KÜLLİYELER

 

İslam tarihinde cami/mescid toplumsal yapının her zaman merkezinde olup başta eğitim olmak üzere pek çok fonksiyonu yerine getirirdi. Peygamber efendimiz(sav)her türlü devlet işini Mescid-i Nebevi’de hallederdi. İslam devleti büyüyüp yeni kadrolar oluşturuldukça cami ibadet ve vaaz dışındaki fonksiyonlara yetmemeye başlayınca bütünleşik yapılarda farklı hizmetlerin verilmesi ihtiyacından Külliyeler doğdu. Başlangıçta az sayıda küçük yapılardan oluşan külliyeler zaman ilerledikçe daha büyük,geniş binalardan oluşmaya başladı. Külliye’lerin en anıtsal yapıları Osmanlılar zamanında yapıldı. Külliyelerin temel yapıları olarak Medreseler ve imaretler bilinir. Bu doğrudur. Anıtsal Osmanlı Külliyelerinin tamamı ibadet, eğitim merkezlidir. Bütünleşik Külliye komplekslerinin büyümesi,hizmetin genişlemesi mantık olarak masraf demektir. Masraflar için külliye içinde ve dışında han, çarşı, fırın, değirmen,mum imalathanesi, boyahane, salhane,bayram ve pazar yerleri gibi işletmeler bulunuyordu.

Halka ücretsiz hizmet etmek temel ilkesiyle kurulan Külliyeler bu sayede pek çok işi bir arada yürütüyordu. Külliyelerin merkezinde cami bulunur,diğer hizmet binaları cami çevresine yerleştirilir. Osmanlı devletinin ilk külliyeleri cami,medrese,mektep,hamam ve şifahaneden oluşan İznik ve yine aynı hizmet binalarından oluşan Bursa Orhan Gazi külliyeleridir. Devlet büyüdükçe külliyeler de büyümüş ve gelişmiştir. Fatih Külliyesi 16 medrese, tabhane (fakir kimselerin iş buluncaya, zayıf ve güçsüzlerin, hastahaneden çıkanların sağlıklarını kazanıncaya kadar barınmaları için yapılmış hayır kurumu) kervansaray,darüşşifa,türbe,aşhane vb. binalardan oluşan daha geniş bir komplekstir. Fatih külliyesindeki geometrik düzenleme Süleymaniye külliyesinde de uygulanmıştır. Süleymaniye külliyesi 60 dönümlük arazisiyle en büyük ve ihtişamlı külliyedir. (Ayla Ödekan’ın Türkiye Tarihi II.de bulunan makalesinden hazırlanmıştır) Külliyeler devletin haşmetini yansıttığı düşüncesiyle her zaman ihtişamlı yapılmıştır.

Profesör Bahaeddin Yediyıldız fütuhat sırasında ilhak edilen kasabaların nasıl geliştiğini şöyle anlatıyor:(Mesela Barkan,” Şehirlerin Teşekkül ve İnkişaf Tarihi Bakımından:Osmanlı İmparatorluğunda İmaret Sitelerinin Kuruluş ve İşleyiş Tarına Ait Araştırmalar” adlı önemli makalesinde ,”imaret sitesi” denilen” tesisler manzumesi”nin yada “külliye”lerin,Osmanlı Devleti’nde şehirlerin oluşmasında ve gelişmesinde,ülkenin sosyal ve ekonomik hayatında önemli rol oynadığını ve bu sitelerin,genellikle bir bir cami etrafında kümelenmiş olan tesislerden: medrese,yemek pişirilen ve dağıtılan yer, misafir yurdu (tabhane) hastane(timarhane,darüşşifa) hamam, kervansaray…gibi din,kültür ve sosyal yardım müesseselerinden;bu müesseselerin kalabalık memur ve hizmetlilerinin barınacağı ikametgahlardan,su yolu, kanalizasyon…gibi medeni(beledi)tesislerden;nihayet bu suretle meydana gelen tesislere devamlı bir gelir sağlamak maksadıyla (her biri bir sınıf  sanat ve ticaret erbabına tahsis edilmek üzere) inşa edilmiş olan han ve çarşılar,fırın, değirmen, mum imalathanesi, boyahane, salhane, baş hane,bayram ve pazar yerleri,cendere…gibi bir inhisar ve imtiyaz konusu olan tesis ve mahallerden oluştuğunu yazıyor.”)   

