Gülün Yoluna Diken Serilir Mi



Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 122.bölümü

gülün yoluna diken serilir mi
Dikenler içinde diye gülden vazgeçilir mi 
bilemezdi bu ince sırrı 
hiç bilemeyecekti
alev yüzlü ebu lehebin karısı
peygamberin yürüdüğü yollara dikenli çalılar attı
ne bilirdi ki dikenleri bile güzelleştiren güldür
kendi yolunu diken etmekle kaldı
gül diken olmak varken nasibinde
güle diken oluverdi

bir de uslanmaz bir hasetçisi vardı 
umeyye elçinin yolunu kesiyor 
laf atıp aşağılamaya kalkıyordu
kendisine alemler Rabbinin hitap edeceğine 
inanmazlar arasında anıldı adı 
kendisini hitaba değmez gören
önce ve sonra
kendisini aşağılıyordu oysa 
anlayamadı

bir zamanlar 
hikmetin babası diye anılırken 
cehlin babası diye ünlenen ebu cehil de 
ahlaksız teklifler yapıyordu
ya bizim ilahlarımıza sayıp dökmeyi bırakacaksın 
ya da biz senin kulluk ettiğin Allah'a sayıp dökeceğiz
israf etti kendini
hikmetin sofrasından mahrum etti kalbini

mekke'nin soylularından sayılan velid bin muğire
mekke ve taifin iki ulusu dururken
muhammede vahiy inecek ha diye 
yok sayıyordu elçiyi
ululuğun kan bağından değil 
iman bağından geldiğini öğrenemeden gitti.

bu tahriklere sabretti Allah’ın elçisi
ki onun sabrı
müjdeyi besleyen akışkan nehri oldu her daim 
kekre sabrın toprağında büyüdü sözcüklerin tohumları
sessizliğin tüllendirdiği çatlaklardan 
sızdı sözün ince şavkı

ve o nabız 
bir muallim elinde 
ahengiyle adım adım şekillendi
adım adım özgürlük buldu
karanlık geceleri aydınlık sabahlara çevirdi
çekilen çileleri 
yürekteki acılar bilirdi elbet

yağmur altında ıslanan tohumların
renk renk filizlerinde yaşamalıydı
koklanmamış güller
bitmemiş başaklar 
doludizgin umutlar fışkırmalıydı tomurcuklarından 

çünkü elif ile başlardı aydınlık
ve elif ile başlardı Allah 
elif ile başlardı ahlar
yeryüzünün bütün iyilikleri
bütün güzellikleri 
elif ile yağardı üstümüze

zulmet yurdunda bir ışık
bir ışık daha
ve göğün kıyısında bir çiçek
bir çiçek daha
iklimlerce aktı 
her ırmak
vakit 
onu mahcup etmeme vakti
onu mahzun etmeme vakti
vakit
ona kardeş olduğumuzu 
birbirimize kardeş olduğumuzu 
göstererek ispatlama vakti
 
vakit
onun samimiyetini şeffaf bir elbise gibi 
ruhumuza giydirme vakti
vakit 
Rabbimizin bizden beklediği o saf insanlığı 
o som samimiyeti 
canla başla gerçekleştirme vakti…

hatırasına ağıt yakmak yerine 
hatırını öğüt yapmalıyız elçinin 
insanlığa ümit olabiliriz böylece 
belki o vakit 
utandırmaz
bizi ebedi aynalar


*
tebük seferine hazırlandığı sıradaydı
kubalı bir grup münafık huzura çıkarak
ya resulallah
yağmurlu ve soğuk gecelerde 
hasta ve uzak yere gidemeyeceklerin 
namaz kılmaları için 
bir mescid yapmış bulunuyoruz
dedikten sonra… 
senin gelip mescidimizde bize 
namaz kıldırmanı arzu ediyoruz

dillerinden dökülen bu cümleler
zahire bakılırsa
masum bir niyetin ifadesi olarak görünüyordu 
ne var ki
içlerinde gizledikleri menhus niyet başkaydı

maksatları
müslüman cemaatı bölmek 
islamın ilk mescidi olan kuba mescidinden
inşa ettikleri mescide adam çekip 
kendi nifak saçan emellerine 
onları alet etmeye çalışmaktı

bu hususta
bizzat efendimizin fasık diye adlandırdığı 
ebu amir rahip abdi amr da 
kendilerine yardım edeceğine söz vermiş 
şöyle demişti

siz, bir mescit yapınız 
içine mümkün olduğu kadar silah depo ediniz
ben de rum hükümdarı kaysere gideceğim 
rumlardan asker getirtip 
muhammed ve ashabını medine`den çıkaracağım
 
ne var ki
resul-i ekrem içlerinde gizledikleri 
bu menhus niyet ve çirkin maksatlarını bilmiyordu
bu sebeple onlara
şu sırada tebük seferine çıkmak üzereyim
seferden dönersek 
Allah da dilerse gelir mescidinizde size 
namaz kıldırırız buyurmuştu

hz. resulullahı çağırmalarındaki asıl maksat
inşa ettikleri mescidin 
bir nevi kutsiyet ve meşruiyetini tescildi
bu gerçekleşirse halkı oraya çekip 
meş`um gayelerine alet etmeleri 
daha da kolaylaşacaktı

böyle bir mescide ihtiyaç var mıydı 
hayır.
münafıklık tohumlarının intişarı için 
böyle bir yuvaya
böyle bir toplantı yerine 
kendilerince gerek duymuşlardı

nihayet tebük seferi neticelenmiş 
efendimiz ashabıyla medine`ye dönüyordu
medine yakınında bu münafıklar 
peygamberimizin yoluna çıkarak 
kendilerine verilmiş olan sözü 
yerine getirmesini istediler
 
Cenab-ı Hak 
onların bu art niyetlerinin 
tahakkuk etmesine fırsat vermedi
işin iç yüzünü 
orada resulüne inzal buyurduğu 
şu ayetlerle bildirdi

‘o kimseler ki
müslümanlara zarar vermek 
küfre yardımda bulunmak 
müminlerin arasına ayrılık sokmak 
ve bundan önce Allah ve resulüne karşı 
savaşa yeltenmiş kimsenin gelişini beklemek için 
bir mescit edindiler’

‘bizim iyilikten başka bir kastımız yok diye 
yemin ederler
yalan söylediklerine ise Allah şahittir’

‘o mescitte namaz kılma
senin namaz kılmana layık olan mescit 
ilk günden beri takva üzerine kurulu bulunan mescittir
orada maddi ve manevi pisliklerden 
temizlenmeyi seven kimseler vardır
Allah da çokça temizlenenleri sever.’

‘binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran 
kimse mi daha hayırlıdır
yoksa çökmeye yüz tutmuş bir yar kenarına kurup da 
onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi
Allah zalimler topluluğuna yol göstermez.’

‘onların bina ettikleri mescit
kalplerinde bir şüphe olarak devam eder 
ve kalpleri parçalanıp ölmedikçe
 o şüpheden kurtulamazlar.
Allah herşeyi hakkıyla bilir
her işi hikmetle yapar.’

peygamber efendimiz (a.s.m.)
malik bin duhşum ile asım bin adiyy`i çağırıp 
şu emri verdi
şu, halkı zalim olan mescide gidiniz
onu yıkınız, yakınız
 
efendimizin bu emri derhal yerine getirildi
kur`an`da "mescidi dırar 
zarar mescidi olarak vasıflandırılan
 malum bina yakılıp yıkıldı

resul-i ekrem efendimiz 
medine`ye yaklaştığı sırada 
ashab-ı kirama hitaben
medine`de öyle kimseler vardır ki
sizin gittiğiniz ve geçtiğiniz her yerde ve vadide 
onlar da sizinle birlikte bulunmuş gibidir buyurdu

ashab-ı kiram…ya resulallah
onlar medine`de iken 
nasıl bizimle birlikte olabilirler diyerek 
hayretlerini izhar ettiler

efendimiz meseleyi şöyle izah etti
onlar, ancak mazeretleri sebebiyle 
medine`de kalmışlardır
Allah-u Taala kitabında

‘müminlerin hepsinin birden harbe çıkması gerekmez
her topluluktan bir kısım geride kalıp da
dinlerini iyice öğrenmeleri 
ve kavimleri geri döndüğünde 
onları ikaz etmeleri daha doğru olmaz mı
umulur ki, böylece 
Allah`ın yasaklarından sakınmış olurlar…’
buyurmuyor mu

varlığım kudret elinde olan Allah`a yemin ederim ki 
onların duaları, 
düşmanımıza silahlarımızdan daha tesirlidir

efendimizin gelmekte olduğunu duyan 
medine`deki büyük küçük bütün müslümanlar 
yola çıkıp onu seniyyetü`l-veda` karşıladılar
kadınlar, küçük çocuklar 
resulullahı tekrar görmenin sevincini yaşıyorlardı

bu sevinçlerini,
seniyyetü`l-veda`dan dolunay doğdu üstümüze
yalvaran bulundukça
Allah`a hamt etmek düşer bize diyerek 
izhar ediyorlardı
 
resul-i ekrem 
ordusuyla yorucu bir yolculuktan sonra 
ramazan ayında medine`ye geldi
islâm ordusu, 
tebük`te kimseyle karşılaşmamıştı 
ancak, böylesine uzun bir yolu 
en zor şartlar altında kat edip 
düşmanı karşılamaya gitmesi bile 
büyük bir muvaffakiyetti 

bu sefere çıkış aynı zamanda 
o günün en büyük devletlerinden biri olan 
bizans İmparatorluğuna 
açıktan açığa bir meydan okuyuştu
bu meydan okuyuşa 
cevap verme cesaretinin gösterilememesi 
ayrı bir ehemmiyetli manayı taşıyordu
artık islam kuvvet ve kudretinin karşısına çıkacak 
bir gücün bulunmadığının bir ifadesiydi.

hz. ka`b bin malik
hz. mürare bin rebi 
hz. hilal bin ümeyye 
üçü de samimi, sağlam birer müslümandı
üçü de, meşru bir özürleri olmaksızın
sırf ihmalkarlıklarının eseri olarak 
tebük seferine çıkan orduya katılmayıp 
medine`de kalmışlardı
harbe iştirak etmemiş olanlar 
seksen kadardı

resûl-i ekrem henüz mescidi saadetlerinde iken 
bu üç sahabi af dilemeye geldiler
ne için geri kaldıklarını açık açık anlattılar

resul-i ekrem (a.s.m.) 
ka`b’ın ve diğer iki sahabinin  
konuşması bittikten sonra
kalkıp gidiniz 
Allah sizin hakkınızda 
bir hüküm verinceye kadar bekleyin buyurdu

resul-i ekrem, Allah`ın kendisine 
vahiy ile bildireceği hükme kadar
diğer müslümanların bu üç kişi ile 
görüşüp konuşmalarını da yasakladı
bu yasak üzerine, 
artık herkes onlardan kaçıyordu

görüşmek istedikleri kimseler
hatta akrabaları bile kendileriyle görüşmek 
konuşmak istemiyorlardı
hatta selamlarını bile almıyorlardı
artık yeryüzü bütün genişliğine rağmen 
onlara dar gelmeye
ruhlarını sıkmaya 
kalplerini sıkıştırmaya başlamıştı

bu üç sahabi 
böylesine acı ve ibretli 
bir imtihana tabi tutulmuşlardı

henüz ka`b ve arkadaşları 
Allah`ın resulü ve müslümanların kendilerine karşı 
tatbik ettikleri her türlü boykottan 
kurtulmuş değillerdi
tutuldukları imtihan 
çilelerinin kırkıncı günü bittikten sonra 
daha da şiddetlendi

resul-i ekrem onlara şu haberi gönderdi
bundan böyle 
hanımlarına da asla yaklaşmayacaklardır
bu emri alan hz. ka`b, hanımına
bu hususta Allah`ın hükmü gelinceye kadar 
git babanın evinde, kal dedi.
 
imtihan çok çetindi 
bu imtihanlarla Allah`a ve resulüne karşı olan 
sadakatlarının derecesi ölçülüyordu
görüldüğü gibi onlar da 
kendilerine yakışan sadakatı göstermekte
asla tereddüt göstermiyorlardı

nihayet çektikleri çilenin 
ellinci günü tamamlanmıştı
Cenab-ı Hak,resulüne 
onlar hakkındaki hükmünü göndererek 
tövbelerinin kabul edildiğini şöyle müjdeledi

‘haklarında hüküm bırakılmış olan üç kişiye de 
Allah tövbe nasip etti
öyle ki, yeryüzü, o kadar genişliğiyle beraber 
onlara dar gelmiş
kalpleri sıkıştıkça sıkışmış 
Allah`ın azabından kurtulmak için 
O’ndan başka sığınacak bir yer olmadığını anlamışlardı.’

‘sonra Allah onlara pişman olup dönmeleri için 
tövbe nasip etti
muhakkak ki Allah, tövbeleri çokça kabul edici 
ve kullarına merhamet edicidir.’
 
resul-i ekrem, 
sabah namazını kıldıktan sonra, 
Cenab-ı Hakkın malam üç kişinin tövbelerini 
kabul buyurduğunu ashab-ı kirama bildirdi

ka`b bin malik, 
bizzat gidip tövbesinin kabul olunduğunu 
bir kere de efendimizden öğrenmek istiyordu
bunun için mescid-i nebevinin yolunu tuttu
her gören kendisine 
Allah, tövbeni kabul etti
müjdeler olsun sana, ey ka`b diyordu

ka`b, mescide vardı
selam verip resulullahın huzurunda diz çöktü
resul-i ekrem’in de yüzü sevinçten gülüyordu
ka`b`ın selamını tatlı bir tebessümle birlikte aldı
sonra da, müjde, ey ka`b
bugün, annenden doğduğun günden beri 
yaşadığın günlerin en hayırlısı
en mesududur diye buyurdu

ka`b bin malik
ya resulallah 
bu müjde senden mi
yoksa Allah`tan mı
efendimiz, 
benden değil, doğrudan doğruya 
Allah katından diye buyurdu

manevi sıkıntıdan kurtulan ka`b
son derece memnun ve mesrurdu
ya resulallah…tevbem kabul olunduğu için 
Allah ve resulü yolunda 
sadaka olarak malımı dağıtmak istiyorum dedi
efendimiz bu teklife
malımın bir kısmını kendine alıkoy
böylesi senin için daha hayırlıdır
cevabını verdi

redfer

( Gülün Yoluna Diken Serilir Mi başlıklı yazı redfer tarafından 13.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu