Serbest Kürsü / Nesir

Eklenme Tarihi : 3.03.2025
Okunma Sayısı : 143
Yorum Sayısı : 1
Ümitli Bekleyişler

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 106.bölümü

kalbin anaforunda 
serin yürüyüşlere çıkmak için 
düşelim yollara
avuçlarda karanfil
ikindi sevdalarında bir devr-i daim huzuruyla 

muammaları çözmek
geceleri aydınlatmak adına
şuursuz debeleniş
kesmeyen sancı
sonsuz çile hatırına

yüreklerin terekelerini zihinlerde tevarüs eyleyelim
en üst noktada şehrayinler görebilmek adına 
kar üzerine gül desenli rüyalar görebilmek adına
sırlar sırrına bir nebze erebilmek için 

azade teşrinlerde taze sevdalar gibi 
püfür püfür hayaller
eski aşklar gibi 
sevinç sevinç rüyalar görebilmek adına

renk nedir 
sözcüklere nasıl bürünür
düş nedir
neden hasretin hep siyahı düşer bahta
huhulara ahenk veren söz nasıl söylenir
dudaklarda alevlenerek dolaşan buğular
uçup gitmeden

bir düşün
eski yüzyıllardan bir kiraz bahçesinde 
dökülen hışımların erittiği zamanı 
zaman ötesi boyutun haşmetini düşün 
son aydınlığıyla parlayan mumun 
son takatiyle kanat vuran kuşun 
varlık mücadelesini düşün

bir geminin vuslata 
bir kervanın hicrana akan mecrasını 
anılarda kaybolanları 
acısını yüzüne vuran goncayı düşün 
sözcükler, kavramlar ve ıstılahlardan adına
küçük ve büyük alem
insan ve evren
yer ve gök
her ikisi arasındakiler adına

ben, sen, o 
her ne varsa bir düşün
kıpkızıl de olsa 
eflatun da olsa
bir vehimden öte ne ki hayat 

ben seni sır diye tutarken kalbimde 
sen beni tutup kalbimin başkentine atıyorsun
halbuki aynı taşa balyoz vuruyoruz
aynı duvarı onarıyoruz. 
aynı yokuşta yoruluyoruz
aynı çatının altında ter döküyoruz 

elimizdeki fırça aynı
boyalarımız aynı
aynı tabloyu tamam etmekteyiz hala 
aynı aynanın gamzesine düşürüyoruz nazarımızı
aynı madeni işletiyoruz hece hece 
aynı sokağa aynı hasretle bakıyoruz durmadan

aklımızın terini
yüreğimizin ısısını aynı sevincin yamacına akıtıyoruz
yorgunluklarımızı anlayışla karşılıyoruz
sen benim göğsüme koyuyorsun başını
ben senin eteklerine döküyorum taşlarımı
 
sessiz emeğim
şeffaf sabrım 
ümitli bekleyişim 
iç çekişlerim 
senin bakışında değer buluyor sadece 
bende saklı senin kıymetin
benim kıymetim de sende 
birbirimize tutunuşumuz ne güzel öyle
dil dile
söz söze

en sevgilinin en sevdiği hale 
yoğuruyorsun beni
en sevgilinin özlemini 
düşürüyorsun gönlüme
tutuna tutuna birbirimize 
muhammedi sevincin sofrasına varıyoruz 
el ele…

sessizce 
tutup iki yakamdan 
uzaklara fırlatıyorsun kalbimi

*
hicretin 7. senesi muharrem ayı sonları
hayber, volkanik bir arazi üzerine kurulmuş
kuvvetli ve sağlam yedi kaleye sahip bir şehirdi
şam yolu üzerinde bulunan bu şehir
medine'nin kuzey batısına düşüyor 
ona uzaklığı ise yüz mili buluyordu 

resul-i ekrem’le olan anlaşmalarını bozmaları sebebiyle 
medine'den sürgün edilen yahudilerin çoğu 
burayı yahudiliğin bir nevi merkezi haline getirmişlerdi
mekke müşriklerini ayaklandırıp
bütün arap kabilelerini toplayarak medine üzerine yürütüp 
hendek harbinin patlak vermesine sebep olmuşlardı