            Konunun başından bu yana anlaşıldığı üzere vakıflar Asr-ı Saadetten itibaren zenginlerin sadaka-i cariye olarak rağbet ettikleri müesseselerdi.

 

BURSA HÜDAVENDİGAR KÜLLİYESİ

 

Osmanlı  tarihinin Evliyaullah olarak bilinen sultanlarından Sultan I. Murad (Hüdavendigar) han tarafından yaptırılan külliye benzeri külliyeler gibi cami merkezlidir. Evliya Çelebi’ninTarz-ı binası hiçbir camiye benzemez, gayet musannadır” dedikten sonra, “Aşağısı ibadethane, fevkanîsi dairen mâdâr medrese hücreleridir; herkes savmaasında imama iktidâ edip ibadet ederler; görmeğe muhtaç vâcibü’s-seyr bir câmi-i zîbâdır’cümleleriyle övdüğü Hüdavendigar camii duvarındaki doğan kuşu resmi için bir de efsane vardır. Bu doğan, halkın zannına göre, Sultan Murad'ın bir kuşudur ki, oraya kaçmış ve Pâdişâh defalarca çağırdığı halde, gelmemesi üzerine sabırsızlığına delalet eder bir sesle «Daima orada kal» demekle derhal taşa dönüşmüştür. Bu rivayeti devlet tarihçisi Sa'dü'd-dîn de nakleder.(Hammer) Külliye  tabhaneli ve iki katlı(alt katı ilk başta otuzlu, 1650’li yıllarda altmışlı medrese) olarak kullanılan cami, imaret, hamam, türbe Türbede I. Murad, torunu Süleyman Çelebi, Mûsâ Çelebi I. Murad'ın oğlu Yakub Çelebi,Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan ile II. Bayezid'in oğlu Şehzade Mehmed medfun olup sahibi bilinmeyen iki kabir mevcuttur, sıbyan mektebi, aşhane-imaret, helalar ve gusülhane veya abdest alma yerinden müteşekkildir. Semavi Eyice’nin tespitine göre Bursa ve çevresindeki pek çok köy,arazi, Mudanya Kalesi,şehrin içinde iki hamam ve dükkanlar, çevredeki köylerde bağlar ve Kurşunlu külliye  evladıdır.(Semavi Eyice-DİA)

EDİRNE MURADİYE KÜLLİYESİ

           

1427 yılında Sultan II.Murad tabhaneli-zaviye planında tarafından yaptırılan külliye halen kullanılan cami ve hazire (Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin evladından mevlevihanenin birinci şeyhi Celaleddin Çelebi ile ikinci şeyhi Cemaleddin Çelebi’nin yanı sıra tekke şeyhlerinden Mehmed Arif Dede,Osman Dede,şair Neşati, Seyyid Mahmud Dede,şair Enis Receb Dede, Mehmed Emin Dede, Süleyman Dede,Ahmed Dede,Ali Eşref Dede,son şeyh Selahaddin Dede ve Şeyhülislâm Musa Kazım Efendi’nin mezarları bulunmaktadır.)ve günümüze ulaşmayan semahane, harem dairesi, derviş hücreleri,dede odaları,imaret,türbe ve kütüphaneden (yapının zengin bir kütüphanesi mevcuttu. Ancak kütüphanenin mimarisi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kitaplardan bazılarının Konya Mevlana Dergahı’nda, bazılarının ise Edirne Selimiye Camii Kütüphanesi’nde olduğu bilinmektedir) oluşan Mevlevihane (Oral Onur kitabında Kadir Dede’nin tarifi üzerine,“Şadırvana karşı kapıdan selamlığa girildiği zaman sağında şeyhin misafir kabul odası,solda kahve odası, onların arkasında dedelerin oturma ve soyunma odaları,Şeyh Kamil Efendi’nin musiki odası, ortada bir salon, haremlik kapısı ve haremlikte de misafir için ayrı, şeyh ailesi için ayrı birçok oda bulunuyordu. Hücre tabir edilen sekiz tane dede odası, sıra ile evler, salon, türbe ve sağ tarafında semahanesi vardı. Tekkenin izbe kısmı depo idi. İmarethanesinde aşevi, kiler, ocaklar, fodla fırını, hamur tutma ve malzeme yerleri bulunuyordu”imaret (Caminin kuzeydoğusunda yer alan imarethanesi aşevi, kiler, fodla fırını, hamur tutma bölümlerinden oluşmaktaydı. İmarette Mevlevi dervişlerinin, talebelerin, misafirlerin ve camide hizmet edenlerin yemek ihtiyacı karşılanırdı. Ayrıca cami minaresinin gölgesinin düştüğü yere kadar olan evlere her gün fodla, perşembe günleri pilâv ve zerde dağıtıldığı bilinmektedir.) çeşme ve  mektepten oluşuyordu.                                                                

