nur beyaz
Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 81.bölümü
ay gibi
arza bağlı semaya asılı nebi
önce lal
dünyanın gürültüsünden el etek çekmiş
keskin bir suskunluk
yeryüzünün ateşli telaşlarını kesen
soğuk bir isyan
sonra hilal
dünya gecesini yırtan
uyanır ince sızılı rüyalara
kederli inzivaların çeperini zorlayan
sabah ışıklarına açılır gözleri
ümitli bekleyişlerin avuçlarını dolduran
kulak kesilir berrak sezişlere
ve sonunda
bedir olur
dönüşür ayın on dördüne
dünyanın gecesini dağıtan
nur sütunu olarak başlar inişi
hiranın göğsünden şehirlerin ufkuna
yağmuru düşürür çölün gövdesine
bölünür ay
semaya ağan bir arzlının işaret parmağıyla
ancak o vakit çekilir güneşin önünden
kırılır birden
kabuğunu çatlatır
terk eder kendi yüzünü
özünün adresini verir gözlere
itiraf eder ışığın da perde olabileceğini
nurdan öte
söyler nur olduğunu
iki parçası
iki kanat
birbirine bitişik iki yay
yoğrulur en güzel hale
var eden ile
var edilenler arasında
biricik noktanın nöbetine durur
bura ile öte arasında
bir noktalık temasın
yapar gözcülüğünü
görünenlerin gömleğinde bir yırtılışa işaret
görünmeyen hakikatin teninden
nur beyaz bir haber
nasıl bir ayki
semaya asılı
yere bakar
peygamber de
arza basar
semada yürür
ay yarılması
sözcüsüdür
göklere hükmeden alemler Rabbinin
semadan yere bakar
yerden göğe bakışın hatırasıdır gece yürüyüşü
insan fıtratının dal uçlarından göğe uzanan
meyvesidir kadim sancıların
arzın semaya taşmasıdır
bu da nesi
kurumuş kül olmuş
kızgınca kudurmuş
çatlamış dudakları
sanki doğmuş ateşte
gökte ateş duygusu
sanki çölün ateşi sıkıldı terledi de
damla damla söndü üzüntüden
hüzünlerinden ateş gibi kızdı
buharlaştı
Hakk’ın sesi ve ihtişamı
havai fişeklerini saçarlarken göklere
müşrikler çığlık atar
kör olurlar
sağır olurlar
felç olurlar
muştuları duyamazlar
göremezler korkutuş yıldırımlarını
bozgun askerler yerinde kala kalır
nasıl ki, ebrehe’nin ordusu dağıldı ya
iki avuçtan atılanla
bir ordu kör olmuştu ya
yere saplanmıştı
işte öyle
Rabbine yalvarır yalvarmaz
balığın karnından atılanın çıkışını andırmıştı ya
ve aynı anda yere putları devrilip
yıkılmıştı
ve vahy yolundan çekilip gitmişlerdi
işte öyle
o kurak vadilerde
bulut akıttı durdu suyu
öylesine ki
oldu her sel bir arim seli
her sahabi
bir deniz ırmağı
bırakın konuşalım
anlatalım o mucizeleri
yakılan o şölen ateşlerini
nasıl uzanabilir hayali
övüşün o yüceliklerine
ki orda hüküm sürer o harika şahitlik
ebedidir
sonsuzdur
zamanla kayıtlı değil
*
harbin ilk safhası
mücahidlerin üstün çarpışmaları
Allah'ın yardımı ile
müslümanlar lehine neticelendi
islam ordusu henüz bozulmamıştı
bu esnada bir müşrik tarafından
abdullah bin amr bin haram şehit edildi
uhud'un ilk şehidi
bu mücahid oldu
düşman ikiye bölünüp süratle
harp yerinden uzaklaşırken
mücahitler de geride terk edilen ganimetleri
toplamaya başlamışlardı
ayneyn tepesinde vazifeli okçular
uhud meydanındaki manzarayı seyrediyorlardı
bu arada okçularda yerlerinden ayrılıp
mücahitlere katılma isteği uyandı
onlar, harp bitmiş
kendilerinin görevi sona ermiştir
düşüncesini taşıyorlardı
ayrılmak isteyen okçulara kumandanları
abdullah bin cübeyr verilen emri hatırlattı
resulullahın size söylediklerini
verdiği emri ve talimatı unutunuz mu
bu hatırlatmaya rağmen,
kumandanlarıyla birlikte kalan bir kaçı müstesna
diğerleri ayneyn tepesini terk ederek
harp sahasındaki mücahitlerin yanına gittiler
onlarla birlikte ganimet toplamaya başladılar
birçok okçunun yerlerini terk etmeleriyle
islam ordusunun arka cephesi müdafaasız kaldı
harp dahisi
kureyş ordusunun süvari kumandanı
halid bin velid de zaten böyle bir fırsat kolluyordu
harbin en hararetli zamanında da
bu geçitten girmek istemiş
ancak okçular tarafından püskürtülmüştü
halid bin velid, emrindeki kuvvetlere
tepede kalan on kadar okçuyu şehid ettikten sonra
müslüman saflarının arkasına daldı
hücum anı beklenmedik bir anda olmuştu
her şey birden değişiverdi
mücahitler, düşman bozguna uğrayıp gitti diye
gayet rahat idiler
bazıları silahlarını bile bırakmıştı
bu durumu görünce,
kaçan kureyş kuvvetleri de geri döndü
mücahitler iki ateş arasında kalmışlardı
beklenmedik bir hücuma maruz kaldıklarından şaşırmışlardı
iki taraftan sarılınca kuvvetlerini haliyle kaybetmişlerdi
beklenmedik bir anda
beklenmedik bir hücum
beklenmedik bir netice doğuruyordu
önden ve arkadan hücuma maruz kalıp
sıkıştırılan mücahitler,
bir anda kendilerini toparlayamadılar
ister istemez dağılmak zorunda kaldılar
efendimizin çevresinde her şeye rağmen
on on beş kadar sahabi kalmıştı
bu bir avuç mücahit canını dişine takarak
müşriklerden gelen oklara
mızrak ve kılıç darbelerine göğüslerini geriyor
vücutlarını siper ederek
kainatın efendisini korumaya çalışıyorlardı
küfür ordusundan atılan taşlardan biri
hz. resulullahın sağ alt çenesindeki
mübarek dişlerinden birini şehit etti
bir diğer taş ise alnını ve alt dudağını yardı
abdullah ibni kamia adındaki kafirin
kılıç darbesiyle de elmacık kemiği yara aldı
darbenin şiddeti ile miğfer parçalandı
iki halkası mübarek yüzüne battı
sevgili peygamberimiz (s.a.v.)in mübarek yüzüne
miğferin iki halkasının battığını gören
ebu ubeyde bin cerrah bir anda
kendisini onun önüne atıverdi
bu arada hz. ebu bekir'e seslendi
ya eba bekir
Allah aşkına …resalullah ile aramızdan çekil
bırak da mübarek yüzünden halkaları çıkarayım
diyerek halkaların her birini
dişleriyle çekip çıkardı
kendisi de iki dişinden oldu
bir müşrik tarafından kazılmış bir çukur vardı
islam ordusunun bozulmaya yüz tuttuğu o dehşetli anda
harbin şiddetinden farkına varamayarak
resul-i ekrem kazılmış olan çukura yanı üzeri düştü
çukurun etrafı derhal mücahitler tarafından sarıldı
düşman askerlerinin yaklaşmasına müsaade edilmedi
çukurdan çıkmaya muvaffak olan
kainatın efendisinin
yüzü gözü kanlar içinde kalmıştı
elini kanayan yüzüne sürdü
kendilerini Rablarına imana davet ederken
peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim
nasıl felah bulabilir…buyurdu
bu bir sitemdi
bir serzenişti
Cenab-ı Hak, sevgili resulünün bu sitemi üzerine
şu mealdeki ayetleri indirdi
‘kullarımın tedbir ve idaresinden
senin elinde bir şey yoktur
ve sen onların inkarlarından mesul değilsin
Allah dilerse onlara tövbe nasip eder
dilerse zalim oldukları için onlara azap verir…
göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır
O dilediğini doğru yola eriştirip bağışlar
dilediğine de hak ettiği azabı verir
Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir’
çok az sayıda müslümanın
müşriklere karşı direndiği sıradaydı
efendimiz, bir grup müşrikin
kendisine doğru gelmekte olduğunu fark etti
yanından ayrılmayıp kahramanca çarpışan hz. ali'ye,
hücum et, onlara diye emretti…
Allah'ın arslanı hz. ali
cesaretle müşrik birliğin üzerine yürüdü
onları püskürtüp, içlerinden birini de yere serdi
bu esnada cebrail (a.s.) ya resulallah
bu, sizin için yapılan iyilik ve civanmertliktir…
efendimiz cevaben
o, bendendir, ben de ondanım…
mücahitlerin, resul-i ekrem etrafından
dağıldıkları esnada,
hz. sa'd bin ebi akkas da bir köşeye çekilmiş
kararsız duruyordu
kendi kendine, içimden ne şehitlik arzusunu
ne de kurtulma arzusunu atabiliyorum…diyordu.
o sırada
mücahidin biri ona
ya sa'd resulullah seni çağırıyor dedi
hz. sa'd, derhal,
efendimizin huzuruna çıktı
sonrasını kendisi şöyle anlatır
resulullah beni ön tarafa oturttu
ok atmaya başladım
her atışta,
Allah'ım bu Senin okundur
onunla düşmanını vur diyordum
resulullah da (a.s.m.)
Allah'ım sad'ın duasını kabul et
Allah'ım sa'd'ın atışını doğrult
devam, devam sa'd
babam, annem sana feda olsun.buyuruyordu
her ok atışında resulullah (a.s.m.)
aynı duayı tekrarlıyordu
ok çantam boşalınca, resulullah (a.s.m.)
kendi çantasında bulunan okları da
birer birer yayıma yerleştirip attırdı
okları, yaya yerleştirmekte o
herkesten daha çabuk ve süratli idi
harbin en nazik ve dehşetli anı idi
müslümanlar önden ve arkadan hücuma geçen
müşrik kuvvetlerinden kendilerini kurtarmak için
tepelere doğru çıkıyorlardı
hz. resulullahın etrafında
kala kala on beş kadar mücahit kalmıştı
bunlar efendimizle (a.s.m.) birlikte
sabır ve sebat göstererek müşriklere karşı
kahramanca savaşıyorlardı
biri de hz.talha bin ubeydullah idi
müşriklerin resulullahın
dört tarafını sardıkları sırada
hz. talha sağa sola dönerek
kılıcıyla onları uzaklaştırmaya çalışıyordu
bir ara
müşriklerin keskin nişancı okçularından
malik bin zübeyr
efendimize nişan alıp bir ok attı
hz. talha, bu okun
kainatın efendisine isabet edeceğini anlayınca
mani olmak için elini oka hedef tuttu
son süratle gelen ok parmağını deldi
elini çolak yaptı
efendimiz
yeryüzünde gezen cennetlik bir kimseye bakmak isteyen
talha bin ubeydullah'a baksın. buyurdu
hz. resulullahı korumak uğrunda
müşriklerden gelen kılıç darbelerine
oklara vücudunu siper eden hz. talha'nın
baş ve gövde damarlarından biri kesildi
gövdesi yaralar içinde kaldı
fazla kan kaybından bayılıp yere düştü
o sırada hz. ebu bekir
peygamberimiz (s.a.v.)in yanına geldi
resul-i ekrem ona,
amcanın oğlu ile ilgilen. dedi
hz. ebu bekir yüzüne su serpince
hzz. talha kendine geldi
yaralarının acısı, sızısı umurunda değildi
şahsını düşünmüyordu.
uğrunda bunca fedakarlığa katlandığı zatın
durumunu merak ediyordu
başucunda duran hz. ebu bekir'e
resalullah ne yapıyor diye sordu
hz. ebr bekir ..
iyidir beni sana o gönderdi. cevabını verdi
bu kahraman ve fedakar sahabi şöyle dedi
Allah'a şükürler olsun
resulullah sağ olduktan sonra
her musibet bizim için bir hiçtir
hz. talha, uhud'dan döndüğü zaman
vücudunda tam yetmiş beş yarası vardı
başı yarılmış
uyluk damarı baştan aşağı kesilmişti
eli çolak olmuştu
redfer