Eğitim ve Kültür
Hayatı
İzmir’de hayırsever kadınların dini hayattan sonra
en fazla katkı sağladığı alanların başında
eğitim ve kültür faaliyetleri gelir.
Eğitim faaliyetleri için medrese ve mektep
inşa edilmesi, müderris ve talebelere vazife verilmesi, tedrisatın devamı için aydınlatma ve mefruşat gereksinimlerinin sağlanması, talebelerin kır gezilerine çıkarılması, talebe ve okuyucuların ihtiyacı için kütüphane
kurulması, mevcut kütüphanelerin zenginleştirilmesi için kitap vakfedilmesi bu çerçevede üzerinde
durulması gereken başlıca hizmetlerdir.
Kadınların inşa ettirdiği tespit olunan ilk medreselerden biri Sayime Kadın’ın 1723 yılında
Hasan Hoca Mahallesi’ndeki konağı
yanında yer alan yağhane üzerine yaptırdığı, altı talebe odası ve bir dershanesi bulunan yapıdır. Buraya
eşi Ahmed Efendi’yi müderris tayin eden Sayime
Kadın, medrese talebelerinin ihtiyaçları için 100 kök zeytin ağacı vakfettiği gibi ikamet ettiği
konağını vefatından sonra medrese müderrislerinin ikametine tahsis ederek
vakfetti.
Aynı yılda Sayime
bt. Ali ise Kasap Hızır Mahallesi’ndeki konağını, vefatından sonra medreseye
çevrilmesi şartıyla vakfedip mütevelliden vefatından sonra evin bir odasını mescit
diğer odaları talebe
hücreleri haline getirmesini istedi.
İzmir’de çok sayıda medresenin faaliyete geçtiği
XVIII. yüzyıl ortalarında ulema ve
ayan ailelerinin ilmi faaliyetlerde belirgin bir rolü olmasında bu ailelere mensup kadınların da katkısı vardır.
Nitekim şehir ayanlarından Katipzâde Ahmed Reşid
Efendi’nin annesi Fatma Hanım, 1753 yılında kurduğu vakıf ile Cami Atik Mahallesi’nde sahip olduğu bir Yahudihaneyi
iskân-ı talebe için medreseye çevirdi. Aynı mahallede
beş odası bulunan
bir diğer Yahudihaneyi de geliri buranın
ihtiyaçlarına sarf edilmek
üzere vakfetti.
XVIII. yüzyılın son çeyreğinde Hacı Mehmed
kızı Halime Hatun, Cami Atik Mahallesi’nde geniş avlusu bulunan iki katlı konağını medreseye dönüştürdü. Akar
olarak vakfettiği Boynuzseki tımarındaki 150
kök zeytinliğin gelirini de üçe taksim edip bir hissesini müderris tayin
ettiği Akarcalı Ali Efendi’ye, iki hissesini de medrese talebelerine ayırdı.
Mustafa kızı Hâce Emine Hatun
adında bir hayırseverin Keçeciler Çarşısında bir darülkurra medresesi
yaptırdığı medreseye atanmış
olan şeyhülkurraların tayin evrakından anlaşılmaktadır. Yine aynı yüzyıla ait hurufat defterlerine nazaran Hasan Hoca Mahallesi’nde Hâce Hanım Hatun tarafından bina edilen bir medrese ve Kasap Hızır
Mahallesi’nde Sabiha Hoca’nın
adıyla anılan bir medrese bulunmaktaydı.
Bazı kadınların medreselerdeki talebelerin maddi ihtiyaçlarını karşılama maksadıyla
vakfiyelerde şartlar belirlemeleri, onların şehirdeki tedris hayatına destek sağlama
noktasındaki gayretleri sadedinde
zikredilmesi gereken katkılardır. Bu hususta sadece Kasap Hızır Mahallesi’nde bulunan
Gümrükçü Hüseyin Paşa Medresesi
talebelerine yapılan vakıf yardımlarından bahsetmek konuya misal teşkil etmesi bakımından yeterli
olacaktır.
Sofu Ali Efendi Medresesi de denilen bu medrese
için Seyyid Mehmed Çelebi’nin kızı Şerife Rukiye Hatun, 1734 yılında Bardakçılar Sokağı’nda vakfettiği börekçi
fırını gelirini tahsis etti. Her sene ramazan
ayı başında medrese talebelerine 30 kuruş ödenmesini ve satın alınacak
altı koyunun Kurban Bayramı
gününde medrese bahçesinde kesilerek etlerinin talebelere ve fakirlere
dağıtılmasını istedi. Aynı dönemlerde adı geçen medrese için
Kerime Hatun adında bir başka hayırsever kadının da bir dükkân vakfederek gelirini buradaki talebelerin çeşitli ihtiyaçlarına tahsis
etmesi bir yandan medrese gelirlerinin ciddi şekilde yetersiz kaldığına diğer yandan kadınların
tedris faaliyetlerine sundukları mütevazi katkıların önemine işaret etmektedir.
Bilindiği üzere XIX. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren modern mekteplerin yaygınlaşmasıyla klasik tarzda eğitim veren medreseler önemini kaybetmeye başlamıştır. Ancak medreselerin kapanmaya
yüz tuttuğu bu dönemde dahi bazı kadınlar,
geleneksel eğitimin mekânı olarak gördükleri bu müesseselerin ihtiyaçlarını karşılamaktan geri durmamıştır. Bu
bakımdan Şeyh Kadri Efendi’nin eşi Naciye Hanım’ın
1921 yılında geliri Berberzâde Medresesi müderrisine maaş olmak üzere 300 Osmanlı lirası vakfetmesini hayırsever
kadınların öteden beri vakıflar yoluyla medreseleri himaye
ve finanse etme geleneğinin devamı
olarak kabul etmek gerekir.
İzmir’de kadınların bahsedilmesi gereken eğitim
hizmetlerinden birisi sıbyan mektepleri inşa etmiş olmalarıdır. Mahalle mektebi de denilen bu okullar çocukların, medrese eğitiminden önce okuma yazma ve temel dini bilgileri
aldıkları eğitim kurumlarıydı.
Vakfiyesi sayesinde kadınlar tarafından kurulduğu
tespit olunan ilk mahalle
mekteplerinden biri İmamzâde Ömer Ağa’nın hanımı
Hâce Fatma Hatun’un
1705 yılında Hisar Camii yanında inşa ettirdiği sıbyan
mektebidir. Fatma Hanım vakıf gelirlerinden mektep muallimi ile
halifesine ödenecek maaşın yanı sıra her sene
mektebin fakir öğrencilerine kapama denilen üst elbisesi alınması,
talebelerin bahar mevsiminde sahra
gezisine çıkarılarak yemek masraflarının karşılanması, mektebin hasır ve mefruşat
ihtiyacının temin edilmesi
ve ortaya çıkabilecek diğer zaruri durumlar
için vakfiyede yeterli miktarda kaynak ayırdı.
Kasapbaşızâde Şerif Ahmed Efendi’nin validesi Fatma
Hanım 1890 yılında Birinci Toraman
Sokağı’ndaki bir arsasını, mektep inşa edilmesi şartıyla vakfettiği gibi akarın gelirinden 2/8 hisseyi buradaki
mektebin inşa ve tamiri için ayırdı.
XX. yüzyıl
başlarına ait bir kayıtta Halil Refet Paşa Caddesi 102 numarada bulunan bir vakıf mektebinin baniyesi Nurkamer Hanım
olarak kayıtlıdır. Edirne Valisi Affan beyin eşi olan Nurkamer
Hanım, yukarıda ifade edildiği üzere Hamidiye Mahallesi’nde inşa edilen ve günümüzde
hala ayakta olan Nurkamer Camii’nin de baniyesidir.
İzmir’de mektep inşa ettiren kadınların sayısı ve
hizmetleri sadece bu kayıtlarla
sınırlı değildir. Nitekim Pazaryeri Mahallesinde daha önce inşa edilen ve Kasap Ali Beşe Mektebi adıyla bilinen
muallimhane, 1760’li yılların başında Hatice
Hatun adında bir hayırsever kadın tarafından tamir ettirildi. Seyyid
Hafız Ahmed Efendi buraya muallim
tayin edilerek eğitim faaliyetlerinin devam etmesi sağlanmış oldu.
Sıbyan mekteplerinin tamir ve bakımlarının yanı sıra öğrencilerinin ihtiyaçlarını temin etme maksadıyla kadın vakıflarında
tahsisatlar ayrılmıştır. Mesela Ferik Salih Sarim Paşa’nın
eşi Hatice Hanım, 1891 yılında
vakfettiği konağın gelirinden bir miktarını, Soğuk Kapı’daki
sıbyan mektebinin tamirat ve masraflarına ayırdı.
Karşıyaka’da bulunan aynı mektebe vakfı ile gelir sağlayan bir diğer hayırsever kadın, Kançıbanzâde Halil Ağa’nın kızı Ayşe Hanım oldu. Nitekim
vakfiyesine her sene mektebin tamir masrafına harcanmak üzere vakıf gelirinden 430 kuruşun mektep
mütevellisine teslim edilmesi şartını yazdırdı.
Giridizâde Hacı Mehmed
Paşa’nın eşi Nafia Hanım ise 1894 yılında vakfettiği çok sayıdaki emlakın gelirinden 30 yüzlük mecidiyeyi, Mektebi
Sanayi’de tahsil gören fakir Müslüman çocukların elbise
masraflarına tahsis etti.
İzmir’de kadınların eğitim ve kültür alanındaki hizmetlerinin önemli bir kısmı kitap ve kütüphanelere dair vakıf kayıtlarından takip edilebilmektedir. Kadın eliyle kurulduğu tespit edilen kütüphanelerden biri 1723 yılında
Hâce Saime Kadın’ın Hasan Hoca Mahallesi’nde yaptırdığı medrese için vakfettiği 33 cilt kitaptır.
Saime Kadın, bu mütevazi kütüphanedeki kitapların muhafazası için bir hafızı kütüp görevlendirmiş ve kitapların şehir dışına çıkarılmasını da yasaklamıştır.
Aynı dönemde Kasap Hızır Mahallesi’nde ikamet
ettiği konağı vefatından sonra medreseye
dönüştürülmesi şartıyla vakfeden Ali kızı Saime Hatun da medresesi için bir Mushaf ile 10 cilt kitap vakfetmiştir.
Yalı Medresesi baniyesi Ayşe Hanım ise XVIII. yüzyıl ortalarında vakıf gelirinden her
sene 100 kuruş ile mütedavil ve
rağbet gören kitaplardan satın alınıp medrese dolabına konulmasını istemiştir. İstinsah amacıyla medrese ve
kütüphanelerden ödünç alınan kitapların zaman
zaman geri gelmediğini bilen Ayşe Hanım, talepte bulunanlara kitapların sadece rehin ve şahitler ile verilmesini, kitapların hiçbir surette şehir dışına çıkarılmamasını ve yıpranan kitap
ciltlerinin tamir edilmesini vakfiyesine şart olarak koymuştur.
XVIII.
yüzyıl
başlarında İzmir’in Müslüman kesiminde kitap ve kütüphane meselesine en az ulema ailelerine mensup
erkekler kadar önem veren kadınlardan biri “Tuzcuzâde kerimesi” adıyla tanınan
Halil Ağa’nın kızı Hatice Hanım
oldu. İzmir Taze Meyve Gümrüğü eminlerinden
Sinanzâde Hacı Süleyman Ağa’nın eşi olan Hatice
Hanım aynı zamanda 1736 yılında Cami Atik Mahallesi’ndeki Tuzcuzâde Darülkurrasını inşa ettiren Şeyhülkurra Hafız el-Hac Mehmed Efendi’nin torunudur. Hatice Hanım, 1806 yılında sahip olduğu 665 cilt kitabı
vakfederek bu kitapların Müftü Camii
yanında tesis edeceğini beyan ettiği kütüphaneye konulmasını istedi. Kitapların muhafazası için iki hafızı
kütüp görevlendirerek kütüphaneyi haftada beş
gün açık tutmalarını istedi. Ayrıca kütüphanede her sene bir mevlit okutulması ve üç hatim indirilmesi için kaynak ayırdı.
Vakfiyede ayrıntılı listesi bulunan kitapların önemli bir kısmı tarihi kıymeti bulunan yazmalardan
oluşmaktaydı. Vakıf kitaplarla oluşturduğu kütüphane
Osmanlının son dönemine
kadar “Müftü Camii Kütüphanesi”
veya “Hatice Hanım bint Halil Ağa Kütüphanesi” adıyla ayakta kaldı.
Hisar Camii’nin dış avlusunda bulunan Hisar Camii Kütüphanesi, 1775 yılında Darussade
Ağası yazıcılarından olup İstanbul’dan İzmir’e çok sayıda kitap getiren İzmirî lakaplı Seyyid el-Hac Ahmed Efendi tarafından kurulmuştur. Ahmed Efendi’nin ismiyle de bilinen kütüphaneye ait kataloglarda
kütüphane bağışçıları arasında
kadınların isimlerine de tesadüf edilmektedir. Bunlardan Çulcuzâde kerimesi
Fatma Hanım, Mütercim
Ayıntâbî Mehmed Efendi’nin
Tefsir-i Beyân ve Mevâkibi’ni;
Emin kızı Meryem, İbrahim Halebî’nin Halebî Sağîr’ini;
Fatma kızı Emine, Mehmed b.
Mehmed Emin’in Amentü Şerhi’ni; Nalbandzâde Hüseyin Efendi’nin kerimesi Zeliha Hatun, İbn-i Abidin’in beş ciltlik Dürerü’l-muhtâr’ını
ve Meryem Dadı Hatun, Gelibolulu
Yazıcızâde Mehmed Bican’ın bir adet Muhammediye’sini
kütüphaneye vakfetmiştir.
Vakfedilen
başka kitaplardan bazı kadınların kıymetli yazma eserlere sahip oldukları da müşahede edilmektedir.
Aynı kütüphaneye Nefise Hatun adlı kadının,
bir adet yazma Mushaf-ı şerîf; Hâce Fatma Hatun’un, İshak Efendi’nin bir adet yazma Cilâü’l-kulûb Şerhi; Hacı Said Efendi’nin ismi yazılmayan kızının,
Sadeddin Efendi’nin Mustafa
b. Cemaleddin tarafından h. 847’de istinsah
edilen Haşiye-i Keşşâf
ve Nurullah kızı Fatma Hatun’un, Mehmed Efendi’nin altın sulu bir
adet yazma Hidâye Şerhi vakfettiği katalog kayıtlarında mevcuttur.
İzmir’de kadınların eğitim
ve kültür hizmetlerine katkısı bakımından üzerinde
durulması gereken bir diğer husus bazı kadınların camilerde belli kitapları
okutmasıdır. Bu hususta zikredilmesi gereken
vakıflardan biri İstanbul
Cizyedarbaşısı el-Hac Mehmed Ağa’nın kızı Ümmügülsüm Hatun tarafından 1779 yılında İstanbul’da kurulmuştur. İzmir’in Cami
Atik Mahallesi’nde 34 dükkân vakfeden Ümmügülsüm Hatun,
diğer hayır faaliyetlerinin yanı sıra bu mahalledeki münâsib
bir camide talim-i uluma
kadir bir zatın haftada bir gün çeşitli salavat-ı şerifeyi ihtiva eden Delail-u Hayrat’ı okutmasını isteyerek tahsisat ayırmıştır.
Su ve Çeşme Hizmetleri
Osmanlıda kadınların hayır işleri kapsamında öne
çıkan hizmetlerinden biri mahalle veya köy sakinlerinin suya erişimini daha kolay hale getiren çeşme
ve sebiller inşa etmeleridir. İzmir’de
kadınlar tarafından yaptırıldığı tespit edilen ilk çeşmelerden biri 1705 yılında
İmamzâde Ömer Ağa’nın
eşi Hâce Fatma Hatun tarafından Timurcular köşesinde yaptırıldı. Aynı zamanda Yakup Bey Camii
yanında bir sıbyan mektebi de
yaptırmış olan Fatma Hatun her iki yapının ihtiyaçları için vakfiyede kaynak tahsis etti.
Fatma Hatun da yaptırdığı sebilhanenin suyunu soğutmak maksadıyla yaz aylarında
kar satın alınması için vakıf gelirinden tahsisat
ayırmış, sebilin sakisine, bardak, tas, kalay gibi ihtiyaçlarına yeterli
miktarda vakıf geliri ayırmıştır.
1727 yılındaki vakfiyesine göre Kemeraltı Camii banisi Çavuşzâde Ahmed Ağa’nın kızı Hâce Mukaddes
Hatun, babaannesi Tayyibe
Hatun’un adıyla anılan
Hatuniye Camii kapısına
bir çeşme yaptırdı. Mukaddes Hatun Sebili olarak anılan bu hayrat için
baniyesi yazın üç ay boyunca her gün bir yük kar alınmasını şart koştu ve bu işle ilgilenecek bir sebil çalışanı
görevlendirdi.
Aynı yüzyılın
ortalarında Ebubekir
kızı Hatice Hatun
da Selatinoğlu Mahallesinde, mahalle mektebinin bitişiğine bir çeşme yaptırarak vakfetti.
Aynı dönemde kadınlar
tarafından inşa ettirilen
bir diğer sebilhane
Hatuniye Mahallesinde İbrahim
Efendi’nin inşa ettirdiği
mescidin altına eşi Hatice Hatun tarafından yaptırıldı.
XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait arşiv
evraklarında çeşme yaptırmış olan çok sayıda
kadının ismine rastlanır. Hacı Şerif Hasan Ağa’nın eşi Fatma Havva Hatun, 1863 yılındaki vakfiyesine göre Pazaryeri Mahallesi’nde Balıkçı Mescidi arkasında
bir çeşme yaptırdı.
Yine Kasapbaşızâde Şerif Ahmed Efendi’nin validesi Fatma Hanım, 12 Mart 1890 tarihli olan vakfiyeye
göre Cami Atik Mahallesi Toraman Mescidi civarında
bir çeşme yaptırdığı yer alır ve vakfettiği gayrimenkulün gelirlerinden bir miktarını
bu çeşmenin su yolu ve kanallarının tamirine tahsis etti.
XIX yüzyıl başlarında ise Tuzcuzâde kerimesi
adıyla bilinen Hatice Hanım Cami Atik Mahallesi’ndeki konağının yanına bir
sebil yaptırdı. Yaz mevsiminde
sebile her gün 1 denk
kar alınmasını isteyen Hatice Hanım sebile nezaret etmek üzere bir sebildâr
da görevlendirdi.
Hasan Hoca Camii giriş kapısı
yanında yer alan Sofuoğlu Çeşmesi, üzerindeki kitabeye göre Hatice
Kadın adlı bir hayırseverin inşa ettirdiği hayrattır.
Sofuoğlu Mehmed Ağa’nın kerimesi olan Hatice Kadın, kitabeye göre çeşmeyi 1274 (1857/1858) yılında
yaptırmıştır. XX. yüzyıl başlarında Hükümet Caddesi Hacı Mahmud Sokağı 56/1 numarada
yer alan bir başka sebil, Salepçizâde Hüseyin
Efendi’nin kızı Hatice Hanım adına kayıtlı olduğuna nazaran bu hanım tarafından yaptırıldığı tahmin
edilmektedir.
Aynı
dönemde Palancılar Çarşısı15/2 numarada
bulunan bir başka çeşmenin, Mehmed Paşa kızı Ayşe Hanım tarafından yaptırıldığı kayıtlıdır. Yine Hatuniye Camii yakınlarında köşede Çelebizâde ailesinden Fatma Hanım’ın adıyla anılan
bir sebil bulunmaktaydı. Ancak bu son sebil, bizzat Fatma Hanım tarafından değil vefatından
sonra Antep kadılığı yapmış olan Çelebizâde Seyyid el-Hac Mehmed Said Efendi tarafından annesi adına yaptırılmıştır.
İzmir’de Müslüman kadınlar tarafından yaptırılan
çeşme ve sebiller genellikle halkın gündelik
ihtiyaçlarına cevap verecek
şekilde mahalle arasında
veya çarşı içindedir. Ancak bazı kadınlar gelip
geçen yolcular için yol güzergahları üzerine de sebiller yaptırmıştır. Nitekim Şeyh Mahallesi’nden Tireli Hacı
Ömer Efendi’nin kızı Hâce Ayşe Hanım, 1783 yılına ait kayda göre şehir haricinde
Devebaşı denilen yerde
yol güzergahı üzerine bir çeşme yaptırdı. Bugünkü Karşıyaka bölgesinde
olduğu anlaşılan çeşme için Paşa Hanı
yakınlarında beş dükkân vakfederek çeşme ve su
yollarının bakımı için bir mütevelli
görevlendirdi.
Önceki dönemlerde inşa edilmiş olan çeşme, sebil
veya şadırvanların zaman içinde ortaya
çıkan tamir, bakım ve ihtiyaçlarının tedariki, kadın vakıflarında sıkça karşılaşılan hizmet alanlarıdır. Mesela
Bülbülbüzâde Mustafa Efendi’nin kızı Hatice Hanım,
1825 yılında vakfettiği iki dükkânın gelirini Kefeli Mahallesi’nde bulunan Bülbüzâde Çeşmesi’nin tamir ve bakımı ile
bu çeşmeye yaz aylarında kar alınması için
vakfetmiştir.
Kadınlar
tarafından himaye görmüş bir diğer su eseri, Kestane Pazarı Camii’nin güney giriş kapısı merdivenleri önünde bulunan
şadırvandır. XIX. yüzyıl
sonlarında Karaburunluzâde el-Hac
İbrahim Ağa tarafından yeniden yaptırılan bu şadırvan, üzerindeki kitabeye göre
1923 yılında vâkıf evladından mütevelliye Hasna Hanım
ve dava vekili İbrahim Edhem
Bey tarafından tamir ettirilmiştir.