Lambasız Odalar

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 87.bölümü

dağlara alacalar 
sevdalara kül düşmekteydi
ıssız kahramanlıklara muhtaçtı yetimler 
gönüllerinde en derin şarkıların çaldığını 
duymadılar

zulmeti terkisinde eriten süvari 
asaleti tirkeşinde götüren  okçu 
adresi yitirmişti
yasaklı ateşler yanıyordu evlerde
alevleri yorganlarda donuyordu
yalnızlığında acıyı büyüterek kalabalıklaşan 
anneden bihaberdi 
kendi kalabalığında hep yalnız 
yaşamaya mahkum olanların
ayaz iliklerine değmişti

göç etmeye korkan güvercinleri 
yuvadan uçuran merhametti
umutlarına yaslanan mahkumların yürekleri 
gözlerine vuran merhametti
durdukça duran 
kandil gecelerini aydınlatan 
karlarla sevgi sevgi uzayan katarlardı

turnaların  kanatlarında 
yedi iklime ulaşan 
muştuların tadıydı bazen
bazen da namluya sürülmüş kurşunların 
en kızıl yerinden vurduğu zulümlerin adıydı

yaslı çarşılarda 
yaşlı kadınlar 
lambasız odalarda 
genç kızlar ağlaşıyordu
dolunay gecelerini infaz etmedeydi yoksulluk
günlerin çarmıhından 
kan damlıyordu gariplerin başına

kutlu kaftanlar giyinmişler gibi
bağbozumu avuçlarda gül kokuları gibi
hem aşk olurdu
hem hüzün
aşkı olanın hüznü olurdu belki 
belki hüznü olanın aşkı 

ağır ve sessiz akan ırmaklarca çoğalıyordu 
tam gençliklerinden vurulmuş ömürler
kavuşmaya yakışan gönüller 
ayrılık cümleleri kuruyordu hep
iyiliğin ıssız eteklerinden 
uçup gitmişti 
son turna da hayli zaman 

acımak bir dertti çoğu zaman
derdi acıya yığar 
mahlukun acıması dertten doğar da
halık merhametiyle sevince boğar
yağmur yağmur sevindirirdi kulunu 

gözyaşı dökende 
merhamet sicim sicim
kışın mağaralarında barındığı dağlara da
güneşin sessiz vadilerde kavurduğu çağlara da
toprağın yarıldığı kuraklıklara 
yolları yollara bağlayan aklıklara da 
ozanların sözcüklerinden içli manalar yüklenir
kanadı kırık kuşun yarasını sardıkça büyüklenirdi

dudakları açlıkla kızarmış bebelerin de
toprağı deşerken saban da
garibi büyütürken yaban da 
bazen o yaşayamadan ölenlerin 
ölmek için doğanların uykusuz kirpiklerine 
sığınmak isterdi
bazen da zaman saatini geriye almak isteyenlerin 
bahar şarkısına girmek isterdi

kara gecede 
kara çul üzerinde yürüyen karıncanın 
ayak sesi
hızır ile yola çıkan musa'nın 
üç kez sınanışından daha gizli

evrenin göğsünden sağılan bir güzelliğin oyasıydı
kurumuş dudaklara ulu kelimelerle söylenen 
şarkıların en hasıydı
suya düşmüş bir gül kadar mahzun
ilk akşamda acısı saplanan geceler kadar uzun

kurutulmuş narin kelebekler gibi 
kanatlarında açılan gizli günahlarla desenlenmiş
koyu renkler ve karmaşık desenlerin ötesinde 
görülen yalın bir şehir kurmaktı
üşümeye mahkum olan o saat
yanarken damarda kan
merhametsiz insanları lanetle anardı 
zaman

*
hicretin 4. senesi, rebiülevvel Ayı 
beni nadir, harun'un (a.s) neslinden gelen 
zengin ve güçlü bir büyük yahudi kabilesiydi
medine'ye iki saatlik mesafede 
mekke yolu üzerinde 
sağlam kalelerde otururlardı 

resul-i ekrem 
islamiyet ve müslümanların aleyhinde bulunmamak
bu hususta herhangi bir düşmana yardımcı olmamak
ödenecek diyetler konusunda da antlaşmaları vardı

kureyş müşrikleri ve medine münafıkları ile
gizlice  işbirliği yapma gayretlerinden de 
vazgeçmiş değillerdi
bilhassa uhud harbinden sonra 
müşrikler ve münafıklarla olan münasebetlerini 
daha da arttırmışlardı

efendimiz
beni nadir yahudilerinin altına imza attıkları anlaşmaya 
ne derece sadık olduklarını anlamak maksadıyla 
yanına hz. ebu bekir, hz. ömer, hz. ali gibi 
ashabı  (r.a.) alarak yurtlarına gitti

yahudiler, önce efendimizi 
müsbet ve güleryüzle karşıladılar 
kendilerine kadar gelmiş olmalarından
memnunluk duyduklarını, 
üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerini bile 
açıkça ifade ettiler

efendimiz, ashabıyla bir evin duvarı dibine oturdu
peygamberimizi zahiren gayet iyi karşılayan yahudiler de
bir köşeye çekilip aralarında konuşmaya başladılar
siz bu adamı öldürmek için
şu andan daha müsait bir durum bulamazsınız
hemen şu evin damına çıkarak 
onun üzerine bir kaya parçası bırakıp ondan kurtulmalıyız

sonra da, hemen şimdi bu işi kim yapar diye sordular
içlerinden amr bin cahhaş adlı şahıs ortaya atıldı
ben yaparım dedi
bu esnada ileri gelenlerinden biri olan 
sellam bin mişkem söz aldı
ey kavmim… bu sefer sözümü dinleyiniz
ondan sonra isterseniz her zaman bana muhalefet ediniz
dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etti

vallahi, siz böyle bir işe teşebbüs edecek olursanız,
bu ona vahiy ile haber verilir
bununla kendimize yazık etmiş oluruz
hem bu, onunla aramızdaki anlaşmayı da ihlal sayılır
geliniz, böyle bir karardan vazgeçiniz

peygamberlere hiyanet etmekle tanınan yahudiler 
buna rağmen kararlarından vazgeçmediler
o esnada vazifeyi üzerine alan amr bin cahhaş da 
peygamberimiz (s.a.v.)'in üstüne taş bırakmak üzere 
dama çıktı

tertiplenen suikast ve hiyaneti cebrail (a.s.) 
gelip efendimize haber verdi 
resul-i kibriya bir ihtiyaç gidermek istiyormuş gibi 
davranarak yerinden kalkıp medine yolunu tuttu
sahabiler, tekrar gelecek zannıyla 
bir müddet orada oturdular
gelmediğini görünce onlar da kalkıp oradan ayrıldılar

bir yahudi olan kinane bin surıya
muhammed ne için kalkıp gitti, biliyor musunuz
yahudiler, hayır dediler
biz bilmiyoruz. sen biliyorsan anlat
kinane anlatmaya başladı

tevrat'a yemin olsun ki, ben, planladığınız suikastın
muhammed'e haber verildiğini biliyorum.
kendinizi boşuna aldatmayınız
vallahi, o Allah'ın resulüdür
hem de peygamberlerin sonuncusudur
ona, tasarladığınız suikast haber verildiği için kalkıp gitti

siz, onun 
harun peygamberin neslinden gelmesini umuyordunuz
Allah ise dilediğinden seçip gönderdi
biz, tevrat dersimizde en son gelecek olan 
o peygamberin doğum yeri mekke'dir
hicret yeri, yesrib'tir diye 
hiç değiştirmeden yazmışızdır
gelecek son peygamberin sıfatı da 
buna tamamıyla uymaktadır
kitabımızdakine bir harf bile aykırı tarafı yoktur

ondan önce, sizinle çarpışan kimse olmayacaktır
ben, sizin eşyalarınızı develere yükleyip göç ettiğinizi
çocuklarınızın feryatlarını, evlerinizi, barklarınızı
mal ve mülklerinizi geride bırakarak 
gittiğinizi görür gibi oluyorum
geliniz, iki hususta bana itaat ediniz
üçüncüsünde ise hayır olmadığını biliniz

yahudiler merakla nedir o hususlar
kinane, müslüman olmanız
muhammed'in ashabı arasına katılmanız 
ancak bu suretle, evlatlarınızı ve mallarınızı 
emniyet altına almış
selamete kavuşturmuş olursunuz
yurdunuzdan yuvanızdan da sürülüp çıkarılmazsınız
bütün bunlara rağmen yahudiler
biz tevrat'tan ve musa'nın ahdinden asla ayrılmayız
diye karşılık verdiler

efendimiz de 
muhammed bin mesleme'yi huzuruna çağırdı 
ona şu emri verdi
nadiroğulları yahudilerine git
onlara, resulullah beni size 
yurdumdan çıkıp gidiniz
burada benimle birlikte oturmayınız

siz bana, düşünülmeyecek bir suikast planı kurdunuz
size on gün süre tanıyorum
bu müddetten sonra
buralarda sizden kim görülürse, boynunu vururum
 emrini bildirmek üzere gönderdi

muhammed bin mesleme (r.a.) 
nadiroğulları yurduna vardı
onlara efendimizin emrini bildirdi
nadiroğulları yahudileri 
giriştikleri suikast teşebbüsünün 
kendilerine pahalıya mal olduğunu anlamışlardı
ama artık iş işten geçmişti
verilen emir doğrultusunda 
hareket etmekten başka bir yol da yoktu

muhammed bin mesleme'ye
göç ederiz diyerek hazırlığa başladılar
bu sırada baş münafık olan abdullah bin übeyy'den 
kendilerine bir haber geldi

haberde şöyle deniliyordu
sakın mallarınızı ve yurdunuzu bırakıp gitmeyiniz
kalenizde oturunuz. 
gerek kavminden ve gerekse sair araplardan 
iki bin kişiyi yardıma göndereceğim
son nefeslerine kadar saflarınızda çarpışacaklardır
ayrıca beni kurayza yahudileri de 
size yardım edeceklerdir

münafıkların reisi abdullah bin übeyy'in 
gizlice gönderdiği bu haber üzerine 
nadiroğulları göç fikrinden vazgeçtiler
peygamber efendimiz de,
biz yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz
elinden geleni yap diye 
adamlarıyla haber gönderdiler

bu açıkça ve küstahça bir meydan okuyuştu
peygamber efendimiz bu haberi alır almaz 
Allahü Ekber diyerek tekbir getirdi
müslümanlar da efendimizin tekbirine katıldılar

beni nadir yahudilerini 
böylesine tehlikeli bir maceraya sürükleyenlerin başında 
huyey bin ahtab geliyordu
bu adam kavmine teselli babında şöyle diyordu

pek çok mal yığdıktan sonra kalemize girer 
büyük kapı ve sokakları tutarız
kalemize taş taşırız
bir yıl yetecek yiyeceğimiz de var 
kalemizdeki suyumuz da kesilecek değil

efendimiz medine'de yerine 
abdullah ibni ümmü mektum'u bırakıp 
nadiroğulları yurduna doğru hareket etti
sancağı hz. ali taşıyordu
resul-i ekrem efendimiz ikindi namazını 
nadiroğullarının bağ ve bahçeleri arasında kıldı 
onları muhasara altına aldı

nadiroğulları kuvvetli kalelerine sığınmışlardı
peygamber efendimiz onlara 
emrini bir kez daha tekrarladı
medine'den çıkıp gidiniz

beni nadir, bu teklifi kabule yanaşmadı
ölüm, bize, senin teklif ettiğin şeyden daha kolaydır
ölümü göze alır teklifini kabul etmeyiz diyerek 
adeta meydan okudular

artık onlarla çarpışmaktan başka bir yol kalmamıştı
kuvvetli kalelerine sığındıklarından 
bu kalelerden çıkıp çarpışmayı göze alamadıklarından
çarpışmanın bir hayli güç geçeceği muhakkaktı
bu sebeple resul-i kibriya 
çarpışmayı uygun görmedi

Allah'ın izniyle bir harp planı tatbik etti
en yakın yahudi ev ve kalelerini yıkma 
hurma ağaçlarını yakıp kesme emrini verdi 
bu hareket
düşmanın kaleden dışarı çıkıp 
çarpışmasını temin gayesiyle yapılıyordu

evlerinin yıkıldığını
hurma ağaçlarının kesilip yakıldığını gören yahudiler 
ya Muhammed …sen bozgunculuğu
bozup dağıtmayı yasaklar ve yapanları ayıplardın
şimdi ne diye yaş hurma ağaçlarını kestiriyor 
ve yaktırıyorsun diye bağrıştılar

ömür dakikalarını bozgunculukla geçirenler
şimdi ağaç kesmenin 
bozgunculuk olduğundan bahsediyorlardı 
bu bağrışmaları bir takım müslümanları da 
tereddüde sevk etti
bunun üzerine inen ayet-i kerime 
meseleyi açıklığa kavuşturdu

‘hurma ağaçlarını kesmeniz de 
kesmeyip dikili bırakmanız da Allah'ın izniyledir 
ve o fasıkları perişan etmek içindir’

ayet-i kerimenin nazil olmasıyla
müslümanların tereddüt ve endişeleri giderilmiş oldu 
bu hadise ve bu ayet-i kerimeye dayanarak 
harp icabı her çeşit yaş ağacın yakılıp kesilmesinin 
mübah olduğu alimlerce belirtilmiştir

muhasara devam ediyordu. 
bu esnada başta 
baş münafık abdullah bin übeyy olmak üzere 
bir çok münafık beni nadir yahudilerine
eğer müslümanlara karşı direnir,karşı koyarsanız 
biz sizi onlara teslim etmeyiz

siz çarpışırsanız 
biz de sizinle birlikte çarpışırız
siz, yurdunuzdan çıkarılırsanız
biz de sizinle birlikte çıkıp gideceğiz diye 
haber gönderdiler

beni nadir yahudileri münafıkların bu sözlerine kandılar
bir müddet daha direndiler
işleri güçleri fitne ve fesat olan münafıkların 
bu hareketleri 
kur'an-ı kerim'de şöyle açıklanmıştır

‘kitap ehlinden olan kafir kardeşlerine dediler ki
yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız 
ve sizin aleyhinizde hiç kimseye asla itaat etmeyiz 
harbe girerseniz mutlaka size yardım ederiz
Allah şahittir ki, 
onlar yalancıların ta kendisidir.’

‘andolsun ki, 
yurtlarından çıkarıldıklarında onlarla beraber çıkmazlar
savaştıklarında da onlara yardım etmezler
yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar
sonra da kimseden yardım görmezler’

muhasaranın on beşinci günüydü 
abdullah bin übeyy ve diğerlerinin
kendilerine vaat ettikleri yardımlarının gelmediğini gören 
beni nadir yahudileri, 
teslim olmayı kabul edip eman dilediler
efendimiz kendilerine eman verdi 
hiçbirisinin canına dokunmadı

silahlarından başka 
mallarından develerine yükleyebildikleri kadar 
eşya alarak çıkıp gitmelerine müsaade buyurdu
bu müsaade üzerine 
altı yüz deveye yükleyebildikleri kadar 
mal ve eşya yüklediler

medine'den ayrılacakları sırada 
sağlam kalmış olan evlerini 
müslümanlar oturmasın diye kendi elleriyle yıktılar
başlarına gelen bu hadiseden dolayı 
güya üzülmediklerini göstermek için
kadınlar en kıymetli elbiselerini giyinmişler 
ziynetlerini takınmışlardı

defler, düdükler çalarak medine'yi terk ettiler
bir kısmı şam, bir kısmı hayber, 
diğer bir kısmı ise yemen tarafına gitti. 
bunların sürgünü üzerine 
münafıklar gizlice matem tuttular

beni nadir yahudileri geride bir çok hurmalıklar
ekinler, akarlar, davar, sığır ve at gibi 
bir çok hayvanlar bıraktılar
ayrıca arkalarında 50 adet zırh
50 adet miğfer
340 kadar da kılıç kaldı

bütün bu mallar, devlet malı olarak 
doğrudan doğruya efendimize mahsustu. 
çarpışmasız, at ve deve koşturmaksızın elde edilmişlerdi 
bu mallara fey denilmiştir

fey, Allah'ın, din düşmanlarından galebe ile değil 
belki sürgün, yahut cizye üzerine 
sulh olmak suretiyle
efendimize tahsis buyurduğu mala denir

efendimiz bu malı dilediği yerlere 
sarfetmekte hürdü
kur'an-ı kerim'de bu husus şöyle açıklanır

‘Allah'ın o yahudilerden 
resulüne nasip ettiği mala gelince
siz o malları elde etmek için ne at
ne de deve koşturup savaşmadınız
lakin Allah resulünü dilediğine üstün kılar
Allah her şeye hakkıyla kadirdir’

peygamberimiz (s.a.v.) ganimet mallarını 
yalnız muhacirler arasında bölüştürerek 
ensar-ı kiramın bu yükünü hafifletmek istedi
bunun için onları çağırdı 

isterseniz beni nadir yahudilerinin mallarından 
Allah'ın bana verdiği malları
sizlerle muhacirler arasında bölüştüreyim
eskiden olduğu gibi 
muhacirler yine evlerinizde otursunlar 
mallarınızdan faydalanmakta devam etsinler

yok eğer isterseniz, 
bu malları sadece 
muhacir kardeşleriniz arasında bölüştüreyim 
onlar da evlerinizden çıksınlar
mallarınız da size kalsın diyerek 
teklifte bulundu

medineli müslümanlar gönülden
ya resalallah… nadiroğulları mallarını 
muhacir kardeşlerimiz arasında taksim ediniz
onlar şimdiye kadar olduğu gibi 
yine evlerimizde otursunlar
bizim mallarımızdan da istediğiniz kadarını 
alıp onlara veriniz dediler

o sırada hz. eu bekir ayağa kalktı
ensar kardeşlerine teşekkür ettikten sonra 
şöyle dedi
Allah, sizi hayırla mükafatlandırsın 
vallahi, bizimle sizin benzeriniz yoktur
peygamber efendimizde, 
Allah'ım…ensarı ve ensarın evlatlarını koru
onlara merhamet et diyerek dua etti

medineli müslümanların 
bu asil ve civanmert davranışı üzerine
onların medh ve senası hakkında 
şu mealdeki ayet-i kerime nazil oldu

‘daha önce medine'yi yurt edinmiş ve 
imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince
onlar, kendi yurtlarına hicret eden 
din kardeşlerini severler
onlara verilen şeyden dolayı
gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar 

ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile 
onları kendi nefislerine tercih ederler
kim nefsinin ihtirasından korunursa
işte onlar kurtuluşa erenlerin 
ta kendisidir ‘

redfer

( Lambasız Odalar başlıklı yazı redfer tarafından 28.01.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu