çocukken gökyüzü daha geniştir
yollar daha uzun
evler daha büyük
ve babamız dev gibidir
sonra alem değişir
eskiden kendimize göre yaşayışımız
düşünüşümüz
giyinişimiz
kendimize göre
hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi
bu hayat üslubuna göre de
günlerimiz vardı
pencerede fecir vakti
çoklarımız için fecir artık gece
çoklarımız için güneş
acayip bir uykunun ateşlerinde
eller kilitli
ayaklar bozuk çarşaflara dolanmış
kıvranırken
taze ekmek kokusu sinmiş sofranın
son kırıntısı olmadan
buzdağının görünmeyen yüzünü
çay bardağımıza doldurmadan
ve güneş beşiğinden kalkmadan
üstümüzde en temiz giysilerimiz
belki öyleydi
belki büyüyen sadece zamandı
zaman bize dokundukça
geçtikçe büyüdüğünü düşünür kişi
herkesin içinde ki köyle
mesafeler açıldıkça
orada bir şeyler kanar
bir özlemdir
kanayan
sonradan herkesin yaşayacağı
babanın ölüm yolculuğunu yanında duyarsın
istikbalden haber misali
çeşme susuz
toprak kuru
ağaç dalgın
anne ihtiyar
çocukluktan uzak
ta uzaklarda
ve inadına gürül gürül çeşmeler
bereketli topraklar
çok sesli ağaçlar
gülümseyen anneler çizersin susuzluğun geçsin diye
geçmez
rengi boz sarı
sapsarı toprak parçası
bir tek ağaç gölgesi bulsam da
o masum çocuğun gözlerindeki korkuya
bir damla yeşil damlatsam dersin
yağmur
yağmur
ya kaybettiklerimiz
babalarımızın öldüğü
annelerimizin evlendiği
bizim doğduğumuz
bulutların hareket ettiği
askerlerin koca şehirleri istila ettiği
vakitler
mesele resimlerin
ve iklimlerin değişmesi değil
ezan saatlerine göre ayarlanmış ömürlerin
yeni kalıplarla biçimlendirilmesi
asıl mesele
koparıldıkları hayatı tanımakta
güçlük çekiyor ruhlarımız
ayrıldıkları bedenlerine
bir yabancıya bakar gibi bakıyorlar
evlerin içi boş
duvarların rengi değişmiş
hayatımız sonu meçhul bir düstura göre
tanzim edilmiş yeniden
geri dönüşlerde
ruhlarımızın o zamanı tanıması mümkün değil
artık
buradan pek duyulmuyor sesleri
silahlar hala çığlık atıyor pusularda
ayrılıklar bir daha kavuşamamak üzere kurulu
bütün yönlere kapalı
asfalt yollar perişan
artık susmak vakti
gece karanlığında
yok oluyor bildiğimiz tüm güzellikler
bilmediğimiz nedenlerle
gün geç kalanım oluyor
o güzellikleri yaşamaya
bildiğimiz nedenlerle
her söz
bir vaktin yüreğinde açan çiçek artık
yeni bir zelzele gibi
zaman manzaraları etrafta darmadağın
eski günün bütün yaptıklarını harap etmiş
saadeti az
meşakkati çok
uzun
bulanık renkte
kaybolduğunu bilmeyen kimseleriz artık
kaybolduğunu bilmemek
ne acı
başka bir alemin içine düşüp
hala kendi halinde
yapayalnız
her hatıra
sayısız acıların nihayetsiz günü
gün bitmeyecekti ki
mesai de bitmesin
her umut edilen
kızıl ve perişan gözler için
günün ilk ışıltıları
boyunlarına geçirilecek hayat ipinin
kanlı ilmeğine düşen
aydınlıktan başka ne ki
her şafak saati böyle
uyku noktalanmış
beden suyla buluşmuş
seccade kıbleye döndürülmüş
neşe ve ümitle dolmuş kalp
kuş sesleri
fecrin en güzel tecellilerinden
çiçek renkleri
elden ne gelir
zamanı dondurmak istersin
bunun tesellisine muhtaçsın
dün ölür
ağzından köpükler çıkan beyaz ve hırçın bir at
koşmaya başlamıştır artık
uzaktan duyulan seslerin
yanına uzanacağın ana kadar koşarsın
sen de gitgide uzaklaştığını duyduğun o diyarlara
geri döneceksin bir gün
çocukken başladığın yere
babandan kalan hatıraya
sıcaklığına anne kucağının
bir odanın zamanı boğduğu yere
büyümek ile ilgili yalanın
son nefesini verdiği yere
redfer
(
İstila başlıklı yazı
redfer tarafından
1.05.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.