Bir düşün öğretisiydi masallar
Uğurladığım yılların harmanladığı
sözcükler
İskeleti rüyaların
Elbet gün içinde neşreden özlem
Duası yankılanan mevsim
Duvarları yıkılan şiirler gibi
Tüten dumanı şehrin yangınında
Sökün eden hüzünden kalan bir
kırıntıda.
‘’Yaz şiirden de yazdı, kız şiirden
de şiir
Kuşların göğü önündeydin, bir suçun
eksikti
Büyüdükçe bir yaz defterine
ekleyeceğin…’’ (H. Ergülen)
Haydi, düş önüme düş de görsünler
Görünmezliğin meali bildiğim
şiirlerden de
Ötesin sen.
Bir kuş bakışı bir kuşkanadı
İçimi gagalayan sefil dürtüler gibi
Yalnızlığı kırıştırdığım
Yandaşlığı saydamlaştırdığım
Yalın bir hikâyeye meylettiğim
Oysaki oysaki:
Lanetliyim ben.
Lalezar yollarına düşen düşlerim gibi
Kimi zaman bir ters laleye özendiğim
Bazense papatya beyazı
Lakin hep de unuttum
Pembeden bozma bir gül olduğumu.
Hem unuttum da gülümsemeyi
Şakıyan bülbüle verip veriştirdiğim,
azizim
Bir düş tarlasına denk düştü ki
masalım
Giydiğim pembeden pelerin
Beyaz teninde göğün
Kanıksadığım bir bulut kadar
Beyaz olmanın da piri idi yüreğim
Kanaviçeler dizdiğim mabedimin
Uzun soluklu olacağını düşünmüştüm
dün.
Güne eriştim ki
Yarınlara meylettiğim
Bir öyküm de yok artık benim.
Kanatlarım çizik
Ellerim titrek
Yüreğin feri söndü sönecek
Muadilim ne ola ki, azizim?
Yükseldiğim her acıda
Yüksündüğüm her martavalda
İnce uçlu bir kalem armağan eden
Rabbin katında
Turkuaz rengi mi ölümün
Dinginliğime son çare?
Yoksa pembe beyaz teni mi lalelerin
İçmediğim iksirlere delalet?
Elbet yok yalanım
Derbeder olsam da sakınmam gözümü
Serçe parmağında şiirin
Bir de türkü tüttürdüm mü, azizim.
Elbet leylak rengi mevsimin
Her yaza düştüğümde aşkı özlediğim
Her aşka düştüğümde mevsimi yaz
bildiğim
Ya da ikisinin yokluğunda
Siyam ikizi renklerin
Çorap söküğü gibi dikişi atan
mevsimin
Sinen bağrıma kavisli düşlerin de
Var elbet bir maruzatı.
Göğe tente kurup da göçmen kuşları
ağırladığım
Elbet iz bilmez yol bilmez seyyah
yüreğimde
İçimden gelen her sevince, Eyvallah
dediğim
Düşkün mizaçlı takvime bakıp da
Kaç sayfa daha eksileceğim bakalım
mevsimden?
Tırnaklarımla kazdığım her şiirde
Nüktedan ömrün şatafatlı
yalnızlığında
Öylesine bir gök kubbe ki tavaf
ettiğim
Az kaldı az kaldı karşılaşmaya
İçimdeki yitik çocukla ve mutlulukla:
Yetemediğim de yalan değil hani
düzene
Esaretinde matemin
Bir seyyah çiçekten öte
Kibar bir meltemim belki
İçten içe dinginliğe meylettiğim
Yaren bildiğim her dalga boyunda
Rastlarım da içimdeki aynaya
Elbet gözlerimi kaçırdığım kadar
mutluyum ben
Üstelik görüp göreceğim ne kaldı ki?
Tasası düşmesin artık şiirlere
Tası tarağı toplayıp belki de gitmeli
Gel gör ki;
Kendimden gidemediğim ayracı ömrün
Özümsediğim kadar matemi
Ömür yetse keşke yeni düşler
g/örmeye.