BAYAZITOĞULLARI
AİLESİ- KAHRAMAN MARAŞ
Dr. Nazif Öztürk
Vakıflar Dergisinin 26. Sayısındaki (1997) makalesinde belirtiğine göre
Dulkadir oğuları beyliğinin sona ermesinden sonra Maraş’a iskan edilen
Bayazıtoğulları kabilesinin reisi Ali İskender Bey oğlu Hacı Abdullah Bey 1601
yılında vefat etmiş, nislinden gelen oğul ve torunları tarafından hayri ve
zürri vakıflar kurulmuştur. Kahramanmaraş'la ilgili yayınların bir kısmında "Bayazıtoğlulları
Vakıflarından ya hiç bahsedilmediğini veya "Bayazıtoğulları Tarihi
ve Albümü" kitabında olduğu gibi bu sülaleye mensup kimselerin
kurduğu vakıfların sayısı 2 olarak gösterildiğini belirten Nazif Öztürk yaptığı
araştırmalar sonucunda VGM arşivlerinde adı geçen aileye ait akar ve hayratı
olan 4 vakfiye bulmuştur. Bu vakıflar H.1027 tarihli İskenderoğlu Bayazıt,
H.1221 tarihli Kalender Paşa, H.1253 tarihli Süleyman Paşa
ve H.1279 tarihli
Ahmet Paşa'nın kurduğu
vakıflardır.
İSKENDEROĞLU BAYEZİD
VAKFI
1607
tarihli vakfiye de vakıf kurucusu olarak “el-Hac Bayezid bin İskender el
Meraşi” ismi zikredilmekte olup hayri ve zürri türünde bir vakıftır. (Makalenin yayınlandığı tarihte vakıf
mütevellisi Bayazıtoğulları ailesinden Sadık Bayazıt’tır. Vakfiyeye göre
İskender bin Bayezid vakfı Bayazıtlı camii, medrese ve mektepten oluşan bir
külliyedir. Dr. Nazif Öztürk’ün araştırmasına göre külliye Hacı Abdullah Bey’in
aile reisliği zamanında inşa edilmiş, ölümünden sonra çocukları tarafından
adına vakıf kurulmuştur. Vakfa ait cami günümüzde faal olmasın rağmen mektep ve
medrese günümüze ulaşamamıştır. Vakıf şartlarına göre Hazinedarlı mahalle
mescidi imamı iki cüz Kur’an okuyarak birinin sevabını Hz. Peygamber’in (sav)
ruhu şeriflerine, ikinci cüzü ise babası, anası ve diğer akrabai taallukatının
ervahına hediye edecektir. Bir diğer vakıf şartına göre ise 20 cüz daha
okunacak, 1. Cüzün sevabı Hz. Peygamber’imizin (sav), 2 cüzün sevabı
validesinin, 3 cüzün sevabı ise vakfın binasında, arsasında, ağaçlarında hatta
taşlarında hakkı bulunan kimselerin ruhuna, kalan 17 cüzün sevbı da kendi
ruhuna bağışlanacaktır.
İskender
bin Bayezid vakfiyesine müderrisin özellikleri de özellikle belirtilmiştir.
Vakıf bu hizmetler dışında yetimlere, 40 çift ayakkabı, 40 dikilmiş gömlek
alınmasını, mevlid kandilinde fukara ve miskinlere ziyafet çekilmesini, Sultan
kal’ası ve Saraçlar çarşısı su yollarının tamir edilmesini, Seyyid Kalender
kahvesi yanındaki su oluğunu tamirat ve bakımını, tamirat gerekmiyorsa bu
miktarın gelecek yıla devrini de şart koşmuştur. Yine değirmen akaratından
sağlanan gelirden ayrılacak 16 altının 12’sinin Ravza-i Mutahhara’daki görevli
şeyh Efendiye Mescid-i Nebbevi’nin ihtiyaçlarına kalan bir altının ise Medine
fukarasına dağıtılması şart koşulmuştu. Nazif Öztürk’ün belirtiğine göre
İskender bin Bayezd vakfı 380 yıldır faal olarak çalışmaktadır ve 1995 yılında
494.918.000 liranın üzerinde harcama yapmıştır.
BAYAZITOĞLU KALENDER
PAŞA VAKFI
Ailenin kurucusu Hacı Abdullah Bey’in torununu
oğlu olan Kalendir Paşa Maraş, Ayntab, Rakka, Şam ve Diyarbakır vliliklerinde
bulunmuş ve 1806 tarihli vakfını ikinci Maraş valiliğinde tesis etmiştir.
Kalender Paşa mülkiyetinde bulunan pek çok dükkanı Hacı Abdullah Bey camiinin
avlusunda yeniden yaptırdığı dershane ve 32 odalı medrese için vakfetmişti.
Vakfiyesinde vakıf görevlileri için belirlediği vazife ve ücretleri ayrıntılı
biçimde tek tek belirtmiş geriye kalan gelirlerin ise medrese talebelerine dağıtılmasını
şart koşmuştu. Kalender Paşa vakfı sahih
ve irşat karışımı bir vakıftır ve medreselerin kapatılması sebebiyle talep
üzerine 6.7.1938 tarih ve 763/682 sayılı Vakıflar İdare Meclisi kararıyla
mazbut vakıf statüsüne alınmıştır.
BAYAZITOĞLU SÜLEYMAN
PAŞA VAKFI
Bayazıtoğulları
tarihinin yazarı Bekir Sami Bayazıt’a göre Süleyman Paşa Kalender Paşa’nın
oğludur. Süleyman Paşa Allah rızası için Çay hamamının tamamını, Hatuniye
mahallesindeki yeni han ve yeni çarşının 40 sehiminden birini vakfetmişti.
Vakıf şartı ise gelirlerle öncelikli olarak akarların tamir edilmesi ve dört
cüz okunarak isimleri vakfiyede zikredilen ecdadına hediye edilmesidir.
Öztürk’ün yaptığı araştırmalara göre Kalender Paşa ve Süleyman Paşa
vakıflarının günümüzde mülkiyetlerinde her hangi bir taşınmaz bulunmamaktadır.
BAYAZITOĞLU AHMET
PAŞA VAKFI
Adana Mütesellimi
Bayazıtoğlu Büyükbekir Bey’in oğlu olan ve Maraş Şehir Meclisi kararıyla 1861
tarihli kararıyla Ulu Cami’deki Sakal-ı Şerif’in muhafazasına ilave olarak Mescid-i
Haram’ın tefrişi için fermanla görevlendirilen Ahmet Paşa 1862 yılında
düzenlediği iki ayrı vakfiye ile Çavuşlu mahallesinde bulunan büyük konağını ve
meyve ağaçları bulunan sebzevi bahçesini vakfetmişti. ,Ahmet Paşa vakfına şart
olarak meyve bahçesinin her sene kiraya verilerek kira geliri ile öncelikle
konak ve harem dairesinin tamir ve bakımının yapılmasını, konağa gelen fukara
seyyahin-i dervişana it’am-ı taam ettirilmesini istiyordu. Soyunun münkariz olması durumunda ise kira
bedelinden tamir masrafı düşüldükten sonra kalan para Medine fukarasına
gönderilecekti. Bayazıt oğulları aile tarihini yazan Bekir Sami Bey’e göre aile
Bayazıtlı Camii ve Medresesi, Çavuşlu, Acemli, Saraçhane Salihiye ve Veli Bey
camilerini inşa ettiklerini anlatmaktadır. Öztürk’ün belirttiği üzere üç vakıf
adına her hangi bir taşınmaz bulunmamaktadır.
Dr.
Nazif Öztürk Vakıflar Dergisi Sayı XXVI Ankara 1997
ÇAPANOĞULLARI
XVIII-XIX. yüzyıllarda Bozok merkez olmak üzere Orta Anadolu’da hâkimiyet
kuran âyan ailesi. Cebbarzâdeler, Çaparzâdeler ve Çaparoğulları olarak da
bilinen aile, muhtemelen XVII. yüzyıl ortalarında Bozok sancağına yerleşmiştir.
Mamalu Türkmenleri’ne mensup olan
Çapanoğulları’nın
bilinen en eski atası 1704 yılında ölen Ömer Ağa, Çapar Ömer Ağa’nın bilinen
tek oğlu da Ahmed Ağa’dır. Ahmed Ağa din ve mezhep ayırımı yapmadığı için
bölgesinde yaşayan halkı kendisine bağlayarak nüfuzunu arttırdı.
Çapanoğulları’nın Bozok sancağı ve çevresindeki idarî nüfuzları 1768 yılına doğru yeniden ortaya çıktı. Çünkü ailenin güç ve başarı kaynağını meydana getiren Mamalu mâlikânesi Çapanoğlu Ahmed Paşa’nın oğulları Mustafa ve Süleyman beylere verilmiş, ardından da 1768 yılı başlarında Bozok sancağı mütesellimliği büyük kardeş Mustafa Bey’e
tevcih
edilmişti.
Mustafa Bey’in ölümü üzerine Bâbıâli Bozok sancağı mutasarrıflığına
kardeşi Süleyman Bey’i getirdi. Böylece Çapanoğulları’nın otuz yıl kadar devam
edecek en parlak ve ihtişamlı devri başlamış oldu.
Çapanoğulları, halk edebiyatı ürünü olan şiir, türkü, efsane, hikâye, fıkra ve deyimlere de girmiştir. Bu aile, servetinin bir bölümünü idareleri altındaki yerlerde imar faaliyetlerinde bulunarak ve vakıflar kurarak hayır yolunda harcamıştır. Çapanoğlu Ahmed Ağa 1749’da Yozgat yakınlarındaki Saray köyünde bir cami ve bundan dört yıl sonra da Yozgat’ta bir medrese inşa ettirip bunlar için vakıflar tahsis etmiştir. Büyük oğlu Hacı Mustafa Bey 1779 yılında Yozgat’ta Câmi-i Kebîr veya Çapanoğlu Camii olarak bilinen kubbeli bir cami (Yozgat’ta Batı üslûbunda inşa edilen cami, Cumhuriyet Meydanı yakınında İstanbulluoğlu mahallesinde bulunan ve halk arasında Büyük Cami veya Ulucami diye anılan caminin elde bulunan vakfiyelerinden ilki, bânisi Mustafa Bey’in 28 Aralık 1780, diğeri kardeşi Süleyman Bey’in 30 Eylül 1793 ve oğlu Abdülfettah Bey’inki ise 7 Ocak 1798 tarihlerini taşımaktadır. Bugün caminin tamamı bakımlı ve ibadete açık durumdadır. Enis Karakaya) yaptırmıştır. ile caminin giderleri karşılanacaktı İstanbul’daki Ayazma ve Nuruosmaniye camilerine benzer barok mimari üslûbuyla inşa edilen bu esere Hacı Mustafa Bey 1780’de bir çeşme ile türbe ilâve ederek bir de vakfiye düzenlemiştir. Kurduğu vakfa tahsis ettiği seksen dükkân, bir han bir hamam, Sungurlu'da iki ve Salmanlı ile Yeni-ce'de birer tane toplam dört değirmen ile civar köylerin tarla gelirleri sayesinde Yozgat bir idare ve ticaret merkezi olarak gelişmiştir.
Çapanoğlu Ahmed Paşa’nın küçük oğlu Süleyman Bey zamanında ailenin
zenginliği Bozok, Ankara, Çankırı, Çorum, Amasya, Şarkîkarahisar, Sivas,
Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Konya Ereğlisi, Niğde, Tarsus, Adana, Maraş,
Ayıntab, Halep ve Rakka’daki mukātaalarla zirveye ulaşmıştır. Süleyman Bey
Çapanoğlu Camii’ni genişletmiş, bir okul, bir hamam ve ünlü konağını yaptırmış,
1793 yılında kurduğu vakıfta yer alan altmış kadar dükkân ve bir hamam ile
şehrin gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Süleyman Bey’in büyük
oğlu Abdülfettah Efendi ise (ö. 1840) babasının vakıflarına otuz iki dükkân ile
bir fırın eklemiş, XIX. yüzyıl başlarındaki bir zelzelede yıkılan Çorum’daki
Câmi-i Kebîr ile bitişiğindeki medreseyi yeniden yaptırıp Yozgat’taki altmışbir
dükkânla bir hanı buralara vakfetmiştir. Aynı zamanda ilmiyeye mensup olan
Abdülfettah Efendi, ayrıca 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında devlete zamanın
rayiciyle 600 kese tutarındaki 10.000 yaldız altını yardımda bulunmuştur.
Gemerek’teki Şahruh Bey Mescidi de (Merkez Camii) 1822 yılında Çapanoğulları
tarafından onartılmıştır. Özcan Mert YUNUS KOÇ
Adana ve Çukurova yöresinde beylik kuran bir Türkmen hânedanı (1352-1608).
Oğuzlar’ın Üçok koluna bağlı Yüregir boyuna mensup olup Moğol istilâsı üzerine
Anadolu’ya gelen, Bozok ve Üçok adlarıyla iki kola ayrılan kalabalık bir Oğuz
(Türkmen) topluluğu içinde yer almıştır. Üçoklar, Çukurova yöresinde yurt
tutmuş, Yüregir kolu ise Adana’nın güneyindeki Ceyhan-Seyhan ırmakları arasında
kışlamaya başlamıştır. Bu boy içinde Ramazan adlı bir beyin özellikle XIV.
Yüzyılın ortalarına doğru ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. 1352
Dulkadırlılar’ın başı ve Elbistan Emîri Karaca Bey’in Memlük Sultanı
el-Melikü’s-Sâlih’e karşı bir isyana katılması sonucu Türkmen emirliğinden
azledilmesi üzerine bu göreve Ramazan getirilmiştir. İki yıl sonra Ramazan
Bey’in oğlu, Dımaşk’ta bulunan sultanın katına gelerek ona ve büyük emîrlere
1000 Türk atı takdim etmiş ve kendisine babasına olduğu gibi dirlikle birlikte
Türkmenler’in emirliği verilmiştir. Ayrıca maiyetinde bulunanlara tablhâne ve
“onlar” emirlikleri tevcih edilmiştir. Haziran 1354). Buna göre Ramazan Bey
Haziran 1354’ten önce vefat etmiş ve Memlük Devleti tarafından yerine oğlu
tayin edilmiştir. Böylece Ramazanoğulları adını alan aile ortaya çıkmıştır.
Ramazanoğulları, Çukurova’da Üçoklar üzerinde hâkimiyet kurup onları
kendilerine tam olarak bağlayamadıkları gibi Özeroğulları, Kara Îsâ, Kuştemür
(Koştemür), Kosunlu, Ulaş ve diğer aileler de onları metbû tanımamış
görünmektedir. Bunun asıl sebebi Çukurova’da Ayas, Sîs ve Tarsus olmak üzere üç
Memlük valiliğinin bulunmasıdır. Bu valilikler Ramazanoğulları’nı,
Özeroğulları’nı ve diğer Üçoklu aileleri göz altında tutuyordu. Ramazanoğulları’nın
Karamanoğulları ile münasebetleri daima dostça olmuştur.
Osmanlı
sınırları Toroslar’a dayanınca Üçoklu Türkmenleri’nin durumu ile yakından
ilgilenilmiş ve onların Ertuğrul Bey’in babası Süleyman Şah’ın emrindeki Oğuz
topluluğundan oldukları söylenilerek kendilerine sahip çıkılmıştır.
Memlükler
devrinde Ramazanoğulları umumiyetle sadece Adana ve Misis yörelerini idare
etmiştir. Bu topraklar üzerindeki idarelerine Memlükler’in karışmadığı ve elde
edilen gelirlerin tamamen kendi tasarruflarında olduğu bilinmektedir.
Osmanlı
devrinde beyliğin hukukî statüsü “ocaklı” diye nitelendirilmiştir. Bundan
dolayı onlara “hâim” unvanıile hitap edilmekte, yazıarda Kıı hanlarıa olduğ
gibi “cenâ-i emâet-meâ” unvanı verilmekteydi.
Fakat Ramazanoğlları Osmanlı devrinde yalnız Adana hâimleri diye tanınır.
Adana hâimleri, bu yörede kendilerine dirlik olarak tahsis edilen yerin
geliriyle geçinmek zorunda bırakılmıştır. Bu sebeple Ramazanoğlları’nın durumu
sancak beylerinkinden çok farklı değildir; tek istisna hâkimliğin babadan oğula
geçmesidir. Ramazanoğulları’nın Adana ve Tarsus’ta çeşitli imar faaliyetlerinde
bulundukları bilinmektedir. Faruk
Sümer