Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 76.bölümü
yok mu bizde
sağ elime güneşi
sol elime ayı verseniz
bu davamdan vazgeçmem diyen kararlılık
yoksa güç ve iktidara mı talip olurduk
teklif bize yapılsaydı
mekke'nin reisliğini verelim sana
sus yeter ki
teklifini
bıçak gibi kesip atan
içtenliğe yer yok mu yüreklerimizde
ne garip işler etmişiz
diye diye uyanma vakti
nasıl da unutmuşuz
nidasına tutunma vakti
nasıl oldu da hakikati
kendi taraftarımız yapmaya kalktık
gerçeği tekelimize alıp
ötekinin vicdanındaki hakikat kırıntılarına
nasıl da hoyratlık ettik
oysa kalpler saf doğruya susamış
vicdanlar menfaat gözetmeyen
iktidar hesabı gütmeyen
tarafgirlikle sunulmayan som hakikatin
sofrasından doymak istiyor
her şeyden önce insandır o
her insan gibi
bir insan
acıkan, susayan, kaygılanan
hüzünlenen ,heyecanlanan
duru bir insan
lakin ille de düşünen bir insan
insanlığın temel acılarını taşır kalbinde
kederleri, hasretleri ve hayalleri
dünya rüyasına kanmış
insanlığı gerçeğe uyandırmak içindir
tenhalarda sancı çeker
şehre isyan eder
böyle gelmiş böyle gitmez der
hiraya atar kendini
insanı hatasıyla sever
eksiğiyle kusuruyla kabul eder
yüksek yerlerdedir
lakin başından rüzgar eksik olmaz
savrulmayı göze alır
ayrılığın acısıyla kanar
aklını bulutlara bindirir
hayaller kurar
yetimce hüzünleri de
çocuksu sevinçleri de ciddiye alır
yağmur damlalarıyla selamlaşır
inadına ıslanır
tenine varlığın tüm kıpırtılarını dokundurur
dağı sever
taşlarla söyleşir
umar ki dağ da unu sever
taşın da kalbi olduğuna inanır
ara sıra ümitsizliğe düştüğü olur
Rabbim bana küstü mü diye
içi titrer
terk edildiğini sanır
insan ya
köz düşer kalbine
bulutlanır gözleri
sıcacık damlalar dokunur
onun yüzüne de
ne var ki
biz nebinin gerçeğini görmek yerine
onun çokça tartışılacak özelliklerini vurguladık
tüm ömrünü
sadece elli üç gün tutan savaşlara kilitledik
kılıç kalkan şakırtısıyla andık elçiyi
ille de kanlı, hareketli sahnelerde resmettik
peygamberimiz savaştı diye utanacak değiliz elbette
o savaşın ortasında da
incelik ve zarafet dersi verdi
cümle aleme
kalabalıklara karışıp
gökyüzünün çizgilerinde neşe aradığını
kendini şarkılarla karşılayan genç kız
ve delikanlılara
tebessüm ettiğini unutuverdik
fikrinin ince güllerini dermeyi beceremeyince
kerbelanın ciğer sızlatan acılarında
utandıran görüntülerinde
heyecan aradık kendimize.
vahyin gelişini
bir bayram edasıyla özlediğini dillendirmedik
nabzına sözün kalbinden
nasıl can indirdiğini
göremedik
gösteremedik
oysa Allah'ın elçisi aramızda.
elçilik ettiği söz aramızda ne kadar canlı akıyorsa
o kadar aramızda…
tabi olunacak
izleri üzerine yürünecek bir özne iken
nasıl oldu da tuhaf tınılara eşleştirdik hatırasını
kimin fikriydi onu
içinden çıkılmaz hurafelerin heyecanıyla aramıza çağırmak
aziz bir özneyi
acınacak bir hatıraya dönüştürmek
kimin haddi
vakit
hiradan inen rasulü
hz. haticenin samimiyeti ile karşılama vakti
vakit
elçiyi mahcup etmeme vakti
onu mahzun etmeme vakti
vakit
elçiye kardeş olduğumuzu
birbirimize kardeş olduğumuzu göstererek
ispatlama vakti
vakit
onun samimiyetini
şeffaf bir elbise gibi
ruhumuza giydirme vakti
vakit
Rabbimizin bizden beklediği
o saf insanlığı
o som samimiyeti
canla başla gerçekleştirme vakti
vakit
hatırasına ağıt yakmak yerine
hatırını öğüt yapma vakti
belki de
insanlığa ümit olacağız böylece
utandırmayacak bizi karşımızdaki aynalar
*
hicretin üçüncü yılında
mekkeli müşrikler
büyük kuvvet kazanmış bulunan müslümanların
bir gün kendilerinin de
kapısını çalabileceği endişesini taşıyorlardı
arap kabilelerinde bir hareket göze çarpar
bu hareketlenme sonucu
cereyan eden gazalardan biri de
gatafan ve anmar gazalarıdır
beni muharip yiğitlerinden sayılan
haris oğlu du'sur
diğer namıyla gavres
gatafan kabilesine mensup
sa'lebe ve muharipoğullarından
çok sayıda adam toplayarak
medine üzerine baskın düzenlemeye
karar verdi
maksat,
güya müslümanlara göz dağı vermek
bir de medine civarında
bulabilirse bir şeyler yağmalamaktı
resul-i ekrem durumu hemen haber aldı
medine'de yerine vekil olarak
hz. osman bin affan'ı bırakarak
aralarında atlıların da bulunduğu
dört yüz elli kişilik bir kuvvetle
çapulcu müşrikler üzerine yürüdü
peygamberimiz (s.a.v.)'in
gelmekte olduğunu duyan yağmacılar
kaçıp tepelere sığınmışlardı
o anda kimse görülmedi
sadece sa'lebeoğullarından
cabir adında biri esir edildi
daha sonra islama davet edildi
o da kabul edip müslüman oldu
çapulcuların tepelere sığındığını öğrenen efendimiz
bir müddet burada beklemeyi uygun gördü
bekleme esnasında bir ara
sağanak halinde yağmur yağdı
efendimizin elbiseleri ıslandı
kuruması için elbiselerini çıkarıp
bir ağacın dalına astı
kendisi de istirahat maksadıyla ağacın altına
yanı üzerine uzanıverdi
baskın düzenlemek isteyenler
tepeden resul-i ekremi gözlüyorlardı
peygamberimiz (s.a.v.)'in zırhını çıkarıp
ağacın altına istirahata çekildiğini
yanında da kimsenin bulunmadığını fark edince
heyecan ve sevinç içinde
reisleri gavres'e haber verdiler
işte eline bir daha geçmez bir fırsat
muhammed, ashabının yanından ayrılıp
tek başına kaldı
ashabı gelip onu korumaya çalışıncaya kadar
biz işini bitiririz
gavres, derhal harekete geçti
kimse görmeden
tam efendimizin başı üzerine geldi
yalın kılıç elinde olduğu halde
kim, seni benden kurtaracak. dedi
resul-i ekrem,
Allah…buyurdu
şöyle dua etti
Allah'ım… beni onun şerrinden koru
gavres, birden iki omuzu ortasına
gaipten bir darbe yedi
kılıç elinden düştü
kendisi de yere yuvarlandı
bu sefer fahr-i alem kılıcı eline aldı
şimdi seni kim kurtaracak.
gavres, hiç kimse dedi
sonra da, şehadet ederim ki,
Allah'tan başka ilah yoktur
ve muhammed de O’nun resulüdür
artık, bundan sonra hiçbir zaman
senin aleyhinde kimseyi toplamayacağım
diyerek müslüman oldu
resul-i zişan efendimiz de
gavres'i affetti
cesur ve pek cüretkar olan gavres
kavmine dönünce
onlar şaşkınlık içinde,
ne oldu sana,
neden bir şey yapamadın
gavres onlara başından geçenleri anlattı
ilave etti
vallahi, ben şimdi
insanların en iyisinin
en hayırlısının yanından geliyorum
bir ay kadar süren seferden sonra
peygamberimiz (s.a.v.)
medine'ye geri döndü
hicretin 3. senesi, cemaziyelahir
efendimizin etrafa hakim olması üzerine
müşrikler ticaret yollarını
değiştirmek mecburiyetinde kalmışlardı
sahil yoluyla şam ticareti tehlikeye düştüğünden
ırak yoluyla şam'a gitmeyi
daha uygun ve emin bulmuşlardı
hazırladıkları bir kervanı bu yolla
şam'a göndermişlerdi
kervanla birlikte gidenlerin içinde
kureyşin ileri gelenlerinden
safvan bin ümeyye,
abdullah bin ebi rabia da vardı
tam o sırada
müşriklerden biri medine'ye geldi
yahudinin birinin evinde misafir kaldı
kimbilir onunla müslümanlar aleyhinde
hangi planı kurmak
müşriklerin aldıkları hangi kararı
tertipledikleri hangi planı
iletmek için gelmişti
içtiler, konuştular, eğlendiler
bu arada müşrik farkında olmadan
bahsi geçen kervanın
ırak yoluyla şam'a gönderildiğini
ağızdan kaçırdı
tam bunu anlatırken oradan
ashaptan salih bin nu'man geçiyordu
haberi duydu ve derhal
hz. resulullahın huzuruna vararak
durumu kendilerine arz etti
mevsim kıştı
peygamber Efendimiz
yüz kişilik bir süvari kuvveti hazırladı
kumandanlığına zeyd bin harisi tayin etti
pazardan köle olarak satın alınan
peygamberimiz (s.a.v.)'in evlatlık edindiği zeyd
şimdi yüz kişilik bir ashap müfrezesinin
kumandanı olmuştu
bu islamın vazife vermede
makam ve mevki sahibi kılmada
fakir zengin, köle efendi ayırımı gözetmeden
tatbik ettiği adalet
ve liyakat prensibinin
şaheser bir misalidir
seriyyenin teşkil maksadı kervanı yakalamaktı
zeyd bin harise,
emrindeki kuvvetle yola çıktı
kureyş kervanının önünü kesti
kervandakiler, beklemedikleri bir hadise ile
karşı karşıya kalmıştı
bu durumda tabana kuvvet
kaçmaktan başka çareleri yoktu
öyle yaptılar
canlarını kurtarmak uğruna
her şeylerini geride bıraktılar
zeyd hazretleri sahipsiz kalan malları alıp
medine'ye resul-i ekrem’e getirdi
beşte biri beytü'l-male ayrıldıktan sonra
geri kalan beşte dördü seriyeye katılan
mücahitler arasında bölüştürüldü
kervan kılavuzu furat bin hayyan da
esir alınmıştı
medine'ye gelince,
müslüman olduğu takdirde
serbest bırakılacağı teklif edildi
müslüman oldu ve kurtuldu
peygamber efendimiz
bu muvaffakiyetinden dolayı
zeyd bin harise'yi
seriyye kumandanlarının en hayırlısı
zeyd’dir buyurarak
tebrik ve takdir etti
redfer