Uğurlu çatıdan karşı dağların başına yağan karları inceliyordu. Hemen üzerinde duran gözü yaşlı bulutları da. Masumane grili beyazlı bulutlar. Üzerlerinde uçtuğunu hayal etti. Gökten bir merdiven gibi ağaç dalının Uzandığını ve merdivene tutunarak uçtuğunu. O kadar yükseğe hiç uçmamıştı. Fakat bir gün geldiğinde uçacağını biliyordu. Karlı dağlar sarp ve dik olurdu fakat içeriden bir yerden bulutlara uzanmanın bir yolu var ise orada muhteşem şelalenin aktığını, derin ve özenli oramanın olduğunu biliyordu. Dağlar dikti dik olmasına ama belli ki çok özel hikayeleri vardı. İçlerinde ışıltılı elmas gözyaşlarının şelaleye dönüp yamacında müthiş çiçeklerin yetiştiği.
Kırmızı dağı seçti kendine. Kırmızı güçlü, asil, coşkulu ve kırılgan olurdu. Öfkesine yenik düşerse ortalığı tozu dumana Katar her yanı yakar yıkardı, fakat öfkesi çabucak diner ve sakinleşirse neşe üzerine neşe saçardı. Kırmızı liderdi nasıl olsa.
Maviliği da varsa hele içinde nice dereler ve akan sakin sular barındırırdı. İçine dalıp yüzmek isteyeceğiniz muhteşem anlar.
Peki ya sarı çiçekleri, yeşil ağaçları da varsa Ooooo değmeyin keyfine lider asıl o zaman mükemmel olurdu tıpkı "benim gibi" dedi Uğurlu baktığı dağın zirvesine.
Çünkü o dağ kendinin tırmandığı en müthiş dağ olmalıydı. Gökyüzüne çıktığında bulutlar neşe saçacak, gökkuşağının eteklerinde kayacak, akan şelalesinde de soğuk olmasına aldırmadan yüzecekti. Kendinin de kırmızısı vardı nasıl olsa. Siyah noktaları zirveye yakışmayacağını düşünenler olacaktı mesela en yakın dostları, ailesi, korkutuyorlardı gözünü, gitmesini de hiç istemiyorlardı. Ama o durmak istemiyordu. Ağacın dalını yapmanın bir yolu olmalıydı fakat nasıl bilmiyordu. Zamanla büyüyordu ve serpilip güzelleşiyordu da. İlk edindiği erkek arkadaşını sevmişti ama o kendimi sevmemişti garip bir şekilde hayatından çıkmıştı. Diğeri kardeşi gibi olmuştu. Bu işte başarısızdı. Arkadaş kimseyle doğru dürüst kuramıyordu.
Okulda yalnızdı sanırım evde o kadar çok kalabalıktı ki konuşamıyordu. Gelen giden, misafir yokluk bulaşık yıkama alanı dahi yoktu. Aslında umursamıyordu çünkü bunlar eksik düşüncelerin ürünüydü. O fikirleri ile zengindi. Böyle şeyler doğal yaşam için gerekliydi gerekli olmasına ama öldüğünde görmüştü ki dedesi sadece bir beyaz beze sarılmış, ağzına bir parça toprak konmuş ve elindeki yüzük alınmıştı. Sonra da tahta döşemişlerdi üzerine sorduğunda da "bu dünyaya çıplak geldik, çıplak gideceğiz. Topraktan geldik toprak olacağız" demişlerdi.
Yaşı küçüktü ama anlamıştı işte. Dünyanın faniliğini. Amcasıda zaten onu almadan kırmızı arabasına binmiş ve gitmişti. Arkasından baka kalmıştı.
Biliyordu bir gün elbet bir gün o zirveye tırmandığında parmak ısıttıracaktı tüm yaşadıkları herşeye,tüm olanlara.
Onlar parmak ısırırken kendisi gülümseyecekti. Çünkü en iyi intikam bu şekilde alınırdı. Gülümsemek ile.
Ayağa daha bir kalktı, Omuzlarını dikeltti ve kendine söz verdi. Her daim dimdik ayakta durmaya söz veriyorum. Yıkılmak yok.
Dağ ona seslendi "yıkılmak yok"
Dağın sesini duydu ama şaşırmadı "seviyorum seni Uğurlu"
Dağ ona seslendi "seviyorum seni Uğurlu"
(
Uğurlu Ve Sevgi Kelebeği 3.kısım başlıklı yazı
nurcan-aslansoy tarafından
27.01.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.