İzmir
Anadolu’da kadınların vakıflar aracılığıyla toplum hayatının hemen
her alanına özle görülür
şekilde katkı sunduğu
şehirlerden biri İzmir’dir. Burada kadınlar tarafından kurulmuş vakıf eserler
arasında çok sayıda çeşme, sebil, mescit, cami, mektep, medrese ve hatta kütüphane
gibi yapılar bulunması
kadınların şehrin gelişimine farklı alanlarda destek
sağladıklarını göstermektedir. Kadınlar eliyle hayat bulan vakıf eserlerin önemli bir kısmı günümüze ulaşmamış
olmakla birlikte bazıları birkaç
asrı kapsayan mekânsal değişimlere rağmen ayakta kalarak hali hazırda kent insanına
hizmet vermeye devam etmektedir.
İzmir’de sadece şehir merkezine ait Osmanlı
döneminden günümüze ulaşan yaklaşık 450 kişiye
ait 515 adet vakfiye tespit edilmiştir. Bu rakama vakıf akarlarını ve vakfiye şartlarını içeren hülasalar da dahildir.
Söz konusu 450 kişi içinde vakıf kuran kadın
sayısı 139 olup bu kadınlara
ait vakfiye sayısı ise 150 civarıdır. Dolayısıyla İzmir kaza merkezinde vakıf kuran kadınların toplam
vakıf kurucuları içindeki oranı yaklaşık olarak %30,8,
vakfiyelerinin oranı ise %29,2 şeklindedir. Vakıf kurucusu kadınlardan Kasapbaşızâde Şerif Ahmed Efendi’nin validesi
Fatma Hanım ile İzmir kumandanı Ferik Hacı Osman Paşa’nın eşi
Emine Belkıs Hanım’a ait dörder vakfiye, Kaptan-ı derya beylerinden Dervişzâde Mehmed Paşa’nın kızı Ayşe Hanım, Mısır valisi
Yeğenzâde Ahmed Ağa’nın eşi Rabi Hanım, İzmir Redif kumandanı Ferik
Salih Sarim Paşa’nın eşi Hatice Hanım
ve Yasakçı Mehmed Ağa’nın eşi Ayşe Pembe Hanım’a
ait ikişer vakfiye mevcuttur.
Vakıf kuran 139 kadından biri Yahudi, beşi de Ermeni olmak üzere altı kişi gayrimüslim
cemaatine mensuptur. Tespit edilen kadın vakfiyelerinin
%95,7 oranında Müslüman kadınlara ait olması bu çalışmayı büyük ölçüde
ve zorunlu olarak
şehrin Müslüman mahallelerine yoğunlaştırmış oldu.
Şehir kadınlarının vakıflarına dair ilk örneklere
XVI. yüzyıl tahrirlerinden rastlanmakla
birlikte bu vakıfların vakfiyeleri günümüze ulaşmadığından şartları ve hizmetleri detaylı şekilde tespit edilememektedir.
Bu döneme ait 571 numaralı evkâf defterinde İzmir kazasında Mevlâna
Ömer el-Hatib’in kızı ve Mevlâna
el-Hac Sinan’ın eşi Ayşe
Hatun’un bir miktar para, bir bahçe, bir ev vakfederek her gün kendisi ve Hz. Peygamberin ruhu için bir
cüz Kur’an okunmasını şart koştuğu yer almaktadır.
Benzer şekilde Sultan Hatun’un da vakfettiği bir
incirlik bahçesinin gelirini her sene
iki hatim okunmasına ayırmıştır.
Vakfiyeleri günümüze ulaşan ilk kadın vakıfları XVII. yüzyılın son
çeyreğine aittir. Ancak vakfiyesi tespit edilememiş olmakla birlikte Hatuniye
Camii, Ümmühan Hatun Mescidi ve Hanım Hatun Mescidi
gibi bazı yapılar XVII. yüzyılda kadınlar tarafından inşa ettirilen eserler arasındadır.
İzmir’deki kadın vakıfları dönemsel olarak tasnif
edildiğinde 150 vakfiyeden 2’si 17.
yüzyıla, 31’i 18. yüzyıla, 78’i 19. yüzyıla, geri kalan 39 tanesi 20. yüzyıla
aittir. Bu dağılım
hemen her dönemde
kadınların vakıf kurduğuna
ve vakfiyelerinin İzmir’deki
bütün vakfiyeler içinde hatırı sayılır bir oranda seyrettiğine işaret etmektedir. Tespit edilebilen 26
Eylül 1675 tarihli ilk kadın vakfiyesi ile 1921 yılına ait son kadın vakfiyesi arasındaki yaklaşık 246 yıllık
zaman dilimi, sadece vakfiyelerden
hareketle ortalama her 20 ayda 1 kadın vakfı kurulduğu anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle İzmir’de kadınlar
açısından servet ve itibar ile vakıf faaliyetleri arasında güçlü bir bağ bulunduğunu söylemek mümkündür.
İzmir’de kadınların hayır işlerinin finansmanını sağlamak amacıyla vakfettikleri servetin kaynağını miras, mihr
ve hibe yoluyla sahip oldukları mülkler teşkil etmekteydi. Vakfiyelerden tespit edildiği
kadarıyla kadınlar tarafından akar olarak 148 dükkân, bir veya iki katlı
123 ev, 26 mahzen, 15 dükkân gediği,
14 han, 11 Yahudihane, 10 mağaza, 9 fırın, 7 değirmen,
7 bahçe, 6 arsa, 5 kahvehane, 5 Rumhane, 5 oda, 3 hamam, 3 Frenkhane, 2 çiftlik, 2 su yolu, 1 iskele, 1 sabunhane, 1 yağhane, 1 şerbethane, 1 cihannüma, 1 ahır ve birkaç mutfak
eşyası vakfedilmiştir. İzmir
çevresinde 177 dönüm bağ ve büyük kısmı
zeytin olmak üzere yaklaşık 3.100 kök ağaç aynı kapsamda
vakfedilen mülklerdir. XVII. yüzyılda para vakfına rastlanmazken, XVIII. yüzyılda 280
kuruş, XIX. yüzyılda 1500 kuruş ile 200 yüzlük Osmanlı lirası, XX. yüzyılda da 480 kuruş ile 480 yüzlük
Osmanlı lirası olmak üzere sadece 7 vakfiyede
para vakfedildiğine rastlanmaktadır.
İncelenen 150 vakfiyeden 8’i (%5)’inde gelir tamamen
vakıf evladına hasredilmiş, 23 (%16)’ünde hayır hizmetlerinden fazla kalan kısmı evlada bırakılmıştır. 119 (%79)
vakfiyede ise vakıf gelir esas olarak hayri bir amaca hizmet maksadıyla vakfedilmiştir. Bu tür vakıflarda kadınlar
çoğunlukla hayatta oldukça
vakıf idaresini ellerinde tutmuş, vefatlarını müteakip vakıf tamamen hayri bir nitelik kazanmıştır. Diğer
yandan evlat sahibi olmayan ve geride evlat bırakmadan
vefat ettiği bilinen bazı kadınların vakfiyelere, vefatlarından sonra vakıf idaresini eşine ve onun çocuklarına
bıraktığını ifade eden şartlar koymuşlardır.
Tespit edilen vakfiyelerden sadece Odabaşı Ahmed Ağa’nın eşi Abide Kadın’ın vakfiyesi
vefatından sonra çocukları tarafından vasiyet
yoluyla tescil edilmiş, diğer vakfiyeler kadınların sağlığında kayıt
altına alınmıştır. Son olarak şunu ilave etmek gerekir ki tespit ettiğimiz sayı ve oranlar,
vakfiyesi günümüze ulaşan
vakıfları esas almaktadır. Vakıf görevli atamalarının kaydedildiği hurufat defterlerinde, şahsiyet kayıtlarında,
gelir gider bilançolarını yansıtan vakıf muhasebe defterlerinde ve vakıf davalarını da içeren şer’iyye
sicillerinde hem erkeklere hem de kadınlara
ait vakfiyesi bulunmayan çok sayıda vakıf ismine tesadüf edilmektedir. Bu bakımdan Osmanlı döneminde İzmir’de
kurulmuş olan vakıf sayısı ve vakıf tesis eden hayırsever kadın sayısı yukarıda
verilen rakamlardan çok daha fazladır
denilebilir.
Dini Hayat
Cami ile mescit gibi ibadet mekanlarının imar ve
onarımına yönelik ilahi telkinlerin doğal bir sonucu
olarak Osmanlı toplumunda vakıf faaliyetleri en fazla bu alanda
yoğunlaşmıştır. İzmir’de çok sayıda hayırsever kadının cami ve mescit inşa ettirdiğine rastlanması bu anlayışın şehre
olan yansımalarından biridir. Banisi kadın olup varlığını
günümüze kadar devam ettiren en eski vakıf yapıların başında,
bulunduğu mahalleye ismini de vermiş olan Hatuniye Camii gelir. XVII.
yüzyıl ortalarından hemen önce
yaptırıldığı tahmin edilen caminin baniyesi, Ali Reis’in kızı ve Kemeraltı Camii’nin inşa ettiren
Çavuşzâde Ahmed Ağa’nın validesi Tayyibe Hatun’dur. Müezzin
Ahmed’in daha 1805 yılı sonlarındaki atamasında
cami; “Hatuniye Camii dimekle marûf Tayyibe Hatun Camii” adıyla da kayıtlıdır. Dolayısıyla camiye Osmanlı döneminde
baniyesi Tayyibe Hatun isminin de
verildiği fakat halk arasında Hatuniye şeklindeki kullanımın daha çok rağbet gördüğü
açıktır.
Hatuniye Camii’nden sonra kadınlar eliyle inşa edilip günümüze ulaşan yapılardan
biri derya beylerinden Dervişzâde Mehmed Paşa’nın kızı Ayşe Hanım tarafından 1755 yılında bugünkü
Konak Meydanı’na yaptırılan Ayşe Hanım Camii’dir.(bknz.İzmirli Ayşe Hanım)
Edirne Kaymakamı
Affan Bey’in eşi Nurkamer Hanım’ın,
1894 yılında Karataş mevkiinde Hamidiye Mahallesinde
yaptırdığı cami, günümüzde baniyesinin ismiyle
ayakta olan bir diğer yapıdır. Nurkamer Hanım, inşa ettirdiği cami için iki dükkân vakfedip
gelirinin dörde bölünmesini, yarısının cami imamına,
diğer yarısının da cami hatibi
ile müezzinine maaş olarak ödenmesini istedi.
Günümüze ulaşmamış olmakla birlikte 1784 yılındaki vakfiyesine göre Mehmed Şemseddin
kızı Kudsiye Molla, Kefeli
Mahallesi’nde kendi adıyla anılan bir mescit yaptırdığı gibi mescide giden su yollarını tamir ettirdi ve her
sene su yollarının senelik bakımı için vakıftan tahsisat ayırdı.
1723 yılında Sayime Hatun, Kasap Hızır
Mahallesi’nde medreseye dönüştürdüğü evinin
bir odasını mescit olarak vakfetti.
Aynı yüzyılın ortalarında Şeyh Cafer Efendi’nin kızı Fatma Hatun,
diğer hayırlarının yanı sıra Leblebiciler Hanı yanındaki evini vakfederek mescide dönüştürdü. Sonraki
yıllarda buranın cami statüsüne kabul
edilmesi için talepte
bulundu ve kendisine izin verilmesi üzerine
de Mustafa Halifeyi
burada hatip olarak görevlendirdi. Fatma Hatun’un vakfiyede Müftü Camii
imamını yevmî 4 dört akçeyle
mescide dönüştürdüğü evinde “ilm-i nâfia” tedrisi için görevlendirmiş olması esasında onun mescidi sadece namaz kılınan
bir mekân olarak
görmediğine de işaret eder.
Cami Atik Mahallesi’nin Musa Bali yakasında Ümmühan
Hatun tarafından XVII. yüzyılda
yaptırıldığı tahmin edilen mescit, daha sonra Hacı Mehmed Efendi tarafından minber eklenerek
camiye çevrildi ve halk arasında Hacı Mehmed
Camii şeklinde isimlendirildi.
Gültekin’e göre 628 numaralı sokakta yer alan Yeni Cami, 1909 yılında Mehmed Şerif Efendi’nin
kızı Rabia Hanım tarafından yaptırılmıştır. Bunların
dışında Ali Reis Mahallesi’nde Ayşe Hatun Mescidi, Faik
Paşa Mahallesi’nde Rukiye Hatun Mescidi ile bazen Selvili Mahallesi’nde bazen
de Mahalle-i Cedid’de olduğu ifade
edilen Havva Hatun bt. Osman
Mescidi kadınların adını taşıyan
yapılardan bazılarıdır. Kefeli Mahallesi’nde bulunan
bir mescit, Sekbanoğlu Hüseyin Beşe ve eşi Zeliha
Hatun tarafından birlikte inşa ettirildiğinden
her ikisinin ismiyle de anılmaktaydı. Mirali Mahallesi’nde Raziye Hatun
Mescidi ile Hafız Efendi zevcesi
Emine Hatun Mescidi olmak üzere banisi kadın olan iki mescide rastlanmaktadır.
İzmirli vakıfelerin en fazla cami ve mescit inşa
ettirdiği mahalle ise hiç şüphesiz Hatuniye
olmuştur. Tayyibe Hatun’un yaptırdığı cami dışında
bu mahalledeki Hanım bt. Nasuh Mescidi,
Hatice bt. Ali Mescidi, “Kurunlu kızı” denilen Hatice bt. Hacı Ahmed’in
tahtanî mescidi
görevli atamaları sebebiyle haberdar
olduğumuz ibadet mekanlarıdır.
Ayrıca Akarcalızâde Mehmed Efendi’nin daha evvel Konak’ta yaptırdığı
Akarcalızâde Camii, XX. Yüzyıl başlarında eşi Ayşe Hanım ile çocukları
tarafından genişletilerek yeniden
inşa edildi ve 6 dükkân vakfedilerek cami giderleri için kaynak tedarik
edildi.
Aynı dönemde Göztepe’de
yaptırılan ve daha sonra Hamidiye ismini alan caminin uzun yıllar süren
inşasının tamamlanması için çok sayıda kadının vakfiyesinde gelir ayırdığını belirtmek gerekir.
Çok sayıda hayırsever kadın, daha evvel eşleri, babaları veya aile büyükleri tarafından
inşa ettirilen ancak zamanla vakıf gelirleri
yetersiz kalan camilerin bakım ve onarımı, tamirat masrafları, personel
maaşları, mefruşat harcamaları ve aydınlatma ihtiyaçları için vakıflarında tahsisatlar ayırmışlardır. Mesela Kefeli Mahallesi’nden Nasuh kızı Zeynep
Hatun 1740 yılında bir evi, eşi
el-Hac Mehmed’in aynı mahallede yaptırdığı mescitte imam olanların ikameti
için vakfetti.
Kapıcızâde ailesinden Emine Hatun da XVIII. yüzyıl sonlarında
Cami Atik Mahallesi’ndeki evini, dedesi Ahmed b. Mustafa’nın yaptırdığı Kapıcızâde Camii’nde Kadir geceleri ve
cuma ile bayram günlerinde vaaz edecek kişiler
için vakfetti. Camide vaaz için ilk olarak eski Foça müftüsü Ali Efendi’yi görevlendirdi.
Yusuf kızı Saliha Hatun, Hatuniye
Mahallesi’nde vakfettiği evini Hacı Mahmud Camii imamına,
el-Hac
Abdullah kızı Alime Hatun Hatuniye Mahallesi
Başoğlu Sokağındaki iki katlı evini Hatuniye Camii imamına,
Hadımlı zevcesi Fatma
Hatun, Hatuniye Mahallesi’ndeki evini Abdullah Efendi Camii imamına,
Hasan Ağa kızı Zeliha Hanım aynı mahalledeki evini bu caminin
müezzinine;
Halil kızı Şerife Fatma Hanım, Cami Atik Mahallesi’ndeki evini aynı mahalledeki İngilizoğlu Mescidi imamına,
Hâce Atika Hatun, Eski Sipahi Pazarı civarındaki evini Şadırvan Camii imamına;
Cevahirci Hacı Yusuf Ağa’nın mutekası zenciye,
Hoşkadem Hatun, Ali Reis Mahallesi’ndeki evinin gelirini Salih Efendi Camii imamına,
Muytap Ali Ağa’nın zevcesi Hatice Hanım, Ali Reis
Mahallesi’ndeki evinin gelirini
Hanbey denilen Hacı İbrahim Camii müezzinine,
Bucalı Zevcesi denilen
Ayşe Hanım, Hatuniye Mahallesi’ndeki evini aynı mahalledeki Kanlı İmam Mescidi
imamına,
Hüseyin Ali kızı Gülpembe Hanım, İncirli Sokağındaki evini Fettah Camii imamına,
Şerife Fatma Hanım,
Fettah Camii yakınlarındaki evini aynı caminin müezzinine;
Emine Hatun, Taslı Çeşme Caddesi
üzerindeki evini Pazaryeri
Camii imamına;
Resmolu Akide Hanım, Serrac Ali Sokağındaki bir ev
ve altındaki dükkanı Fethiye Camii
imamına,
Ferik Hacı Osman Paşa’nın eşi Emine Belkıs Hanım ise vakfettiği üç evden birinin
gelirini Mekteb-i Sanayi’deki Yalı Camii imamına, birini Hacı Mahmud Camii imamına,
diğerini de Faik Paşa Camii imamına
tahsis etmişlerdi.
Esasında kadınların mahalle camilerinin tamir,
onarım ve bakımı ile buradaki görevlilerin
maaşlarına kaynak sağlayan vakıflarının sayısı, cami görevlilerinin konut ihtiyacını karşılamaya yönelik
vakıflardan çok daha fazladır. Çalışmanın uzamaması adına burada yer verilmeyecek bu tür vakıflarda kadınlar
İzmir’in hemen hemen her camisinin ihtiyaçları için çok sayıda ev ve dükkân vakfederek kaynak oluşturmuşlardır.
Bazı hayırsever kadınlar, cami veya mescitlerde
hatip, vaiz, müezzin, kayyım gibi
kadrolar ihdas ederek vazife ücretlerinin kurdukları vakıflardan ödenmesini sağlamışlardır. Bu durum daimî istihdam alanları
yaratmanın yanında camilerdeki dini hizmetlerin
çeşitlenerek daha geniş bir yelpazede sürdürülmesine katkı sağlamıştır.
Cami Atik Mahallesi’nden
Fatma Hatun, 1723 yılında
vakfettiği 50 kuruşun neması ile Odabaşı
Hacı Ahmed Camii’nde
cuma günleri sabah namazlarından sonra bir vaiz görevlendirdi.
Aynı mahalleden Mehmed kızı Rabia Hatun,
1764 yılında vakfettiği bir miktar paranın
neması ile Hacı
Mahmud Camii’nde çarşamba günleri
sabah namazlarından sonra bir vaiz tayin etti. Aynı cami için
XVIII. yüzyıl ortalarında Osman kızı Havva Hatun ise cuma günleri sabah namazlarından sonra vaaz için bir
nâsih görevlendirdi.
Bu hususla alakalı
olarak dikkat çeken vakıf şartlarından biri de cami ve mescitlerde belli
gün ve gecelerde Kur’an okunması veya
hatim indirilmesi için kadınların daimi görevliler tayin etmiş olmasıdır. Atama kayıtlarına nazaran Kerime Hatun
adlı bir hayırsever kadın, Bölükbaşı
Camii’ne yevmî iki akçe ile cüz okumak üzere bir cüzhân
görevlendirdi.
Aynı dönemde Sabiha Hatun da Hacı Hüseyin
(Başdurak) Camii’nde cuma
ve öğlen namazlarından önce Mülk Suresi okumak üzere bir devirhân
görevlendirerek yevmî üç akçelik ücretinin
vakfettiği Yahudihane gelirinden ödenmesini kararlaştırdı.
Hâce
Hanım Hatun ise 1776 yılında Ramazan ayında Yakup Bey Camii’nde ikindi
namazlarından sonra mukalebe
ile hatm-i şerif okuması için
bir kâri görevlendirerek günlük 4 akçe
tahsis etti.
1749 yılında Mehmed Paşa kızı Ayşe Hanım’ın Cami
Atik Mahallesi’ndeki konağında Yalı
Medresesi için düzenlenen vakfiyenin tesciline şahitlik etmek üzere toplanan mecliste şehirdeki bazı
müderrislerle beraber bir takım tarikat büyükleri ve meşayıh da hazır bulunmuştu. Ayşe Hanım’ın medrese içinde cuma
ve pazartesi geceleri olmak üzere
haftada iki gün hatm-i hâcegân zikrinin icrasını şart koşarak bütçe ayırması onun tarikat kültürü
içinden bir kadın olduğu fikrini
ortaya çıkarmaktadır.
Eğribozî Seyyid Şeyh Mustafa Efendi’nin eşi Ayşe
Hatun, 1840 yılında vakfettiği 1.500 kuruşun nemasıyla
Şeyh Ali Efendi’nin Abdulfettah Camii yakınlarında inşa ettirdiği Mısrî Tekkesi
için birtakım şartlar belirledi. Vakfiyede yer
alan Regaip gecelerinde tekkede yetmiş bin tevhid okunması, hatim
indirilmesi, fakirler için aş
pişirilmesi, semahanedeki çift şamdanlar için balmumu satın alınması gibi şartlar Ayşe Hatun’un tekke için
öngördüğü hayır faaliyetlerinden bazılarıdır.
Moralı Necip Efendi’nin kızı Kamile Nusret Hanım 1892 yılında Esnaf Şeyhi Mescidi civarındaki iki evini Selatinoğlu
Mahallesi’nde yer alan Kadirî Dergâhının ihtiyaçları için vakfetti. Vakfın tevliyetini tekke postnişinlerine bırakan
Kamile Hanım, vakfettiği iki
evden birini yine postnişinliğin ikametine tahsis ederek dilerse evde oturmalarına dilerseler de kiraya
verip gelirini almalarına imkân verdi.
Ferik Hacı
Osman Paşa’nın eşi Emine Belkıs Hanım ise 1901 yılında Mekteb-i Sanayi civarında vakfettiği dört evden birinin
gelirini Çorakkapı’daki Mısrî Dergâhı için ayırdı. Vefatından sonra dergâhın haziresine defnedilme arzusu taşıyan
Emine Belkıs Hanım, evin
geliriyle her sene dergâhta mevlit okutulmasını ve bir kurban kesilerek fukaraya
dağıtılmasını istedi.
Katipzâde Hacı Osman Efendi’nin kızı Esma Hanım’ın 1849 yılındaki vakfiyesi bu
dönemdeki kadınların ziyaret yerlerine olan ilgisini
göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Nitekim vakıf geliriyle her sene Seyyid Mükeremeddin (Emir Sultan)
ve Bahri Baba tekkelerine birer kantar zeytinyağı alınmasını ve kesilecek üç
kurbandan birinin de Bahri Baba Tekkesi bahçesinde kesilmesini şart koştu.
Osmanlı toplumunun dini hayatında mübarek gecelerde
Kur’an okunması, Mevlid kandilinde
mevlit törenleri icra edilmesi, kadir gecelerinde hatim yapılması, ramazan günleri fakir fukaraya iftar
verilmesi, Kurban Bayramı günlerinde kurban kesilerek ihtiyaç
sahiplerine dağıtılması hemen her şehirde
vakıfların sıklıkla karşılaşılan hizmetleri arasındadır. Söz konusu
şartların İzmir’de hemen hemen her kadın
vakfiyesinde yer bulmuş olması kadınların büyük kıymet atfedilen bu günleri hayırlar için bir fırsat olarak gördükleri
anlamına gelmektedir.
Bu hususta şehir kadınlarının dikkat çeken yaygın vakfiye şartlarından biri bilhassa cuma ve pazartesi geceleri Yasin ve Mülk sureleri okunarak kendilerine ve yakınlarına dua edilmesi isteğidir. Ramazan aylarında yaygın şekilde konaklarda fakir fukara için açık kapı iftar verilmesi, iftar saatlerine doğru çeşme ve sebillere kar konulması, Mevlit Kandilinde lokma döktürülmesi gibi gelenekler buradaki dini hayatı diğer birçok şehirden ayıran hususiyetlerdir.