
Süslü günahlar üreten
bir mekanizma belki de fay eğrisinin kırılmalarında yolunun kesiştiği adına
insanlık denen muharebenin de bir izdüşümü.
Nasipte ne varsa ve
tevekkül odaklı ömrün de iç açılarında, saklı dirhemler var iken.
Bariz bir yanılgı belki
de tıpkı henüz yolun başındayken, son durağa varana kadar birlikte vakit
geçireceğimiz insanları hayatımıza dahil etmemiz.
İlk gençlik yıllarımda,
haftanın en az üç günü uğradığım o kitapevi ve bu günün de saygın bir işletmesi
yine kendi alanında çığır açmış ve peşi sıra kapanan kitapevlerine
diklenircesine hala dimdik ayakta ve şubeleri sayesinde katlanarak büyüyen
cirosu.
Sahibi kasada otururdu
henüz sektörde belli bir yer edinmezden önce ama günümüzün nüfuslu
işletmecilerine nazire yaparcasına ne kibirli idi ne terbiye yoksunu bilakis
bir müşteriden öteydim onun gözünde tıpkı diğer öğrenciler gibi ve tabiri
caizse kendimi onun manevi kızı gibi hissederdim.
Ne de olsa Anadolu
yakasının seçkin bir semtinde ve şimdiki gibi bu denli yoğunluğun da
yaşanmadığı bir coğrafya idi o yılların dostane tınısı ve yine paylaşımları
semt halkının.
Ne ilginç ki; İstanbul
gibi, haritada küçük ölçekli bir şehir ve milyonlara ekmek ve umut olan ta o
yıllardan beri hatta kendini tarihte oldukça şaşaalı bir sunumla gerek
Türkiye’nin göz bebeği bir metropol gerekse neredeyse tüm dünya devletlerinin
gözü olduğu.
Eminim ki; her birimiz
doğup büyüdüğümüz şehir ile eşleşip serpiliyoruz bazen şehir bize sahip çıkıyor
bazense sahip çıkmadığına inanıp köreliyoruz yoksa memleketimizi mi
köreltiyoruz?
Doğduğumuz yer ya da
doyduğumuz yer ve sanırım onun da ikilem yaşamasında etken bir olan bir
tanımlama. O…
Yaklaşık aynı
jenerasyondaydık ve evet, yaş itibariyle benden büyük olsa da gözlerindeki o
kelebek gülümseme ilk aklıma takılan zira saygınlığın ve ciddiyetin ne denli
nüfuslu bir tanımlama olduğu mademki ilk öğrendiğim değerdi ve sahip çıkılası
değerleri mademki bir ömür kollayacaktım.
Son yıllarda pek yolum
düşmüyordu bu geniş ve kapsamlı mağazaya sanırım ilgi alanlarım değişmişti ve
ben bir iki kez uzaktan görmüştüm S.yi. hayli çökkün omuzları ve iki dirhem bir
çekirdek ve anlam veremediğim şuydu ki; çalışma şartlarına istinaden esnek ve
ortak bir giyim tarzı vardı kitapevi çalışanlarının belli ki; ona rastladığım
dönem işinden ayrı kalmıştı velakin geçen zaman zarfında onu işinin başında
gördüm.
İşi tamamen kitaplarla
ilgiliydi ne de olsa tüm gençlik yılları yine bu dükkanın kitapları ve kitap
rafları arasında geçmişti.
Onca yıl…sahi,
merkezinde işinin ve bıkkınlık arz etmeden, tek itiraz duyulmadan ağzından ki
hangi iş mensubu olursa olsun, canla başla çalışmak.
Demek ki; kendimi
esefle kınamam gereken ve başarı mekanizmasının da ilk emir kipi:
‘’Sabret, işine
yoğunlaş ve asla pes etme.’’
Seneler evvel başladığın
bir işin ucundan tut ki ne hayatın boşa geçsin ne de zamanını harca…
Aslında olması gerekene
sahip çıkmak ve kenetlenmek bir yandan da hayallerini öldürmek…hayallerine
sahip çıkmak mı demeliydim yoksa ya da hayal teknede aldığın diğer düş
malikleri…
Bir ara süreçti onun
işinden uzak kaldığından şüphe ettiğim ve onunla fazla bir samimiyetim olmadığı
için hep sandım ki soramazdım aslında sorsam bile cevap vermezdi yoksa verir
miydi ya da tersler miydi benim?
Bunlar aslında onu son
görüşümden sonra aklıma takılan üç beş kanca ve ben her ne hikmetse
cesaretsizliğimin arkasına sığınıp…aslında elimden ne gelebilirdi ki ya da
benim kendime çok mu katkım oluyordu da başka insanlara da çare olacaktım?
Belli ki geç kalınmış
bir soru hatta cevabı bile olmayan.
Evlerden ırak olmasını
dilediğimiz ama kaçınılmaz sona kim yakalanırsa hele ki küçük ve orta ölçekli
bir işletme ise-özellikle dükkan tarzında-genelde kilit vurulur iş yerine o gün
ve cenazemiz var ibaresiyle kağıt asılır/dı dükkan camına.
Günümüzde pek de alışık
olmadığımız ya da tek tük rast geldiğimiz ama söz konusu çok çalışanlı bir
işletme ise o şubeye ya da diğer şubelerine kilit vurmak elbette mümkün
gözükmemekte.
Yalnızlığın boyutunu
düşünüyorum da ya da kalabalıklar içinde neye göre yalnız olup olmadığımız.
İş arkadaşlarımız ki
herkes birbiri ile eşit oranda samimiyet geliştirir ya da geliştirmeli gibi bir
kıstas insan tabiatına göre değişkenlik gösteren bir özellik ya da bir davranış
algısı yine de ortak paydada buluşmak adına çok da zor olmamalı ya da kolay
olacak gibilerinden bir tanımlama getirmek ne derece doğru?
Yine de birbirine saygı
ve sevgi çerçevesinde davranan herkes yine herkesin kabulü olmalı.
Ya sahne arkası?
Ya iç dünyanın
çalkantıları?
Üstelik ben, binlerce
müşteriden biri olarak o güne değin bir kez bile bu konuyu objektif açıdan
irdeleyip esnek bir sunum getirmeyi düşünmemişken…
Bir ailesi var mıydı
S.’nin?
Ya da ne gibi
sıkıntıları vardı da bunca sene sonra eski işine geri dönmüştü ya da neden
bunca zaman işinden ayrı kalmıştı?
Bir kitaptan yana
dertliydim ve bulamadığım gibi bulup bulmamak da pek umurumda değildi demek ki
bu kitap vesile olacakmış onunla ilgili son gerçeğe.
Genel bir hüzne denk
düşmek aslında yabancı bir sosyal ortamda yaşanan hüzne dâhil olmak belki de
mecburen belki de insani yönden hatta tanımasanız bile.
Evet, garip bir havaya
rast geldim. Hüzün belki de şaşkınlık belki de göreceli bir sağanak kimine göre
ahmakıslatan kimine göre doluya dönüşecek.
İki yeni eleman
karşıladı beni ve tam soracaktım ki aradığım kitabı, arka tarafında mağazanın
inanılmaz bir alkış sesine tanık oldum üstelik günün ortası üstelik ne bayram
ne seyran ve S.yi gördüm omuzlarında iş arkadaşlarının.
İş ortamlarında
muhtemel görüntüler lakin biraz alışagelmişin dışında bir enstantane olduğunu yadsıyamam
lakin mağaza girişinde cama yapıştırılmış o gazete nüshasına dikkat etmem
gerektiğini geç fark ettim.
Bu kısacık süreçte
ağlayanlar mı istersiniz kahkahalar atan mı ya da şaşkınlığını gizleyemeyen
sayısız müşteri yine benim gibi meraklı bakışlar yönelten birbirine.
Yaşlı bir teyze sonunda
avazı çıktığı kadar bağırdı:
‘’A, ne biçim dükkan
burası. Ben torunuma hediye almaya geldim. Bir Allah’ın kulu da sormuyor…’’
Bu sefer cevabını
yetkili ağızdan duyduk üstelik top yekun şaşkın bakışlarla durumu anlamaya
çalışırken.
S.kocaman bir gülümseme
ile yaklaştı yaşlı mağaza müşterisine.
‘’Teyzem, aradığın
kitabı söyle getirteyim.’’
‘’Tamam da…a, neydi
adı? Sahi, oğlum ne bu hal? Ben seni kaç yıldır bilirim. Ne o, yoksa piyangodan
para mı çıktı? Ne bu böyle, iki dirhem bir çekirdek?’’
Bizimki yaka kartını
çıkartı o an ve cebinden çıkardığı broşürü her birimize dağıtmaya başladı.
‘’Allah gani gani
rahmet eylesin. Nur içinde yatsın.’’
Teyze üzülmüştü ve
derken ağlamaya başladı.
‘’Başın sağ olsun
oğlum. Yakının mıydı ölen?’’
‘’Tanımıyorum ki teyzem
lakin o, beni tanıyormuş.’’
‘’Anlamadım ki.’’
‘’Uzun hikaye anlatması
uzun sürer lakin sonu iyi biten bir hikaye. Beklerim teyzem.’’
‘’Nereye evladım.
Mezarlık ziyaretine mi gideceğiz? Olur, gelirim. Hele bir şu hediyemi alayım da
torunuma.’’
Girişteki kızlar
yetişti imdada.
‘’Teyze, o kitap
stoklarımızda görünmüyor. Geçen hafta sipariş vermiştik lakin geldiği gün
tükendi.’’
‘’Peki, ben gideyim o
zaman.’’
‘’Dur, teyzem. Beklerim
benim mağazaya.’’
Sonra kadın cebine tıktığı
broşürü işaret eden S.yi görüp dikkatlice baktı yazılan adrese.’’
‘’E, adres burası.’’
‘’Ortak oldum artık
buraya lakin eski vazifemin başındayım tıpkı diğer arkadaşlarım gibi.’’
Sonra döndü bana:
‘’Siz ne
istemiştiniz?’’