Tutanağa geçsin hani söylemediklerim
üstelik alt yazısı da yokken günün illa ki geceye mi denk düşecek günün ve
ruhun yansıması?
Elbet teyit etmek zorunda da değilim;
hayatın hangi karesinde saklı endamlı bir düş olup olmadığımı ama bir şekilde
yolumu tayin ediyorum ya da kalem taşıyor beni gitmem gereken yöne ve ellerim
titremeden yüreğin titri ne ise yansıyor da bir şekilde.
İzafi bir dağım var benim
yaslandığım.
İzbandut gibi de gölgeler lacivert
örtüsünde gecenin ayan beyan g/ördüğüm ve alıcı kuşları savsaklarken hangi
vericide saklıyım sahi ya da nedir kendimle alıp veremediğim?
Kuşlokumu çekti canım belki de: hele
ki müptelası olduğum bir dizinin fragmanında rastladığım sonra da mıhlanıp
koltuğa seyrettiğim o dizi elbet psikolojinin sınırlarını ihlal ettiğim bir o
kadar benim sınırlarım ve sinirlerim ihlal edilirken ve bir psikolog edasıyla
salındığım uzun koridorlar ve tozuna b/andığım ve tozuna âşık olduğum amfiler
üstelik tozu dumana katarken.
Gerekçelerim bir de gerçekler.
Sözcükler tırlattı madem bu gece ve
işte kâğıtlarımı açık oynuyorum, sevgili Kafka ve yine söz dönüp dolaştı geldi
sana ve haletiruhiyeni giyindiğim yazılarında ve mektuplarında yetim mizacıma
ışık tutan şahsına münhasır kalemimle hemhal olmanın verdiği mutlulukla bir o
kadar analiz ediyorum söylemediklerini en çok hele ki benim söylemediklerimle
senin restleştiği.
İki yakasıyız şehrin: seni de
İstanbul’a getirdim ya hele ki İstanbul’un hüzünlü yalnızlığında kendimi
bulduğum ve kendimde seni bulduğum, sevgili Kafka…
Yoksa düşsel bir analiz mi
odaklandığım gerçekler ve tohum ektiğim aklımın tarlası üstelik takriben beş
altı sene nadasa bıraktığım ve işte filizler fışkırıyor aklımın b/ölmelerinde
dağınık çekmecelerle oturup kalkıyorum üstelik heyecanla ve coşkuyla.
İçime çektiğim kokusu kitapların ki
en pahalı ve müthiş kokan bir parfüme asla değişmem çünkü her kitap yazarının
kokusunu getiriyor bana ve ben hangi kokuya denk düştüğümü bilmez ve
umursamazken olduğum gibi kalmayı sevip yanılmadan ve yanıltmadan yaşayıp
seviyorum insanları.
Kâğıda düşkünlüğümse üç yaşından beri
beni terk etmeyen ve ne ilginçtir ki; üç yaşındaki halimi hatırlar oldum son
birkaç gündür de aklımdan çıkmıyor çocukluğumda beni bana yakın kılan illa ki
kendimle ilintili kaygılara da daha o yaşlarda başladığım.
Psikanaliz yapmanın en güzel yönü
elbette içimde yeniden keşfettiğim farklı mizaçlarım ve kendime düşkünlüğümü
tehir edip şimdilerde kendimden kaçmanın yollarını arıyorum ve bunun için de
tek çare bol keseden düşünüp yazıya döktüklerim gün bitiminde.
Ömür bitimine kadar kaç bin cümlelik
seveceğim daha ben insanları ve işte dansa kaldırdığım düşlerim ve sen ve
aklına ne gelirse gün içinde farklı duygular çağrıştıran onlarca yorum ve
kendimi kendime dost bildiğim üstelik sevme faktörü aslında evrenin de mizacında
farklı kıyamlara yol açan öncesinde ise defalarca kıyıma uğrayan ruhum.
Bedeli var mı sahi duyguların hele ki
yazmaların?
Olmaz mı?
En çok da iç dünyamı ve düşlerimi
serdiğim o beyaz zemin ve duygular iken firar eden aslında yüreğimin hızlandığı
ve gerçekten de yaşadığımı hissedip mutluluğun ve huzurun doruklarında
gezindiğim o kısıtlı zaman dilimi.
Tamam, ısırdım dilimi ki kendime hep
nazar ederim belki nazarında insanların somut bir belgeye dönüştürüyorum
duygularımı ve belleğime hükmeden neyse bir bir dolup taşıyor Nisan tasları en
çok sevdiğim deyimi Bekiroğlu’nun kitaplarının bir ara müptelası iken aklımda
kalan ve yüreğimde devasa bir ağaca dönüşen en çok da rahmetin ve umudun
müptelası iken aşkla gezindiğim sayfaları sevgili yazarın.
Bir düş menkıbesi belki de
soyutlandığım ne ise bir bir hayal ettiğim üstelik çocukluğumdan beri hayli
geniş iken hayal gücüm.
Bir Milena olmayı diler miydim peki?
Ama soyut bir aşkın somut bir delili
iken yazdıkların belki de asla var olmayan bir karakter iken yazılanlar ve
sözcükler cumhuriyetinde bir devrimse aşkın mektuplara kazındığı ve düş irisi
gözlerinde aşk meleğinin aslında bir ruhtan diğerine yapılan yolculuğa tanık
olup sizden etkilendiğim.
Ki Milena olarak düşmüştüm ben bu
mektup serisine belki de hitap ettiğim asla var olmayacak bir kahramandır
üstelik kendi dünyamda sahibi olduğum sayısız hikâye ve başkahramanı olmaya
aday olsam da sadece bir dekor olarak düş sahnesinde sırıtan bir saksı çiçeği
belki de.
Misafiri olduğum bu yolculuk
furyasında iç dünyanın girift ayrıntıları ile dolup taşıyorum aslında hayatın
hükümranlığında bir düş perisi olup bir yandan soyut aktarımlar yapıyorum
geçerli olan ne kadar somut olgu ve insan varsa.
Az sonra açacağım o artı parantez ve
içini negatif sayılarla ve duygularla doldurma ihtimali.
Doygun bir ruh mudur da sözcüklerdir
hayatı gerçek ve duyguları geçerli kılan ve bir bir belge olan sözcükler
altında onay verense elbet ilham perimden hatıra bir gülücük.
Bir düşün yansıması ise trafik polisi
de iş başında ve az sonra yazma ehliyetime el koyacak korkusuyla ortalarda
görünmeden yazıp izini bırakıyorum ruhumun belki de ruhumu yaşanır kılıyorum
hangi dökümde saklı ise evrenin maruzatı.
Sorunsuz yaşamanın da alsa mümkün
olmadığı ve insan hayatına musallat olan asalaklar yüzünden asal bir sayı gibi
hissetmesi insanın elbet sadece ve kendime b/ölündüğüm üstelik karşılık bile
vermeden usulca ölmenin yollarını ararken yaşam ve de umut teknesinin ne kadar
değerli olduğunu anlayıp telaşla yaşar ve yazarken ve elbet bir de ayracı var
diyemediklerimin.
Ben sadece bu kadardan ibaret değilim
ve yangını asla sönmeyecek gerçekler ve düşler sarmalında adeta saklambaç
oynuyorum kendimle ve kendinle ne kadar sürtüştüğüne tanık olmanın verdiği
huzurla kendimle her çeliştiğimde kendimsiz bir kendim olmak istiyorum ve
sözcükler hayli frapan üstelik duygular sınırlaması olmayan ve bilmediğim
üstelik işlemediğim suçlardan dolayı neden bir ömür infaz edildiğimi de
anlayamamışken…
Anlaşılamamanın kuytusunda ve
gölgesinde anlamlandırmak adına bilinmezi ve anlatmak adına içimde yaşayan
binlerce devrik duyguyu azığa aldığım ne ise: üstelik azınlıkta olduğumun
bilinci ile az da olsa mutluluk bahşedildi madem bana bu son zamanlarda asla da
alınma üstüne Kafka çünkü yalnız değilsin tıpkı benim de yalnız bırakıldığım
düşüncemi ertelediğim üzere ehemmiyetle yaşamanın ve huzuru duyumsamanın tadına
vardığım için artık korkmuyorum da hiçbir şeyden ve öldürdüğüm korkuma eşlik
eden o iki detayı da sonlandırdım mı yok benden mutlusu.
Girift bir dünyanın sadece kısacık
bir kesitidir çağrışım yapan ne ise aslında içimde çalkalanan dünyanın tutuşan
eteklerinden firar eden kıvılcımla mutluluğu hak ettiğimi de biliyorum artık en
azından herkes kadar hatta daha bile fazla…