NİZAMÜLMÜLK Bu bölüm de, Çağrı Bey’in, oğlu Alparslan’a onu tanıtırken baba gibi kabul etmesini vasiyet ettiği (Bu Hasan-ı Tusi’dir. Onu teslim al ve bir baba kabul et; sakın muhalefet etme dedi.” İbnü’l-Esir, el Kamil fi’t-Tarih), kaynakların yüksek kabiliyetli bir idareci, adil bir yönetici, cömert, ahlaklı ve bilge bir insan olduğuna şehadet ettiği Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk ve ailesinin vakıf kişiliklerinden bahsetmeye çalışacağız. Hayatı, siyasi ve askeri faaliyetleri ayrıntılı olarak bilinmese de hemen herkesin onun hakkında olumlu bir algısı olduğunu iddia etsek öyle zannediyorum ki yanlış söylemiş olmayız.
Çalışmamızı
okuyan saygı değer okuyucu farketmiş olmalıdır ki, bu çalışmanın amacı vakıf
insanları bir nebze olsun anlatmaktır. Daha önce belirttiğimiz üzere bu
çalışma, Peygamber Efendimizin (sav) hadisi şerifi ve vakıf kelimesinin üç
anlamı üzerine kurgulandı. Yani sadaka-cariye (bina) yaptıranlar, ilmiyle
insanlara faydalı olanlar, her türlü varlığını insanların faydasına sunanlar,
uhdelerindeki işlerine vakıf olanlar, en iyi şekilde yapanlar, kendilerini ve
nesillerini din ve devlet uğruna feda edenler, vakfedenler çalışmamızın ana
öğeleri.
Okuyucunun
malumudur ki vakıf insanları tek tek listelememiz ve anlatmamız mümkün değil.
Selçuklu’nun büyük veziri Nizamülmülk’ün her anlamıyla vakıf bir insan olduğu
hususu asla şüphe kaldırmaz bir gerçek.
Nizâmülmülk’ün ilim ve maarif tarihimizdeki rolü de ihmal
edilmemelidir. Başta Bağdat olmak
üzere şahsi servetiyle çeşitli şehirlerde kurduğu ve büyük vakıflarla
desteklediği, kendi adıyla anılan Nizâmiye Medreseleri bu iddiamızın en büyük
delilidir. Nizamülmülk İslam tarihinde kurumsal medrese kurucusu olmasının
yanında Bağdat’ta bir ribât, Nîşâbur’da
bîmâristan, İsfahan’da hankah, Tûs ve Nûkān’da mescid yaptırmıştır. 1074
yılında yeni bir rasathâne inşa ettirerek astronomi âlimlerini burada toplamış
ve İran takviminde değişiklik yapılmasını istemiş (İbnü’l-Esîr, X, 67-68),
toplantı sonucunda Sultan Melikşah’ın Celâlüddevle lakabına nisbetle Celâlî adı
verilen bir takvim kabul edilmiştir. İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî
el-Cüveynî el-ʿAḳīdetü’n-Niẓâmiyye ve Ġıyâs̱ü’l-ümem fî
iltiyâs̱i’ẓ-ẓulem (el-Ġıyâs̱î) adlı eserlerini Nizâmülmülk’e ithaf
etmiştir.
(O, Selçuklu devletinin temellerini atıp bina eden bir
kimse idi. Dünya (ülke) onun ellerinde
gelişti. O, çok doğru sözlü, çok iyi fikirli, yüce gönüllü, halim ve vakur bir insan olup, geceleri namaz kılar, çoğu
zaman oruç tutardı. O, ülkede medrese inşa eden ilk vezirdi...Nizâmülmülk’ün
her zaman ve her yerde ünlü olan faziletleri, onu öven dillerde yaşar. Onun yaptığı iyi işlerinden biri
olan medreseler, ribatlar, büyük ve küçük köprüler
ve verdiği sadakalar, zaman devam ettikçe baki kalacaktır. İbnü’l Adim, Buğyetü’t-Taleb fi Tarih-i Haleb
Nizamülmülk’ü
vakıf insan yapan eserlerinden birisi Siyâsetnâme (Siyerü’l-mülük) isimli
eseridir. Her dönem değerli olan ve dilimize
defalarca çevrilen Siyasetname asırlardır tüm insanlığa rehberlik ediyor. Siyâsetnâme’sinde, “padişah kadınları(nın) padişaha
hâkim oldukları devirlerde ülkede rezalet, kötülük, fitne ve fesattan başka bir şey
görülmemiştir” diyen
Nizamülmülk kendisi de Sultan Melikşah’ın eşi Terken Hatun’un gadrine uğradı.
Nizâmülmülk 10 Nisan 1018 tarihinde Horasan’ın Tûs
şehrinde doğmuş ilk eğitimini dihkan (Sâsânîler’le Ortaçağ’daki bazı İslâm devletlerinin idarî
teşkilâtında köy reisi, şehir ve yöre beyi anlamına gelen bir tabir.)olan babasından
almıştı. Asıl adı Hasan olan Nizâmülmülk, devrin hadis, tefsîr,
kelâm akaid gibi dinî ilimlerini tahsil etmişti.
Anadili Farsça olmakla beraber Arapça’ya da hâkimdi. Ayrıca tam bir söz ustası,
hatip olduğunu kaynaklar ifade etmekteydi.
Nizâmülmülk, 30 yıl Vezîr-i Kebirlik’te, 10 yıl da Horasan’da 40 yıl devlet hizmetinde
oldu. İki sultan döneminde görev yapan tek vezîrdi. Alp Arslan ve Melikşah,
Nizâmülmülk ile çalıştılar. Daha sonraki sultanlar, Berkiyaruk, Muhammed Tapar, Sancar döneminde onun soyundan pek çok vezîr,
devlette görev yaptı. Müeyyedülmülk, Fakrülmülk,
İmadülmülk, İzzülmülk, Ziyaulmülk. Bütün Selçuklu tarihi boyunca vezirlikte Nizâmülmülk ve soyu rakipsiz oldu.
Nizamülmülk’ü unutulmaz kılan uzun yıllar vezirlik yapması
değil elbette. Unutulmazlığının en büyük nişanesi kendisinden asırlar sonra
idarecilere yol gösteren Siyasetname isimli eseri. İslam devletleri tarihinde
vezirlerin eğitimli olduklarını, vezir atamalarında ilmi ehliyetin sadakat
kadar önemli olduğu biliniyor. En azından devletlerin büyüme ve gelişme
dönemlerinde böyle. Pekçoğu medrese mezunu olan vezirlerin Siyasetname’den
habersiz olduklarını düşünmek mantıksız olacaktır. İslam devletlerinin idari sistemlerinin
aynı geleneği takip ettiği bir gerçektir. İslam devlet geleneğinde
Devlet=Hukuk’tur.
Siyasetname’de ki sözler bunun açık delilidir: (“Hükümdâr için haftada
iki gün mezâlim divanına (mahkemesine) oturmaktan, haklıyı
haksızdan ayırmaktan, adalet dağıtmaktan, raiyyetin sözünü vasıtasız kendi kulağı ile işitmekten başka çare yoktur.
Zira cihan hâkiminin, zulme uğrayanlar ve adalet
isteyenleri haftada iki gün huzuruna davet ettiği ve sözlerini dinlediği haberi memlekette yayılınca bütün zalimler korkarlar. Kimse cezalandırma korkusuyla zulüm ve yağmaya
cesaret edemez.” (“Kuvvetli
hüküm, hükümdârlar için 1000 askerden
daha iyidir.” (“Bütün
tedbirler, âlimler ve tecrübelilerle alınmalıdır. Birinin daha keskin zekâsı vardır, işleri daha çabuk görebilir. Biri
daha geç anlar. Âlimler şöyle söylemişler: Bir kişinin
aldığı tedbir tek bir kişinin
gücü gibidir. İki kişinin aldığı
tedbir iki kişinin gücü
gibidir. Her bir durumda 10 kişinin gücü bir kişinin gücünden daha kuvvetli olur.” (“İnsanın mükemmelliği ve aklı öfkelenmemesindendir. Eğer kızarsa öfkesinin
aklına değil, aklının kızgınlığına gâlip gelmesi lâzımdır.”
Siyasetname’deki prensiplere Anadolu Selçuklu ve Osmanlı
devletinin kuruluş ve gelişme dönemlerinde azami ölçülerde riayet edildiğini,
buna bağlı olarak gösterilen gelişme başka bir çalışmanın konusudur.
Nizamülmülk’ü Peygamber Efendimizin (sav) hadisi şerifine
göre vakıf insan sayılmasını sağlayan ikinci ve en büyük eseri şüphesiz ki
Nizamiye medreseleridir. Ulu vezir Nizamiye medreselerini kurmakla sadece
eğitime değil Ehl-i Sünnet inancına ve Ehl-i Sünnet tasavvufuna emsalsiz bir
katkı da bulundu.
Selçuklu dönemi öncesinde de çalışan medreseler vardı.
Medreselerin kurumsal olarak kurulması şia inancına sahip Fatımiler döneminde oldu.
Fatımiler medreseleri şii inancını yaymak için kurdular ve kullandılar.
Nizamülmülk artan şii propagandasına karşı Ehl-i Sünnet inancını korumak için
Nizamiye medreselerini kurdu. Nizamiye medreseleri kuruluş amaçlarına uygun
olarak: a)Devletin ihtiyacı olan kadroları yetiştirmek, b)Bâtınîliğe karşı
ilim, fikir teçhizatlı kadrolar yetiştirme
fonksiyonlarını yerine getirerek sonraki zamanlarda yükseköğretime belli bir standart
kazandırdı.
Tasavvuf tarihi penceresinden bakacak olursak, Nizamiye
medreselerinde Nakşibendiyye tarikatına yön veren önemli şahsiyetlerde
yetişmiştir: Yusuf Hemedani, İmam Gazali ve Halid-i Bağdadi.
Gerek Ehl-i Sünnet tasavvufuna, gerekse Türk-İslam
tarihine yaptığı katkılarla her zaman rahmetle yad edilmesi gereken Yusuf
Hemedani (1048,1140) Nakşibendiyye tarikatının en mühim şeyhi Abdülhalık
Göcdevani’nin, hem de Türklerin İslam dinin kabul etmesinde çok büyük
hizmetleri olan Ahmed Yesevi’nin şeyhidir. Aynı zamanda da Bağdat Nizamiye
medresesinde eğitim görmüştür. Nakşibendi tarikatı ilme verdiği önemle tanınır.
Meşihat adabına göre Şeyh müridlerinin sıkıntılarını giderecek ilme sahip
olmalıdır.
Nişabur Medresesinde eğitim gördükten sonra 1091 yılında
Bağdat Nizamiye medreseleri baş müderrisi olan İmam Gazzali (1058-1111)
Nakşibendi şeyhi Ebu Ali Farmedi’ye intisap etti. Gazzali yazdığı İhya-i
Ulumiddin ile İslam dünyasına ışık oldu.
Mevlana Halid’ Bağdadi tabakat kitaplarında Nizamiye
medresesinde müderris olduğu zikredildiği gibi medresesinde 7 yıl müderrislik
yapmıştır. Günümüzde ki Nakşibendilerin büyük bir çoğunluğu kendilerini
Nakşibendi-Halidi olarak tanımlar.
Selçuklu döneminde, Medrese, Vakıf ve Tasavvuf gelişmenin
en önemli ögeleridir. Anadolu Selçukluları döneminde bu üç öğeye Ahilik
eklendi. Osmanlı devletinin kuruluş ve gelişme döneminde bu dört öğe
fonksiyonlarını tam olarak yerine getirdi. Bu öğeler sayesinde sağlam kültürel
alt yapı oluştu.
Selçuklu Medreselerinde bilimler, dünyevî bilimler sistemli
bir şekilde öğretiliyordu. Okutulan
dersler; Kurân, tefsîr, hadis, akaid, fıkıh, kelâm usulü fıkıh, Riyâziyât, Hendese, ilmi heyet, ilmi nücum, edep, dil bilimleri, Feraiz (miras taksimiyle ilgili ilim) vb. derslerdi.
Nizamülmülk Sultan Melikşah’ın maiyetinde Isfahan-Bağdat
yolculuğu sırasında konakladıkları Nihavend yakınlarındaki Sahne adlı köyde
Ebû Tâhir-i Errâni isimli bir bâtıni fedaisi tarafından öldürüldü. (14 Ekim 1092). Cenazesi İsfahan’a götürülerek buradaki
türbesine defnedildi.
Nizamülmülk adaleti, idarî kabiliyeti, cömertliği, bilgeliği ve güzel ahlâkıyla
tanınan Nizâmülmülk halkın hukukuna özen gösterir, insanların zulüm ve haksızlığa uğramaması için çalışırdı. Devlet kapısının şikâyetçilere daima açık olmasını
isterdi. Âlimlere ve sûfîlere saygı gösterir, onları ayakta karşılar
ve sohbet meclislerine katılmaktan zevk alırdı.
Selefi Kündürî’nin aksine mezhep çatışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla
Eş’arîler’i ve Şâfi’îler’i takip siyasetine son
vererek bu politika yüzünden ülkelerini terkeden Ebü’l-Kasım el-Kuşeyrî ve Ebü’l-Meâlî İmâmü’l-Haremeyn el- Cüveynî
gibi âlimlerin ülkelerine dönmesini sağlamıştı.
FAHRÜLMÜLK, Ali b. Nizâmülmülk (ö.1106) Meşhur Selçuklu veziri Nizâmülmülk’ün büyük oğlu olup 1042-43’te doğdu. Babası ile birlikte Belh Emîri Yâhur’un (Tâcir, Bâcir) ve Çağrı Bey’in hizmetinde bulundu. Sultan Melikşah ile veziri Nizâmülmülk’ün öldürüldüğü tarihte (1092) Horasan’da bulunuyordu. Aynı yıl Berkyaruk Selçuklu sultanı ilân edilince Fahrülmülk onun hizmetine girmek için İsfahan’a gitti. Fakat Terken Hatun’un baskısıyla sultan ilân edilen oğlu Mahmûd b. Melikşah’ın adamlarından Emîr Kamac yolda Fahrülmülk’ü yakalayarak mallarını gasbetti. Fahrülmülk daha sonra kaçıp Hemedan’a geldi. Hemedan o sırada (487/1094) Selçuklu tahtında hak iddia eden Tutuş’un nüfuz ve kontrolündeydi. Tutuş onu Berkyaruk taraftarı olduğu için yakalatıp öldürmek istediyse de Emîr Yağısıyan buna engel oldu ve Tutuş’a halkın Nizâmülmülk’ün ailesine sevgisi dolayısıyla Fahrülmülk’ü vezir tayin etmesini tavsiye etti. Tutuş da buna uyarak onu vezir yaptı.
Fahrülmülk,
Sultan Berkyaruk ile Tutuş arasında Rey yakınlarında Dâşilû denilen yerde
meydana gelen ve Tutuş’un ölümüyle sonuçlanan savaşa katıldı ve esir düştü (17
Safer 488 / 26 Şubat 1095). Daha sonra serbest bırakıldı. Bu sırada Sultan
Berkyaruk’un veziri olan kardeşi Müeyyidülmülk sultana, annesi Zübeyde Hatun’u
yanından uzaklaştırması halinde pek çok emîrin kendi hizmetine gireceğini
söylediği için Zübeyde Hatun vezire kin bağlamıştı.
Babaları
Nizâmülmülk’ten miras kalan mücevherler yüzünden Müeyyidülmülk’e dargın olan
Fahrülmülk, Müstevfî Mecdülmülk el-Belâsânî’nin de tahrikiyle kardeşini
vezirlikten azlettirip yerine geçmek için seferber oldu. Sultana atlas otağlar,
değerli çadırlar, silâhlar, kıymetli taşlarla süslü eyer ve koşum takımları,
Arap atları, av kuşları ve para verip Müeyyidülmülk’ü görevinden uzaklaştırıp
hapsettirdi ve makamını ele geçirdi. (1095) Berkyaruk’un onu vezir tayin
etmesinde hiç şüphesiz annesi Zübeyde Hatun’un da önemli rolü olmuştur. Ancak
Fahrülmülk 1096-97’de azledildi ve yerine Mecdülmülk getirildi. Bunun üzerine
Fahrülmülk Nîşâbur’a giderek inzivaya çekildi. Aynı yıl Melik Sencer tarafından
vezir tayin edilen Fahrülmülk 11 Eylül 1106’da bir Bâtınî fedaisi tarafından
öldürüldü.
Asil ve
cömert bir devlet adamı olan Fahrülmülk, Berkyaruk dönemindeki vezirliği
sırasında sonu gelmeyen karışıklıklar yüzünden pek faydalı olamadıysa da
Sencer’e önemli hizmetlerde bulundu. Âlimleri sever, onların talebeye ve halka
faydalı olması için gayret sarf ederdi. Şâfiî fakihi Ebû Abdullah et-Taberî’yi
Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde ders vermekle görevlendirdiği gibi (1106) aynı
yıl hac dönüşü devlet kapısından bir daha maaş almamaya karar veren Gazzâlî’yi
bu fikrinden vazgeçirerek Nîşâbur’daki Nizâmiye Medresesi’ne müderris tayin
etmiştir. Devrin meşhur şairlerinden Emîrü’ş-şuarâ Muizzî Nişâbûrî ile
Ebü’l-Meâlî Nehhâs Râzî onu öven kasideler yazmışlardır.
MÜEYYİDÜLMÜLK
Ebû Bekr Ubeydullāh b. Nizâmi’l-mülk
el-Hasen b. Alî et-Tûsî (ö. 1101)
1052 yılı
civarında doğdu. Nizâmülmülk’ün muhtemelen ikinci oğludur. Babasıyla beraber
Belh Emîri Yâhur’un (Yâhız, Tâcir, Bâcir) hizmetinde bulundu. Daha sonra babası
ve ağabeyi Fahrülmülk Ali ile birlikte Çağrı Bey’in yanına Merv’e gitti. Sultan
Melikşah’ın Selçuklu tahtına geçişinin ardından devlet işleriyle ilgilenmeye
başladı. (1073-74) Aynı yıl Sultan Melikşah ve Nizâmülmülk tarafından idarî bir
görevle Bağdat’a gönderildi. Burada kısa sürede idarecilik kabiliyetiyle
temayüz ederek Irak ve el-Cezîre’nin yönetiminde söz sahibi oldu. 1075’te
Muktedî-Biemrillâh’ın hilâfet makamına geçmesi münasebetiyle düzenlenen biat
merasiminde ileri gelen devlet adamlarıyla birlikte Muktedî’ye ilk biat edenler
arasında yer aldı.
1083 yılında
Sultan Melikşah tarafından Dîvân-ı İnşâ ve Tuğrâ’ya başkan tayin edildi. Ancak
bir süre sonra görevinden ayrıldı. Ertesi yıl Ukaylî Emîri Şerefüddevle Müslim
b. Kureyş’in Sultan Melikşah’a itaat etmesini sağlayan Müeyyidülmülk’ün
1084-1094 yıllarındaki faaliyetleri hakkında bilgi yoktur. (1094)
Arslan Argun
ile Böri Bars arasındaki mücadele sırasında Horasan’da bulunduğu bilinen
Müeyyidülmülk buradaki karışıklıklardan rahatsız olup İsfahan’a gitti. Aynı yıl
Sultan Berkyaruk tarafından vezir tayin edildi. (Aralık 1094) Müeyyidülmülk,
Irak ve Horasan emîrlerine mektup göndererek onları Berkyaruk’un saflarına
çekmeyi başardı. Ardından Sultan Berkyaruk’un en güçlü rakiplerinden olan
amcası Tâcüddevle Tutuş’la Rey civarında yaptığı savaşta büyük yararlıklar
gösterdi ve Tutuş mağlûp edilerek öldürüldü. (1095) Sultan Berkyaruk’un
savaştan sonra annesi Zübeyde Hatun’u yanına getirmek istemesine karşı çıktı.
Zübeyde Hatun durumu öğrenince ona kin beslemeye başladı. Dîvân-ı İstîfâ’nın
başkanı Mecdülmülk Ebü’l-Fazl ile babalarından kalan miras sebebiyle araları
açık olan ağabeyi Fahrülmülk de Zübeyde Hatun’u ona karşı kışkırttı.
Fahrülmülk, Zübeyde Hatun’un Müeyyidülmülk’e çok öfkelendiğini duyunca büyük
meblağlar verip Berkyaruk’tan vezirlik talebinde bulundu. Sultan bu isteği
kabul ederek Müeyyidülmülk’ü azledip hapse koydu, yerine Fahrülmülk’ü vezir
tayin etti. (Şubat 1095)
Bir müddet
sonra hapisten kurtulan Müeyyidülmülk, Bağdat’a gidip babasından kalan ev ve
emlâk ile uğraşmaya başladı. Fakat Mecdülmülk ve Zübeyde Hatun’a karşı
beslediği intikam duyguları onu rahat bırakmadı. Hille’de Emîr Seyfüddevle
Sadaka b. Mansûr’u Berkyaruk’a karşı tahrik etti. Bir sonuç alamayınca o sırada
İsfahan’da Bâtınîler’le mücadele etmekte olan yeni Irak valisi Emîr Üner’le
görüşmek üzere İsfahan’a geçti. Onun teşvikiyle Sultan Berkyaruk’a isyan eden
Emîr Üner bir süre sonra bir gulâmı tarafından öldürüldü. Berkyaruk aleyhine
çalışmalarına devam eden Müeyyidülmülk askerleri kışkırtarak Mecdülmülk’ü
katlettirmeyi başardı. Ardından Gence Meliki Muhammed Tapar’ı sultanlığını ilân
etmesi için tahrik etti. Muhammed Tapar da kendini sultan ilân edip
Müeyyidülmülk’ü vezirliğe getirdi. (Eylül 1099)
Muhammed
Tapar, 2 Zilkade 492’de (20 Eylül 1099) Rey şehrine geldiğinde Zübeyde Hatun da
oradaydı. Müeyyidülmülk onu önce hapsetti, daha sonra da öldürttü. Ancak bu
davranışı Muhammed Tapar’ın aleyhine oldu. Berkyaruk’tan ayrılan emîrler tekrar
onun safına geçti. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında cereyan eden
ilk savaşta Berkyaruk’un ordusu mağlûp oldu, veziri Ebü’l-Mehâsin esir düştü.
Müeyyidülmülk ona iyi davrandı ve Bağdat’a gönderip hutbenin Muhammed Tapar
adına okunmasını sağladı. (25 Mayıs 1100). Ayrıca halifenin veziri Amîdüddevle
İbn Cehîr’in azledilmesini istedi ve bu isteği de yerine getirildi (Temmuz
1100).
Sultan
Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında meydana gelen ikinci savaş Muhammed
Tapar’ın mağlûbiyetiyle sonuçlandı (5 Nisan 1101). Müeyyidülmülk esir alınıp
Sultan Berkyaruk’un huzuruna götürüldü. Müeyyidülmülk sultandan 100.000 dinar
karşılığında serbest bırakılmasını ve nezâret makamına getirilmesini istedi ve
bu isteği kabul edildi. Berkyaruk ertesi gün taştdârın, bu hareketinden dolayı
kendisini eleştirdiğini duyunca çok sinirlendi ve Müeyyidülmülk’ü çağırıp
hakarette bulundu ve onu bizzat öldürdü. (Nisan 1101) Emîr Ayaz, birkaç gün
boyunca öldürüldüğü yerde kalan Müeyyidülmülk’ün cesedini sultandan izin alıp
İsfahan’a gönderdi ve orada babası Nizâmülmülk’ün yanına defnedildi. Selçuklu
Veziri Enûşirvân b. Hâlid, Müeyyidülmülk’ü devrinde eşi olmayan bir vezir
olarak tanıtır. Katledilmesinden dolayı çok büyük bir üzüntü duyduğunu ve bu
üzüntüye dayanamayıp Basra’ya giderek üç yıl orada kaldığını söyler.
İdarî
kabiliyetiyle temayüz eden Müeyyidülmülk Berkyaruk ve Muhammed Tapar’a yaptığı
vezirlik döneminde devlet işlerini yoluna koyup otoriteyi sağlamıştır. Farsça
ve Arapça şiirler yazdığı (Avfî ondan üç rubâî nakleder, âlim, edip ve şairleri
himaye ettiği kaydedilmektedir. Emîrü’ş-Şuarâ Muizzî, Kadı Nâsıhuddîn-i
Errecânî, Ebü’l-Muzaffer el-Ebîverdî, Ebû İsmâil et-Tuğraî onun için kasideler
yazmışlardır. Müeyyidülmülk babasının nâibi sıfatıyla Nizâmiye Medresesi ile de
ilgilenmiş, şeyh Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin ölümü üzerine Ebû Sa‘d Abdurrahman b.
Me’mûn el-Mütevellî’yi Nizâmiye’ye müderris tayin etmiştir. ABDÜLKERİM ÖZAYDIN