hendek savaşından sonra da rahat durmamışlar
peygamberimiz (s.a.v.) ve islamiyet aleyhinde 
çeşidi iftira ve propagandalarına devam etmişlerdi
mekkeli müşriklerle yeni bir anlaşma da yapmışlardı

ne var ki, 
bu planlan hudeybiye anlaşmasıyla neticesiz kalmıştı
resul-i ekrem mekkeli müşriklerle 
hudeybiye sulh anlaşmasını imzalamak suretiyle
medine'yi onlardan gelebilecek tehlikelere karşı 
emniyet altına almıştı

hayber yahudilerinin bulunduğu tarafı 
henüz emniyetten mahrumdu
bu emniyetin temini gerekli görünüyordu
arabın en büyük ticareti şam'la idi
yahudiler  bu yol üzerinde bulunuyorlardı
işte bütün bu sebepler
hayber meselesinin bir an evvel hallini gerektiriyordu

hayber gazasına çıkmaya karar veren resul-i kibriya 
ashabına hazırlanmalarını emretti
hudeybiye seferine katılmaktan çekinmiş bulunan 
birçok kimsenin 
hicaz'ın bu en bereketli ve verimli şehri olan hayber'de 
elde edilecek ganimeti düşünerek 
orduya iştirak etmek istedikleri görülüyordu

peygamber efendimiz şu talimatı verdi
Allah yolunda, ila-yı kelimetullah uğrunda 
bihakkın cihad edecek olanlar hazırlansın 
bunların dışında hiç kimse bizimle birlikte gidemeyecektir
onlara ganimetten de bir şey verilmeyecektir
medine'nin içinde bütün halka da ilan etti

resul-i kibriya’nın (a.s.m.) emri üzerine 
müslümanlar derhal toplandılar
sayıları 200'ü atlı olmak üzere 1.600 kişiyi buldu
daha sonra, 
efendimiz hayber'de bulunduğu sırada 
içlerinde meşhur ebu hureyre'nin de bulunduğu 
devs kabilesinden 400 Müslümanla 
habeşistan'dan gelen muhacir müslümanlar da 
orada islâm ordusuna katılacaklardır

ayrıca islam ordusunda 
resul-i ekrem'in zevcesi 
hz. ümmü seleme ile birlikte 
yirmi kadar müslüman kadın da vardı
harp esnasında yaralanan mücahitleri tedavi etmek
onlara yemek pişirmek 
ihtiyaçlarını karşılamakla meşgul olacaklardı

nübüvvetin manevi boyasıyla boyanmış mücahitler 
pürşevk ve coşkunluk içinde yollarına devam ediyorlardı 
mücahidler tekbirlerle yol alıyorlardı
yer gök sanki tekbir sedalarıyla titriyordu 
bir ara hep bir ağızdan çok yüksek bir sesle
Allahü Ekber 
Allahü Ekber
la ilahe illallahu  v'allahu ekber diyerek 
tekbir getiriyorlardı

efendimiz, ordusu ile reci' denilen yere vardı 
orada konakladılar
resul-i ekrem ordusuyla buraya gelip konmakla 
gatafanlılardan  yahudilere gelebilecek 
herhangi bir yardımın önünü kesmiş oluyordu

efendimiz daha sonra ordusuyla 
reci'den hayber'e doğru ilerledi
bir gece vakti hayber önlerine vardı
gece baskında bulunmak adeti olmadığından 
sabahı bekledi

resûl-i ekrem hayber önlerine varınca 
şöyle dua etti
ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah
ey yerlerin ve üstündekilerin Rabbi olan Allah
ey şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah
ey rüzgarların ve savurduklarının Rabbı olan Allah

biz, Senden şu şehrin hayrını ve iyiliğini
halkının hayrını ve iyiliğini,
bu şehirde bulunan her şeyin hayrını ve iyiliğini dileriz
onun şerrinden, halkının şerrinden 
içinde bulunan her şeyin şerrinden Sana sığınırız.

sabah olunca hayberliler, 
ellerinde ziraat aletleriyle tarlalarına gitmek üzere 
kalelerinden çıkınca 
karşılarında islam ordusunu buldular

birden şaşırıp kaldılar 
işte muhammed ve ordusu diye bağrıştılar
telaş ve heyecanla
gerisin geri kaçıp kalelerine sığındılar
beklenmedik bir durumla karşı karşıya geldiler
şaşırıp kaldılar

haber  yahudileri aralarında görüştüler
konuştular ve sonunda kalelerinde kalıp 
müdafaa harbi yapmaya karar verdiler
savaşacak olan yahudilerin hepsi 
en kuvvetli kale olan natat kalesinde toplandılar
eşyalarını, aile ve çocuklarını da
başka kalelere yerleştirdiler

çarpışma, 
yahudilerin toplandıkları natat kalesinden 
mücahidlerin üzerine ok atılmasıyla başladı
islam ordusu da natat önünde karargahını kurmuştu
ilk gün böyle geçti
bu arada kalelerden atılan oklarla 
elli kadar mücahit yaralandı

ikinci günü resul-i ekrem’in emriyle 
islam ordusu karargahını reci' mevkiine nakletti
yakınlarındaki evlerden gelebilecek tehlikelerden 
mücahitler korunduğu gibi
konmuş oldukları ilk yerdeki bataklıktan da 
uzak kalmış oluyorlardı

muhasara devam ediyordu
efendimiz, bir gün şu müjdeyi verdi
yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki
Allah ve resulü onu sever 
o da Allah ve resulünü sever
Allah, onun eliyle fethi gerçekleştirecektir

mücahitleri bir merak sardı. 
acaba bu büyük şerefe nail olacak zat kimdi
her mücahidin gönlünde uyanan samimi arzu ve duygu
fahr-i alemin elinden 
mübarek ve şerefli sancağı alabilmekti
geceyi bu ümit ve arzuyla geçirdiler 
sabah olunca merak ve heyecanları daha da arttı

her bir mücahit aynı arzu, aynı heyecan
aynı ulvi duygular içinde merakla bekleşirken
sabah namazından sonra nebiy-yi ekrem 
sancağın getirilmesini emretti

sancak derhal getirildi
artık bütün dikkatli bakışlar 
efendimizin mübarek elinde bulunan sancağın üzerinde 
kulaklar ise mübarek ağızlarından çıkacak 
fatihi belirleyecek söze pür dikkat kesilmişti

resulullah ali nerede diye sordu
haberi alan  hz. ali, derhal huzura çıkıp geldi
ağrıyan gözleri mübarek duasıyla şifa buldu

resulullahın ak sancağı artık hz. ali'nin elindeydi
merak dolu bakışlar, 
birden imrenmeye dönüşmüştü
demek Allah ve resulünün sevdiği 
onun da onları sevdiği zat buydu

demek hayber, 
bu şerefli zatın eliyle fetholunacaktı
her bir sahabi aynı duygular içinde 
islamın bu bahadırına gıpta ile bakıyorlardı
sancağını hz. ali'ye teslim eden resul-i ekrem 
kendisine zırhlı bir gömlek giydirdi 
zülfikar'ı da beline kendi eliyle bağladı

sonra da şu emri verdi
Allah, sana fetih nasip edinceye kadar çarpış
sakın arkana dönme
kahraman hz. ali
mübarek sancak elde heyecanla ilerliyordu

resul-i ekrem şöyle buyurdu
onların kalelerinin yanına varıncaya kadar
 vakar içinde ilerle
sonra onları islama davet et 
müslüman oldukları takdirde mükellefiyetlerini bildir

hz. ali, elinde resulullahın beyaz sancağı ile 
mücahitlerin önünde ilerleyip 
sancağı natat kalesinin dibine dikti
onları islam'ın esaslarını anlatıp 
müslüman olmaya davet etti
 
yahudiler müslüman olmayı kabul etmediler
çarpışmak için kalelerinden çıktılar
yapılan çarpışmada birçok yiğitleri 
mücahitler tarafından yere serildi

hayber  yahudilerinin en cesuru kabul edilen merhab
kardeşinin de öldürülenler arasında olduğunu duyunca 
askerleriyle birlikte kaleden çıktı
üzerinde iki kat zırh gömlek vardı
iki kılıç kuşanmış, başına da iki sarık sarmıştı 

yapılan teke tek vuruşmada
yahudilerin en kuvvetli adamı olan merhab
esedullah olan hz. ali karşısında dayanamayıp
kafası zülfikarla ikiye bölünerek yere düştü

bir ara hz. ali’nin kalkanı elinden düştü
hemen yanındaki kalenin kapısını yerinden sökerek 
kendisine kalkan yaptı
fetih gerçekleşinceye kadar da 
kale kapısını elinden düşürmedi

fetih müyesser olduktan sonra 
hz. ali kapıyı yere bıraktı
sekiz kişi hep beraber sarıldıkları halde 
onu kaldırmaya muvaffak olamadılar

adamlarının teker teker yere serildiklerini gören 
diğer yahudiler gerisin geri kaçışmaya başladılar
düşman bozulmuştu
resul-i kibriya beyan buyurdukları gibi 
Allah, fethi hz. ali eliyle müslümanlara ihsan etmişti

kaçışan düşman askerleri arkasından 
hz. ali ile birlikte mücahitler  natat kalesine daldılar
fakat orada çocuklardan başka kimse göremediler. 
onlara dokunmadılar
akibetin kötü olacağını gören yahudiler 
natat'ı terk etmek mecburiyetinde kalmışlardı

mücahitler, naim kalesine doğru yürüdüler
burada da düşmanla şiddetli çarpışmalar cereyan etti 
düşman birçok adamını da bu kale önünde 
yapılan çarpışmada kaybetti 
kale teslim alındı

on günü bulan bir muhasara esnasında 
kalelerinin birer ikişer düştüğünü gören yahudiler
çaresiz kalıp sulh istediler
efendimiz bu isteklerini kabul etti 
anlaşmaya varılıp sulh yapıldıktan sonra
yahudiler hayber'den çıkmak üzere hazırlandılar

yahudiler, islam devleti ile zirai bir işletmede 
ortaklık akdetmiş gibi
işledikleri araziden yarı nispetinde bir hisse vereceklerdi
resul-i ekrem her sene mahsul zamanı 
abdullah bin  ravaha’yı hayber'e gönderirdi
hz. abdullah, mahsulatı yarı yarıya ayırır
sonra da onları istediğini almada serbest bırakırdı 

bu parlak muzafferiyet neticesinde 
hayber de islam devletinin dahiline alındı
resul-i kibriya henüz hayber'den ayrılmamıştı
cafer bin ebi talib başkanlığındaki 
habeşistan muhacirleri çıkıp geldiler

resul-i ekrem bundan son derece memnun oldu 
bu sevincini şöyle izhar etti
bilmem bu iki şeyden hangisi ile sevineyim
fethi hayber'e mi
yoksa  cafer'in gelişine mi buyurdu

ganimetler arasında 
tevrattan müteaddit nüshalar da vardı
yahudiler bunların iadesini talep ettiler
efendimizin emriyle müslümanlar
tevrat nüshalarını derhal geri verdiler
bu hadise aynı zamanda müslümanların
Allah tarafından daha önceki peygambere gönderilmiş 
mukaddes kitaplara hürmet gösterdiklerinin bir ifadesiydi

hayber fethinden sonra 
civar kabileler teker teker kendi arzularıyla 
gelip islam hakimiyetini kabul ettiler

redfer

( Ümitli Bekleyişler başlıklı yazı redfer tarafından 3.03.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu