HETERODOKSİ (ALEVİLİK)

 

                    İddialara göre Anadolu Selçuklu devletini yıkıma götüren etkenlerden birisi olana Babai isyanını örgütleyen Baba İlyas ve Baba İshak Vefai tarikatına bağlı şeyhlerdir. Bu iki şeyhin hem Babai isyanın organize ettikleri ve Anadolu’daki gayri sunni (Heterodoks) cereyanların tohumunu attıkları da iddialar arasındadır. Belirttiğimiz üzere bu bir iddiadır. Kanaatimize göre şüpheyle yaklaşılması gereken bir iddiadır. Çalışmanın başından itibaren anlaşılacağı üzere ehl-i sünnet tasavvuf ve tarikatlarında gelenek son derece önemlidir. Şeyhin vekili olan halifeler inanç ve söylemlerini şeyhlerinden öğrendikleri şekilde devam ettirirler. Yukarıda Seyyid Ebü’l Vefa(ks)nın Ehl-i sünnet bir sufi olduğu tespit edildiğine göre, Dede Garkın, Baba İlyas ve Baba İshak’ın gayri sunni bir tasavvuf anlayış ve yaşayışına sahip olmaları ve mantıksız gözükmektedir. Anadolu İslam tasavvufu cereyanında Vefai olduğu bilinen iki önemli şahsiyet daha vardır. Birincisi Osmanlı devletinin manevi kurucusu aynı zamanda Osman Bey’in kayın babası Şeyh Edebalı’dır.

Asıl ismi bilinmeyen Şeyh Edebali (ö.1326) Karaman’da dünyaya gelmiş ilk tahsilini Karaman’da yapmış Hanefi fakihi Necmeddin ez-Zahidi, Şam’da Sadreddin Süleyman b. Ebü‟l-İzz ve Cemâleddin el-Hasîrî gibi devrinin tanınmış âlimlerinden ilim tahsilinde bulunmuştur. Aşıkpaşazade’nin belirttiğine göre Şeyh Edebalı pek çok kerameti görülmüş bölge halkının candan bağlı olduğu bir dervişti. Dünyalığı, malı, davarı pek çok idi. Dervişlere mahsus çerağ ve alem sahibiydi. Hiçbir zaman konuğu eksik olmaz, gelenden gidenden evi boş kalmazdı. Osman Gazi de bu yüce insana zaman zaman gelir misafir olurdu.

            Osmanlı döneminde bilinen ikinci Vefai dervişi meşhur Geyikli Baba’dır. Osmanlı tarihi kaynaklarına göre Geyikli Baba müritleriyle Bursa yakınlarında yaşayan münzevi bir derviştir. Sorulduğunda kendisini  “Baba Ilyas müridiyin ve Seyyid Ebûl Vefa tarikindeyin” diye tanımlamaktadır. Pek çok kaynakta Heterodoks(Gayri Sunni) dervişlere örnek olarak gösterilen Geyikli Baba’nın rakı, şarap içen birisi olduğu iddia edilmiştir. Araştırmacı Yazar Hakan Yılmaz Şehringiz dergisinin 138. Sayısındaki makalesinde bu iddiaları kesin bir şekilde çürütmüştür. Geyikli Baba’nın Baba İlyas halifesi ve Seyyid Ebü’l Vefa’(ks) nın tarikinden olduğu doğrudur ama rakı-şarap müptelası heterodoks bir derviş olduğu iddiası yanlıştır. BURSA ŞEHRENGİZ DERGİSİ   KASIM – ARALIK 2022 GEYİKLİ BABA’NIN İNEGÖL’E YERLEŞMESİ, ORHAN GÂZÎ İLE İLİŞKİSİ VE HETERODOKSLUĞU YÖNÜNDEKİ İDDİALARIN KESİN DELİLLER IŞIĞINDA ÇÜRÜTÜLMESİ HAKAN YILMAZ Arastırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi ve Arsiv Uzmanı

Çalışmamızı başından itibaren okuma sabrını gösteren saygıdeğer okuyucunun anladığı üzere konumuz sufi-vakıf ilişkisi. Bunun için kısaca İslam tasavvufunun Şer’i sınırlar içinde olduğunu elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. Müslüman olarak düşüncemiz Asr-ı saadet ve sahabe döneminde İslam dininin en uygun şekliyle yaşandığı yönündedir. Asr-ı saadet ve Tabiin döneminden itibaren Zühd, sonrasında ferdi tasavvuf ilerleyen süreçte ise tarikat olarak kurumsallaşan ve bilim dalına dönüşen İslam tasavvufu, ilk sufilerden itibaren kitap ve sünnetin çizdiği sınırlar içinde yaşandı. İlk dönem sufiler tasavvufi düşüncenin temellerini attılar ve kurallarını ortaya koydular. İslam tasavvufunun Şer’i çizgisi hiç değişmedi.

Ahmed Yesevi ve Seyyid Ebü’l Vefa bölümlerini okuyanların aklına geldiğini düşündüğüm bir terimden bahsetmek istiyorum. Bahsedeceğimiz terim pek çok terim gibi ithal bir terim ve Ehl-i Sünnet cemaatinin dışında olduğu düşünülen guruplar için kullanılan (günümüzde Alevi-Bektaşi) heterodoksi terimi dinî gruplar arasında kendilerini kutsal metne ve din kurucusunun gösterdiği yola en uygun davranan gruplar tarafından azınlıkta kalan gruplar için kullanılmıştır. Başka bir tanıma göre dinsel geleneklerde ortodoksi tarafından savunulan yaygın teolojik öğretilere ve dinsel tutumlara karşı bir bakış açısını ve tutumu sahiplenmeyi ifade etmektedir. Heterodoksi din hakkındaki yanlış ibadet, yanlış teolojik anlayış ve yanlış uygulamalara işaret eder. https:// ansiklopedi. tubitak. gov.tr/ansiklopedi/heterodoksi Hakan Olgun

Adından anlaşılacağı üzere ortodoksi/heterodoksi kavramları esasen Hristiyan kültüründe ortaya çıkan bir kavramdır. Bu kavramı kültür tarihimize sokan yazarlardan birisi Fuad Köprülü olmuştur. Köprülü heterodoksi kavramını oldukça normatif bir şekilde çizilmiş din ve toplum sınırlarının dışında kalanlar için kullanır. Köprülü’nün öğrencilerinden Azeri ve Rus asıllı Fransız Türkolog. Prof. Melikoff’un heterodoksi tanımı da hocası gibidir: “ne tam olarak islam’ı özümsemeyi, ne de atalarının inançlarından kopmayı başarabilen sosyal toplulukların dini” olarak tanımlayan Melikoff’a göre Alevilik, Sünniliğin (Ehl-i Sünnet vel’ cemaat) ya da sünnet cemaatinin dışında olmayı ifade etmektedir. Fuad Köprülü’de,  Aleviliği din olarak Sünniliğin ve bu dinin merkezinde bulunduğu Türk toplumlarının dışında gördüğünden dolayı heterodoks olarak nitelendirir.

            Konuyla ilgili akademisyen ve araştırmacılar Heterodoksi kavramını ilk olarak Babailer isyanında Baba İlyas ve Baba İshak için kullanmışlar, Babailiği gayri islami yönde devam eden fikri-tasavvufi bir hareket olarak değerlendirmişlerdir.  Dolayısıyla isyanın elebaşı Baba İlyas ve Baba İshak heterodoksinin temellerini atan kişiler olarak görmüşlerdir. Kaynaklara göre Baba İlyas bir Vefai şeyhi onun adına isyanı yöneten Baba İshak ise Baba İlyas’ın halifesidir. Baba İlyas ve Baba İshak’ın Vefai Türkmen şeyhleri olması, bazı kesimler tarafından isyan ve Babai hareketinin bambaşka bir yöne çekilmesine sebep olmuştur.

            Tarihçilerin genel kabulüne göre Babai isyanı Selçuklu yönetimi tarafından kanlı şekilde bastırılınca heterodoks dervişler yönetimin baskısından kurtulmak için sınır bölgelerine yöneldiler. Menteşeoğlu, Aydınoğlu ve Osmanlı beyliği gibi uç beyliklerine yerleştiler ve Heterodoks –Gayri İslami- fikir ve yaşamlarına ve propagandaya devam ettiler. Babai isyanının sonucunda ortaya çıkan Babai hareketi heterodoks düşünce ve yaşamından taviz vermeden beylikten devletleşmeye evrilen Osmanlı’ları etkisi altına aldı. Osmanlı da bu heterodoks derviş ve şeyhlere olabildiğince müsamahalı davrandı. Zeki Velidi Togan daha da ileriye giderek Osmanlı sultanlarının, Fatih dönemine kadar Şiiliğe empatiyle yaklaştıklarını iddia etmiştir. Kuruluş dönemine ait en önemli iddia ise Orhan Bey’in Geyikli Baba’ya rakı ve şarap göndermesidir. İddiaya göre Geyikli Baba ve dervişleri meyhor (osmanlı döneminde içkici, ayyaş.) idiler. Hilmi Ziya Ülken’in eksik bir belgeyle Orhan Bey ve Geyikli Baba üzerinden ortaya attığı heterodoksi iddiası Baba İlyas, Baba İshak, Seyyid Ebü’l Vefa ve tüm vefaileri içine alacak şekilde genişletildi. Görünen odur ki bu iddia o günden bu güne pek çok tarihçi ve araştırmacıyı etkisi altına almıştır. 

Akademisyen ve araştırmacıların iddiaları 90’lı yıllardan itibaren bu yönde şekillendi. Bu çalışmanın yazarı uzman değil ancak bu iddialar tam olarak gerçekle örtüşmüyor. Süleyman Uludağ’a göre teknik olarak tarikat sayılamayacak olan Vefailik hareketinin kurucusu Ebü’l Vefa menakıpnamesinden anlaşılacağı üzere sunni bir alim ve şeyh.

Konuyu tam olarak anlamak ve anlatabilmek için burada bazı sorular sormamız ve cevap vermemiz gerekiyor.

1-Araştırmacılar heterodoksiye delil olarak Anadolu’daki Türkmenlerin İslam dinini tam olarak içselleştirmemiş oldukları için heterodoks bir yapının ortaya çıktığını söylerler. Kaynaklara göre Cahiliye döneminden itibaren Türklerle Araplar arasında bir ilişki vardı. Türkler’in kalabalık guruplar halinde İslam dinini kabul etmeleri IX ve X. Yüzyıllarda başladı. Abdülkerim Satuk Buğra Han (Karahanlılar) ’ın maiyetiyle birlikte toplu olarak Müslüman olması (X.Yüzyıl 920,921 veya 944,945) İslam dininin Türkler arasında hızlı yayılmasında büyük etkisi oldu. İslam dininin Türkler arasında hızlı yayılmasında İbrahim b. Edhem, Şakik-i Belhi ve Ahmed Yesevi gibi sufiler de çok etkili olmuşlardır. Anlatmak istediğimiz şudur: Türk boylarının Müslüman olmaya başlamalarıyla Babai isyanı arasında yaklaşık 3 asır geçmiştir. Bu kadar zamandan sonra Anadolu’daki Türklerin Müslümanlığı hakkında şüpheye düşmeli miyiz?

2- Baba İlyas ve Baba İshak Heterodoks cereyanları başlatan kişiler olarak kabul ediliyorlar. Ama şeyhleri Seyyid Ebü’l Vefa menakıbnamesine göre sunni bir alim ve sufi. Burada sormamız gereken soru şudur: Baba İlyas ve Baba İshak gerçekten Ebü’l Vefa’nın halifeleri midir? Yani Vefai şeyhleri midir? Yoksa Ebü’l Vefa’nın dergahında bir süre bulunmuş dervişler midir? Şeyh iseler icazetnameleri var mıdır?  Bunun için önce tasavvuf terminolojisindeki Halifelik kurumu hakkında bilgi vermemiz gerekir. Kaynakları incelediğimiz zaman görüyoruz ki, Tasavvuf eğitimi (seyr’ü suluk) yaşanarak öğrenilen tecrübi bir eğitimdir. Şeyhe intisap eden herkes halife olamaz. Halifeliğin belli şartları vardır. Halife, şeyhinin izniyle irşad yapabilecek kişiler olup şeyhin vefatından sonra tarikatın başına geçebilir veya kendi adıyla yeni bir yol (tarikat) kurup talipleri irşad edebilir. “ Halife üç yönden gelir. Birincide insanın zahir ilmi olur. Tarikatın rüknünü, adabını öğrenir, anlar. Ona zahirden emir verirler. Sen halifesin derler, ikinci şekilde, insan sofu meşrep olur. Zikir ve ameli ile temayüz eder, çok emeği geçer, bir âlim olur. İlmi ile amel eder. Böylece geçen emeği ve ibadeti karşılığında ve tarikatın rükün ve adabını da anlamış olması kaydı ile yine zahiren hilâfet emri verilir. Üçüncüsü ise, kişi âşık meşrep olur. Bunun ne ilmine bakarlar, ne de ameline. Bunların vazife emri ise maneviyattan, bizzat Resûlullah Efendimizden gelir.” Nakşibendilik - Dünya Çapında Bir Sûfı Geleneğin Sünnî Tutum ve Faal Tavrı -Itzchak Weismann-Tercüme: İrfan Kelkitli Litera Yayınları 2015

İlk sufilerin hemen hemen hepsinin hadis, fıkıh ve kelam ilminde tahsil gördüklerini ve bu ilimlerde de icazetli olduklarını biliyoruz. Halifelere irşad icazeti verildiği için müntesiplerin (mürid, ihvan, derviş) hem şer’i hem de manevi eğitimlerini vermeleri gerekir bu yüzden kendilerinin icazetli olmaları gerekir. Dolayısıyla Baba İlyas’ın halifelik icazetinin olması gerektiği gibi Baba İshak’ın da böyle bir icazetinin olması gerekir. İcazet bir gelenektir. Ve tasavvufun olmazsa olmazıdır.

4-Eğer Baba İlyas ve Baba İshak derviş iseler bu zaten konumuz dışıdır. Çünkü daha önce de belirttiğimiz üzere muhib ve müntesiplerin söz ve yaşayışları tasavvuf hakkında karar vermek için yeterli değildir. İslam toplumunda ağzı laf yeten herkes bir cemaat oluşturabilir. Cemaat tarikat değildir. Tarikatların geleneği olmasına rağmen cemaatlerde gelenek ve icazet yoktur. Eğer Baba İlyas ve Baba İshak sıradan dervişlerse hareketleri, yaşamları ve sözleri kendilerini bağlar. Şimdilerde olduğu gibi heterodoks bir tasavvuftan bahsedilemez. Bu kişiler üzerinden genelleme yapılamaz.

5-Belirttiğimiz üzere Ehl-i sünnet tasavvufunun bir geleneği vardır: İntisap etmek isteyen kişi şeyhin yanına gelerek talebini iletir. Şeyh kabul ederse kişinin tasavvuf eğitimi (seyr-ü süluk) başlar. Seyr-ü Süluk’un belirli bir zamanı yoktur. Kaynaklara göre Mevlana Halid-i Bağdadi 6 ay hizmet ve 6 aylık sohbetin ardında intisabından bir yıl bir yıl sonra irşad icazetini almıştır. Halifelik icazetinin ardından kişi isterse şeyhinin yanında kalır veya şeyhinin izin ve onayıyla başka bir yerde irşada başlar. En önemlisi de Ehl-i sünnet bir şeyhe ehl-i sünnet dışı birisinin intisap edip icazet alması imkansızdır. Sufiler gittikleri yerde halkın istediği şekilde değil Ehl-i sünnet inancının gereğine göre yaşar ve konuşur.

6-Ebü’l Vefa sunni olduğuna göre halifelerinin de akaid olarak sunni olması gerekir. Ebü’l Vef’a (ks) nın sunniliği kesindir.

7-Osmanlı kuruluş döneminde heterodoks dervişlerin devlet tarafından himaye edildikleri şeriat dışı yaşamlarına göz yumulduğu anlayışıyla özdeşleşen en önemli şahsiyet Geyikli Baba (Sultan Orhan’ın Geyikli Baba’ya birini gönderip kim olduğunu sordurduğunda: “Baba İlyās mürīdiyiken, ..Seyyid Ebū’l-Vefā arīḳındenin" cevâbını vermiş, Aşıkpaşazade) ve Orhan Gazi arasında geçen bir olay hem Geyikli Baba’nın hem de tüm vefailerin heterodoksluğuna delil kabul edilmiş ve bu yanlış algı yıllarca devam etmiştir. Konuyla ilgili olarak Şehringiz dergisininde Hakan Yılmaz’ın makalesinin okunmasını tavsiye ederiz.ŞEHRENGİZ DERGİSİ   KASIM – ARALIK 2022 GEYİKLİ BABA’NIN İNEGÖL’E YERLEŞMESİ, ORHAN GÂZÎ İLE İLİŞKİSİ VE HETERODOKSLUĞU YÖNÜNDEKİ İDDİALARIN KESİN DELİLLER IŞIĞINDA ÇÜRÜTÜLMESİ HAKAN YILMAZ Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi ve Arşiv Uzmanı

Ümmet-i Muhammed arasındaki ilk ciddi ayrışma Peygamberimizin (sav) vefatından yaklaşık otuz yıl sonra yaşandı. Kısa bir iç savaşın ardından İslam toplumu Sünniler ve Şiiler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sunniler toplumun gerçek liderlerinin meşru olduğunu kabul etti. Şiiler ise Hz. Ali (kv) dışında hiçbir lideri kabul etmedi, bunun yerine ilahi olarak atanmış bir liderin yeniden ortaya çıkmasını ve yeryüzünde adaleti sağlamasını bekledi. Üçüncü bir grup olan Hâricîler (Şehristânî’ye göre hâricî, ümmetin ittifak ettiği meşrû bir halifeye baş kaldıran herhangi bir kimsedirSıffîn Savaşı’nda ortaya çıkan hakem meselesinde, Havâric, hakem tayinini (tahkîm) kabul etmesinden dolayı Ali b. Ebû Tâlib’den ayrılanların meydana getirdiği bir fırkadır.)  https://www.encyclopedia.com/

Bu ayrışmayla ortaya çıkan Sünni ve Şİİ toplum esasta birbirlerini İslam dışı olmakla suçlamadıkları gibi aralarında Akaid ve fıkhi konularda farklılık yoktur. Ancak ülkemizde tarihlerini ŞİA ile başlatan ama İslamilik konusunda onlardan ayrılan ve kendilerini Alevi olarak tanımlayan bir gurup var. (Alevilik kelime olarak Ali yandaşı, Ali’ye bağlı, Ali’yi diğer üç halifeden üstün tutan bütün tarikatların ve mezheplerin genel adı olarak tarif edilmiş se de, Anadolu da Bektaşilik, Babailik, Kızılbaşlık, Hurufilik, Tahtacilar vb. gibi tarikat ve gurupların da son iki yüzyıldır bu isim altında kategorize edildiği bilinmektedir.)

Yukarıdaki ifadeler Kanada Alevi Kültür Merkezi’nin web sayfasında yayınlanan bir makaleye ait. (BİR BAKIŞLA ANADOLU ALEVİLİĞİ – S. Ali ARLIER Makalenin bizim için önemi elbette ki hem kültür merkezinin resmi görüşü olarak yayınlanması hem de tüm alevileri temsil eder tarzda yazılmış olmasıdır. Yine aynı makalede ki aşağıdaki ifadeler Alevilerin İslam dinine bakış açısını göstermesi açısından önemli ifadeler. (Ancak bir kısmını saymaya çalıştığım İslam dininin bu temel kural ve ritüelleri-Kıble’ye dönülerek kılınan namaz, Mekke’ye gidip tavaf etmek, hac, Ramazan’da otuz gün oruç, camide ibadetin gerekliliği, birden fazla kadın ile evlenmenin erkekler için hak olması, hülle, kadınların tesettüre girmesi ve kadınların mirastan yarım pay alması, gerektiğinde başkalarını da Müslüman yapmak için savaşmak (cihat)- Anadolu coğrafyası dışındaki Aleviler (Suriye, Iran, Pakistan, Yemen, Irak, Mısır ve başka İslam ülkelerinde de değişik isimler altında Hz. Ali yandaşlarının varlığı bilinmektedir) tarafından da kabul edilmektedir.)

Yine aynı sitede yayınlanan başka bir makale de (Erdoğan Aydın – Alevilik ile İslamiyet ilişkisi) Erdoğan Aydın DİA’deki makalede-kitabın en mükemmel şerhini ortaya koyan İbn Ebü’l-Hadîd ile eski ve yeni bütün Şîa âlimleri sözlerin Hz. Ali’ye ait olduğunu kabul ettikleri belirtilen Nehcül Belaga isimli eserde Hz. Ali (kv) ye isnad edilen sözleri kabul etmemektedir: “Biatten dönenlerle savaştım, gerçekten sapanlarla mücadele ettim, dinden çıkanları kahrettim”“ benim sözlerimi duydukları halde itaat etmeyip isyan edenlere, öleceğim güne kadar yürür de yürürüm, vurur da vururum” “Savaş (cihat), İslam’ın en yüce rüknüdür” “kadınların kaygıları dertleri, dünya ziynetiyle bezenmek, dünyada bozgunculuk etmektir” “ Sakın kadınlarla danışma, onların reyleri zayıftır, azimleri gevşek”tir “Namaz her temiz kişinin Tanrı’ya yaklaşmasıdır. Hac, her zayıfın savaşıdır. Her şeyin zekatı vardır, bedenin zekatı da oruçtur. Kadının savaşı ise, kocasıyla iyi geçinmesidir” “Namazı vaktinde kıldır… Bil ki yaptığın yapacağın her şey namaza bağlıdır” Allah “hürmeti vacip olan evini (Kabe’yi) ziyaret edip haccetmenizi size farz kıldı, o evi halka kıble kıldı” Devamla, “Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’a yönelenlerin yapıştıkları en büyük vesile, Ona ve Resulüne inanmak ve yolunda savaşmaktır. Savaş (cihad) İslamın en yüce rüknüdür. … Ve namaz kılmaktır, çünkü bu dinin esasıdır. Ve zekat vermektir, çünkü bu gerekli bir farzdır. Ve Ramazan ayının orucuna tatmaktır, bu da azaptan bir kalkandır. Ve Kabe’yi ziyaret etmektir, hacdır, umredir; bunlar da yoksulluğu giderir” ” Peygamberin sünnetine uyun.” Yine “Kur’an’ın ipine sarıl, onu kendine öğütçü bil, tam helalini helal tanı, haramını haram” kıl diyen Ali, taraftarlarına, “Allah’ın kitabını öğrenmeni, tevilini (hayata uyarlamasını) bilmeni, İslam şeriatını ve hükümlerini, helalını ve haramını iyice anlamanı vasiyet ediyorum” der. “Allah’ın farzlarını yerine getirmeyi” emreder.

        Bu çalışmanın konusu Aleviliğin İslamiliği değildir. İsteyen istediği gibi inanmakta ve yaşamakta hürdür. Bizim mantığımızı zorlayan Alevilerin sunnilikleri konusunda şüphe bulunmayan Ahmed Yesevi (ks) ve Ebü’l Vefa (ks)’ ya istinaden Yesevi ve Vefai dervişlerini ve tarikatlarını kendilerine mal etmeye çalışmalarıdır.   

 

 

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE BİLECİK VE ÇEVRESİ SEMPOZYUMU 20-21 Kasım 2015 2017 Bilecik ieyh Edebali Üniversitesi Yayınları Mustafa BAŞ Doç. Dr. Bilecik ieyh Edebali Üniversitesi İslami İlimler Fak. Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Bşk. Türk Edebiatında İlk Mutsavvıflar M.Fuad Köprülü İnceleme Araştırma Dizisi Yayın No: 23 Baskı Tarihi: Nisan 2015 Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı Editör Prof. Dr. Necdet Tosun T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLER ANABİLİM DALI TASAVVUF BİLİM DALI TÂCÜ’L-ÂRİFÎN EBÜ’L-VEFÂ’NIN MENÂKIBI Yüksek Lisans Tezi AYŞENUR ÖZKUL İstanbul, 2008 BURSA ŞEHRENGİZ DERGİSİ   KASIM – ARALIK 2022 GEYİKLİ BABA’NIN İNEGÖL’E YERLEŞMESİ, ORHAN GÂZÎ İLE İLİŞKİSİ VE HETERODOKSLUĞU YÖNÜNDEKİ İDDİALARIN KESİN DELİLLER IŞIĞINDA ÇÜRÜTÜLMESİ HAKAN YILMAZ Arastırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi ve Arsiv Uzmanı https://www.encyclopedia.com/ https://kanadaalevi.com/bir-bakisla-anadolu-aleviligi-s-ali-arlier/ https://kanadaalevi.com/erdogan-aydin-alevilik-ile-islamiyet-iliskisi/ DİA NEHCÜL BELAGA İSMAİL DURMUŞ 

( Heterodoksi başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 11.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu