
Efendim, başlığı görünce
eminim hepiniz ‘’ Violetta
Valery de kim? II.
Abdülhamit ölmesine niçin izin
vermedi?’’ diye sormuşsunuzdur.
Hemen açıklayayım: Violetta
Valery bir fahişeydi. Ama sıradan
bir fahişe değildi.
Ya şimdi
böyle bir konuya
girdim ama işin
içinden nasıl çıkacağım
bakalım.
En iyisi
en baştan başlamak…
***
Sultan II. Mahmut.
Osmanlı’nın en reformcu,
en yenilik sever padişahı.
Öyle ki Atatürk
bile onun için yanlış
hatırlamıyorsam ‘’ Eğer o
yapmayı düşündüğü ıslahatların
tamamını gerçekleştirseydi benim
yeni inkılaplar yapmama
gerek kalmazdı.’’ Demiş.
Evet oldukça yenilik sever bir padişah.
Halk nazarında ise
özellikle fesi mecbur
kılması sebebiyle ‘’ Gavur
Padişah ‘’ Olarak adlandırılmış.
Peki Sultan II.
Mahmut neden bu
kadar batı hayranı?
Çünkü rivayete göre
annesi Nakşidil ( eski adıyla
Marthe
Aimée du Buc de Rivery) Fransa’dan
devşirme. Hatta dahası Napolyon
Bonapart’ın karısı Josephin’in
kuzeni.
Nakşidil her ne
kadar görünürde Müslüman olmuşsa
da aslında hep Hıristiyan
olarak kalmış ve dahası
sarayda ufak bir özel
kilisesi bile var
mış.. Mış.. mışş mışşş.
Evet, bunca mışın
içinde doğru olan
II. Mahmut’un tam
bir batı hayranı
olmasıdır..
Konumuzla ilgili kısma
yanaşalım şimdi.
Acayip şekilde batıcı
olan II. Mahmut,
sarayda bir orkestra
kurmak ister. Aynen günümüz
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
gibi bir şey. Böyle
bir orkestranın başına
da bir İtalyan
bestekar – müzisyeni olan Guiseppe Donizzetti’yi , paşa
rütbesiyle getirir. Böylece
İtalyan Donizetti Paşamız
liderliğinde Mızıka-i Hümayun
kurulur.
II. Mahmut daha
sonra oğullarının da
batı müziği öğrenmesini
ister ve oğulları
Abdülmecit de Abdülaziz
de son derece
usta müzisyenler olur,
hatta Abdülaziz vals
bile besteler.
Oğullar batı müziği
hayranı olurlar da
torunlar olmazlar mı?
Kız torunlar tekmil
olurlar lakin erkek
torunlardan sadece biri çok isteklidir batı müziği
öğrenme ve icra
etme konusunda. Evet, şehzade
II. Abdülhamit kısa sürede bir piyano ve
keman vitriyözü kadar ustalaşır
keman ve piyano
çalma hususunda.
Ta şehzadeliği zamanından
beri Alexandre
Efendi, Guatelli Paşa, Miralay Lombardi Bey ile Paul Dussap Paşa gibi
yabancı müzisyenlerden ders
alan, Padişah olduğunda Paul
Dussap Paşa’yı Mızıka-i
Hümayunun başına getiren
II. Abdülhamit aynı
zamanda tam bir
opera hastasıydı ve
sırf opera dinlemek için
Yıldız sarayına bir opera solunu
bile inşa ettirmişti.
Ancak hepsi bu
kadar değil.
II. Abdülhamit bazı
geceler uyuyamazdı. Uyuyamadığı
gecelerde de ellerini çırparak
‘’ Opera’’ diye
bağırırdı.
Yani canı opera seyretmek,
dinlemek isterdi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde
opera sanatçılarını nereden
bulacak da sahneye
çıkartacak peki?
II. Abdülhamit için
en kolayı bu
sorundu. Öyle ki
kendisi pijamalarını çıkartıp
normal kıyafetlerini giyene
kadar opera sanatçıları
da kıyafetlerini giyip
sahneye çıkmaya hazır
olurlardı zira gezgin bir tiyatro topluluğu
iken İstanbul’a gelen,
sonra da Padişaha
kendilerini beğendiren
Arturo Stavrolo ve
ekibi artık Saray-ı
Hümayûn’un kadrolu sanatçılarıydı. Öyle ki
Padişah II. Abdülhamit, Stavrolo’ya önce
mülazım teğmen sonra da yüzbaşı rütbesi
vermişti.
Evet, padişah ellerini
çırptığında hemen sahnede
yerlerini alan Stavrolo
ve ekibi padişahın
en sevdiği eserleri
canlandırırlardı ki bu
eserlerin çoğunluğunu
İtalyan bestecilerin eserleri
oluştururdu. (Rossini, Bellini,
Donizetti ve özellikle Verdi.)
Yalnız bu eserlerde
‘’Yıldız, Kıbrıs, dinamit, sosyalizm, hal, Makedonya, hürriyet, grev,
anarşi, vatan, suikast, burun, ihtilal, Murat, Girit, infilak, Kanun-i Esasi,
müsavat, Bosna-Hersek...’’ gibi
kelimelerin geçmesi kesinlikle
yasaktı.
Neyse efendim. Ana
konuya gelelim. Yani
II. Abdülhamit, bir fahişe
olan Violetta Valery’nin
ölmesine neden izin
vermedi?
Dünyaca ünlü Fransız
tiyatro ve opera sanatçısı
Sarah Bernhardt İstanbul’a
gelmişti. Padişah II.
Abdülhamit’in huzuruna da
çıktı. Padişah, Madam
diye hitap etti Sarah’a ‘’ Madam, Paris’te bir ölüm sahnesini
o kadar gerçekçi oynamışsınız ki seyirciler sahiden öldünüz zannederek paniğe
kapılmış. Doğru mu?”Diye sordu.
Sarah Hatun gururla göğsünü
şişirip ‘’ Evet majesteleri duyduklarınız gerçek. Bu
akşam size de
göstereceğim ‘’ Deyince padişah ‘’
Hayır , hayır madam.
Ben bu sahneyi
bu kadar canlı
oynamamanızı hatta mümkünse bu
bölümü tamamen oyundan
çıkarmanızı rica ediyorum.’’ Demişti.
Bu aslında II.
Abdülhamit’in sık sık
yaptığı bir şeydi.
Sarayındaki opera sanatçıları
yeni bir eser
sahneye koyacakları zaman
II. Abdülhamit’e eserin hikayesini
kısaca anlatırlardı ( Ki aslında
zaten bilirdi padişah
) o da özellikle ölümle
biten sonları değiştirirdi.
Hatta bazen oyun
oynanırken durdurur, oyuncular
anında doğaçlama olarak
oyunun senaryosunu değiştirip
padişahın hoşlanacağı şekilde
oynarlardı.
Sarah Bernhardt’ın oynadığı
oyun II. Abdülhamit’in en
sevdiği eserlerden Guiseppe
Verdi’nin La Traviata
adlı eseriydi.
Bu eserin baş
kahramanının adı Violetta
Valery’di. Yani Sarah Bernhardt , Violetta Valery’yi
canlandırmaktaydı ve operanın
sonunda sevgilisi
Alfredo’nun kollarında ölmesi
gerekmekteydi lakin işin
içinde Osmanlı Padişahının
kesin iradesi vardı: ‘’ Violetta
Valery Ölmeyecek !’’
Dünyanın her yerinde
ölen Violetta Valery,
sıkıysa Yıldız Sarayında
da ölsün. Ölemez tabii
ki.
Sevgilisi Alfredo’nun koluna
girer ve iki
aşık mutluluğa doğru
yol alırken perde
iner…