NİZAMÜLMÜLK                                                                                                                  Bu bölüm de, Çağrı Bey’in, oğlu Alparslan’a onu tanıtırken baba gibi kabul etmesini vasiyet ettiği (Bu Hasan-ı Tusi’dir. Onu teslim al ve bir baba kabul et; sakın muhalefet etme dedi.”   İbnü’l-Esir, el Kamil fi’t-Tarih), kaynakların yüksek kabiliyetli bir idareci, adil bir yönetici, cömert, ahlaklı ve bilge bir insan olduğuna şehadet ettiği Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk ve ailesinin vakıf kişiliklerinden bahsetmeye çalışacağız. Hayatı, siyasi ve askeri faaliyetleri ayrıntılı olarak bilinmese de hemen herkesin onun hakkında olumlu bir algısı olduğunu iddia etsek öyle zannediyorum ki yanlış söylemiş olmayız.

Çalışmamızı okuyan saygı değer okuyucu farketmiş olmalıdır ki, bu çalışmanın amacı vakıf insanları bir nebze olsun anlatmaktır. Daha önce belirttiğimiz üzere bu çalışma, Peygamber Efendimizin (sav) hadisi şerifi ve vakıf kelimesinin üç anlamı üzerine kurgulandı. Yani sadaka-cariye (bina) yaptıranlar, ilmiyle insanlara faydalı olanlar, her türlü varlığını insanların faydasına sunanlar, uhdelerindeki işlerine vakıf olanlar, en iyi şekilde yapanlar, kendilerini ve nesillerini din ve devlet uğruna feda edenler, vakfedenler çalışmamızın ana öğeleri.

Okuyucunun malumudur ki vakıf insanları tek tek listelememiz ve anlatmamız mümkün değil. Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk’ün her anlamıyla vakıf bir insan olduğu hususu asla şüphe kaldırmaz bir gerçek.

Nizâmülmülk’ün ilim ve maarif tarihimizdeki rolü de ihmal edilmemelidir. Başta Bağdat olmak üzere şahsi servetiyle çeşitli şehirlerde kurduğu ve büyük vakıflarla desteklediği, kendi adıyla anılan Nizâmiye Medreseleri bu iddiamızın en büyük delilidir. Nizamülmülk İslam tarihinde kurumsal medrese kurucusu olmasının yanında Bağdat’ta bir ribât, Nîşâbur’da bîmâristan, İsfahan’da hankah, Tûs ve Nûkān’da mescid yaptırmıştır. 1074 yılında yeni bir rasathâne inşa ettirerek astronomi âlimlerini burada toplamış ve İran takviminde değişiklik yapılmasını istemiş (İbnü’l-Esîr, X, 67-68), toplantı sonucunda Sultan Melikşah’ın Celâlüddevle lakabına nisbetle Celâlî adı verilen bir takvim kabul edilmiştir. İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî el-Cüveynî el-ʿAḳīdetü’n-Niẓâmiyye ve Ġıyâs̱ü’l-ümem fî iltiyâs̱i’ẓ-ẓulem (el-Ġıyâs̱î) adlı eserlerini Nizâmülmülk’e ithaf etmiştir.

(O, Selçuklu devletinin temellerini atıp bina eden bir kimse idi. Dünya (ülke) onun ellerinde gelişti. O, çok doğru sözlü, çok iyi fikirli, yüce gönüllü, halim ve vakur bir insan olup, geceleri namaz kılar, çoğu zaman oruç tutardı. O, ülkede medrese inşa eden ilk vezirdi...Nizâmülmülk’ün her zaman ve her yerde ünlü olan faziletleri, onu öven dillerde yaşar. Onun yaptığı iyi işlerinden biri olan medreseler, ribatlar, büyük ve küçük köprüler ve verdiği sadakalar, zaman devam ettikçe baki kalacaktır. İbnü’l Adim, Buğyetü’t-Taleb fi Tarih-i Haleb

Nizamülmülk’ü vakıf insan yapan eserlerinden birisi Siyâsetnâme (Siyerü’l-mülük) isimli eseridir. Her dönem değerli olan ve dilimize defalarca çevrilen Siyasetname asırlardır tüm insanlığa rehberlik ediyor. Siyâsetnâme’sinde, “padişah kadınları(nın) padişaha hâkim oldukları devirlerde ülkede rezalet, kötülük, fitne ve fesattan başka bir şey görülmemiştir” diyen Nizamülmülk kendisi de Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatun’un gadrine uğradı.

Nizâmülmülk 10 Nisan 1018 tarihinde Horasan’ın Tûs şehrinde doğmuş ilk eğitimini dihkan (Sâsânîler’le Ortaçağ’daki bazı İslâm devletlerinin idarî teşkilâtında köy reisi, şehir ve yöre beyi anlamına gelen bir tabir.)olan babasından almıştı. Asıl adı Hasan olan Nizâmülmülk, devrin hadis, tefsîr, kelâm akaid gibi dinî ilimlerini tahsil etmişti. Anadili Farsça olmakla beraber Arapça’ya da hâkimdi. Ayrıca tam bir söz ustası, hatip olduğunu kaynaklar ifade etmekteydi.

Nizâmülmülk, 30 yıl Vezîr-i Kebirlik’te, 10 yıl da Horasan’da 40 yıl devlet hizmetinde oldu. İki sultan döneminde görev yapan tek vezîrdi. Alp Arslan ve Melikşah, Nizâmülmülk ile çalıştılar. Daha sonraki sultanlar, Berkiyaruk, Muhammed Tapar, Sancar döneminde onun soyundan pek çok vezîr, devlette görev yaptı. Müeyyedülmülk, Fakrülmülk, İmadülmülk, İzzülmülk, Ziyaulmülk. Bütün Selçuklu tarihi boyunca vezirlikte Nizâmülmülk ve soyu rakipsiz oldu.

Nizamülmülk’ü unutulmaz kılan uzun yıllar vezirlik yapması değil elbette. Unutulmazlığının en büyük nişanesi kendisinden asırlar sonra idarecilere yol gösteren Siyasetname isimli eseri. İslam devletleri tarihinde vezirlerin eğitimli olduklarını, vezir atamalarında ilmi ehliyetin sadakat kadar önemli olduğu biliniyor. En azından devletlerin büyüme ve gelişme dönemlerinde böyle. Pekçoğu medrese mezunu olan vezirlerin Siyasetname’den habersiz olduklarını düşünmek mantıksız olacaktır. İslam devletlerinin idari sistemlerinin aynı geleneği takip ettiği bir gerçektir.  İslam devlet geleneğinde Devlet=Hukuk’tur.  

Siyasetname’de ki sözler bunun açık delilidir: (“Hükümdâr için haftada iki gün mezâlim divanına (mahkemesine) oturmaktan, haklıyı haksızdan ayırmaktan, adalet dağıtmaktan, raiyyetin sözünü vasıtasız kendi kulağı ile işitmekten başka çare yoktur. Zira cihan hâkiminin, zulme uğrayanlar ve adalet isteyenleri haftada iki gün huzuruna davet ettiği ve sözlerini dinlediği haberi memlekette yayılınca bütün zalimler korkarlar. Kimse cezalandırma korkusuyla zulüm ve yağmaya cesaret edemez.” (“Kuvvetli hüküm, hükümdârlar için 1000 askerden daha iyidir.” (“Bütün tedbirler, âlimler ve tecrübelilerle alınmalıdır. Birinin daha keskin zekâsı vardır, işleri daha çabuk görebilir. Biri daha geç anlar. Âlimler şöyle söylemişler: Bir kişinin aldığı tedbir tek bir kişinin gücü gibidir. İki kişinin aldığı tedbir iki kişinin gücü gibidir. Her bir durumda 10 kişinin gücü bir kişinin gücünden daha kuvvetli olur.” (“İnsanın mükemmelliği ve aklı öfkelenmemesindendir. Eğer kızarsa öfkesinin aklına değil, aklının kızgınlığına gâlip gelmesi lâzımdır.”

Siyasetname’deki prensiplere Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletinin kuruluş ve gelişme dönemlerinde azami ölçülerde riayet edildiğini, buna bağlı olarak gösterilen gelişme başka bir çalışmanın konusudur.

Nizamülmülk’ü Peygamber Efendimizin (sav) hadisi şerifine göre vakıf insan sayılmasını sağlayan ikinci ve en büyük eseri şüphesiz ki Nizamiye medreseleridir. Ulu vezir Nizamiye medreselerini kurmakla sadece eğitime değil Ehl-i Sünnet inancına ve Ehl-i Sünnet tasavvufuna emsalsiz bir katkı da bulundu.

Selçuklu dönemi öncesinde de çalışan medreseler vardı. Medreselerin kurumsal olarak kurulması şia inancına sahip Fatımiler döneminde oldu. Fatımiler medreseleri şii inancını yaymak için kurdular ve kullandılar. Nizamülmülk artan şii propagandasına karşı Ehl-i Sünnet inancını korumak için Nizamiye medreselerini kurdu. Nizamiye medreseleri kuruluş amaçlarına uygun olarak: a)Devletin ihtiyacı olan kadroları yetiştirmek, b)Bâtınîliğe karşı ilim, fikir teçhizatlı kadrolar yetiştirme fonksiyonlarını yerine getirerek sonraki zamanlarda yükseköğretime belli bir standart kazandırdı.

Tasavvuf tarihi penceresinden bakacak olursak, Nizamiye medreselerinde Nakşibendiyye tarikatına yön veren önemli şahsiyetlerde yetişmiştir: Yusuf Hemedani, İmam Gazali ve Halid-i Bağdadi.

Gerek Ehl-i Sünnet tasavvufuna, gerekse Türk-İslam tarihine yaptığı katkılarla her zaman rahmetle yad edilmesi gereken Yusuf Hemedani (1048,1140) Nakşibendiyye tarikatının en mühim şeyhi Abdülhalık Göcdevani’nin, hem de Türklerin İslam dinin kabul etmesinde çok büyük hizmetleri olan Ahmed Yesevi’nin şeyhidir. Aynı zamanda da Bağdat Nizamiye medresesinde eğitim görmüştür. Nakşibendi tarikatı ilme verdiği önemle tanınır. Meşihat adabına göre Şeyh müridlerinin sıkıntılarını giderecek ilme sahip olmalıdır.       

Nişabur Medresesinde eğitim gördükten sonra 1091 yılında Bağdat Nizamiye medreseleri baş müderrisi olan İmam Gazzali (1058-1111) Nakşibendi şeyhi Ebu Ali Farmedi’ye intisap etti. Gazzali yazdığı İhya-i Ulumiddin ile İslam dünyasına ışık oldu.

Mevlana Halid’ Bağdadi tabakat kitaplarında Nizamiye medresesinde müderris olduğu zikredildiği gibi medresesinde 7 yıl müderrislik yapmıştır. Günümüzde ki Nakşibendilerin büyük bir çoğunluğu kendilerini Nakşibendi-Halidi olarak tanımlar.

Selçuklu döneminde, Medrese, Vakıf ve Tasavvuf gelişmenin en önemli ögeleridir. Anadolu Selçukluları döneminde bu üç öğeye Ahilik eklendi. Osmanlı devletinin kuruluş ve gelişme döneminde bu dört öğe fonksiyonlarını tam olarak yerine getirdi. Bu öğeler sayesinde sağlam kültürel alt yapı oluştu.

Selçuklu Medreselerinde bilimler, dünyevî bilimler sistemli bir şekilde öğretiliyordu. Okutulan dersler; Kurân, tefsîr, hadis, akaid, fıkıh, kelâm usulü fıkıh, Riyâziyât, Hendese, ilmi heyet, ilmi nücum, edep, dil bilimleri, Feraiz (miras taksimiyle ilgili ilim) vb. derslerdi. 

Nizamülmülk Sultan Melikşah’ın maiyetinde Isfahan-Bağdat yolculuğu sırasında konakladıkları Nihavend yakınlarındaki Sahne adlı köyde Ebû Tâhir-i Errâni isimli bir bâtıni fedaisi tarafından öldürüldü. (14 Ekim 1092). Cenazesi İsfahan’a götürülerek buradaki türbesine defnedildi.

Nizamülmülk adaleti, idarî kabiliyeti, cömertliği, bilgeliği ve güzel ahlâkıyla tanınan Nizâmülmülk halkın hukukuna özen gösterir, insanların zulüm ve haksızlığa uğramaması için çalışırdı. Devlet kapısının şikâyetçilere daima açık olmasını isterdi. Âlimlere ve sûfîlere saygı gösterir, onları ayakta karşılar ve sohbet meclislerine katılmaktan zevk alırdı. Selefi Kündürî’nin aksine mezhep çatışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla Eş’arîler’i ve Şâfi’îler’i takip siyasetine son vererek bu politika yüzünden ülkelerini terkeden Ebü’l-Kasım el-Kuşeyrî ve Ebü’l-Meâlî İmâmü’l-Haremeyn el- Cüveynî gibi âlimlerin ülkelerine dönmesini sağlamıştı.

 

BİLGE VEZİR NİZÂMÜLMÜLK Konya Büyükşehir Belediyesi         Kültür Yayınları: 402 Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları: Konya  2019 Mehmed Doğan Refik Turan Bagher Taleei Soltan Ahmadi Abdülkerim Özaydın

 

FAHRÜLMÜLK, Ali b. Nizâmülmülk (ö.1106)                                                                                                             Meşhur Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ün büyük oğlu olup 1042-43’te doğdu. Babası ile birlikte Belh Emîri Yâhur’un (Tâcir, Bâcir) ve Çağrı Bey’in hizmetinde bulundu. Sultan Melikşah ile veziri Nizâmülmülk’ün öldürüldüğü tarihte (1092) Horasan’da bulunuyordu. Aynı yıl Berkyaruk Selçuklu sultanı ilân edilince Fahrülmülk onun hizmetine girmek için İsfahan’a gitti. Fakat Terken Hatun’un baskısıyla sultan ilân edilen oğlu Mahmûd b. Melikşah’ın adamlarından Emîr Kamac yolda Fahrülmülk’ü yakalayarak mallarını gasbetti. Fahrülmülk daha sonra kaçıp Hemedan’a geldi. Hemedan o sırada (487/1094) Selçuklu tahtında hak iddia eden Tutuş’un nüfuz ve kontrolündeydi. Tutuş onu Berkyaruk taraftarı olduğu için yakalatıp öldürmek istediyse de Emîr Yağısıyan buna engel oldu ve Tutuş’a halkın Nizâmülmülk’ün ailesine sevgisi dolayısıyla Fahrülmülk’ü vezir tayin etmesini tavsiye etti. Tutuş da buna uyarak onu vezir yaptı.

Fahrülmülk, Sultan Berkyaruk ile Tutuş arasında Rey yakınlarında Dâşilû denilen yerde meydana gelen ve Tutuş’un ölümüyle sonuçlanan savaşa katıldı ve esir düştü (17 Safer 488 / 26 Şubat 1095). Daha sonra serbest bırakıldı. Bu sırada Sultan Berkyaruk’un veziri olan kardeşi Müeyyidülmülk sultana, annesi Zübeyde Hatun’u yanından uzaklaştırması halinde pek çok emîrin kendi hizmetine gireceğini söylediği için Zübeyde Hatun vezire kin bağlamıştı.

Babaları Nizâmülmülk’ten miras kalan mücevherler yüzünden Müeyyidülmülk’e dargın olan Fahrülmülk, Müstevfî Mecdülmülk el-Belâsânî’nin de tahrikiyle kardeşini vezirlikten azlettirip yerine geçmek için seferber oldu. Sultana atlas otağlar, değerli çadırlar, silâhlar, kıymetli taşlarla süslü eyer ve koşum takımları, Arap atları, av kuşları ve para verip Müeyyidülmülk’ü görevinden uzaklaştırıp hapsettirdi ve makamını ele geçirdi. (1095) Berkyaruk’un onu vezir tayin etmesinde hiç şüphesiz annesi Zübeyde Hatun’un da önemli rolü olmuştur. Ancak Fahrülmülk 1096-97’de azledildi ve yerine Mecdülmülk getirildi. Bunun üzerine Fahrülmülk Nîşâbur’a giderek inzivaya çekildi. Aynı yıl Melik Sencer tarafından vezir tayin edilen Fahrülmülk 11 Eylül 1106’da bir Bâtınî fedaisi tarafından öldürüldü.

Asil ve cömert bir devlet adamı olan Fahrülmülk, Berkyaruk dönemindeki vezirliği sırasında sonu gelmeyen karışıklıklar yüzünden pek faydalı olamadıysa da Sencer’e önemli hizmetlerde bulundu. Âlimleri sever, onların talebeye ve halka faydalı olması için gayret sarf ederdi. Şâfiî fakihi Ebû Abdullah et-Taberî’yi Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde ders vermekle görevlendirdiği gibi (1106) aynı yıl hac dönüşü devlet kapısından bir daha maaş almamaya karar veren Gazzâlî’yi bu fikrinden vazgeçirerek Nîşâbur’daki Nizâmiye Medresesi’ne müderris tayin etmiştir. Devrin meşhur şairlerinden Emîrü’ş-şuarâ Muizzî Nişâbûrî ile Ebü’l-Meâlî Nehhâs Râzî onu öven kasideler yazmışlardır.

 

               MÜEYYİDÜLMÜLK

      Ebû Bekr Ubeydullāh b. Nizâmi’l-mülk el-Hasen b. Alî et-Tûsî (ö. 1101)

 

1052 yılı civarında doğdu. Nizâmülmülk’ün muhtemelen ikinci oğludur. Babasıyla beraber Belh Emîri Yâhur’un (Yâhız, Tâcir, Bâcir) hizmetinde bulundu. Daha sonra babası ve ağabeyi Fahrülmülk Ali ile birlikte Çağrı Bey’in yanına Merv’e gitti. Sultan Melikşah’ın Selçuklu tahtına geçişinin ardından devlet işleriyle ilgilenmeye başladı. (1073-74) Aynı yıl Sultan Melikşah ve Nizâmülmülk tarafından idarî bir görevle Bağdat’a gönderildi. Burada kısa sürede idarecilik kabiliyetiyle temayüz ederek Irak ve el-Cezîre’nin yönetiminde söz sahibi oldu. 1075’te Muktedî-Biemrillâh’ın hilâfet makamına geçmesi münasebetiyle düzenlenen biat merasiminde ileri gelen devlet adamlarıyla birlikte Muktedî’ye ilk biat edenler arasında yer aldı.

1083 yılında Sultan Melikşah tarafından Dîvân-ı İnşâ ve Tuğrâ’ya başkan tayin edildi. Ancak bir süre sonra görevinden ayrıldı. Ertesi yıl Ukaylî Emîri Şerefüddevle Müslim b. Kureyş’in Sultan Melikşah’a itaat etmesini sağlayan Müeyyidülmülk’ün 1084-1094 yıllarındaki faaliyetleri hakkında bilgi yoktur.  (1094)

Arslan Argun ile Böri Bars arasındaki mücadele sırasında Horasan’da bulunduğu bilinen Müeyyidülmülk buradaki karışıklıklardan rahatsız olup İsfahan’a gitti. Aynı yıl Sultan Berkyaruk tarafından vezir tayin edildi. (Aralık 1094) Müeyyidülmülk, Irak ve Horasan emîrlerine mektup göndererek onları Berkyaruk’un saflarına çekmeyi başardı. Ardından Sultan Berkyaruk’un en güçlü rakiplerinden olan amcası Tâcüddevle Tutuş’la Rey civarında yaptığı savaşta büyük yararlıklar gösterdi ve Tutuş mağlûp edilerek öldürüldü. (1095) Sultan Berkyaruk’un savaştan sonra annesi Zübeyde Hatun’u yanına getirmek istemesine karşı çıktı. Zübeyde Hatun durumu öğrenince ona kin beslemeye başladı. Dîvân-ı İstîfâ’nın başkanı Mecdülmülk Ebü’l-Fazl ile babalarından kalan miras sebebiyle araları açık olan ağabeyi Fahrülmülk de Zübeyde Hatun’u ona karşı kışkırttı. Fahrülmülk, Zübeyde Hatun’un Müeyyidülmülk’e çok öfkelendiğini duyunca büyük meblağlar verip Berkyaruk’tan vezirlik talebinde bulundu. Sultan bu isteği kabul ederek Müeyyidülmülk’ü azledip hapse koydu, yerine Fahrülmülk’ü vezir tayin etti. (Şubat 1095)

Bir müddet sonra hapisten kurtulan Müeyyidülmülk, Bağdat’a gidip babasından kalan ev ve emlâk ile uğraşmaya başladı. Fakat Mecdülmülk ve Zübeyde Hatun’a karşı beslediği intikam duyguları onu rahat bırakmadı. Hille’de Emîr Seyfüddevle Sadaka b. Mansûr’u Berkyaruk’a karşı tahrik etti. Bir sonuç alamayınca o sırada İsfahan’da Bâtınîler’le mücadele etmekte olan yeni Irak valisi Emîr Üner’le görüşmek üzere İsfahan’a geçti. Onun teşvikiyle Sultan Berkyaruk’a isyan eden Emîr Üner bir süre sonra bir gulâmı tarafından öldürüldü. Berkyaruk aleyhine çalışmalarına devam eden Müeyyidülmülk askerleri kışkırtarak Mecdülmülk’ü katlettirmeyi başardı. Ardından Gence Meliki Muhammed Tapar’ı sultanlığını ilân etmesi için tahrik etti. Muhammed Tapar da kendini sultan ilân edip Müeyyidülmülk’ü vezirliğe getirdi. (Eylül 1099)

Muhammed Tapar, 2 Zilkade 492’de (20 Eylül 1099) Rey şehrine geldiğinde Zübeyde Hatun da oradaydı. Müeyyidülmülk onu önce hapsetti, daha sonra da öldürttü. Ancak bu davranışı Muhammed Tapar’ın aleyhine oldu. Berkyaruk’tan ayrılan emîrler tekrar onun safına geçti. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında cereyan eden ilk savaşta Berkyaruk’un ordusu mağlûp oldu, veziri Ebü’l-Mehâsin esir düştü. Müeyyidülmülk ona iyi davrandı ve Bağdat’a gönderip hutbenin Muhammed Tapar adına okunmasını sağladı. (25 Mayıs 1100). Ayrıca halifenin veziri Amîdüddevle İbn Cehîr’in azledilmesini istedi ve bu isteği de yerine getirildi (Temmuz 1100).

Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında meydana gelen ikinci savaş Muhammed Tapar’ın mağlûbiyetiyle sonuçlandı (5 Nisan 1101). Müeyyidülmülk esir alınıp Sultan Berkyaruk’un huzuruna götürüldü. Müeyyidülmülk sultandan 100.000 dinar karşılığında serbest bırakılmasını ve nezâret makamına getirilmesini istedi ve bu isteği kabul edildi. Berkyaruk ertesi gün taştdârın, bu hareketinden dolayı kendisini eleştirdiğini duyunca çok sinirlendi ve Müeyyidülmülk’ü çağırıp hakarette bulundu ve onu bizzat öldürdü. (Nisan 1101) Emîr Ayaz, birkaç gün boyunca öldürüldüğü yerde kalan Müeyyidülmülk’ün cesedini sultandan izin alıp İsfahan’a gönderdi ve orada babası Nizâmülmülk’ün yanına defnedildi. Selçuklu Veziri Enûşirvân b. Hâlid, Müeyyidülmülk’ü devrinde eşi olmayan bir vezir olarak tanıtır. Katledilmesinden dolayı çok büyük bir üzüntü duyduğunu ve bu üzüntüye dayanamayıp Basra’ya giderek üç yıl orada kaldığını söyler.

İdarî kabiliyetiyle temayüz eden Müeyyidülmülk Berkyaruk ve Muhammed Tapar’a yaptığı vezirlik döneminde devlet işlerini yoluna koyup otoriteyi sağlamıştır. Farsça ve Arapça şiirler yazdığı (Avfî ondan üç rubâî nakleder, âlim, edip ve şairleri himaye ettiği kaydedilmektedir. Emîrü’ş-Şuarâ Muizzî, Kadı Nâsıhuddîn-i Errecânî, Ebü’l-Muzaffer el-Ebîverdî, Ebû İsmâil et-Tuğraî onun için kasideler yazmışlardır. Müeyyidülmülk babasının nâibi sıfatıyla Nizâmiye Medresesi ile de ilgilenmiş, şeyh Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin ölümü üzerine Ebû Sa‘d Abdurrahman b. Me’mûn el-Mütevellî’yi Nizâmiye’ye müderris tayin etmiştir.  ABDÜLKERİM ÖZAYDIN


( Nizamül Mülk Ailesi başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 1.09.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu