BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ
Dona Grasia, İstanbul’a geldikten sonra doğruca Kanuni’nin huzuruna çıktı yeğeni Yasef Nasi ile birlikte.
Padişah, Dona Grasia’ya ‘’ Benden arzunuz nedir? ‘’ Diye sordu. Bir yerde ona ‘’Dile benden ne dilersen ‘’ diyordu ama o ‘’ Bize gösterdiğiniz yakınlıkları asla unutmayacağız. Size olan güzel duygularla hizmetinizde olduğumuzu takdirlerinize sunmak için geldik" dedi.
Daha sonra Padişahın huzurundan ayrıldıklarında yeğeni Yasef Nasi sordu’’Halacığım, padişah ne istersek verecek durumdayken neden isteyebileceğimiz her şeyi istemedik?’’
Halası kurnazca sırıttı.
‘’ Josef, bazen acele etmemek gerekir. Sultan Süleyman sıra dışı bir hükümdar. Gördüğüm şu: Şehzade Selim ile ilişkilerini iyi tutmaya devam et. En büyük kozumuz o olacak.
*****
Az zamanda Dona Grasia, Hürrem Sultan’ın ve Sadrazam Rüstem Paşa’nın en yakın dostu olurken, Josef ( Yasef ) Nasi de Şehzade Selim’in ( II. Selim ) en yakın dostu oldu.
Kanuni ve Sadrazam Rüstem Paşa, Avrupa saraylarında kuş uçsa bütün bu saraylarla sıkı ilişkileri olan Yasef Nasi ve halası Dona Grasia’dan haberini alıyordu. Yani hala da yeğeni de Osmanlı Sarayının casuslarıydılar ama unutmamak gerekir: Yahudi, ırzına geçmeyeceği atın önüne ot koymaz.
Dona Grasia ilk kazığı kendisinin İstanbul’a gelmesi ve Osmanlı Padişahının kanatları altına girmesinde çok büyük rolü olan hekim Moşe Harmon’a attı.
Moşe Harmon, yaptığı iyiliklerin karşılığı olarak Dona Grasia’dan, kızı Reyna’yı, oğlu için istedi. Böylece oldukça yüklü bir drahomaya konmayı hayal ediyordu ama Dona Grasia ani bir kararla kızını, yeğeni Josef Nasi ile evlendirerek servetin aile dışına çıkmasını engelledi. Böylece de Moşe Harmon’a kazığı atmış oldu.
Sonra?
Sonra, taaa II. Abdülhamit zamanında Teodor Herzl’in ideali olacak olan Yahudileri Filistin’e yerleştirme idealinin peşinde koşmaya başladı yeğeni Yasef ile birlikte. ( Yani adı konmamış olmasa da Siyonizmin öncüleri bu hala yeğendi. )
1561 Yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın huzuruna çıktığında kalbi küt küt atıyordu zira ondan Filistin’de toprak isteyecekti ama çok iyi biliyordu ki taaa Hz. Ömer zamanında üzerinde bir tek sinagok olmayan Filistin topraklarından olan Kudüs’e Yahudilerin girmesi yasaklanmıştı. Bu yasak da Kudüs Patriğinin ricası ile gerçekleşmişti,. Asırlar sonra Yahudiler az da olsa Kudüs toprakları çevresinde mahalleler oluşturmuş olsalar da direk Kudüs’e girmeleri yasaktı.
Olsun, şimdilik Taberiye ve çevresindeki sekiz köy alınırsa gerisi gelirdi nasılsa.
Kanunî Sultan Süleyman, tamamen harabe durumda olan bir yerleşim yeri için teklif edilen 1000 Altın kira ücretine şaşırsa da neticede kadın milletinin saçı uzun, aklı kısaydı(!) ‘’ Tamam ‘’ Dedi.
Bundan böyle kuşun uçmadığı, kervanın geçmediği Taberiye Gölü çevresindeki sekiz köyün yönetimi ‘’Frenk Bey Oğlu’’ unvanı verdiği Yasef Nasi’ye ait olacaktı.
Yasef Nasi, kolları sıvadı. Taberiye Gölü ve çevresini tarıma elverişli topraklar haline getirip Yahudileri bu topraklara yerleştirmek için çok uğraştı ama Yahudiler ‘’ Ne işimiz var o Tanrı’nın terk ettiği topraklarda ‘’Diyorlar, yaşadıkları ülkelerden kıpırdamıyorlardı.
Osmanlı’nın beslediği karga, besleyen sahibinin gözünü oymaya başlamıştı ve işin ilginci dünyanın, önünde titrediği Kanuni, bunun farkında değildi.
1566’da Kanuni Zigetvar Seferinde savaş meydanında öldü. Yerine ise – tahta geçebilecek başka veliahtı kalmadığından- mecburen II. Selim geçti.
II. Selim, tahta geçişinde çok büyük rolü olan Dona Grasia ve yeğeni Yasef’i daha da bir el üstünde tutmaya başladı ve Ege Denizi’ndeki ‘Naksos ve Kiklad Adaları’nın Dükü (‘Kiklad Adaları’ Andros, Paris, Antiaros, Milo, Sira ve Santorini’den oluşuyordu) ilan etti ancak dük hazretleri (!) bu adaları İstanbul-Kuruçeşme’deki konağından yönetiyordu.
1569’da Dona Grasia öldü. Yasef Nasi’nin kolu kanadı kırılmıştı çünkü en büyük destekçisi oydu.
1570’de Osmanlı Devleti Kıbrıs Adasını feth edince Yasef Nasi bu sefer de Yahudileri Kıbrıs Adasına yerleştirmek gibi bir planın peşine düştü. Önce Kıbrıs, sonra Kudüs… { İlginçtir ki Yahudiler 1946 Yılında da önce Kıbrıs’taki kamplara yerleştirilmişler, daha sonra 1948-1949 Yıllarında Kudüs’e yerleştirilmişlerdi.}
Yasef Nasi’nin Kıbrıs planı da olmadı. Çünkü Venedikliler 1571’de Osmanlı Donanmasını İnebahtı’da yakınca onlarla ilişkiler iyice gerildi. Bu arada Yasef Nasi’in Venedik düşmanı olması ama II. Selim’in eşi Cecilia Baffo yani Nurbanu Sultan’ın Venedikli olması ve Osmanlı ile Venedik arasında iyi ilişkiler kurulmasını istemesi sebebiyle araları açıldı.
1573’de Venedik ile yapılan barış sonrasında iyice gözden düşen Yasef Nasi, II. Selim’in 1574’de ölümünden sonra Kuruçeşme’deki köşkünden çıkmaz oldu ve 1579’da o da öldü.
Yasef Nasi’nin ölümünden tam bir yıl sonra yani 1580 Yılında öyle bir şey oldu ki akıllara zarar:
Osmanlı Devleti’nin ve Dünyanın en büyük, en önemli rasathanesi olan Dar-ü'r Rasad-ül Cedid( Yani bizim bildiğimiz adıyla Takiyüddin Rasathanesi ), Şeyhülislam Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi’nin fetvası, Padişah III. Murat’ın emri ile Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından denizden top atışlarıyla yıkıldı.
Peki bunun konumuzla ne alakası var?
Bu sorunun ve daha nice sorunun cevabını yazmakla yazmamak arasında bayağı tereddütteyim.
Fotoğraflar:
SOLDAKİ: 1946 Yılına Kıbrıs’ta kurulan Yahudi kampları. (Sadece iki yıl sonra Yahudiler bağımsız İsrail Devletini kurdular.
SAĞDAKİ: Taberiye Gölünden bir manzara