BACIYAN-I RUM

 

Yazılı ilk Osmanlı Tarihi olan Tevarih-i Al-i Osman’ın sahibi Aşıkpaşazade’nin (Ve hem bu Rum'da dört tayife vardur kim müsafirler içinde anılur. Biri Gaziyan-ı Rum ve biri Ahiyan-ı Rum ve biri Abdalan-ı Rum ve biri Bacıyan-ı Rum. İmdi, Hacı Bekdaş Sultan bunlarun içinde Baciyan-ı Rum ihtiyar itdi kim o Hatun Ana' dur. Anı kız idindi, keşf i kerametini ana gösterdi, teslim itdi, kendü Allah rahmetine vardı.”) şeklinde bahsettiği Bacıyan-ı Rum (Rum Bacıları) adında bir teşkilatın Anadolu Selçuklular döneminde ve Osmanlı Kuruluş yıllarında faal bir kadın teşkilatı olduğu kabul ediliyor. Ancak bu teşkilat hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Fuad Köprülü Aşıkpaşazade’nin bahsettiği Bacıyan-ı Rum taifesinin uc bölgelerindeki müsellah (silahlı), cengaver kadınları kastetmiş olabileceğini en mantıklı tevil olarak kabul eder ki, bu son derece doğrudur.

O dönemlerde Orta Asya’dan Anadolu’ya göçebe Türk Beyliklerindeki bir kısım kadınların silahlı olması ve kocalarıyla birlikte savaşmış olmalarının mantıksız bir açıklaması olamaz. Göçebe Türkmen kadınlarının eski Türk geleneğine bağlı olarak obalarının her işinde eşleriyle birlikte bulundukları bir gerçektir.

Türklerin en eski destanlarından Dede Korkut Destanında Türk kadınları at binmede, kılıç kullanmada, ok atmada yani savaşçılıkta erkeklere eş değer olarak anılırlar. Göçebe Türkmen kadınlarının bu töreyi devam ettirmeleri mantıksız sayılmamalı. Tarih boyunca Türk kadınının hayatın her anında eşinin yanında ve yardımcısı olarak toplum hayatının içinde bulunduğunu biliyoruz.

İslam öncesi çağlarda Türk kadınlarının binicilik ve atıcılıkta usta oldukları savaşlara katıldıkları iyi bilinen bir husustur. İslam’dan sonra da bu geleneğin devam ettiği görülür. Ravendi, Harezmlilerle Iraklılar arasında cereyan eden 1197 yılındaki savaşları anlatırken “Harezmli kadınlar zırhları giydi ve her kadın elli Iraklıyı önüne katıp sürüyordu” derken bu Türk kadınları anlatmaktadır. İbn Battuta’da birçok Türk ilinde özellikle Özbekler arasında “Havatîn” (Hatunlar) diye tanıttığı Türk kadınların çeşitli faaliyetlerine şahit olmuştur. Moğolların 1243 yılında Kayseri‟yi muhasara sırasında Bacı örgütüne mensup kadınların şehir savunmasına fiilen katıldıklarını ve teşkilat olarak savaştıklarını görüyoruz. Dulkadiroğullarının otuzbin silahlı kadın askere sahip olduklarına dair haberde mübalağa olsa bile bu beylik döneminde Bacıların ne denli faal olduklarını göstermesi bakımından önem taşır.

Belirttiğimiz üzere Bacıyan teşkilatı tarihçilerimizin ortak kabulüyle varlığı bilinen ama hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız bir teşkilattır. Mikail Bayram teşkilatın Ahilik teşkilatının kadınlar kolu olduğu ve Bacıyan Teşkilatının Ahilik gibi çalıştığı iddiasındadır. İddiasını menakıpnamelere göre şekillendiren Bayram, -kanaatime göre- Anadolu’daki her türlü dini temeli olan yapılanmayı Bektaşiliğe bağlama gayreti içinde gözükmektedir. 

İkinci bir husus okuduğum kaynaklardan gözlemlediğim kadarıyla yerli tarihçilerimizin Aşıkpaşazade’ye yaklaşımları yazdıklarını sorgulamadan kabul etmek değil bilakis pek çok konuda tabiri caizse ciddiye almamak şeklindedir. Pek çok tarihçi Aşıkpaşazade’nin duygusallığını özellikle dile getirir ve kitabında yazdığı kronoloji eleştirir. Sn. Bayram’ın düşüncesini bilmiyorum ama Aşıkpaşazade’nin Bacıyan teşkilatı hakkında yazdıklarını sorgulamadan kesin bilgi kabul etmesi ve yazısında bilgi veya belgeye dayanmadan kendi görüşlerini kesin bilgi gibi vermesi bana ilginç geldi. Diğer bir ilginçlik ise konu hakkında yazanların M. Bayram’ın makalesini kesin referans almaları.

Bildiğim kadarıyla M. Tayyib Gökbilgin bir makalesinde isim vermeden Osmanlıların, kuruluş yıllarında Anadolu hatta Asya kökenli teşkilatlarla bağlantılı olduğunu yazar ama söylediğim gibi isim vermez.    

Türklerin İslam öncesi ve İslam sonrası tarihlerini incelediğimizde Göçebe Türk kadınlarının her hangi bir örgütlenmeye ihtiyacı olmadan da emekleri ve gerektiğinde canlarını esirgemeden her daim toplumun merkezinde oldukları kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçektir. 13. yüz yılda bir teşkilat olsun, olmasın uçlara giden ve uclardaki Türkmen kadınların örgü, kumaş dokuma ve halıcılık yaptıklarını iddia etmek yanlış olmaz. Göçebe Türklerin temel geçim kaynaklarının hayvancılık olduğu düşünülürse, oba kadınlarının temel geçim kaynaklarının yünlerini kullanarak ekonomik bir faaliyet içinde olmalarından doğal bir şey olamaz.   

Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı / Prof. Dr. Mikail Bayram Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye TÜRKLER Cilt 6 ORTA ÇAĞ YENİ TÜRKİYE YAYINLARI 2002 ANKARA

( Bacıyanı Rum başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 9/11/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu