Komşularımız
Bazen geçmişe dalar sanki o günlerin özlemini
çekerim... Saflığın, temizliğin sembolü olan çocukluğuma giderim, zaman zaman.
O günlerde yaşadıklarımı anımsamaya çalışırım. Bir şeker tanesiyle mutlu
olduğum,avutulduğum o günleri özlemle hatıramda canlandırırım. Sokakta hiç bir
sorumluluk olmadan tıpkı o günlerdeki gibi çelik çomak oynamak isterim. Az
ilerideki boş arsada dizlerimi yere koyarak tozlar içinde yine misket oynamak isterim.
Kısa pantolonumla çıplak ayakla tozlu topraklı
nadasa bırakılmış tarlada futbol oynamak,beni topla geçecek karşı takımın
futbolcusuna yine çelme takıp onu düşürmek isterim.
Kendi bahçemizde kirazımız olduğu halde
komşumuzun bahçesindeki o kırmızı kirazları komşumuz görmeden koparmak büyük
zevk verirdi bize. Bazen o ihtiyar amca bizi görür, "sizi gidi veletler
sizi" diyerek yüzünden hiç eksik olmayan o sevimli gülüşüyle bizi
kovalardı.Aslında bizi yakalamak için kovalamazdı galiba.O da bizi kovalamaktan
belki de zevk alırdı. Bahçeye girdiğimizi gördüğü halde meyvaları koparıp
cebimize , mendilimize doldurup da bahçeden ayrılma zamanı gelince ortaya
çıkardı. Arkamızdan bir şeyler fırlatır ama fırlattığı şeylerin hiç biri de
bize doğru düşmezdi. Zaman zamanda bu yaşlı güngörmüş amca mahalle bakkalından
bir şeyler alır,sokakta oynayan ne kadar çocuk varsa çağırır hepsine eşit
olarak dağıtırdı. O kadar bahçesine zarar verirdik de o amca hiç birimizin
ailesine şikayet de bulunmazdı. Tek söylediği,"sizi gidi veletler
sizi" idi.
Nur yüzlü eşi vardı. Başında beyaz işlemeli
örtüsü,gözünde metal çerçeveli gözlükleri,elinden hiç eksik olmayan mekik oyası...
Bahçesinde bir yer vardı.Galiba bir elma ağacının altı idi.Şöyle yerden biraz
yüksekçe tahtadan bir sedir yapmışlardı.Üstünüde tertemiz örtü
sermişler,minderde koymuşlardı. Mahallenin kadınları ile burada oturur onlarla
hem sohbet eder hemde mekik oyasını yapardı. Herkese elinden geldiğince yardım
ederlerdi. Zaman zaman nine eşine,"bırak çocukları kovalamayı kim yiyecek
onları bırak koparsınlar" diye bağırırdı. Dede de biraz koşar gibi
yapar,dönerdi. Herhalde o dede de bizimle o şekilde oynamak istiyordu. Bu dedeye ve nineye karşı bütün mahallelinin sevgisi ve saygısı olduğu halde
çocukların sevgi ve saygısı daha çoktu. Bazen bahçe kapısının önüne çıkar
etraftaki çocukları mahalle bakkalından bir şeyler almak için çağırırdı.Bütün
çocuklar sen gideceksin ben gideceğim diye bir birleri ile yarışırlardı. Dede
bir şey aldırdı mı,alan çocuğa bir miktar da bahşiş verirdi.
Biraz kırmızı yüzlü,beyaz yuvarlak sakallı zaman
zaman bastonla dolaşan temiz giyinen bir dede idi.
Sevimli cana yakın iki ton ton ihtiyarlar,bütün
mahallenin çocuklarının ailelerinden saydığı dedemiz ve ninemizdi onlar.
Bir akşam dede birden vefat etmişti. Nine bir
müddet yanlız o büyük evde yaşadı. Dede ve ninenin çocukları da vardı. Bir
zaman sonra nineyi çocukları alıp yanlarına başka şehire götürdüler.Nine pek
gitmek istememişti. Hatıralarından ayrılmak istemiyordu her halde. Dedenin
vefat etmesi,ninenin çocuklarının yanına gitmesi biz mahalle çocuklarını da çok
üzmüştü. Artık o bahçeye hiç birimiz meyve koparmaya girmiyorduk. Sadece zaman
zaman bahçeye girip hiç bir yere zarar vermeden,elma ağacının altındaki o
sedire oturur,ninemizin beyaz baş örtüsü ,metal gözlüğü ve mekiği ile oya
yaptığı;dedemizin de bahçedeki meyve ağaçlarıyla ve çiçeklerle uğraştığı o günleri
hayal eder,bizi bahçeden kovaladığı günleri tekrar yaşamak isterdik.
Bir zaman sonra ninenin de vefat ettiğini
öğrendik. Onun cenazesini de ninemizin vasiyeti üzerine şehrimize getirdiler ve
dedenin yanına gömdüler. Huşu içinde yan yana yatıyorlar.
Hey gidi günler hey... Neleri
hatırlattınız,nerelere götürdünüz beni.
Yüzlerinden gülümseme eksik olmazdı. Sevgi ve
hoşgörü abidesiydiler.
Yaşamları boyunca bir birlerinden hiç
ayrılmadılar mezarlarıda yanyana oldu. Ölüncede ayrılmadılar.
Allah rahmet eylesin.
Nur içinde yatsınlar
inşallah...
Kamil ERBİL