Bedre Uçan Ebabilleri Gördünüz Mü

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 64.bölümü

neydi…
geceye aydınlık taşıyan 
ümit sabahından
içten içe tutuşan 
uzak şafakların közünü geceye serpen
ayın kıvrımına tutulup kalan burukluk 

neydi…
cenge adanmış ayazların derununu dolduran acı
bir teselliydi bedri sahraya düşen yağmur
göz pınarlarından inzal hüzünler ışığı 
iki göz 
iki ayn

göklüydü ay 
 elçilik ederdi ötelerin ışığına
tilavet ederdi nurun kaynağını 
güneşi izler
sabahı özletir
incelip bazen hilal olurdu
susar lal olur
bedir olur kal olurdu

neydi…
güzelin üzerimize düşen gölgesi
kendisine değil
başkasına baktırmak için başımızda dolanan 

arza bağlı semaya asılı gece yolcusu kimdi
miracın göğe vuran resmi 
bir arzlının semalara ağışının nişanesi  
gece yürüyüşçüsünün hatırası
isra şavkı
nurun ala nur

neydi…
haşre dek şahadete hüküm giymiş 
ab-u hayat kadehindeki iksir miydi
bir mücahidin gözyaşlarıyla suladığı bir çiçek mi
bir avuç toprak mı 
bir avuç kum mu

kimdi...
bedrin ıssız çöllerinde ıstırabı emerek büyümüş 
nazenin bir gonca gül mü
vadinin  kıyısında açmış 
ayın ondördü zambaklar mı

yoksa biz dikenler miydik
yalnız bir gül hatırına gül bahçesine ekilen 
gülşenin de bir gül yüzünde ihyalandık
hayat iksiri öylece dolandı yüreğimizi
tenimizde öylece 
kızıl utanç goncaları açtı

kimdi…
tebessümü gül yaprağından dudağımıza devşiren
aşklarımızı gül yanağına deviren
gül yüzünde  
güle bakıp güle döndüren

hey siz
bedre uçan ebabiller gördünüz mü
yaralı süvariler geçerken buralardan  
daruşşifalara doğru kehkeşanlardan 
seherler ve sabahlar boyu şeydalanırken
şeydalanırken  çöl kumları 
cennet bekleyen mücahitleri gördünüz mü
öyle bir lütuf ki onlara vaat edilen
tek miskali 
ali makamlarını satın alır cennetin

güzellerin En Güzeli
ona muhabbet eyledi
onu Muhammed eyledi
onun yüzünü gül eyledi
değil mi ki, önceleri hiçbir şey yoktu
değil mi ki, var edilmişler varlığa yüz buldu
öyleyse bu varlık gülşenine önce 
gül yüzü düştü

bir ihsan ki... 
beşiği ab-ı hayat sükunetiyle süslenen 
müjdeler büyür hendesesinde 
öyle renkli güzellikler yansır ki güneşten 
her biri ,bir hikaye anlatır bedrin çöllerinden
her şahadetle müjdelenenleri

neydi…
yumuşacık mehtaplarda suların tenini okşayan 
tatlı ürpertiler bırakan 
dağ yamaçlarına
kederli inleyişlerin ahını
ümitli yakarışların toprağını 
bembeyaz ışığıyla besleyen
içimizin göğe asılı sevdalarına
ayna olan
mah olan

ondandı
kalbin rengi damlarken damla damla 
al al  nakışlar vururken  ru-i zemine 
sevinçtendi bil ki
yanağa düşen her güneş parıltısı 
boyunlara asılan her  yeni madalyon
hep bir adım önde gidenler
hep bir adım önde yürüyenler
O'na doğru

*
mücahitlerin sayısı az, 
amma iman ve cesaretleri sıradağlar gibiydi
istinat noktaları kainatın Sahibi idi
reisleri kainatın efendisi hz. muhammed idi (a.s.m.)
böyle bir ordu elbette 
her şeyi göze alarak müşrik ordusuna karşı koymaktan 
çekinmeyecek ve korkmayacaktı

resul-i ekrem 
sevinç içinde, ümit dolu bir seda ile 
mücahitlere şu müjdeyi verdi
yürüyün ve Allah`ın lütfü ile şad olun 
işte kureyşin tek tek düşüp uzayacağı yerleri 
şimdiden görür gibiyim

bu konuşma mücahitler üzerinde 
derin bir tesir icra etti 
heyecanlarını kat kat arttırdı.
bedir`e doğru şevkle yürümeye başladılar

islam ordusu
cuma gecesi yatsı vakti 
bedir yakınına geldi
resül-i ekrem efendimiz
şu küçük tepe yakınındaki kuyu başında 
bir takım bilgiler elde edeceğimizi umarım
buyurduktan sonra
hz. ali, zübeyr bin zvvam, sa`d bin ebi vakkas gibi 
sahabeleri oraya gönderdi

o sırada müşriklerin sucuları 
su taşıyan develeriyle birlikte kuyunun başındaydı
mücahitler onlardan bazılarını ele geçirdiler
huzura getirildiklerinde  efendimiz kendilerine
bana, kureyş hakkında malumat veriniz… dedi
onlar, vallahi, şu gördüğün kum tepesinin 
en yüksek, en uzak tarafındadırlar…dediler

resul-i kibriya efendimiz, 
o topluluk ne kadar vardır
pek çok …diye cevap verdiler
efendimiz tekrar 
onların sayıları ne olabilir
bilmiyoruz. cevabını verdiler

peygamber efendimiz
onlar her gün kaç deve kesiyorlar
bir gün 9, bir gün 10 dediler
resulullah
onlar, 950 ile 1000 kişi arasındadır… buyurdu

sonra, 
içlerinde kureyş eşrafından kimler var .diye sordu
müşrik sucular kureyş ileri gelenlerinden 
bir çoğunun ismini sıralayınca 
resul-i ekrem ashabına dönerek şöyle buyurdu
işte mekke, 
ciğerparelerini size feda etti

bedir`e vardığı gece peygamber Efendimiz,
inşallah, yarın sabah filanın vurulup düşeceği yer şurasıdır
inşallah, yarın sabah filanın vurulup düşeceği yer şurasıdır
işte şurasıdır 
şurasıdır. 
 
elini o yerlere koyarak 
müşrik kureyş reislerinden her birinin 
nerede katledileceğini birer birer gösterdi
hz. ömer der ki
onlardan hiçbirisi 
nebiyy-i ekremin elini koyduğu yerlerin 
ne ilerisinde,
ne de gerisinde vurulup düşmediler

resul-i ekrem efendimiz 
karargahın nerede kurulmasının daha uygun olacağını 
ashabıyla görüştü
otuz üç yaşlarında bulunan hubab bin münzir ayağa kalktı 
ya resulallah..biz, harpçi kimseleriz
ben, bütün suları kapatıp, 
bir tek su menbaı üzerine karargah kurmayı uygun görürüm.

ya  resulallah…burası, sana 
Allah`ın emrettiği, 
bizim için ileri gidilmesi 
geri çekilmesi caiz olmayan bir yer midir
yoksa, şahsi bir görüş neticesi, 
bir harp tedbiri olarak mı seçildi.
diye sordu

resul-i kibriya
hayır…şahsi bir görüş neticesi, 
bir harp tedbiri icabı olarak seçildi

bunun üzerine hubab şöyle dedi
ya  resulallah …burada karargah kurmak pek muvafık değildir 
siz, halkı hemen buradan kaldırınız
kureyş kavminin konacağı yerin yakınındaki 
su başına gidip konalım
ben orayı bilirim. 
orada suyu bol ve tatlı bir kuyu vardır

onun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım
sonra bir havuz yapıp onu su ile dolduralım. 
sonra da müşriklerle çarpışalım. 
biz, susadıkça havuzumuzdan içeriz. 
onlar su bulup içemezler 
zor duruma düşerler

peygamber efendimiz (a.s.m.) 
ey hubab, doğru olan görüş 
senin işaret ettiğindir buyurarak 
hemen ayağa kalktı, 
mücahitler de derhal ayağa kalktılar 

kureyş müşriklerinin konacakları yerin yakınındaki 
suyun altına kadar gittiler
sonra 
peygamber efendimizin emriyle kuyular kapatıldı
bir havuz yapılıp içerisi kuyu suyu ile dolduruldu 
içine de bir kap konuldu

bu arada, 
sa`d bin muaz hazretlerinin teklifi ile 
resel-i ekrem için hurma dallarından 
bir gölgelik ve çadır yapıldı
efendimiz, gölgeliğin altına 
hz. ebu bekir`le birlikte girdi

sa`d bin muaz hazretleri de kılıcını takınıp 
ashab-ı kiramdan bir kaç zatla birlikte 
gölgeliğin kapısı önünde nöbet beklemeye başladı
efendimiz, bedir`e gelir gelmez ordusunu harp nizamına soktu
ordu saf ve hatlarını dikkatle kontrol etti. 
sonra da her mevzideki grup için bir kumandan tayin etti

müslüman kuvvetler,
muhacirler, evsliler ve hazreçliler olmak üzere 
üç kısıma ayrıldılar 
her biri açtıkları kendi sancakları altında toplandı
muhacirlerin sancağını mus`ab bin umeyr, 
evslilerinkini sa`d bin muaz, 
hazreçlilerinkini ise hubab bin münzir hazretleri tutuyordu

efendimiz, bütün bunlardan sonra 
ordusuna şu talimatı verdi
hatlarınızı bırakıp ayrılmayınız
bir yere kımıldamadan yerlerinizde sebat ediniz
ben emir vermedikçe savaşa başlamayınız
oklarınızı, düşman size yaklaşmadan kullanıp israf etmeyiniz

düşman kalkanını açtığı zaman okunuzu atınız
düşman iyice sokulunca elinizle taş atınız
daha da yaklaşırsa mızrak ve kargılarınızı kullanınız
kılıç en sonunda, 
düşmanla göğüs göğüse gelindiği vakit kullanılacaktır

mücahitlerin her biri 
bulunduğu yere taş yığınakları yapmıştı
müdafaa harbinde bulunacak müslümanlar için bu, 
çok işe yarayacaktı
düşman bundan mahrumdu 
çünkü, taarruz taktiğini uyguluyordu
hücum esnasında çok çok bir kaç taş taşıyıp atabilirlerdi...

harpten bir önceki geceydi
efendimiz, kendisi için yapılan gölgelikte idi
bütün gecesini 
Kadir-i Zülcelale ibadetle geçirmişti
Rabb-i Rahimine ellerine açarak 
kainatı ağlatacak kadar hazin
arz ve semaya göz yaşı döktürecek kadar tesirli 
şu duasını yaptı

Allah`ım
Bana yaptığın vaadini yerine getir
Allah`ım
bu bir avuç müslüman mücahit helak olursa
artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz

resul-i kibriya vakit namazlarında da 
aynı duayı tekrarlıyordu
bu duayı duyan mücahitler 
heyecanlarından yerlerinde duramaz hale gelmişlerdi

o sırada, müşrik ordusu da bedir mevkiine çıkıp geldi
manzara oldukça düşündürücü ve ibretliydi
birbirleriyle amansızca çarpışacak olanların çoğu akraba idi
kardeş kardeşle, baba oğulla, 
dayı yeğenle kıyasıya vuruşacaktı

efendimiz de gölgelikten çıkarak, 
ordusunu son bir defa dikkatle teftişten geçirdi
her şey istediği gibi düzgün ve intizamlı idi. 
ne var ki, düşman sayıca ve silahça üstündü. 
zahire bakılırsa, müsavi bir mücadele verilemeyecekti

mücahitler, asla ümitlerini yitirmiyor, 
harbin her şeye rağmen 
lehlerinde neticeleneceğine gönülden inanıyorlardı
harp adeti üzere, önce her iki taraftan 
teke tek çarpışacaklar ortaya çıkacaktı

müşrikleri heyecana getirmek için 
ortaya atılan amir bin hadremi 
harp usulune muhalefet ederek 
mücahitlere doğru bir ok attı
ok, muhacir müslümanlardan mihca hazretlerine 
isabet etti 
islam ordusu ilk şehidini verdi

resul-i ekrem,
mihca`, şehidlerin efendisidir… buyurarak 
islamın ilk şehidini tebcil etti
mihca  hazretlerinin şehadeti 
havayı birdenbire elektriklendirdi
müşrik ordusundan babiaoğulları utbe ile şeybe 
utbe`nin oğlu velid ortaya atılarak meydan okudular

beni neccar`dan afra isminde bahtiyar kadınının 
yedi oğlu vardı ve yedisi de bedir`de bulunuyordu. 
onlardan ikisi muaz ve avf ile 
resulullahın şairi abdullah bin ravaha hazretleri 
onlara karşı çıktılar

resul-i kibriya 
bu ilk çarpışmada 
ensarın müşriklerle karşılaşmasını arzu etmiyordu
müşrikler, Siz kimlersiniz diye sordular
onlar, ensardan filan ve filanız ...diye cevap verdiler
müşrikler bizim sizinle işimiz yok
biz, abdülmuttaliboğullarından,
amcalarımızın oğulları ile çarpışacağız..dediler

sonra da efendimize hitaben, 
ya  muhammed ..sen, bizim karşımıza
kavmimizden dengimiz olanı çıkar …diye konuştular
bunun üzerine resul-i ekrem 
ensar gençlerine saflarına dönmelerini emir buyurdu 
kendilerine dua etti

sonra da
kalk ya ubeyde
kalk ya hamza
kalk ya ali diye emretti

resul-i kibriya efendimizden emir üç kahraman sahabi 
derhal kalkıp meydana çıktılar
miğferli oldukları için utbe onları tanıyamadı
kendinizi tanıtınız da dengimiz olup olmadığımızı bilelim
dengimiz iseniz sizinle çarpışalım.diye seslendi

üç kahraman sahabi de isim ve şöhretlerini söyleyince
müşrikler, evet, sizler bizim şerefli denklerimizsiniz, 
deyip kılıçlarını sıyırdılar
hz.ubeyde bin haris, utbe bin rebia ile
hz. hamza dengi şeybe bin rabia ile 
hz. ali ise velid bin utbe ile çarpışacaktı

iki taraf, cenge hazır, 
kiminin ok yayı elinde 
kiminin eli kılıcının kabzasında olduğu halde,
bu bahadırların vuruşmasına göz dikip 
temaşaya durdular

teke tek vuruşma şimşek sür`atiyle başladı
hz. hamza ile hz. ali birer hamlede 
hasımlarını yere serip öldürdüler
snra da hz. ubeyde`nin yardımına koştular
utbe`nin de işini bitirerek, 
ubeyde hazretlerini alıp 
resul-i kibriyanın huzuruna  geldiler

ayağından yaralı, kanlar içinde olan hz. ubeyde 
peygamber efendimizin huzuruna geldiğinde
ya  resulallah, ben şehit miyim diye sordu
resul-i ekrem 
evet, şehitsin
ve yerinin cennetü`l-firdevs olduğunu söyledi

bu müjdeyi alan ubeyde hazretleri 
ayağının kesilmesini hiçe saydı 
din-i islam uğrunda çektiği eza ve cefalardan dolayı
 asla üzülmediğine dair güzel beyitler söyledi
yarası fazlasıyla ağır olduğundan 
bedir`den dönülürken yolda vefat etti 
oraya defnedildi

adamlarının birbir yere serildiğini gören müşrikleri 
büyük bir dehşet sardı
birdenbire ne yapacaklarını şaşırır hale geldiler
ebu cehil onları teselli etmeye ve toparlamaya çalışıyordu

redfer

( Bedre Uçan Ebabilleri Gördünüz Mü başlıklı yazı redfer tarafından 20.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu