
Kız,
Zamanı bile terbiye eden bir sessizlikle yürüyordu.
Altında ipekten değil,
İnkârla örülmüş bir zemin.
Boynundaki kolye: babasının suskunluğu,
Bileğindeki saat: annesinin vakitsizliği.
Oğlan,
Dizlerinin kirine kadar hayattı.
Toprak konuşuyordu ayaklarından,
Göğsü —
Yokluğun tam ortasında çarpıyordu.
Ceket değildi üstündeki,
Başkasının duasıydı.
Göz göze geldiler
Şehirden arta kalan bir sokakta:
Ne ışık vardı,
Ne yol.
Sadece karşılıklı iki adım ve
İçinde bin uçurumluk bir susma.
Kızın gözleri,
Hiç dokunulmamış bir sabaha benziyordu.
Ama içi —
Şatafatlı bir mezar kadar sessizdi.
Oğlanın bakışı,
Eski bir gömleğin cebinde unutulmuş bir mektup,
Çoktan okunmuş, hâlâ anlaşılmamış.
Ve o anda, zaman
iki ayrı sınıfı değil —
iki ayrı suskunluğu tarttı.
Kız yürüyebilirdi,
Ama ilk kez yürümek istemedi.
Oğlan konuşabilirdi,
Ama ilk kez sustuğunda anlaşıldı.
Çünkü bazı insanlar,
Başka birinin hayatına
Yalnızca bir soru gibi düşer:
"Beni bu kadar eksik sevebilir misin?"
03.05.2025