
Düşlerim tırmalıyor yüreğimi yoksa
tam tersi mi?
İzafi bir anlatım gibi gözüken
sözcükler ve yüreği deşen sonra da nehirlerden taşan.
Basit bir hikayeninse ölçütü.
Ölçeği mi sevginin ve işte hurafeler
eşliğinde eşikten geçen gerçekler ve de hayal gücü.
İnsan üstü bir savaşım veriyor
kimlikler üstelik kadın ya da erkek fark etmiyor…
Kocaman bir yanılgı işte: nasıl fark
etmez ki kadın ya da erkek olmanız ayrımcılığa dair bir şey mi?
Ket vurulansa huzur.
Kat çıkan hüzün.
Kat ettiğiniz yol mu?
Genç bir yaşta gelin olmuşsa o kadın
ve kat çıktığı yüreklerde asılı kaldığı yetmezmiş gibi sallandırıldığı dar
ağacı.
Kesif bir sessizlik.
Damarına basanlar.
Ar bildiği aş bildiği aşk bildiği
aslında yuva0 bildiği.
Göçebe duygular ve göçmen ruhlar.
Katıksız hezimet yaşadığı ve geri
sayım başlıyor.
Kadınsal bir içgüdü olsa keşke ama
yok, değil işte.
İnsan olmaksa marazi bir akım kimine
göre.
Sudan sebeplerden dolayı dayak yiyen
bir kadın bir mazlum bir çocuk.
Pencereyi açtık madem şimdi sırasıyla
sayalım.
Sezilerindeki rahmet ve iyi niyet ve
yuvasına ve eşine ve evlatlarına dört elle sarılan hatta eşinin yaşlı ve hasta
annesini öz annesinden çok seven.
Öz annesi ise çoktan göçüp gitmişken:
Sırf bu dünyadan göçüp gitse keşke.
Ah, işte o yaralı kız çocuğu yani
çocuk gelin yani eşine sarılan ve gidecek bir yeri olmadığı için bir ömür susup
her eziyete her dayağa katlanan…
Katlanan bir yürek.
İçi sevgi ve umut dolu bir yürek.
En çok da acının kat izi.
Ya da vücudundaki morluklar ve
çürükler ya da şişen gözü ya da kırılan kolu ya da ya da…
Yâd edilesi bir dünü de yok işte bu
genç kadının.
Geçkin rüzgârların sürüklediği ve sil
baştan.
Kol kırılıyor yen içinde kalıyor
madem ve bir Allah’ın kulu da ses etmiyor ne de olsa karı-koca arasına kimse
girmez:
İşte yanılgının baş şehri:
Ne yani?
Genç bir anne genç bir eş, sırf
gidecek yeri olmadığı için bir ömür bu vahşete bu dehşete eşinin dayağına maruz
mu kalmalı?
Ve gün ışıdığında, evin erkeği bir
şey yokmuş gibi çıkıp da işine giderken.
Olan bir tek o kadına da olmuyor
üstelik: iki ya da üç ya da bir evladı maruz kalırken bu şiddete annelerinin
yanında olsalar bile ses edemiyorlar yoksa iş daha da büyüyecek.
Hikâyeler okurlar için.
Hayatsa yaşanan bir gerçek.
Acılarsa bölüşmek adına lakin kimse
de kimsenin umurunda değilken.
Bir kadın daha ölecekse.
Bir kadın daha göç edecekse.
İyi de erkekler yani eşler neyin
öcünü alır ki?
Sırma saçlı bir eş.
Narin bir kadın.
Allah’ın bahşettiği yuva ve de
evlatlar.
İşin kötüsü gelişen o savunma
mekanizması ve de çocuklar için bir rol modeli iken babaları ya da tam tersi:
Dayağın haddi hesabı yokken bunu her
gün yaşayan bir kız çocuğu hiç güvenle bakar mı hayata hele ki erkeklere?
Elbet baştan imha edilmiş bir güven duygusu
yine de.
O kız çocuğu ya da erkek çocuğu
kolayca sevecekler mi bakalım kendilerini?
Anneleri hırpalanan.
Anneleri aşağılanan.
Elbet eşlik edecek nice psikolojik
problem.
Erken yaşta maruz kaldıkları bu
sıkıntı bakalım ileride onları ne gibi sorunlarla yüzleştirecek?
Yüzü asılması gerekense erkek lakin
vicdanı yokken ve egosu zirve yapmışken ne hamt etmeyi bilen ne de Rabbine olan
sevgisinde samimi ve inandırıcı.
Gökte saklı rahmet ve tevazu.
Aşkın izafi durağı iken evlilikte
yaşanan sıkıntılarla hayatın cehenneme döndüğü bir de demezler mi?
‘’Dayak cennetten çıkma.’’
Peki, o kadına bu gün ne oldu, diye
sorarsanız…
Daha doğrusu sağ çıktı mı bakalım bu
savaştan?
Sağ gösterip sol vuransa zulüm.
Bahşedilen nefesi boşa harcamak mı?
Asla.
Çünkü bahşedilen bir yaşam ve
ellerinizden kayıp gitmek üzere olan.
Bir kadının hayatı aslında toplumun da
yansıması aslında bir kadın dünyanın ta kendisi iken dünya ise çoktan boş
vermişken o kadına.
Sahip çıkansa elbet ve de sadece
Rabbi…
O kadın ne mi yapıyor şimdi?
Ya, çocukları?
Erkek şiddetinin dayattığı bu hayat
ve de zorbalık.
Gülümsemek neden çok görülür ki en
çok da kadınlara ve çocuklara?
Son gülense iyi gülen ama sona
ermeden de bu hikâye bakalım son gülen dünde yaşadıklarını unutacak mı?
Saplanansa yüreğe.
Gözünüzden sakındığınız her şey adına
ve de yuvanız dağılmasın evlatlarınız babasız kalmasın diye bir kadının kendi
hayatını yok saydığı ve hayatını cehenneme döndüren.
Kimlik kavgası da değil bu.
Bu bizzat vahşetin onay görmesi hele
ki toplumun nazarında kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılırken bir de
ayrılan eşlerden kadın tarafında iseniz yediğiniz dul damgası oysaki duldan
evvel kulsunuz siz üstelik yüce Rabbin yoktan var ettiği…
Ve birileri bu gidişata dur,
diyemezken…
Bir kadın.
Bir çocuk.
Kısaca toplumun temel yapı taşı ve
onlar hayatın yükünü omuzlarında taşırken yaşadıkları sürece de asla yüzleri
gülmeyecek bir şekilde.
Şiddetin telaffuzu.
Acınınsa depolandığı bir yürek bir
beden.
Sancılı bir hayatın senkronize ettiği
sessiz çığlıklar ve bedensel anlamda daha güçsüz ve narin iken kadın ve de
çocuklar…
Elbet o adamın ve de toplumun
yaptırım gücü…