ANADOLU’NUN KADIN
VAKIFELERİ
Aşağıdaki metinler, 2018 yılı Vakıf Haftası’nda
ana tema Vakıf Kuran Kadınlar olarak belirlenmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Bezmialem Vakıf Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi
işbirliği ile düzenlenen ve 12 Mayıs 2018 tarihinde Bezmialem Vakıf
Üniversitesinde gerçekleştirilen Vakıf Kuran Kadınlar Sempozyumunun Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından 2019 yılında bastırılan bildiriler kitabından
özetlenmiştir.
Vakıf kurmak İslam tarihinin başlagıcından
günümüze kadar ekonomik güç isteyen bir hayır işidir. Asr-ı saadetten II.
Mehmed’in saltanatına kadar vakıflar gayri menkul (taşınmaz) gelirleri üzerine
kuruldu. Vakıf insanlar önce kendi
servetlerinden vakıf binalarına yaptırdılar. Daha sonra mülk arazilerini (bağ,
bahçe, ev, dükkan vb.) vakıflarına akar yazdırıp gelirleriyle vakıflarını
finase ettiler. Vakfiyeleri incelediğimizde vakıf gelirlerinin bilhassa ilk
kuruluş zamanında giderlerden fazla olduğunu görebiliyoruz. Vakıf insanlar
vakıflarının ekonomik sıkıntıya düşerek hizmetin aksaması için gelir fazlasının
başka işlerde kullanılarak değerlendirilmesini vakfiyelerine yazdırdılar.
İslam medeniyetinde kadınların ticari işlerle
uğraşmaları asla yasaklanmamış iken ama gelenekte kadınlar iş hayatından uzak
durmuşlar/tutulmuşlardır. Örnek vermemiz
gerekirse Peygamber Efendimizin (sav) ilk eşi Hatice (ra) ticaretle uğraşan
Mekke zenginlerinden bir hanımdı. Hatta Peygamber Efendimiz (sav) risaletinden
önce Hatice (ra) annemizin ticaret kervanlarını idare etti. Tarihi kaynaklarda
Müslüman kadınların istedikleri takdirde ticaret yapmalarının engellenmediği
gibi bazılarının idari görevlerde bulunduklarını da biliyoruz.
İslam toplumunda kadınlar her zaman ekonomik özgürlüğü
olan bireylerdi. Özel de Osmanlı genelde ise tüm Türk-İslam devletlerinde
ekonomik gücü olan kadınlar vakıf kurmakta adeta yarıştılar. Osmanlı Devleti’ne ait bilinen ilk vakfiye
bir kadına, Orhan Gazi’nin eşi Asporça Hatun’a aittir1. 723/1323 tarihli bu
vakfiyeyle Osmanlı Devleti’nde kurulan vakıfların öncülüğünü yapan Asporça
Hatun’dan sonra Orhan Gazi’nin diğer hanımı Nilüfer Hatun, Osmanlı’nın ilk
başkenti Bursa’da yaptırdığı hayır eserleriyle vakıf kurma geleneğini devam
ettirmiştir. Asporça Hatun Bursa Ovası’nda akan ve daha sonra kendi adıyla
anılacak olan ırmağın üzerine bir köprü yaptırmış. Ayrıca Bursa Hisarı’nın
Kaplıca Kapısı yakınında bir tekke inşa ettirmişti. Hisarın içinde ise Darphane
Mescidi adıyla da anılan ve uzun yıllar varlığını devam ettiren bir mescid bina
ettirmişti.
Yıldırım Bayezid’in annesi, I. Murat’ın eşi Gülçiçek Hatun da 802/1399-1400 tarihinde düzenlettiği vakfiyesinde Bursa’da bir zaviye, evler ve mutfak yaptırıp vakfetmiştir. Bu konuda gayret gösteren hanımlar, hükümdar ailesine mensup olanlardan ibaret değildi.
Henüz 15. yüzyılda kadınlar tarafından
düzenlenmiş ve günümüze ulaşan vakfiyelerde Osmanlı toplumunda her kesimden
hanımın ellerindeki mal varlıklarını hayır hizmetlerine sarfedebilmek için
adeta yarıştıklarının göstergesidir. Örneklendirecek olursak; Zilkade 894/Eylül
1489 tarihli vakfiyesiyle Sitti Hatun binti es-Seyyid Hasan Bursa’da
Köhnegözsüzler Mahallesi’nde bulunan evini, gelirinden her gün ruhuna Kur’ân
okuması şartıyla mahalle mescidinin kayyımına ve yine aynı mescidin kandil
yağına sarfedilmek üzere vakfetmiştir. Sitti Hatun’un tüccar olan eşi Şeyh Paşa
Paşa da hayırsever birisiydi. Şeyh Paşa Bursa’nın farklı yerlerinde ev, dükkân,
değirmen ve bir de tuzla vakfetmiş, Mudurnu’da da bir mescid ve zaviye inşa
ettirmişti. Babası da hayırsever olan Sitti Hatun eşraftan varlıklı ve vakıf
bir aileye mensuptu. (Diğer Osmanlı
şehirlerindeki vakıfelerin sayı ve oranları çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde
anlatılacaktır.)
İSLAM KADINLARINININ SERVET KAYNAKLARI
Genel olarak bütün İslam toplumlarında Ataerkil
aile yapısı mevcuttu. Geleneksel olarak kadınlar ev işleri ve çocuk bakımından
mesul görüldükleri için gelir getirici bir işle uğraşmazlardı. Ama kaynaklara
baktığımızda pek çok Müslüman kadının yüksek ekonomik güce sahip olduğu ve
gelirleriyle sayısız vakıf kurduklarına şahit olmaktayız. Osmanlı özelinde ama
genel olarak tüm İslam toplumlarında kadınların hukuki olarak bazı mal ve mülk
edinme yolları vardı. Binlar; miras, hibe, mehir, çalışarak para kazanma,
maaş/ulûfe, saray hanımları için paşmaklık şeklinde sıralanabilir.
1. Miras
İslam hukukuna göre Müslüman bir kadın, İslam
hukukunun öngördüğü esaslar çerçevesinde anne, kız, eş, kız kardeş, teyze, hala
vb. olarak ölen kişiye olan akrabalık derecesine göre mirastan hissesine düşeni
almaktadır. Müslüman kadınlar miras yoluyla kendilerine intikal eden paylarını
ekonomik durumlarını da göz önünde bulundurarak, uhrevî saadete ulaşmanın bir
vesilesi olması dileğiyle vakfetmektedir.
8 Haziran 1491 tarihinde Bursa Mahkemesinde bir
vakfiye düzenlettiren Ayşe binti Mevlana Alaeddin muhtemelen evlatlarının
birinden miras kalan değerli kitapları (et-Tefsîr
‘alâ Tarîki’l-Meşâyih, Şerhu’l-Mecma‘li-İbn Ferişte, Fetevâ-yı Bezzâziyye,
Muhtasaru Sıhâhi’l-Cevherî, Muhtasar mine’l-me‘ânî’) bu kitapları ilim ehlinin faydalanması
arzusuyla vakfettiğini belirterek, vakfettiği kitapların, ilim ehlinden bu
kitapları mütalaaya ehil olanlar tarafından kullanılması şartını koymuştur.
Ayşe hanımın vakfettiği kitaplar sayıca az olmakla beraber ekonomik değeri
yüksek kitaplardır. Vakıf kitaplardan Muhtasaru Sıhâhi’l-Cevherî’ye 880
akçe değer biçilmiştir. (16. asırda Osmanlı toplumunda ortalama kitap fiyatı
200 akçe civarında olduğu değerlendirilmektedir.)
Burada isminin özellikle zikredilmesi gereken
bir başka vakıfe hanım ise Üsküp’de ikamet eden ve hayırseverliği dillere
destan uç beylerinden İshak Bey’in neslinden gelmektedir. Meşhur Osmanlı uç
beylerinden İshak Bey’in neslinden, el-Hace Ayşe Hatun binti el-Hac Sağir
Mehmed “Medine-i Üsküp’te Alaca kurbünde babam Mehmed Efendi’den irsle
intikal eden 7 bab dükkânlarımı hisbetenlilllah vakf-ı habs ettim ki”
ifadesiyle yedi dükkân, 40 dönüm tarla, birbirine bitişik iki ev, bir bahçe, 6
gözlü bir değirmenin yanı sıra 14.000 akçe nakit para vakfetmiştir. Ayşe Hatun,
Üsküp’te bir mescit ve zaviye yaptırarak masraflarının vakfın gelirlerinden
karşılanmasını istemiştir.
1789- 1923 yılları arasındaki Kütahya’da kurulan
35 kadın vakfiyesinden 11’inde kadınların vakfettikleri mallar kısmen veya
tamamen miras yoluyla elde edilmiştir.
2. Hibe
İslam toplumlarında kadınların çaba ve
gayretleri olmaksızın mal edinme yollarından birisi de hibedir. Kardınlara
kadın veya erkek akrabaları ya da şayet azatlı cariyelerse eski efendileri
tarafından bazı mal ya da paraların hibe edildiği görülmektedir. Hanımların bu
şekilde sahip oldukları mal varlıklarını vakfederek değerlendirdiklerine dair
en eski ve güzel örneklerden biri Osmanlı’nın ilk vakıf kurucusu olan Asporça
Hatun’dur. Zira Asporça Hatun, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin
kayınpederi olarak kendisine “hibe ettiği” Kite’ye bağlı Üç köy (Narlı,
Kapaklı, Burunhisar) bir mezraa (Eğrice) yı dört çiftlikle beraber, Çepni
Köyü’nü kendisine bağlı dört mezraa ve araziyle beraber, Yörüklü Karyesi’nde
bulunan iki çiftlik arazisini, Frenkli Köyü’nü, Mudanya’da bulunan bir çiftliği
ve Bursa’ya bağlı Balıklı Çiftliği mezraasını 1323 yılında vakfederek, Osmanlı kadınlarının vakıf kurması geleneğini
de başlatmıştır.
Osman Gazi’nin ikinci nesil torunu
Hatice Hatun (Savcı Bey’in oğlu Süleyman Bey’in kızı) İnegöl’ün Kulaca Köyü’nü
vakfetmiştir. Adı geçen köy Süleyman Bey tarafından sağlığında Hatice Hatuna
hibe edilmişti.
3. Mehir
İslam hukukunda Mehir kadına, nikah akdi sonucunda
ödemesi gereken mal ve ya paradır. Mehir, kadına Allah-ü Teala (cc) tarafından
verilen bir haktır. Bu husus Nisa suresinde özellikle belirtilir. (“Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak)
gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size
bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.” Nisa 4)
Kur’an-ı Kerim esas alınarak düzenlenen İslam
hukukuna göre Mehir kadının şahsi malı olarak istediği şekilde tasarruf edeceği
bir değerdir. İster kendisi kullanır, ister miras bırakır veya kocasına hibe
edebilir. Dinimizde Mehir için belirlenmiş alt ve üst sınır yoktur. İslam
toplumlarında Mehir kadınların mal-mülk edinme yollarından birisidir.
4. Kadınların Çalışma
Hayatına Katılarak Servet Edinmeleri
Osmanlı toplumunda kadınlar yaygın olmamakla
birlikte tüccar bir aile çevresinden gelen kadınlar ticarî faaliyetlerde
bulunabiliyorlardı. Ailelerinden kendilerine miras olarak kalan ticarethaneleri
bizzat veya bir başkası vasıtasıyla işletip gelir elde ediyorlardı. Örneğin
Haziran 1598’de Bursa’nın gözde iş hanlarından
Gelincik Çarşısı yakınındaki bezzazlar içinde, babasından miras iki bitişik
dükkan kalan Kerime, dükkanları kölesi Hüsrev aracılığıyla işletmeye devam
etti.
Bursa’dan Şemsi binti Memi adlı kadın ipekçilik yapmak için Timurtaş Mahallesi’nde Şibli Bahçesi olarak bilinen bahçeyi dut yaprağı ve meyvesiyle birlikte bir yıllığına 5000 akçeye kiralamıştı.
İlerleyen süreçte kadınların daha farklı
sektörlerde de adlarının geçtiğini görmek mümkündür. XVIII. asra ait Abdülaziz
Efendi vakıflarının muhasebe kaydından anlaşıldığı kadarıyla, “Abbas Efendi
kerîmesi” olarak kaydedilen bir kadın, işletmek üzere Bursa’da Muradiye
Mahallesi’ndeki bir kahvehaneyi kiralamıştır. Abdülaziz Efendi Vakfı’ndan başka
dükkânlar ve bahçe kiralayan farklı kadınlar da bulunmaktaydı. Ayrıca Osmanlı
döneminde alıcı ve satıcıları kadınlar olan, sebze, meyve, hayvansal ürünler ve
el işleri gibi çeşitli ürünlerin alınıp satılan
“avrat pazarı” adıyla bilinen bir pazar bulunuyordu. Bursa Avrat pazarı
1742 yılına kadar Ulucamii’nin doğusunda kurulmaya devam etti.
Fazla sermayeleri olmasa da Osmanlı ticaret
hayatında bulunan kadınlara bir örnek te Bohçacı kadınlardır. Bunlar zengin
ailelerin evlerine giderek, kumaş, giyecek, mücevher gibi birtakım şeyleri
pazarlıyorlardı.
Bursa’da ipekçilik yaygın olduğundan ibrişim alıp
sararak para kazanan çok sayıda kadın vardı. Bir meşdud (çözgü) 200 akçe
civarında işletiliyor, ortalama bir seferde 5 meşdud işleyen bir kadın XVI.
yüzyılda 1000 akçe kazanabiliyordu. Osmanlı toplumunda bu şekilde kendi
başlarına ya da ortaklık kurarak işveren durumunda olan kadınlar bulunuyordu.
Bunlara ilave olarak ebelik, hekimlik hatta
cerrahlık mesleklerini icra eden kadınları da zikretmek gerekir. Üsküdar’da
Solak Sinan Mahallesi’nde oturan Fatma binti Abdullah kellik hastalığını iyi
eden bir hekim kadındı. Yine Üsküdar’da oturan Saliha binti Küpeli başarılı
fıtık ameliyatlarıyla nam salmış bir kadın cerrahtı.
5. Ulûfe Tayin Edilmiş
Kadınlar
Bilhassa Osmanlı döneminde üç aylık halinde maaş
karşılığı ödenen yevmiyelere Ulûfe denilirdi. Fatih Sultan Mehmed’in
saltanatına kadar Osmanlı coğrafyası hanedanın ortak mülkü olarak görülürdü. Bu
yüzden Valide sultan ve hanım sultanların tahsisatlarının yanında diğer bazı
hanedan mensuplarına da ulufe verilmiştir. Örneğin Çelebi Sultan Mehmed’in
torunu (Selçuk Hatun’un kızı) Hatice Hatun’un Bursa kapanından günlük 20 akçe
ulufesi vardı. Aynı şekilde Hatice Hatun’un kızı Hanzade Hatun da günlük 10
akçe ulûfe almıştır. Hatice Hatun annesi Selçuk Hatun gibi hayırsever bir
hanımdı. Bursa’da Atpazarı semtinde bir vakıf cami ve Emir Sultan Türbesi
civarında yetim çocukların okutulması için bir mektep yaptırmıştı. Hatice Hatun
vakfı için Mayıs 1501 tarihli vakfiyesine göre farklı vilayetlerde dört köy,
bir tarla, Bursa’da üç boyacı, bir başçı dükkânını, yine Bursa’da bir avlu
içindeki sekiz odayı ve Dikencik Köyü’ndeki büyükbaş hayvanlarını vakfetmişti.
