Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 107.bölümü
tıpkı ibrahim gibi
ateşi görür gibi
ateşin söndürülmesi için istekte bulunmaz
bilir ki ibrahim’in sınavı olduğu kadar
ateşin de sınavıdır bu
ibrahim’le sınanır ateş
bilir ki haset yangınlarının gül tene temasıdır bu
bilir ki ateşi gül eyleyen ibrahim hatırının
yeni varisleri vardır
bilir ki ateş ibrahim’le sınanıncaya kadar
serin ve selim olmayı öğrenemeyecektir
bilir ki taş musa’nın asasıyla sınanmadan
katılığını unutamayacak
yumuşamayı bilemeyecektir
bilir ki ateşleri söndüren
yangını utandıran
bir serinlik ve selamet şahitliğine
ihtiyacı vardır alemin
Allah’ın canlara müşteri olduğu bu pazarın
en kıymetli metaıdır peygamber
alışveriş başlasın ki
biricik müşterinin Allah olduğu
kutsiler pazarı açılsın
siftah edilsin ki
Allah hatırına
yeni canların alınmasına şaşılmasın
başka herkesten çok yapışsınlar
o davaya
hak adına var olmanın
hakkın hatırını saymanın diri damarı
hakkın hatırını ali tutmanın diri nabzı olsunlar
hakkın hatırı karşısında
peygamber hatırı boyunları kıldan ince eder
işte bu yüzden
aramızda dal budak salmış tuba ağacıdır sünnet
elle dokunulur, gözle görülür bir tutamaktır
şaşkınlar için uçurum başlarında tutunacak bir daldır
tereddütler içinde çırpınanlar için
peygamberce duruşun ete kemiğe bürünmüş sığınağıdır
işte bu yüzden tutunmamızı istediği
emanetler bırakır bize hz. Peygamber
Allah’ın ipi gibi onlara sarılın der bize
onlarla tutunun göğe der
düşecek olursanız
peygamber hatırasına tutunun der
kanıyla imzaladığı Allah hatırını
göğsünüzde duyduğunuz kalp atışları kadar
gerçek bilin
nabzına dokunduğunuz şah damarınız kadar yakın bilin
candan öte sevmelerin olması gerektiğini
hatırlatmalı size der
peygamber hatırası candan ala
canandan öte bir sevdanın kanını akıtmalı kalbinize der
gözyaşı dökmek için değil
dünya çölünde elimizden kayıp giden canı
sünnetince güzel bir potaya akıtmak için
acımak için değil
kurak ve çöle dönmüş
susuz ve tesellisiz kalmış ruhlarımızı
hatırasınca
bir kevser’in başına oturtabilmek için
*
resul-i kibriya
ashab-ı kiramla medine'ye yaklaşmıştı
sabah namazı vaktine de fazla bir zaman kalmamıştı
mücahitler bütün gece yol aldıkları için
bir nebze istirahat etmek maksadıyla
efendimizin emriyle bir yerde konakladılar
resul-i ekrem efendimiz
sabah namazı vaktimizi kim bekleyecek
diye ashab-ı kirama sordu
hz. bilal ayağa kalkıp
ben beklerim ya resulallah dedi
resul-i ekrem mücahitler uyudular
o sırada hz. bilal de namaza durdu
uzun müddet namaz kıldı
sonra çökmüş devesine yaslanarak
sabah namazı vaktini gözlemeye başladı
bu arada uykuya daldı
mücahidlerin
inna lillahi ve inna ileyhi raciun
demeleriyle ancak uyanabildi
güneş doğmuş ve her taraf aydınlanmıştı
resul-i ekrem telaşla
ey bilal
nedir bu yaptığın bize diye
sitem etti
hz. bilal
anam babam sana feda olsun ya resulallah
senin ruhunu tutan Kudret
benim de ruhumu tuttu bırakmadı deyince
resul-i ekrem gülümseyerek
doğru söyledin buyurdu
sahabilerin uyuya kaldıkları vadiden çıkılınca
peygamberimiz (s.a.v.)
abdest alınmasını emretti
efendimiz de abdest aldıktan sonra
ey bilal ezanı oku diye emretti
ezan okununca müslümanlar toplandı
efendimiz onlara
sabah namazının sünnetini kılınız buyurdu
sünnet kılındıktan sonra
efendimiz (a.s.m.)…ey bilal kamet getir
hz. bilal kamet getirdi
efendimiz (a.s.m.) imam olup namazı kıldırdıktan sonra
ashab-ı kirama döndü ve şöyle buyurdu
herhangi biriniz
uyur veya unutuverir de namazını geçirirse
onu vaktinde kıldığı şekilde kılsın, kaza etsin
hicretin 7. senesi, zilkade ayı
bir sene önce efendimiz ve ashab-ı kiramın
kabe'yi ziyaret edip umre yapmalarına
kureyş müşrikleri mani olmuşlar
imzalanan hudeybiye anlaşmasıyla
resul-i ekrem ve müslümanların
bu niyet ve arzularının tahakkuku
bir sene sonraya bırakılmıştı
Cenab-ı Hakkın yardımıyla efendimiz
bir sene zarfında
bir çok muzafferiyetler elde etmişti
bütün bunlardan sonra
kabe'yi ziyaret ve umrenin yerine getirilmesi zamanı
artık gelmiş bulunuyordu
resul-i kibriya zilkade ayı girince
ashabına umre için hazırlanmalarını emretti
hudeybiye seferine katılmış bulunanlardan
hayatta olanların hiçbiri geri kalmayacaktı
serveri kainat efendimiz
yerine uveyf bin azbat'ı bıraktı
umre için hazırlanmış bulunan
2.000 civarındaki müslüman ile
beytullaha doğru yola çıktı
müslümanlar yanlarında
altmış kurbanlık deve götürüyorlardı
efendimiz, kendi kurbanlık devesini
bizzat mübarek elleriyle işaretlemişti
resul-i ekrem
kureyş müşrikleri tarafından herhangi bir saldırı için
yüz at ve miğfer, zırh gömlek ve mızrak gibi
harp silahları da almıştı
halbuki, yapılan anlaşma gereği
beraberinde sadece yolculuk silahı sayılan kılıç olacak
o da kınına sokulu vaziyette bulunacaktı
öyle ise vaadinde hiçbir zaman hulf etmeyen
resulullah neden böyle hareket ediyordu
bu husus sahabilerin nazarından kaçmadı sordular
ya resulallah müşriklerle
sadece kınına sokulu kılıçla geleceğine dair ahdin vardı
halbuki sen silah taşımaktasın
hz. fahr-i alem
biz, bu silahları hareme
kureyşlilerin yanına götürmeyeceğiz
her ihtimale karşı yanımızda bulunduracağız
müslümanların kalbi heyecan ve sevinçle atıyordu
muhacirlerin duydukları sevinç ve heyecan
tarife sığacak gibi değildi
yedi sene önce terk etmek zorunda kaldıkları
baba ocağına kavuşacaklar
kabe-i muazzamayı ziyaret edeceklerdi
hepsinden de mühimi kendilerini hakir gören
kendilerine olmadık eziyet ve işkencelerde bulunanlara
islam'ın izzet, şeref, haşmetini göstereceklerdi
bu sebeple gönülleri heyecan doluydu
zülhuleyfe mevkiine varılınca
resul-i ekrem efendimiz
süvarilerle birlikte silah yüklerini
kurbanlık develeri önden gönderdi
orada ihrama girdi
artık, etraf Allah resulü ve müslümanların
telbiye sedalarıyla adeta sarsılıyordu
lebbeyk Allahümme lebbeyk
lebbeyke la şerike leke lebbeyk
innel hamde venni'mete leke ve'l-mülk
la şerike leke…
telbiye sedalarıyla zülhuleyfe'den ayrılan efendimiz
müslümanlarla birlikte merruzzehran'a geldi
bütün silahlarını batn-ı ye'cec mevkiine gönderdi
silahları beklemek üzere de
evs bin havli başkanlığında iki yüz kişiyi vazifelendirdi
efendimiz
harem'e kınlarında sokulu kılıçlardan başka
bir silahla girecek değiliz
ben çocukluğumdan beri hayatımın her safhasında
ancak verdiğim sözde durmakla
vefakarlıkla tanınmış, bilinmişimdir
ancak silahların bana yakın bir yerde bulunmasını isterim
kureyş baş temsilcisi mikrez bin hafs
senden beklenen,
sana yaraşan da iyilik ve vefakarlıktır
durum, temsilciler tarafından süratle
kureyşlilere ulaştırıldı
içlerini kemiren düşmanlık duygusunun eseri olarak
müslümanların bu muhteşem sevinç
nurani bayramlarını yakından temaşa etmemek için,
kureyşliler mekke'yi boşalttılar
hz. resulallah
müstesna bir ihtişam ve vekarla
devesi kasva'nın üzerinde mekke'ye girdi
müslümanlar etrafında
tecessüm etmiş nurdan yıldızları andırıyorlardı
bu yıldızların arasında server-i kainat
bir güneş gibi parlıyordu
tam bir intizam ve haşmet içinde
adım adım kabe'yi muazzamaya
beytullaha yaklaşıyorlardı
lebbeyk Allahümme lebbeyk nidaları
mekke'nin her tarafına yayılıyor
dağlar, taşlar bu nurani sedaya cevap veriyorlardı
müşrikler kuytu yerlerde, dağ başlarında adeta
bu ulvi sedaya kulaklarını tıkamış
bu haşmetli manzara karşısında gözlerini kapatmışlardı
kasva'nın yuları şair abdullah bin ravaha'nın elindeydi
hz. resulullahın önünde gidiyor
şiirler okuyordu...
bu ulvi ve nurani manzara arasında resul-i ekrem
ve müslümanlar telbiyelerle beytullaha vardılar
resul-i ekrem mescid-i harama girince
omuz ihramının bir ucunu sağ koltuğunun altına alıp
sol omzunun üzerine atarak
sağ omzunu açtı
bugün, kendisini, şu şirk ehline
kuvvetli ve zinde gösterecek kahramanları
Allah rahmetiyle yarlığasın, esirgesin. buyurdu
sahabilere, kabe-i muazzamayı
üç kere koşa koşa
omuzlarını silke silke tavaf etmelerini emretti
hatemü'l-enbiya kasva'nın üzerinde idi
kasva'nın yuları ise abdullah bin ravaha'nın elindeydi
sahabiler de sağ omuzlarını açmış
tavaf için bekliyorlardı
efendimiz (s.a.v.), hacerü'l-esved'in yanına vardı
elindeki değnekle dokunarak onu istilam etti
sonra da değneği öptü
ashab-ı kiram da aynı şeyi yaptı
ashab-ı güzin tavafın ilk üç devresinde
peygamberimiz (s.a.v.)'in emri gereği
hızlı hızlı ve çalımlı yürüdüler.
üç tavafı böylece tamamladılar
yürekleri düşmanlık, hınç ve kıskançlık dolu
müşrik ileri gelenleri
hz. resulullah efendimizle
ashab-ı kiramı gözetlemek maksadıyla
dağ başlarına çıkmışlard
müslümanların, koşa koşa ve omuzlarını silke silke
kabe-i muazzamayı üç kere tavaf ettiklerini görünce
şaşkınlık ve hayretlerini şöyle izhar ettiler
demek, medine'nin humması, sıtması
onları zayıf düşürmemiş
baksanıza yürümeye kanaat etmeyip
silkine silkine koşuyorlar
efendimiz, kabe'yi yedi kere tavaf ettikten sonra
makam-ı ibrahim'de iki rekat tavaf namazı kıldı
daha sonra sa'y yapmak üzere safa tepesine çıktı
yine devesi kasva'nın üzerinde olduğu halde
safa ile merve tepeleri arasında yedi kere sa'y yaptı
merve'de sa'y tamamlandıktan sonra
kurbanların kesilmesine geçildi
müslümanlar ,merve'de resulullah'la birlikte
kurbanlarını kestiler
yine ashaptan hıraş bin ümeyye,
resul-i ekrem’in başını kazıdı
sahabiler de başlarını tıraş ettiler
umre tamamlandıktan sonra,
fahr-i kinat, kabe'nin içine girmek istedi
ancak müşrikler bu anlaşmamızda yoktu diyerek
müsaade etmediler
öğle vakti girmişti
kabe'ye girmesine müsaade edilmeyen resul-i ekrem
hz. bilal'e kabe'nin üzerine çıkarak
öğle ezanını okumasını emretti
peygamberimiz (s.a.v.) ve müslümanlar
hz. bilal'in yanık sesiyle okuduğu ezanı
huşû ve huzur içinde dinlediler.
müşrik ileri gelenleri üzgün görünüyorlardı
herbirinin ağzından nahoş laflar çıkıyordu
müşrik safvan bin ümeyye
şükür ki Allah, bunları görmeden
babamı aldı, götürdü
diyerek tedirginliğini ifade ediyordu
ezanı işitince hiçbir şey söylemeden
yüzünü kapayanlar da görülüyordu
onlar kin, düşmanlık ve kıskançlıklarından dolayı
böyle çirkin laflar ederken
ashab-ı kiram ise saf bağlamış
alemlerin Rabbi Allah'ın huzurunda
el pençe namaza duruyorlardı
öğle namazı burada eda edildi
hudeybiye anlaşması gereğince
mekke'de kalma müddeti üç gün dolmuştu
fahr-i alem efendimiz
gönülden kalmayı arzu ettiği halde
ahdine ters düşmemek için mekke'yi
kabe-i muazzamayı terk etmek zorunda kalıyordu.
bu bir manada uzaklaşmak değildi
mekke'yi fethetme zamanına gün be gün yaklaşmaktı
undan sonraki her gün
her saat mekke'nin fethini
onunla birlikte gönüllerin fethini de yakınlaştıracaktı.
bu üç gün zarfında müslümanlar,
mekke'deki bir çok akrabalarıyla
görüşme imkanına da kavuşmuşlardı
iman hakikatlarını
islâm ahlâakının güzelliklerini
yücelik, nezaket ve nezahetini
dürüst davranışlarıyla ortaya koyma fırsatını bulmuşlardı
müşriklerin de gözleri önünde
nurani bir manzara halinde sergilemişlerdi
halktan bir çok kimsenin gönlünde
iman ve islama karşı sıcak bir ilgi
samimi bir istek uyanmıştı
adeta mekke fethedilmeden evvel
halkından bir çoğunun gönlü fethe hazır hale gelmişti
resul-i ekrem efendimiz
ashabıyla mekke'den ayrıldı
redfer