Deneme / Sevgi ve Aşk Denemeleri
Eklenme Tarihi : 7/11/2025
Ulaşılmayan
Yolların İçinde Saklanılamayan Sancı -1-
Karla
örtülmüş caddelerde yürüdüğün her adım, bir iç sarsıntısıydı. Asfaltın altından
sızan eski anılar, ayaklarının izinde kendine yer arıyordu. Gökyüzü, sustuğunda
daha çok konuşuyordu. İnsanların yüzlerinde aradığın ifade, kendi suskunluğunun
yankısıydı belki. Ellerinden kaçan sıcaklık, tuşlara dokunduğunda kelimelere
dönüşüyordu. Çünkü bazen bir insanı özlemek, onun sesini duymamakla değil;
onunla kurulmamış bir cümleyi içinde tamamlamakla ilgilidir. Buluşma an'ı, ne
bir tarih ne de bir adres. O, kelimelerle örtülen bir zaman kıvrımı. Sen,
tuşlara her dokunduğunda bir yüzü anımsıyor, bir sesin titreşimine yaklaşırken
fark ediyorsun: Aşk yalnızca bir arzu değil, bir bellek biçimi. Unutulmuş gibi
görünen duygular, aslında geri dönmek için kelimelere ihtiyaç duyuyor. Sen
yazdıkça, onlar geri çağrılıyor.
Karın
sessizliği artık dışsal değil, içsel. Kentin gürültüsü geride kaldı, şimdi seni
taşıyan ritim sözcüklerin içinden geçiyor. Her cümle, bir bakış gibi. Her
kelime, bir dokunuş... Ve sen fark ediyorsun: Aşkı yaşamak değil, onu yazmak… Belki
de hissetmenin en gerçek biçimi. Gece uzadıkça kelimeler çoğalıyor. Ama bu
çoğalma bir gürültü değil, bir yankı. Sessizlikle anlaşan sözcükler, hem eksik
hem tam bir anlatı yazıyorsun. Arzuladığın kişi, artık bir insan değil belki.
Bir ritim. Bir tekrar. Bir sessizlik anında yeniden duyulan cümle... Ve belki,
sen hiçbir zaman buluşmadın,benim gibi... Ama her kelimenle biraz daha
yaklaştın. Bulamadığın yer, içinde çoğalan bir boşluk değil; yazdıkça
genişleyen bir mekân oldu. Aşkın mekânı: bir harfin ucunda başlayıp bir
paragrafın sonunda bitmeyen bir yer.
Tuşlara
dokunduğunda neyi çağırdığını tam bilemiyorsun. Sadece bir ihtiyaç… Bir ses,
ama adı konmamış. (sessizlik)
Bir yüz düşünüyorsun belki, ama yüz belirgin değil. Hafıza, onu korumak için
bozmuş.
Zaman ilerlemiyor burada. Yani geri dönüyor.
Karla örtülü caddeler artık hatıraların kılığına girmiş.
Her adımda geçmişe batıyor parmakların.
Ve yazarken fark ediyorsun: unutmak, hatırlamaktan daha çok yer kaplıyor
içimizde.
Ne
zaman başladığını bilmiyorum, ama tuşlara her dokunduğumda biraz daha eksildim.
Arzuya yaklaştıkça yokluğa dönüştüm.
Kelimeler beni değil, benden eksilenleri taşıyor artık.
Gecenin
bir yerinde, saatin kaç olduğuna bakmadan... Sadece cümleye bakıyorsun. O
cümle, biri gibi susuyor.
Bakıştan çok iç gözle görülüyor.
Ve o susuş, seni yazmaya zorluyor.
Birlikte geçirilen bir zaman değil bu;
Birlikte unutulan bir şeyin yazılı hâli.
Yüz, isim, mekân... Hepsi silinmiş.
Geriye kalan: bir parmak izi gibi tek bir kelime…
"Beklemek."
Ama neyi?
Belki
hiçbir zaman gelmeyecek bir şeyi beklemek,
Aşktan çok, kendine dönmek.