VAKIF VE KADIN

 

Allah-ü Teâla (cc) insanları erkek ve kadından yarattı.( Allah sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. A’raf 189)  Tarih öncesi diye bilinen toplum ve kültürlerdeki kadın erkek telakkilerini ayrıntılı olarak bilmiyoruz ama İslam dininin kadına bakışı ve verdiği haklardan farklı olmamalıdır.  Çünkü Allah’ın (cc) dini tektir.  Allah-ü Teala (cc) dini yükümlülükler bakımından insanları eşit yaratmıştır ve insanlara zulmetmeyeceğini beyan etmiştir.  (Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler. Yunus 44) Allah-ü Teala (cc) fıtrat olarak kadınları merhamet timsali olarak yaratmıştır. Kadınların merhamet ve cömertlikleri vakıf konusunda iyice belirginleşmektedir. Bunu İslam toplumunda vakıf kuran kadınları inceeelerken rahatlıkla müşahade ediyoruz.

İslam tarihinde erkekler tarafından kurulan vakıflar elbette ki hem sayı hem ekonomik büyüklük bakımından öne geçiyor. Erkeklerin görevleri gereği servet büyüklüğü bunun en temel sebebi. İslam kadınları da servetleri oranında vakıf hizmetlerine büyük destek vermişler. Vakıf kurmanın temel sebebi Allah rızası olduğu için vakfedilen gerek para gerekse gayri menkulün değeri o kadar da önemli değil. Cami yaptırmakla camiye kandil bağışlamak arasında fark yok. Bilakis büyük servet sahibi olmayan birisinin yapacağı yardımın daha makbul olacağı kanaatindeyim.

İslam öncesi Türk’lerde ataerkil aile tipi hâkim ise de kadın çağının diğer kavimlerine göre daha iyi bir konuma sahipti. Poligami (çok eşlilik)  olmakla birlikte monogami yaygındı ve eş seçmede kadınlar da söz sahibi idi. Hakan bilge hatunla birlikte devleti yönetirdi. Kadının mal edinme hakkı olduğu gibi sosyal ve dinî hayatta önemli roller üstlenmişti ve dinî merasimlere katılır, hatta başkanlık ederdi. Bazı kaynaklarda anılan Tomris Hatun buna örnek gösterilebilir.

Konu başında belirttiğimiz üzere dinimizde, mükellefiyet bakımından kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik vardır. 32/33farz olarak bildiğimiz dinimizin itikad ve ibadet olarak temel kurallarına uymak her Müslümana farzdır. Kadınların namazla ilgili bazı muafiyetleri bile vardır. Adet gören ve doğum sonrasındaki 40 gün de kadınlar namaz kılmazlar ve daha sonra kaza etmezler. Erkeklere bedeni cihad farz iken kadınların cihadının evlerinde olduğu hadisi şerifte belirtilmiştir. (“Siz kadınların evinizde işlerinizi yaparken çektiğiniz sıkıntı, inşallah, Allah yolunda cihat edenlerin cihadına denk olur” İslam dini ile kadınlar ekonomik, sosya ve kültür alanında söz sahibi oldular. İslâm dininde muharref Hristiyanlığın aksine günah işlediği iddiasıyla kadınların günahkar olması anlayışının olmaması kadınları sosyal hayattan koparmadı. Mehir ve miras yoluyla mülk edinme, kendi servetlerini tasarruf etme, eğitim hakkından yararlanma kdınların sosyal statülerini güçlendirdi.   

Peygamber Efendimiz (sav) Allah katındaki bu eşitlik sebebiyle kadın-erkek-hür-köle ayrımı yapmadan tebliğini insanlara yapmıştır. İslam dininin emrettiği Peygamber Efendimizin(sav) tavsiye ederek uyguladığı kadın haklarına, ataerkil gelenek bazen de uydurulmuş hadisler ve yanlış ayet ve hadis yorumlamalarından dolayı İslam toplumlarında tam olarak uyulduğu söylenemez.

Vakıf ve filantropi kavramlarını eş anlamlı düşündüğümüz için İslam dünyasının fedakar kadınları hakkında biraz bilgi vermemiz gerekiyor. Pek çok konu gibi bu konuda da bilgili olduğumuz söylenemez.

ÜMMEHÂTÜ’l-MÜ’MİNÎN (EZVAC-I TAHİRAT

 

 “Müminlerin anneleri” demektir. Bu tabirin (“Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir”. Ahzâb 6) dayanağı ilgili ayettir. Peygamberimiz (sav) eşleri için  “ezvâc-ı tâhirât” tabiri de kullanılır. Ümmehâtü’l-mü’minîne has hükümler söz konusudur. Kur’ân-ı Kerîm’de onların diğer kadınlardan farklı olduğu belirtilerek (Ahzâb 32) bu konumlarına uygun biçimde davranmaları emredilmiş, günahlarına ve sevaplarına iki kat karşılık verileceği bildirilmiştir (Ahzâb 30-31). Ayrıca vakarlarını muhafaza etmeleri, gerekmedikçe sokağa çıkmamaları, Câhiliye dönemindeki kadınlar gibi sokakta serbest hareket etmemeleri istenmiştir. Bütün mümin kadınlara olduğu gibi onlara da örtünme emredildikten başka yabancı erkeklere hiç görünmemeleri gerektiği bildirilmiştir. “Tahyîr” âyetiyle (Ahzâb 28-29) dünya hayatının nimetleri ve Hz. Peygamber arasında bir tercih yapmaları istenmiş, neticede hepsi onun yanında kalmayı tercih etmiştir. Resûl-i Ekrem’in hanımlarının evlerine izinsiz girilmesi yasaklanmış, kendilerine ancak perde arkasından soru sorulmasına izin verilmiştir (Ahzâb 53).

Mübarek validelerimizin hepsi vakıf kadınlardı. Hepsi de istisnasız her bakımdan cömert idiler. İslam medeniyetinde özelde kadınlara, genelde ise tüm ümmete eğiticilik yaptılar. Resûlullah’ın (sav) eşlerinin özellikle dinin tebliğinde ve müslüman kadınların eğitiminde büyük hizmetleri olmuştur. Aile içindeki özel hayat ve kadınlara mahsus durumlarla ilgili sünnetlerin çoğu Hz. Peygamber’in hanımları vasıtasıyla ümmete intikal etmiştir. Yaş, huy ve mizaç, kabiliyet ve kültür yönünden birbirinden farklı kadınların aynı çatı altında bir araya gelmesi çeşitli ailevî hadiselerin doğmasına yol açmış, böylece zengin bir sünnet birikiminin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Birden fazla hanımının bulunması Resûl-i Ekrem hakkında daha geniş bilgi edinme imkânı sağlamış, bunların farklı tarihlerde vefat etmesi aile hayatıyla ilgili sünnetlerin aktarma süresinin uzamasına imkân vermiştir.

Herbirinin farklı meziyetleri olmasına rağmen annelerimiz arasında da fazilet bakımından farklılık vardır. Aralarında asla ayrım yapılmamasına rağmen Hazreti Hatice ve Aişe validelerimiz fazilet ve üstünlük bakımından diğer annelerimizden daha ileridedir. Mübarek validelerimizin isimlerini şöylece sıralayabiliriz:

 

Hatice (Hadîce) bint Huveylid:

Peygamber Efendimizin( sav) “Zamanının en hayırlı kadını Meryem idi. Bu zamanın en  hayırlı kadını da Hatice’dir.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20, Enbiyâ, 45; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 69) şeklinde övdüğü, fedakarlık ve cömertliğinden ötürü Allah-ü Teala’nın (cc) Cebrail (as) vasıtasıyla selam gönderdiği Hz. Hatice Efendimizin (sav) ilk eşi ve 5 çocuğunun da annesiydi. Hatice validemiz yaşarken Allah Resulü başka evlilik yapmadı. İlahi tebliği ilk kabul ederek Müslüman olan Hatice validemiz boykot yıllarında tüm servetini Allah ve Rasûl’ü için cömertçe harcayarak muhteşem bir fedakârlık ve îman cesareti sergilemiştir.  Hicretten üç yıl kadar önce 10 Ramazan’da (19 Nisan 620) Mekke’de vefat etti. İslam geleneğinde bu seneye senet-ül hüzün adı verilmiştir.

Sevde bint Zem‘a: 

 

Hz. Hatice’nin vefatından sonra Resûlullah kendisiyle evlendi. Bu sırada elli yaşlarında beş çocuklu dul bir kadın olan Sevde, Hz. Peygamber’in küçük yaştaki kızları Ümmü Külsûm ile Fâtıma’ya da baktı. Resûlullah Medine’ye hicret edip orada Hz. Âişe ile evleninceye kadar yaklaşık üç yıl boyunca onun tek eşi olarak kaldı. 23 (644) yılında Medine’de vefat etti.

 

Âişe bint Ebû Bekir: 

Peygamber Efendimizin (sav) en sevdiği eşi olan Aişe (ra) pek çok özelliğiyle hem Ashab hem de ezvac-ı tahirat arasında temayüz etmişti. Kaynaklara göre Hazreti Aişe validemiz kendisini üstün kılan özellikleri şöyle anlatır:  “Peygamberimiz (sav) bakire olarak sadece benimle evlendi. Annesi ve babası da muhacir olan zevcesi (ailesi, hanımı) sadece benim. Allah, benim suçsuzluğum üzerine semadan ayet indirdi. Rasûlullâh (sav) benimle beraber iken vahye mazhar olurdu. Peygamberimiz (sav) ve ben aynı kaptan guslederdik. Ben onun önünde uzanmış yatarken namaz kılardı, (hastalığında ben tedavi ettim). Benim göğsüme dayalı olarak, benim odamda ve benim gecemde son nefesini verdi, benim odamda defnedildi.” https://www.ismailaga.org.tr/hazreti-aise-radiyallahu-anha-validemizin-fazileti

                    Zekâsı, anlayışı, kuvvetli hâfızası, güzel konuşması, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıflarıyla temüyüz eden Hazreti Aişe validemiz büyük bir hadis ravisi, hatip, fıkıh, fetva ve tefsir alimiydi. 1000’den fazla hadis rivayet etmiştir. Nikahları hicretten önce kıyıldı, ancak evlilikleri 2. yılın Şevval ayında (Nisan 624) gerçekleşti. Resûlullah’ın bâkire olarak aldığı tek eşidir. Son günlerini Hz. Âişe’nin Mescid-i Nebevî’nin bitişiğindeki odasında (hücre-i saâdet) geçiren Hz. Peygamber onun kolları arasında vefat etti ve oraya defnedildi. 17 Ramazan 58 (14 Temmuz 678) tarihinde Medine’de vefat etti.

 

Hafsa bint Ömer: 

Kocası Huneys b. Huzâfe’nin Bedir Gazvesi’nden dönüşte hastalanıp Medine’de vefat etmesinden sonra Resûlullah kendisiyle evlendi (Şâban 3 / Ocak 625). Okuma yazma bilen çok az sayıdaki hanımlardan biriydi. 45 (665) yılı civarında Medine’de vefat etti.

 

Zeyneb bint Huzeyme: 

Âmir b. Sa‘saa kabilesiyle müslümanlar arasında bozulan ilişkileri düzeltmek isteyen Hz. Peygamber, bu kabileden olan ve ikinci eşi Bedir Gazvesi’nde şehid düşen Zeyneb ile Ramazan 3 (Şubat-Mart 625) tarihinde evlendi. Bu evlilikten yedi sekiz ay sonra (Rebîülâhir 4 / Eylül 625; bazı rivayetlere göre daha kısa bir süre sonra) otuz yaşında vefat eden Zeyneb, Resûlullah hayattayken vefat eden ikinci hanımıdır.

 

Ümmü Seleme Hind bint Ebû Ümeyye: 

İlk müslümanlardan ve Habeşistan muhacirlerindendir. Kocası Ebû Seleme, Uhud Gazvesi’nde aldığı yara sebebiyle öldükten sonra Resûl-i Ekrem kendisini 4. yılın Şevval ayında (Mart 626) nikâhladı ve Ümmü Seleme onun en son ölen eşi olarak 62’de (681) seksen dört yaşında iken Medine’de vefat etti.

 

Zeyneb bint Cahş: 

Resûlullah’ın evlâtlığı Zeyd b. Hârise kendisini boşadıktan sonra Hz. Peygamber’e nikâhlandığı (Zilkade 5 / Nisan 627) Kur’an’da bildirilmiştir (el-Ahzâb 33/37). 20 (641) yılında vefat etti. Resûl-i Ekrem’den sonra ölen ilk hanımıdır.

 

Cüveyriye bint Hâris: 

Benî Mustaliḳ kabilesinden olup bu kabileyle yapılan savaşta kocası ölmüş, kendisi de esir düşmüştü. Fidyesinin ödenmesi hususunda yardım istediği Resûlullah’ın teklifi üzerine onunla evlendi (5/627). 56 yılı Rebîülevvelinde (Şubat 676 veya 50/670) Medine’de vefat etti.

 

Safiyye bint Huyey: 

Medine’den sürüldükten sonra Hayber’e yerleşen Benî Nadîr’in reisi Huyey’in kızıdır. Hayber’in fethi sırasında kocası ölmüş, kendisi de esir alınmıştı. Hz. Peygamber savaştan sonra onu nikâhladı (7/628). 50 yılı Ramazanında (Ekim 670) veya 52’de (672) Medine’de vefat etti.

 

Ümmü Habîbe Remle bint Ebû Süfyân: 

Habeşistan muhacirlerindendir. Kocası orada din değiştirip ölünce kendisi dul kaldı ve Resûl-i Ekrem’in Habeşistan’a gönderdiği bir elçi vasıtasıyla kendisine nikâhlanıp Medine’ye getirildi (Zilkade 7 / Mart 629). 44 (664) yılında Medine’de vefat etti.

 

Meymûne bint Hâris: 

Resûlullah’ın en son evlendiği kadındır. Umretü’l-kazâ sırasında Mekke’de Hz. Peygamber onu kendisine nikâhladı; ancak Mekkeliler müslümanların üç gün içinde şehri terketmesini istediklerinden zifafları Mekke’den Medine’ye dönüş yolunda Serif’te gerçekleşti (Zilkade 7 / Mart 629). 51’de (671) vefat etti.

Resûl-i Ekrem’in iki câriyesi vardı. (Reyhâne bint Şem‘ûn ve Peygamber Efendimizin( sav) İbrahim isimli oğlunun annesi Mariye- Peygamberimiz  doğurduğu çocuk Mariye’yi hür kıldı buyurduğu için hür erkekten çocuk doğuran cariyelerin hür olması İslam fıkhında kural haline geldi.)

Aynur URALER DİA

Hz. Hatice Annemizin Fazîleti  Tarih: 10 Şubat 2020 Kaynak: www.osmannuritopbas.com İslam ve İhsan

Mustafa FAYDA DİA

 

( Vakıf Ve Kadın Ümmehatül Müminin-müminlerin Anneleri başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 10.09.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu