
18 Mart 1915 yılında
gerçekleşmiş olan Çanakkale Savaşı,
Osmanlı İmparatorluğu ile “İtilaf Devletleri” arasında cereyan eden çok önemli
bir muharebedir.
Tarihten silinmek istenen bir devletin, esir ve zelil edilmek istenen
bir milletin toprağını, bayrağını, namusunu, şerefini, ecdadından yadigâr olan
tüm kutsal değerlerini korumak adına; canını seve seve verdiği, ama bu
değerlerinden, vatan topraklarından bir zerresini bile düşmanına teslim
etmediği, vatanına sevdalı; 213.882 koç yiğidinin hayatlarını seve seve
adadıkları destanın adıdır.
Bu destan; Çanakkale
sırtlarında ‘’Allah’ın Adını Yürekten Haykıranların’’ kanlarıyla yazılmıştır. O
mübarek kanlardan, vatanın bağrında miskler saçan güller, papatyalar,
nergisler, laleler, sümbüller vb. filiz vermiştir. Bu yüzden
Çanakkale’nin dağları, dünyanın en paha biçilmez en nadide çiçek bahçesidir ve
şüheda kokmaktadır.
Dünya var olduğu sürece, Türk
Milletini tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçler; tarih
sayfalarını aralayıp, Çanakkale’yi neden geçemedik? Diye
sorguladıklarında:
Büyük Türk Ulusunun inancına,
vatanına, bayrağına, milletine, devletine olan sevdasını görecek, vatan
bellediğimiz “bu gazi toprakları ele
geçirmeye kalkışmanın bedelinin neler olduğu” gerçeğini bir kez daha hayretle
ve gıptayla öğreneceklerdir.
İngiliz
donanmasının Çanakkale Boğazına ilk saldırısı, 3 Kasım 1914 tarihinde yapılan
Seddülbahir Kalesi bombardımanıyla başlamıştır. Bu saldırının ardından; Çanakkale
seferinin fikir babası Winston Churchill’in 25 Kasım 1914 tarihinde İngiliz
Savunma Konseyinde yaptığı konuşma dikkat çekicidir:
‘’Osmanlı
İmparatorluğunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha dünkü Balkan Savaşı
bozgunu bunun kanıtı değil mi? Donanmamız bir vuruşta Çanakkale Boğazı’nı ele
geçirebilir. Topkapı açıklarında görülmesi bile, bu hasta adamın ellerini
kaldırıp teslim olması için yeter de artar bile…’’
Ancak Çanakkale’de; büyük hezimete uğrayan
düşmanın ve Churchill’in karşısında hiç tahmin edemediği, aklına dahi
getirmediği bir gerçek vardı: Savaş
meydanlarının yiğit askeri Mehmetçiğin sarsılmaz imanı ile vatan, bayrak ve millet sevdasıydı.
Bu hezimeti izleyen
İngiliz kuvvetleri komutanı, General Hamilton, yaşananları şöyle anlatmıştır: “Gebe
dağlar Türk doğurmakta devam ediyor.’’
Evet, o destanın yazıldığı tarihte,
Çanakkale’nin dağlarından, taşlarından, ağaçlarından, hülasa vatanımıza kucak
açan ‘toprak ana’ dan adeta
Mehmetçik fışkırmıştır. Çünkü o gazi topraklar; işgal edenlerin, mazluma
zulmedenlerin değil, Allaha büyük bir tevekkülle iman edenlerin, hayatlarını
vatanı için seve seve feda edenlerin yurduydu.
Sarsılmaz bir imanla bu
kahramanlar; İngilizlere, Fransızlara, Anzaklara, Hindulara, kısacası katil ve
insafsız bu yığınlara tarihin en acı yenilgisini Çanakkale’de tattırdı.
“Bu savaşlarda; 47.000 Fransız,
205.000 İngiliz/Hintli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı (Anzak) Senegalli
ölmüştür. Bu savaşlarda İngilizler, acımasızca ve sinsice müstemlekelerinin
askerlerini de kullanmıştır.
İstanbul’dan Çanakkale’ye giden “18 yaşındaki askerlerin” resmini
görmüşsünüzdür. Ya da “Onbeşliler” türküsünü hepimiz dinlemişizdir. İşte onlar
da böyle düşünüyorlardı: Belki öleceğiz ama teslim olmayacağız…
Tarihte iz bırakan kimi yaşanmışlıklar hüzünlüdür, acılarımızı
depreştirir. Fakat Çanakkale, öyle kutlu ve anlamlıdır ki, ağrısı gurur
vermekte, yaralı gönüllerde yanık türkülere dönüşmektedir.
Andıkça bir o kadar onurlandıran, başımızı dik tutmamıza vesile olan,
böylesine eşsiz bir destanı, yeni nesillerin hücrelerine ilmek ilmek işlemek
gerek. Bu yüzden, yediden yetmişe her kesin, savaşın geçtiği yerleri gezip
görmesi, gerçekleri öğrenmesi, özümsemesi, içselleştirmesi, dersler çıkarması
ve ibret alması elzemdir.
Çünkü Çanakkale öylesine devasa bir destandır ki, aynısının değil,
benzerinin bile tekrarlanması, her bakımdan asla mümkün değildir. Yazıldığı yer
vatan toprakları, başrollerde yer alan Mehmetçik’tir. Her sahnesi kanla icra
edilen ve 213.882 koç yiğidin şehadetine, onulmaz acılara, gözyaşlarına,
ıstıraba, çileye, sönen ocaklara mal olan bir destandır.
Çanakkale savaşları, aynı zamanda düşman tarafından akla hayale gelmedik
vahşetin, zulmün, hilenin, kalleşliğin, adaletsizliğin, uygulandığı, akla
hayale sığmayan, insanlığı utandıran haksız
ve çirkin bir saldırıdır. Bu saldırıda vahşi, gaddar, acımasız, canavarlaşmış
düşmanlar rol almış, her türlü çirkin ve rezilliklerle bir milleti yok etmeye
çalışmıştır.
Buna rağmen Mehmetçik, bu canavarlığa ve her türlü çirkinliğe,
merhametini, vefasını, şefkatini, mertliğini, sabrını, tevekkülünü vb.
hasletlerini katarak, insani boyut getirmiş, akılların almadığı, gücün
yetmediği taş kalplerin anlayamadığı ibret sahneleri icra etmiştir.
Feryatlarına dayanamadığı düşmanını,
şefkatle sırtlayarak cephe gerisine taşımış, düşmanına siperden sigara atmış, düşmanını
bir nebze de olsa utandırarak insanlık dersi vermiştir.
Bire karşı on kat düşmana eyvallah etmemiş, rakipleri her türlü
konforla, modern silahlarla donanımlı iken, O cepkenine taşlardan düğme yapmış,
yırtık ve söküğünü kendi dikmiş, peksimetini yanındakiyle paylaşmış, kurşun
yağmuru altında, ölüme tebessüm ederek, huşu ile cemaatle namaz kılmıştır.
Çanakkale Savaşı dünyada deniz, kara ve havada harp silahlarının birlikte
kullanıldığı ilk savaştır. Çanakkale Savaşı, ilklerin zaferidir. İngilizler,
uçak gemisini ilk defa kullanmışlardır. Fransızlar, balon gemisi
kullanmışlardır.
Çanakkale, dar alanda yapılan çok yoğun bir savaştır. Savaşta 1
metrekarelik alana 6 bin mermi düşmüştür. 600 milyonda bir olan 2 merminin
çarpışma ihtimali Çanakkale’de defalarca gerçekleşmiştir.
Sonuç olarak, Çanakkale Savaşı, sadece bir askeri başarı değil, aynı
zamanda Türk milletinin; fedakârlığını, sabrını, ahde vefasını, dayanışmasını,
cesaretini, şükrünü, cesaretini, kararlılığını ve hoşgörüsünü vb.
karakterlerini, simgeleyen bir destandır.
Vatan ve vazife uğruna hayatlarını seve seve feda eden tüm şehitlerimizi
rahmetle, minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhları
şad olsun…
Hayatta
olan gazilerimize saygılarımı, dualarımı göndererek, sağlıklı, hayırlı ömürler, diliyorum.
Sevgiyle
kalın…
Seyfettin Karamızrak