Deneme / Sevgi ve Aşk Denemeleri
Eklenme Tarihi : 26.05.2025
‘’Zaman! Geçmiş! Ansızın herhangi bir şey – bir şarkı,
tesadüfen burnuma gelen bir koku ruhumda anıların tıpasını çekiveriyor… Bir
vakitler kaybolduğum, bir daha asla olmayacağım her şey! Benim olmuş, gelecekte
asla olmayacak şeyler! Ve ölüler! Çocukluğumda beni onca sevmiş olan ölüler!
Adlarını andıkça ruhum buz kesiliyor’’(Alıntı)
Her duygunun vardır bir yansıması nane kokan bir seyyah
nazenin bir sevda ve manivelası yılların hükmeden kadere biat bunca
sevgisizliğe inat.
Çetrefilli bir yolculuk bu, meylettiğim ve ipe sapa gelmez
yaygaralar bazen bir fısıltı bazen bir inilti özneme sadık kaldığım kadar
önemsenmediğim günün teşrifi yarının teftişi sözcüklerinse oltaya geldiği.
Günü öğüten sevgiyi yutan değirmen…
Hasreti pekiştiren bir lanet ve o kekremsi sessizlik matemin
alyuvarlarında bozguna uğramış akyuvarlar ve de sevginin fedaisi iken şair,
kalemi şaklattı mı sözcükler üşüşen ruhuna ve üşüyen bedenine ördüğü hüzün
hırkası o minval ki yarına sağ çıkar mıyım diye sorgulamak akla zarar.
Dünün bir öyküsü var günün örüntüsü başka bir âlem.
Bir yanılgı ise kalemin eksiği bir yenilgi iken varlığın
neferi ve kumaşı ömrün şairin diktiği bazen söküklerini dikmekten aciz yalnız
kalmanın da fermanı iken şiir.
Eşleşen yüreğiyle aş bildiği aşkın kıyamet alameti elbet
uzaklarda seken bir kör kurşun bir vaveyla yalnızlığın kor acısına edemediği
veda iken hükmeden kaderine sokulup da himayesinde Rabbin tüten bir duman adeta
ve tüten burnunda sevdiği nice insan, alametifarikası hayalin arzı endam eden
gerçeklerin boykot ettiği kadar da var hani şiiri…
O ulvi düş mektebi, öğrencisi olduğum
kadar yalnızlığın bildiği o ki hatta tek gerçeğim elbet her şeye muktedir iken
yüce Rabbim.
Günler geçkin.
Hayat geçici
Gecikmeli öğrencisiyim yaşamın.
Kasideler diktiğim kazaklar ördüğüm
ve kaskatı kesilen bedenim.
Bir hayalim var ki…
Öncesinde de sayısız hayalimi gerçek
kılmışken Tanrı.
Bir de huzur aradığım İlahi Esintinin
içimi ferahlattığı en çok da şah damarımla hemhalım.
Sözcükler urgan.
Sözcükler ve imgeler ruhban.
Mevsim katı ve disiplinli.
Ve işte hüzün yokuşunda tırmandığım
kadar basamakları gözümü diktiğim o tepenin minvali elbet yolumun sadece ve
sadece Allah’tan geçtiği.
Dur durak yok iken acılarda.
Duvağı yırtık iken kalemin.
Kalender benliğim kararan gözlerim ve
kandığım yalanlar.
Ne zaruri ne sıradan.
Ne yalan ne yanlış.
Ne günüm ne de dünüm.
Varsa yoksa yarınlara meylettiğim.
Tek kozumsa umut ve işte şiar
edindiğim ufuk.
Gün geçmiyor ki kaygım sonlanmasın.
Geceler geçmiyor ki karanlık daha da
uzasın önümde.
Kayrası bu lanetin ve delik kalbi
kalemin delişmen rüzgâra düşkünlüğüm ve annemin yüreğinde yaşadığım ve yüz
bulduğum.
Çeperi kırık döngünün ve yarıklar
saklı yolumda.
Yâdım ve esaretim ve metanetim
sonlanmaz iken hayat denen bu dik yokuşta.
Hüzün perim ilham perim ve koruyucu
meleklerim.
Sonlanmazken saltanatı hüznün kapı
dışarı etsem de aralıksız çalan kapımı.
Redifler ıssız şiirler durgun gök
kubbe süzgün bense bir kuş bense bir martaval ben olmakla iştigal bir seyyah
hüzün yolcusu elbet şiirler nasıl da manidar.
Gün geçmiyor ki.
Rüzgâr da dinmez iken.
Kelaynak kuşları ile yarıştığım bu
yalnızlık dergâhında yolun da tek yolcusuyum gönül tezgâhında.
Muteber bir yenilgi müstesna bir
yanılgı ve adeta alıntı mahiyetinde gün ışığı bazen engin bazen kısık bazen
solgun muhteviyatı hüzün sessizliği kanat taktığı doğanın da kanunu iken yaşam
ve ölüm.
Dipçiği kalemin.
Seyyah yüreğim ve dinmez matemin.
Revnak yolcusuyum da bilinmezin.
Reşit değil henüz içimdeki çocuk ve
eşit de tutulmamakta yandaşlarına.
Şimdimi gömdüğüm dünüme öykündüğüm.
Cebbar gölgemle top tüfek yalnızlık
denen cihan harbinde.
Siperimde saklı iken umut ve
çaresizlik.
Sinemde dinmeyen ateş yalnızlığıma
katık ettiğim ve atıl yüreklerden batıl duvarlara uzanan o tünelde saklandığım
bir ömrün de ihya ettiği bense yalnızlığın dibine vurmuşken tırnaklarımla
kazıdığım mezarıma ulaşma gayretimle kaderin de elini çabuk tutmasını dilerken…
Ne de olsa son yolcusuyum bu batık
geminin hem kaptanı hem miçosu hem yolcusu ve daha da dibi boylamadan…
Elbet yüce Mevla her şeye kadir yeter
ki taşıyamayacağım yükü vermesin bana.
‘’Bir papaz, tanıdık bir köpeğin bize dilini bilmediğimiz bir
insandan daha iyi eşlik edeceğini söylemiştir. Sessizlik, yalandan daha
etkilidir.’’(Montaigne)
Öncesiz bir yarındım yarım kalan hayallerin sırnaşık
gülüşünde saklı sessiz bir vaveyla misali…
Göğün çalçene tamburu ve yerin kırık sazı bense edimlerde
yaşayan bir uzantı aşkın uzamı iken tutku ve özlem delicesine seven yüreğime
meyleden acılardan da başımı alamadığım…
Tokalaştığım gülüşler saklıydı içimdeki cenderede ve
sözcükler magması aşkın hayaletine duyduğum hayranlığın da ötesi iken kendime
yönelttiğim nefret.
Bir Anka kuşu nasıl ölürse ve ruhum ne ara dirilirse elbet
vücudun seferberliğini ötekileştirip duygularımla dans ettiğim ve ölümle
seviştiğim.
Gün, sevimsiz bir tutumla çaldı erkenden kapımı oysaki daha
yeni def etmiştim ben gün ışığını yine de tutamadım kendimi tutamağında göğün
tutkusunda sevincin kehanetler ördüm öreli görünmeze meylettim bir yağmur
zamanı yağan bendim yağdıran Rahman ve yağmalanan mezarım ölüme verip
veriştirdiğim de öte sahi, kaç kere çalmıştı ölüm kapımızı şu son on beş ay
içinde?
İçeri almasam da içten içe yağan bir yağmurdu ölüm.
Nabzını alamadığım hoyrat sevinçlerin ışığı sönmüştü madem
ansızın ve yolunu gözlediğim kimsesizler yokuşunda bir ambulans daha eşlik
etmişken yolculuğumuza.
Sözcükler suskun.
Sözler yansız.
Acılar yamalı.
Yakardığım iken sadece ulu Rabbi nasıl sığdıramazdım yere
göğe?
Köklediğim düşler körüklü hüzün köhne mimarisi şehrin ve
dehlizlerde volta attığım kalburüstü acılar.
Hırpalanmış ne varsa içtimada.
Hizaya gelsin diye duygular tereddütsüz hissettiğim ve
aymazlığında yalnızlığın nüksettiğim.
Nüvemde saklı sırlar ve tek kozum iken umut.
Uğurladığım şarlatan geçmişim ve mozaiği var olmanın da atası
iken düşünce gücüme baskı kurup da kendimi şartladığım şarlatan bir masal.
Belki de kavuşmanın imkânsız olduğu
masallarda yaşanırken aşk ve en kutsalı zapt edemediği kadar ruhun veryansın
ettiği o manivela o minval ve işte dökülen düşleri şairin ve işte yüzünden
düşen binlerce parçanın tek şahidi iken kalemin yazası fermanı unutulası
gülüşlerin aşkın da hırçın ve hoyrat peçesinde saklı ölgün gülücükler bir
batında doğan şiir ve aşk gibi ve nice masal ayrılığın da raconu iken aşkın
meali özlemle hasretle örtüşen bir g/izin tahayyülü…