimin
Ay ezhanım, ezhanım
Çık, eyvanda gez hanım
Aziz misafir gelmiş
Şeker şerbet ez hanım
Yazman uci çevirme
Saçın yana devirme
Men senin heyranınam
Yüzün benden çevirme
Ay ezhanım, ezhanım
Çık, eyvanda gez hanım
Aziz misafir gelmiş
Şeker şerbet ez hanım
Evet, böyle neşe içinde türkü çığırırken ani bir gürültü ile ev zangır zangır sallanmaya başladı. Önce deprem oluyor sandık ama pencereleri açınca gördüğümüz manzara çok farklıydı: Kaptan-ı Derya Çerkezoğlu Murat Paşa, Donanma-i Hümâyun'un en güzel gemisi olan Şevk-i Satvet'in kaptan köşkünden aslanlar gibi kükrüyordu: '' Destuuuur. Sultan Abdülaziz Han Hazretleri ''
Evet, sonunda Aziz Misafir de gelmişti. Mücella Hanımın '' İlk aşkım. '' Demesine fırsat vermeden hep birlikte bağırdık:
-El Muzaffer daima ( Allah daima zaferler nasip etsin )
*****
Evet, ben diğer misafir ağırlayan ve ağırlamaya devam edecek olan arkadaşlara yol vermek için bitirdim hikayemi ve öyle sanıyorum ki çok güzel bir şey yaptım zira Mehmet Fikret olsun, Mehmet Aluç olsun zaten hep açık olan evlerinin kapılarını ve sofralarını açtılar bizlere. Eminim başka arkadaşlar da katılacaktır bu kervana.
İsmini anamadığım arkadaşlardan özür diliyor ve benim eksik bıraktıklarımı diğer arkadaşların tamamlaması dileklerime herkese hoşça kalın diyorum.
***
Teşekkürün çoğu sana Rüya. Minicik cüssenle şimdilik ben dahil dört yaşlıya bir sürü hikaye yazdırdın. Helal olsun... Senin verdiğin ilham olmasa böyle bir kervan başlatamazdık.