 Bayram ÜREKLİ-Doğan YÖRÜK’ün  H. 1002/ M. 1594 Tarihli Bir Vakıf Defterine göre Edirne’deki Sultan II. Murad Camii ve İmareti Evkafı isimli çalışmalarındaki tespitlerine göre Sultan II.Murad Han’ın vakfının 1.648.510 akçeye ulaşan bir geliri bulunmaktaydı.

 

FATİH KÜLLİYESİ

           

Fâtih Camii ve Külliyesi kapladığı alan itibariyle bütün Osmanlı tarihi içinde en büyük külliyedir (Çobanoğlu, 2002). Simetrik bir sistem dâhilinde meydana getirilen külliyenin camisi, mimari yapılar manzumesinin merkezini teşkil etmektedir. Fatih ismini taşıyan camii, II. Mehmed’in yaptırdığı yeni payitahtta inşa edilen ilk ve tek büyük Selatin camii özelliğine sahiptir (Erdoğan, 1962-Kasım KOCAMAN).

Külliyelerin pek çok fonksiyonu bir arada barındıran binalar topluluğu olduğunu ilk sayfalarda yazmıştık. Fatih Külliyesi bünyesinde barındırdığı kütüphanesi,  medreseleri,camii,sıbyan mektebi, tabhanesi, aşhane-imareti, darüşşifası, muvakkithanesi, haziresi,kervansarayı,çarşısı(arasta)ve hamamı ile külliye kavramını tam olarak karşılamaktadır.

Hacettepe Üniversitesinden Fahri Unan’a göre”             Fatih külliyesi, Osmanlı devletinin sınırları içerisinde yer alan sıradan külliyelerden çok farklıdır. Bütün Osmanlı toprakları bir tarafa, İstanbul'da bile bir çok külliye bulunmasına rağmen, Fatih külliyesine benzeyen ve benzer fonksiyonlar İcra eden tek külliye, Süleymaniye külliyesidir. Bu durum ise, tıpkı Fatih külliyesi gibi, Süleymaniye külliyesi bünyesinde de, devletin fevkalade ehemmiyet verdiği seçkin medreselerin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Zira,bu medreseler,verdikleri eğitim ve öğretimin yanı sıra, yetiştirdikleri insanların devlet mekanizması içerisinde,üst mevkilerde aktif rol almasını sağlamışlar;böylece, devletin en gözde ilim ve eğitim müesseseleri haline gelmişlerdi  İstanbul'un Fethi,Fatih Külliyesi ve İmparatorluk Fahri UNAN Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi)Unan’ın tespitlerine göre kuruluşundan 300 yıl sonrasına kadar Sahn medreselerindeki müderrislerin yaklaşık %75’i üst düzey devlet görevlerine yükselmiştir.

            Yukarıda anlatıldığı üzere bazı vakıf arazilerinin yeniden Miri(hazine)ye çevrilmesi uygulaması yüzünden Fatih Sultan Mehmet ve Vezir-i Azam Nişancı Karamani Mehmet Paşa başta Aşık paşazade olmak üzere eleştiriye maruz kalmışlardır. Fatih zamanında neshedilen vakıfların pek çoğu daha sonra II. Bayezid zamanında yeniden vakıf arazisine çevrildi. Yaptığı uygulamayla vakıf düşmanı gibi gösterilmeye çalışılan Fatih Sultan Mehmed pek çok hayratı bulunan ve hayratlarına büyük tahsislerde bulunan bir padişahtır. Yılmaz Kurt Fatih Külliyesinin Gelirleri başlıklı çalışmasında yazdığına göre, Fatih Külliyesi evkafına reaya olarak farklı yerlerde 10.384 kişi kayıtlıdır. XVI yüzyılın ikinci yarısında (1450-1500 arası)bir koyun 30-35 akçe iken Fatih Sultan Mehmed vakfının 1577 tarihindeki geliri 2.835.199 akçeyi bulmaktadır.

            Dumlupınar Üniversitesinden Kasım Kocaman’ın Kuruluş Vakfiyesine Göre İstanbul Fatih Camii Görevlileri ve Vazifeleri isimli çalışmasında yazdığına göre Fatih,vakfiyesine Silivri,Çorlu, Rodoscuk, Kırklareli, Hayrabolu,Vize,Pınarhisar,Lüleburgaz kazaları ile bunlara bağlı otuz köyü tarım alanları ile vakıf olarak yazdırmıştır. İlave olarak 14 hamamın gelirleri ve cizye gelirleri de vakfın tasarrufunda bulunmaktadır. Fatih’in vakfiyelerinden öğrenildiğine göre,  caminin  çeşitli  hizmetlerinde  62  kişi bulunuyordu. Semavi Eyice-Derin Tarih Özel Sayı 3)

         Fatih Sultan Mehmed’in başka bir vakfı ise Ayasofya vakfıdır. Ayasofya vakfiyesi 38 cm. genişliğinde ve 65 metre uzunluğundadır.

 

EDİRNE II.BAYEZİD KÜLLİYESİ

 

            1360 yılında Sultan I. Murad Hüdavendigar tarafından fethedilen Edirne(Hacı İlbeği, Gazi Evrenüz geldiler. Murad Han'ın önüne düşüp Edirne’ye getirdiler...Bu fethin tarihi hicretin 761 inde (miladi: 23 Kasım 1359-10 Kasım 1360) Orhan Gazi Han oğlu Sultan Murad Gazi Han eliyle oldu. Aşık paşazade) İstanbul’un   fethine   kadar   başkent,   fetihten   sonra   da   Rumeli   topraklarının   birinci,   Osmanlı ’nın ikinci önemli kenti olmuştur. Murad-ı Hüdavendigar tarafından fethedilen Edirne, askeri bir üs olma özelliğinin yanında siyasi bir merkez olarak da ön plana   çıkmaya   başlamıştır .  Şehir,   Rumeli   harekâtı   için   bir   karargâh   vazifesi görürken,  İstanbul’un   fetih   hazırlıklarına,   fetret   devrinde   ve   daha   sonraki   dönemlerde   taht   mücadelelerine,   II.   Mehmed’in birinci saltanatında yeniçerilerin isyanına,şehzadelerin sünnet ve evlilik düğünlerine, yabancı elçiler ve temsilcilerin kabulüne, padişahların av eğlenceleri gibi hadiselere sahne olmuştur. İstanbul’un fethi ile ikinci plana düşen şehir için XVI. yüzyıl, muhteşem abidelerin inşa   edildiği ve fiziki açıdan klasik formunu kazandığı bir dönemi teşkil eder.

Fetihten hemen sonra Edirne’nin başkent olacağı belli olunca (Edirne 1365 ten sonra başkent ilan edilmiştir.),imar ve iskân faaliyetleri de büyük bir ivme kazanmıştır. Başta padişahlar olmak üzere,vezirler, beylerbeyleri, sancak beyleri gibi büyük ümera ve yüksek mevkide bulunan devlet adamları ile ulema ve meşayih, şehrin kuruluş ve gelişmesine büyük katkı sağladılar. I. Murad’dan başlamak üzere I. Bayezid,I I. Murad,II. Mehmed,II. Bayezid ve nihayet II. Selim,Edirne’de ölümsüz eserler bırakmışlardır. Özellikle II. Murad ve II. Bayezid’in yaptırmış olduğu külliyeler dikkate şayandır. Fiziki ve siyasi özellikleri sebebiyle Edirne,her   dönemde   padişahlar, yüksek rütbeli yöneticiler ve memurlar ile din adamları tarafından büyük bir imar faaliyetine sahne oldu.

            II. Bayezid'in 1484-1488 yılları arasında yaptırdığı çok geniş bir alanı kaplayan külliyenin Darüşşifa’sı kayda değerdir. Darüşşifa'da ruh ve sinir hastalarına müzikle tedavi yapılıyordu. Kabul edilmesi gereken bir gerçektir ki hayır hizmetleri büyüyüp geliştikçe masraflar da o oranda artmaktadır. Külliye'nin büyük masraflı hizmetlerini devam ettirebilmesi için II. Bayezid, Rumeli sancak ve kazalarından yüksek gelire sahip olan kasaba, köy ve cemaatlerin gelirlerini vakfetmiştir. 1489’da 574.789 akçe olan vakfın yıllık geliri, 1594’de 1.791.333 akçeye, 1617’de ise 2.141.696 akçeye yükselmiştir. Buna göre 127 yılda vakıf gelirlerinde yaklaşık % 273 oranında bir artış meydana gelmiştir. II. Bayezid, Mimar Hayreddin’e yaptırdığı ismini taşıyan Osmanlı’nın en büyük hayratlarından olan külliyesinde; cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, tabhane, mumhane, muvakkithâne, kütüphane, mehterhane, fodla hane, değirmen  ve bir köprü bulunuyordu. II. Bayezid Han’ın 1489 tarihinde 574.789 akçe gelirle kurduğu vakfın varidatı 12 Mart 1616 –10 Mart 1617   tarihleri arasında ise 2.141.696   akçe’ye ulaşmıştı.

 

YAVUZ SULTAN SELİM KÜLLİYELERİ-ŞAM/İSTANBUL

 

            Osmanlı tarihinde algımızda yanlış yer alan padişahlardan birisi de Yavuz Sultan Selim’dir. Saltanatı babasından zorla devralmış olması,altınla doldurduğu hazine odasını kendi mührüyle mühürlemesi,ilk Osmanlı Halifesi olması,mukaddes emanetleri İstanbul’a getirmesi ve 8 yıllık saltanatında devleti üç kattan fazla büyütmesi bütün tarih kitaplarında geçen özelliklerinden olan Yavuz Sultan Selim’in hayırseverliğinden, külliye ve vakıflarından pek bahsedilmez.

            Çoğumuz,Şam şehrinde Muhyiddin Arabi’nin mezarının bulunduğu Salihiyye semtinde inşa ettirdiği külliye ve vakfından haberdar değilizdir. Ahmet Şimşirgil’in Celalzade Mustafa ‘dan nakille ”Nurlarla aydınlanan kabrin yanı başında bir cami yaptırdı ki şirinlikte benzeri olmayan Şam'a güzellik katan bir bina oldu. İçine giren öyle safa bulur ki sanki dünyadan çıkar başka bir aleme dalar. Kendini camiin asıl eşyasından sanır da oradan ayrılmaya  gönlü bir türlü razı olmadığı bir cami ve güzel görünüşlü bir imaret bulunuyordu. İmarette pek çok sofra bulunuyordu ve deniz gibi nimetlerden genç  ihtiyar, güçlü güçsüz, dertli ve kederli kişiler faydalanmaya başladılar. Şimşirgil-Kayı,Celalzade Mustafa)diye bahsettiği külliyenin vakfiyesi hakkında çalışması bulunan Mehmet İnbaşı’nın yazdığına göre:Dokuz yüz yirmi dört yılı Muharrem ayının dördüncü gününde ülkeler fetheden padişah(I. Selim) o camide Cuma namazını eda edip,Allah’a şükrünü eda etmek için lütuf ve ihsanının çokluğu cihana yayıldı. Yavuz Sultan Selim Şam’da kaldığı 4 aylık zaman içinde Muhyiddin Arabi’nin kabrinin olduğu semte cami yapılmasını emrettiğinde ustaların gece gündüz çalışmaları neticesinde cami açılışı yapılmıştır. Külliyede cami,türbe ve imaret bulunmaktadır.65/66 personelin günlük 223/233 akçe yevmiye ile çalıştığı çok zengin akara sahip vakfın yıllık geliri kesin olmamakla birlikte 300.000 dirhemden fazladır.

Osmanlı tarihinde unutulmaz izler bırakan Yavuz Sultan Selim Han'ın vasiyeti gereği, başlayıp bitiremediği veya niyetlendiği için oğlu Kanuni tarafından 1522 yılında 400.000 altın tahsisatla yaptırılan külliyede,cami, tabhane, türbe, mektep ve imaret bulunmaktaydı. Türkçe yazılan vakfiyesine göre Sultan Süleyman’ın, babası tarafından inşası müyesser olmayan bir “imaret-i aliye”, ruhunu taziz için bir türbe, bir cami, bir matbah, sekiz odalı bir tabhane ve yer olmadığı için bir başka yerde dershaneli bir medrese ve bir mektep, bir çifte hamam yaptırmış olduğu kaydedilmektedir. Yavuz Sultan Selim Türbesi, Hafsa Sultan Türbesi. Şehzadeler Türbesi (türbede Kanuni'nin Murad, Mahmud ve Abdullah ismindeki oğulları,Yavuz’un kızı ve Makbul İbrâhim Paşa’nın zevcesi Hatice Sultan,yine Yavuz’un kızı ve İskender Paşa’nın hanımı Hafsa Sultan ve 1861’de vefat eden Sultan Abdülmecid’in ve oğullarının türbesi de külliye içinde bulunmaktadır.

            Ayrıca yine Kanuni Sultan Süleyman tarafından Yavuz Sultan Selim adına Mimar Sinan’a yaptırılan ve dershanesi de bir cami olarak düzenlenen medrese ve çeşmeden oluşan küçük bir ikinci külliye Yenibahçe’de bulunmaktadır.(DİA)

 

SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ

 

1550-1557 yılları arasında Mimar Sinanın inşa ettiği Süleymaniye Külliyesi Osmanlının kurumsallaşmasının en büyük örneği Sahn-ı Semandan sonra ikinci büyük ilmi ve sosyal müessesedir. Külliye merkezindeki Süleymaniye camii İstanbulda şehrin genel yapısıyla bütünleşmiştir. Adını verdiği külliyenin muhteşem ve tüm ihtiyaçları karşılayacak büyüklükte yapılan Süleymaniye külliyesi için kurulan vakıf Süleymaniye cami,Şehzade camii,medresesi, imareti ve sıbyan mektebi,Hadikai Cedide denilen yerde bir medrese,külliye içinde türbeler, imaret, darülhadis,dört medrese,sıbyan mektebi, darüşşifa, dârülkurrâ,tıp medresesi,talebe odaları, tabhane (misafirhane) Cihangir camii ile mescidi ve sıbyan mektebi,Eski Fil damı zaviyesi ile Bükelice zaviye sidir. Süleymaniye külliyesinde çeşitli zamanlarda 781-796-936 kişi istihdam ediliyordu.1585-1586 yılında  külliyenin toplam gideri 2.724.536 akçe(aynı dönemde 60 akçe 1 altın değerindedir.) olup bunun 1.237.546 akçesinin personel gideridir (936 personel)

            Külliyedeki tıp medresesinde teorik eğitim verilirken Darüşşifa'da pratik eğitim ve ücretsiz tedavi yapılıyordu. Darüşşifa içinde yönetim ve sağlık personeli,hastalar için odalar,akıl hastaları için asabiye servisi,çalışan ve hastalar için ayrı fırın,kiler,mutfak ve eczane,dahiliye servisinde 3,göz hastalıkları için 2 kehhal,hariciye servisinde de 2 cerrah olmak üzere 7 tabip,tıp medresesinde 9 öğretim görevlisi,darüşşifanın mutfağında ise 20 görevli çalışıyordu. Tüm vakıflarda olduğu gibi Süleymaniye külliyesinde de tüm hizmetler herkes açık ve ücretsizdi.(Yasin Yılmaz-Dini Hayat,Ekim 2013)  

 

MANİSA MURADİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ 

 

Manisa'da XVI. yüzyıl Türk Mimarisinin en güzel ve en muhteşem eserlerinden olan Muradiye camii,şehre hakim bir noktada, Spil dağı eteklerinde inşa edilmiştir. Muradiye camii, medrese, imaret, tabhane, dükkanlar ve XIX. yüzyılda bunlara ilave edilen kütüphane ile külliyeye dönüşmüştür. Caminin inşa tarihi kesin bilinmemekle beraber, III. Murad'ın tahta çıktığı H. 982 (1574) tarihinden önce inşa edilmiş olmalıdır. İlk yapılan cami ihtiyacı karşılamadığı için yıktırılarak  şimdiki Muradiye Camiinin inşasına H. 991 (1583) yılı muharrem ayında başlanmış,inşaata verilen kısa bir aradan sonra cami H. 994 (1585) yılı Zilhicce ayında tamamlanmıştır. Muradiye camiinin külliyeye dönüşmesi H.1001(1592) yılını bulmuştur. Erdem YÜCEL

( Külliyeler başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 12.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu