
Dizelerin sessizliğine yeniğim belki
de kozasından firar eden ipekböceğine duyduğum hasrete biat bir tebessüm ile
firar ediyorum fidan diktiğim de bir yenilgi elbette el yordamı tetiklerken
hüznümü sefertasıma yığıyorum sözcüklerimi.
Aşkın mağlup tanrısıyım hem de mağdur
gözyaşı ile diziyorum nidalarımı soluk çehresinde gecenin balyalarca hüzün
diziyorum gecenin kefeni iken şiirlerim.
Umudun mutuyum.
Sözcüklere b/al b/ağladığım her
repertuarda illa ki özlem ağır basmakta belli ki gecenin de yıldızıyım içimdeki
kör kuşlar ve yarasalar açılmaya müsait bir kapı gibi anahtar deliğinden içimi
dikizlemekte.
Mavi muşambasını yeni yıkadım
rüyalarımın üstelik tekdüze olmayan ayak sesini de takip edip endamlı düşler
kurguladım.
Ne tevazuuyum ne de gözyaşı.
İçim kıpır kıpır yaşsız lığıma binaen
yas örüyorum.
Sevdiğim kadar da bıkkınım ben ki bir
karınca kadar zararsız aslında ayrıkotuyum tüm gölgelere atıfta bulunup dikiz
aynasından takip ediyorum yolu belli ki yolsuz kalanlar peşimde izdiham
yaratmış ve tümden gelen coşkuma da atıfta bulunuyor gökyüzü ve müridi yıldız
takımı.
İsyanımı b/astırıp kolbastı oynuyorum
yoksa küheylan bir beyit kadar öfkeli miyim?
Tuş olmuş mevsim.
Hicap yüklenmiş rüzgâr.
Kurusıkı atan söylemler kurdukça
kuruyor ve ihbar ediyor içindeki alarmı.
Sözcükler bulaşmış üstüme başıma ve
rengim de kaçmış ne de olsa az evvel firar ettim sahibemin yüreğinden ve
elbette kitaplığın kırık rafında buruş buruş bulduğunda beni tüm
ansiklopedileri üstüme yığıp düzelmemi bekledi haspam.
Mevsimim yok ki benim.
Adım da yok çünkü anonim bir yürekle
sevdalandım ben: kimliğimi unuttum; beni yazan kadın çoktan ebediyete intikal
etmişken bu sefer beni sahiplenen o üniversite öğrencisi kız aylarca bırakmadı
elinden derken tuş oldu cümlelerim ve renkten renge girdim ne zamanki bitirme
tezini tamamladı fırlattı beni bir köşeye.
Adım yok çünkü ön sözüm kayıp.
Basım tarihim çok net ne zamanki aşka
düştü mevsim kalorifer borularındaki örümcek ağlarından ben de nasiplendim.
Temsili misal…
Firar ettiğim o kitaplık rafı.
Bir de içimdeki dev/asa rahmet ne de
olsa gölgelik misali hep yer tuttum ben insanların safında bazense deniz
kenarında bazen yarım kalan bir aşkın meyvesi oldum.
Son sözüm de yok çünkü okunmaya dair
ikbalimle okumaktan haz aldığım arkadaşlarıma nasıl da özeniyorum.
Bir önceki sahibim o haylaz delikanlı
ne zamanki benim bir sürahi su ile ateşimi söndürdü ve işte tüm sayfalarımı
ütülemekle tehdit etti delikanlının annesi.
Neymiş efendim?
Çok kibirliymişim ve de kabarık
derken el değiştirdim. Sevgilisine ilk armağanı da ben oldum ve derken…
Bir müzayedeye düştü yolumuz ve
sayısız kitapla arkadaşlık kurdum tam da satışa sunulacaktım ki geri çekildim
daha doğrusu bize tanınan süre sonlanmıştı.
İkircikli kitaplardan değilim hatta
artık bir kitap olduğumu bile savunmuyorum ve bu güne kadar kime faydalı
oldumsa onların duaları ile sayfalarım çevriliyor.
O da ne?
Hey, hey, durun daha vadem dolmadı.
Ne var ki azıcık eski ve kirliysem ve
de kabarık bir de buruşuk…
Hey, sen!
Sahaf mısın nesin?
Ve de sen, bayım… öyle kolay mı beni
sokağa atmak. Ne yani şimdi ben sokaklara mı düştüm oysaki benim yerim kitaplık
hem geri dönüşüm kutusuna atılıp reenkarnasyona dahi inanırken…
Hey, sen sivilceli delikanlı… ne o
ya, kubura mı atacaksınız beri oldu olacak tuvalet kağıdı niyetine de beni
kullanıp kötü emellerinize nail edin.
Oh, neyse kurtardım paçayı.
Hah, bayım, helal olsun size: ne
güzel de aldınız beni yerden ve koydunuz duvarın dibine. Bari geceyi burada
geçireyim yarına Allah kerim.
Allah’tan hava açık da sayfalarım
ıslanmıyor yoksa çok mu açılıp saçıldım? Ay, çok utanıyorum çok hem de.
Rahmetli babam görse ve yaşasaydı kesin yüreğine inip benim özetimi çıkarmıştı.
Hey, yok mu bir bakan? Aman ha, yan
bakmayın da razıyım ben duvar üstünde geceyi geçirmeye.
İnsan bu kadar mı pervasız olur yani?
Hem kitap pahalı bizde hem de kitaba verecek para yok diyorlar hem de modam
geçtiği için midir ne kimse tenezzül dahi etmiyorlar yapraklarımı çevirmeye.
Ay, uyku bastırdı. Yok, yok, içim
geçti aslında benden geçti de eğitimmiş bilgiymiş iyi de okumanın da kitabın da
yaşı yok derdi kütüphane görevlisi: hani yeni basıldığımda ilk kez armağan
edildiğim o dev kütüphane.
Hey gidi günler hey.
Millete bak, ya. Herkes elindeki
akıllı cihazlara kapılmış giderken yüzümüze bakan yok.
Kibirli insanlar akıl yok sizde yoksa
tüm gün akıl yerine elinizdekileri mi g/ezdirirdiniz?
Şimdi sıcacık bir odada olmalıydım ve
sahibimin ellerinde yanında da mis gibi demli çay ve kıtlama yaparken sözcükler
ben de nasıl gerilirdim hani: eh, ne de olsa okunmuş kitabın hali bir başka
oluyor.
Karanlıkta iyice bastırdı. Ne gelen
var ne de giden ben en iyisi içimi okuyup da yeni bir özet geçeyim. Dur,
bakayım: bir gelen var.
Pişt, delikanlı, bak buradayım, hey,
görmüyor musun? Rüzgar çıksa da sayfalarım hışırdasa. Kuru rafa bile razıyım
hatta bir masaya bile yeter ki biri beni evlat edinsin de yuvamı bileyim.
Hey, sen… hah, duydu galiba sesimi.
Kibirli insanoğlu!
Yok işte sesimi duyan.
İçim acıyor bak cümlelerim nasıl da
üşüyor. Isınmak ve birilerinin yüreğini ısıtmak istiyorum. Hadi, sıcacık olsun
yürekleriniz yeter ki biri beni bu duvar dibinden kurtarsın.
Oh, şükürler olsun: yaşa, sen
delikanlı. Amma da sıcakmış göğsün. Yaşasın, artık yeni bir sahibim var benim.
Hey, delikanlı yolumuz uzun mu? Ne
fark eder ki. Geç olsun güç olmasın. A, geldik mi? Ne çabuk.
‘’Oğul, gözüm yollarda kaldı. Buldun
mu soba için yakacak çer çöp?’’
‘’Buldum ana, buldum da…’’
‘’Dahası ne evlat? Bak buz kesti ev.
Nerede buldukların evlat?’’
‘’Yolda gelirken düşürmüşüm ana.’’
‘’Olacak iş mi? Ne yani bu gün de mi soğukta
yatacağız?’’
‘’Yarın, okul dönüşü…’’
‘’Hala okula gitmekten mi
bahsediyorsun ah, benim ahmak oğlum?’’
‘’Okul anne: evet, okula gitmekten
bahsediyorum. Büyüyüp adam olacağım ben: hem de okumuş adam. Sonra da bir işe
girer çalışırım hem sana hem kardeşlerime bakarım.’’
‘’Okumakla adam mı olunur ki? Sen
yeter ki bir işin ucundan tut hem…’’
‘’Ana, yatıyorum ben. Yarına sınavım
var.’’
‘’Sanki okuyacak kitabın var da. Çok
mu ısıtacak okudukların seni?’’
‘’Belli mi olur ana? Sen yeter ki dua
et. Ben istedikten sonra…’’
‘’Aman, ne halin varsa gör. Babası
kılıklı. Okumuş adama vardım da ne oldu ki?’’
‘’Ana, bir bardak çayın var mı? İçim
ısınsın okurken hem uykum da yok.’’
‘’Sabaha ancak yeter kalan çay.
Namazımı kılıp yatıyorum. Allah sana da akıl fikir versin.’’
‘’Söz ana: yarın bir torba yakacakla
geleceğim eve. Hepimiz de ısınacağız olmadı…’’
‘’Olmadı ne?’’
‘’Boş ver ana. Düşünmesi bile içimi
ısıttı. Ben ve kitabım…’’
‘’Sen ve ne?’’
‘’Az bekle sen az bekle.’’
‘’Battaniyeni de ört üstüne ancak
ısınırsın.’’
‘’Gerek yok anacım artık
üşümüyorum.’’