II. Bayezid’in oğlu Şehzade Şehinşah, kızkardeşi
Sultanzade Hatun’a, kendi salyanesinden günde 100 akçe ulûfe tayin etmişti.
Zağanos Paşa’nın kızı Hatice Hatun’un da Bursa
mizanı gelirlerinden günlük 30 akçe ulûfesi vardı.
1850’de Bezmiâlem Valide Sultan’ın
maaşı 450.000 kuruş, Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Adile Sultan’ın maaşı
200.000 kuruş, kızlarının 125.000 kuruş, kadınlarının ise 20.000 kuruştur.
Bezmiâlem Valide Sultan sahip olduğu mal varlığını aralarında hastahaneler,
mektepler, camiler çeşmeler ve sebillerin de bulunduğu vakıfları için
harcamıştır.
6. Paşmaklık
Osmanlı maliyesinde hanım ve valide sultanlara
devlet tarafından bir arazinin gelirlerinin tahsis edilmesine “paşmaklık” adı
verilirdi. Paşmaklık uygulaması XVI. Yüzyıl sonlarından itibaren başlamıştır.
III. Mehmet 1595’te validesi Safiye Sultan’a 1
milyon akçeden fazla geliri olan has arazileri paşmaklık olarak tayin etmişti.
Bu kadar yüksek gelirlere sahip olan valide ve hanım sultanlar sahip oldukları
maddî gücü genellikle büyük ölçekli vakıflar kurarak değerlendiriyorlardı.
Tarihi süreçte Anadolu’da kurulan kadın vakıf
eserlerine bakacak olursak, taşın şiirleştiği, mekânın metafiziğinin her taşında
kendini gösterdiği Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Kayseri Gevher Nesibe
Şifahanesi ve Hunat Hatun Külliyesi, Mardin Hatuniye Medresesi, Ankara’da
Melike Hatun Cami ve Medresesi, İstanbul’da Hatice Turhan Sultan Külliyesi,
Mihrişah Valide Sultan Camii ve İmarethanesi, Hürrem Sultan Külliyesi, Bezmi
Âlem Valide Sultan Camii ve Hastanesi, Pertevniyal Valide Sultan Camii ve
Mektebi, Üsküdar’da Atik Valide Sultan Camii ve Külliyesi, Mihrimah Sultan
Camii ilk akla gelenlerdir.
Ayrıca Kudüs’te Hürrem Hatun İmarethanesi, Mekke
- Medine ve Mısır’da Gülnuş Emetullah Camii, Çeşme ve Hastanesi, Üsküp’te
Hümaşah Sultan Camii ve Mektebi, Elaldı Sultan Tekkesi, Romanya Mangalya’da
İsmihan Sultan Camii kadınlarımızın kurmuş olduğu Anadolu coğrafyası dışında
kalmış vakıf eserleridir.
Selçuklular döneminde Konya, İznik, Kayseri,
Tokat, Erzurum, Diyarbakır, Erzincan, Malatya, Sivas ve diğer şehirlerimizde
kurulan vakıf eserleri sayesinde Anadolu her bakımdan gelişmiş, bu kültür
sonraki dönemlerde de gelişerek devam etmiştir.
Türkiye Selçukluları ile onların mirasçıları
olan Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar döneminde beyler, hükümdarlar ve devlet
adamları yanında padişah anaları, eşleri, kızları ve torunları da Anadolu’da ve
devletin hâkim olduğu her yerde çeşitli konularda vakıflar kurmuşlar, bu yolla
topluma hizmet etmişlerdir. Hanım Sultan Vakıfları olarak adlandırılan,
padişahların anneleri, eşleri ve kızlarının kurmuş olduğu bu vakıflar, mal
varlıkları ve hizmet alanları bakımından sadrazam ve vezir vakıflarıyla beraber
padişah vakıflarından sonra en büyük vakıflar olarak dikkat çekmektedir.