“Çocukların
nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır.” Joseph Jouberth
20
Haziran 2025 Cuma günü, okullarda büyük bir hareketlilik vardı. Mutlulukla
karnelerini alan öğrenciler, hem karne hem de tatil sevincini birlikte
yaşadılar. Uzun bir eğitim öğretim maratonunun sonunda, sevgili öğrencilerimiz
özledikleri ve hak ettikleri yaz tatiline kavuştular.
Aslında
bundan iki hafta öncesinde, öğrenciler için yaz tatili başlamıştı. Son iki
hafta, okullarda büyük bir sessizlik vardı. Tek tük öğrencinin dışında, hiçbir
derslikte ders yapacak çoğunlukta öğrenci yoktu. Bir okul ziyaretimde bu durumu
yakinen gördüm.
Milli
Eğitim Bakanlığı, “eğitim öğretim süresi
180 iş gününden aşağı olamaz” ısrarından artık vaz geçmelidir. Çünkü
okulların kapanmasına iki hafta kala tüm öğretmenler ders konularını bitirdiler
ve kendilerini tatil ettiler.
Sınava
girecek, ortaokul ve lise son sınıf öğrencilerinden, “devamsızlık sorunu olmayanlar”, sınavlardan ötürü okullarına devam
etmeyi iki hafta öncesinden bıraktılar. Bu uygulamaya ara sınıflar da uyunca,
okullar kendiliklerinden yaz tatilini iki hafta öncesine aldı.
Teknolojik
gelişmeler, her konuda olduğu gibi, eğitim
öğretimi de derinden etkileyerek, bu kavramların yeniden
değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır.
Özellikle
yapay zekâ, medya, TV, bilgisayarlar ve cep telefonları birçok konuda okulların öğretme işlevinden daha
etkili hale gelmiştir.
Bu
materyallerin ilgi çekici etkisi sayesinde, bilgiye ulaşma ve öğrenme; daha çabuk, daha kısa ve daha kolay bir
hal almıştır. Kreş ve anaokulu öğrencileri, birinci sınıfa başlamadan okumaya
yazmaya başlamaktadırlar artık.
Öğrenciler,
okulların hedeflediği bilgi birikiminden daha fazlasına sahipler. Yapılan
anketler, bir ortaokul öğrencisinin, üniversiteye giriş sınav sorularının %25
ine yakınını çözebildiğini göstermiştir.
Öğrencilerde
“öğretim” hususunda pozitif
artışların gözlenmesine rağmen, “eğitim”
konusunda, birçok eksikliklerinin olduğu da artık bir gerçektir. Bunlara, manevi ve milli değerler diyoruz.
Bu
cümleden olarak öğrencilerde, “öz bakım
becerileri, anne baba öğretmen ve arkadaşlarına saygı ve sevgi, disipline uyma,
değerler, toplum kuralları vb.” konularında büyük eksiklikleri ve sorunları
bulunmaktadır.
Eğitimin
en vaz geçilmez hedeflerinden biri de, “bireylere
insan olmalarını” sağlayan bu değerleri kazandırmasıdır.
Milli
Eğitim Bakanlığı, gereksiz, mükerrer konularla zaman geçirmek yerine,
müfredattan bu fazlalıkları atarak, okullardaki eğitim öğretim süresini mutlaka kısaltmalıdır.
Okullardaki
eğitim öğretim süresinin, yıllık 180 iş günü olması hususunda, ısrar etmenin
hiçbir bilimsel dayanağı kalmamıştır.
Öğrenciler
ve öğretmenler, bu zamanın bir kısmını boşa heder etmektedirler. Yıl sonunda
öğrencisiz, boş geçen iki haftalık süre bunun en bariz örneğidir.
Artık
“öğrenme” daha kolay ve çabuk hale
gelmiştir. Bunun yanında mevsimsel sıcaklıklar ve iş yoğunluğunun fazla olduğu Eylül ve Haziran ayları, öğrencilerin okula devamlarını olumsuz etkilemektedir.
Okullar en erken, Eylülün ilk haftasında
açılmalı, Haziranın ilk haftasında kapanmalıdır.
Yarıyıl
karne tatilinin dışındaki diğer tatiller de mutlaka kaldırılmalıdır. Belirlenen
sürenin büyük bir kısmı “eğitim”
dediğimiz milli ve manevi değerlere ayrılmalıdır.
Nitekim
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun “Genel amaçlar” başlıklı 2.
Maddesinden hareketle:
“Türk Milletinin
milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve
geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan.”
“Türkiye
Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline
getiren.”
“Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu
bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere,
hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına
saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan.”
“İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek
gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak
suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun
mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak.”
“Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah
ve mutluluğuna katkı sağlayan.”
“Milli birlik ve
bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı destekleyen, hızlandıran
ve Türk Milletini çağdaş uygarlığın seçkin bir ortağı yapan.” Bireyler yetiştirmek zorundayız.
Sevgili
öğrencilerimizin aldığı karneler, bir bakıma anne babaların da karnesidir. Aile
çocuğuyla ne kadar ilgilenmişse karşılığını evladıyla birlikte karnede
görecektir. O yüzden bütün yıl boyunca çocuğuna maddi ve manevi desteği,
katkıyı sağlamayan anne babaların, kırık not getiren çocuklarına; “kızmaya, serzenişte bulunmaya” asla
hakları yoktur.
Bu
aileler, çocuklarını azarlayacaklarına, “ben
nerede yanlış yaptım” diye kendilerini sorgulamalıdırlar.
Olumsuz
karne getiren öğrenci asla hakarete, şiddete, aşağılanmaya, azarlanmaya vb. tabi
tutulmamalıdır. Çocuk, baskı ve tehditlerle başarıyı yakalayamaz. O’nun ilgiye,
bilimsel desteğe, rehberliğe, hoşgörüye seviyle yüreklendirilmeye ihtiyacı
vardır. Bunu yapan anne babalar elbette karşılığını olumlu anlamda görmektedirler.
Bir çocuk evinde rahat değilse, anne baba ile her
konuda sevincini ve sıkıntısını paylaşamıyorsa, sevildiğinden ve kendisine
değer verildiğinden emin değilse; cezalar, baskılar ve yasaklar bir fayda
vermez, aksine işler daha da kötüye gider.
Her
türlü desteği çocuğuna gösterdiği halde, başarılı olamayan çocukları da
anlayışla karşılamak, çabalarını takdir
ederek bu sonuca razı olmaları gerekmektedir. Çünkü çocuğunun kapasitesi bu
kadardır. Ya da başarısızlığına neden olan bazı sorunları vardır. Bunların tespit
edilerek giderilmesi gerekmektedir.
Bazı
ailelerin baskı ve tehdidinden korkan öğrenciler, kırık karne aldıklarında, ya
farklı yollarla notları düzeltmeye çalışmakta, ya da korkudan evden kaçmaya,
tehlikeli davranışlara yönelmektedirler. O yüzden anne babalar çocuklarına
sevgi ve şefkat duygularını ihmal etmemeli. Kendilerinden korkulacak
davranışlarda bulunmamalıdırlar.
Değerli
anne babalar; çocuğunuz istediğiniz başarıyı yakalayamazsa da o sizin biricik evladınızdır.
Tehdit ederek, “hesap sorarım”
diyerek küçük sıkıntıları, telafisi mümkün olmayan büyük acılara dönüştürecek, yanlış
davranışlar içine girmeyiniz lütfen.
Yoksa çocuğunuzu
kaybedersiniz. Çocuk ya sizden soğur, zamanla nefret etmeye başlar, ya da
kendine zarar vermeye kalkışır. Kırık karne aldığı için anne baba korkusundan
hap içen, intihara teşebbüs eden öğrenci vakalarını çok yaşadık.
Olumlu duygular ve sevgi, ancak
ailede yaşanarak kazanılır. Hiçbir işimiz anne ve babalık sorumluluğundan daha
önemli olamaz, İşler bekleyebilir, fakat çocuk eğitimi asla beklemez.
Sorunlar
akılcı ve bilimsel yollarla çözümlenmelidir. Umarım tüm çocuklarımız karne
mutluluğunu aileleri ile birlikte doya doya yaşarlar. Çünkü uzun soluklu bir
maratonda, çalışarak, ter dökerek bu
sevinci fazlasıyla hak ettiler. Hepsine huzurlu ve mutlu tatiller diliyorum.
Sevgiyle kalın…
Seyfettin Karamızrak