Diğer Vakıflar ve Hizmetler

Osmanlı’da Tanzimat dönemine kadar olağanüstü durumlarda veya sefer hallerinde ordu masrafını karşılamak üzere halktan toplanan her türlü hizmet, eşya ve para şeklindeki vergilere avarız denirdi. Bazı vakıf kurucuları ikamet ettikleri köy veya mahallelerde fakir insanların ödemekte güçlük çektikleri bu vergi yükünü  hafifletmek için gelirleri avarız vergisine tahsil edilen akar veya para vakfetmişlerdir.

Önceleri avarız vergisine tahsis edilen bu vakıfların gelirleri bilahare mahalle veya köy heyetlerinin kararıyla halkın ihtiyaç hissettiği bir takım amme hizmetleri için kullanılmıştır. İzmir’de mahalle avarızı ödemelerine destek sağlamak ve muhtaç durumdaki insanlara yardımcı olmak için kadınlar da vakfiyelerde şartlar belirlemek suretiyle mahallelerinde kurulmuş olan avarız vakıflarına kaynak sağlamışlardır.

Mesela Sayime bt. Ali, medresesi için hazırlattığı vakfiyesinde talebelerin yanı sıra çevresindeki diğer muhtaçları da unutmamış ve at değirmeni gelirini Pazaryeri  Mahallesi avarızına, Karakızlar mevkiinde vakfettiği zeytin ağaçlarının gelirini de buradaki köyün avarıza ayırmıştır.

Yeğenzâde Ahmed Ağa’nın eşi Rabia Hanım ile               Mehmed kızı Nefise Hanım ikamet ettikleri Hatuniye Mahallesi avarızına, Tuzcuzâde kerimesi Hatice Hanım ise Kasap Hızır Mahallesi fakirlerinin hane avarızına vakfiyelerinde bir miktar gelir ayıran kadınlardan bazılarıdır.

Yılandillizâde ailesinden Hâce Fatma Hatun, 1766 yılında vakfettiği çok sayıda emlâkın gelirini evladına bırakmış ancak evlat neslinin kesilmesi halinde tüm gelirin İzmir’in on iki mahallesine eşit bölünüp "hane avarızı" için kullanılmasını istemiştir. Vakfiyede gelirlerin bölüştürüleceği on iki mahallenin ismine yer verilmemesi söz konusu şartın  bütün mahalleleri kapsadığı şeklinde değerlendirildiğinden bu dönemde şehrin avarız esasına göre on iki mahalleden oluştuğu söylenebilir.

XIX. yüzyıl İzmir kadınlarının üzerinde durulması gereken hayırseverliklerinden biri sağlık alanındaki hizmetleridir. 1851 yılında İzmir’de Guraba-yı Müslimin Hastanesi’nin kuruluşundan sonra bu hastanenin genişletilerek büyütülmesi ve birtakım ihtiyaçlarının temininde vakıfların hatırı sayılır  katkısı oldu. Nitekim gelirleri hastaneye gelen hastaların tedavi, bakım, yemek masrafları ile hastane binasının tamir ve onarımına sarf edilmek üzere 1908 yılına kadar sadece kadınlar tarafından 15 vakıf kuruldu.

Bu vakıfların, hastanenin genişletilerek kısmen yeniden inşa edildiği 1896 yılı sonrasına yoğunlaşması şehirde hastane için düzenlenen yardım kampanyalarına hayırsever kadınların da kayıtsız kalmadığı şeklinde değerlendirilmektedir. Tespit edilen kadın vakfiyelerinde hastaneye gelir sağlaması maksadıyla 9 ev, 1 kahvehane, 1 Yahudihane, 1 yağhane hissesi, 125 adet Osmanlı lirası, 55 kök zeytin ve bir bağ hissesi vakfedilmişti.

İzmir Guraba-i Müslimin Hastanesi için vakıf kuran kadınlar arasında Salih Ağa’nın kızı Ümmügülsüm Hatun, Lütfullah Ağa’nın eşi Hâce Fatma Hanım, Kasapbaşızâde Şerif Ahmed Efendi’nin validesi Fatma Hanım, Giridîzâde Mehmed Paşa’nın eşi Nafia Hanım, Kançıbanzâde Halil Efendi’nin kızı Ayşe Hanım, Pasaport müdürü Hayri Efendi’nin eşi Fatma Nesibe Hanım ve Nifli Halil Efendi’nin kızı Rukiye Hanım gibi kadınlar önde gelmektedir.

Hastane için en dikkat çeken vakıflardan biri 1908 yılında Zenci Beşir Ağa’nın zenciye eşi âmâ Zeynep Hanım tarafından kurulmuştur. Hastanede tedavi gördüğü süreçte Ali Ağa Mahallesi Yağcı çıkmazındaki iki katlı evini vakfeden Zeynep Hanım esasında azat edilen ve vakfettiği  eve de sonradan malik olan kadınlardandır. Kadınların hastane için vakıf kurmasında burada tedavi görmüş olmalarının etkisi büyüktür. Söz konusu hastane vakıflarının tamamında hastanenin tamiri ile hastaların ihtiyaçlarını karşılama şartı yer almış ve vakfın tevliyeti, hastane müdüriyetinin tasarrufuna bırakılmıştır.

Mekke ve Medine şehirlerine gösterilen ilgi ve saygının bir tezahürü olarak hac                         yolunda karşılaşılan sıkıntıların giderilmesi, bu şehirlerde ihtiyaç duyulan tesislerin yapımı ve halkının gereksinimlerini karşılamak gayesiyle kurulan vakıflara genel olarak Haremeyn vakıfları denilmiştir. Her sene gönderilen sürre alaylarının yanı sıra Osmanlı topraklarının hemen her tarafında Haremeyn fukarası olarak ifade edilen ihtiyaç sahiplerine iktisadi yardım maksadıyla vakfiyelerde şartlar belirlenmiştir. İzmir vakfiyelerinde Haremeyn fukarası için tahsisat ayrılmasına sıkça rastlanması mukaddes beldelere gösterilen ta’zim ve saygının bir yansımasıdır. Nitekim çoğu vakfiyede yardım yapılmanın yanı sıra hemen her vakfiyenin sonunda evlat neslinin kesilmesi ya da hayır cihetinin ortadan kalkması halinde vakıf gelirinin Haremeyn fukarasına ulaştırılması vasiyet edilmiştir. Kadınlara ait 14 vakfiyede Mekke ve Medine fukarası için emlak ve para vakfedildiği tespit edilmektedir.

Mesela XVIII. yüzyıl ortalarında Dervişzâde kızı Ayşe Hanım, her sene 20’si Mekke, 20’si de Medine şehri için olmak üzere vakıf nâzırı tarafından 40 Kilisî altının kutsal topraklara ulaştırılmasını istemiştir. Aynı yüzyılda Alaybeyi Ahmed Ağa’nın eşi Ayşe Kadın 30 kuruşun nemasını, Denizlili Hacı Ali’nin kızı Hatice Hanım ise iki Rumhanenin gelirini aynı amaç için tahsis etmiştir. İzmir’de Osmanağa adıyla bilinen su yolunu inşa eden el-Hac Osman Ağa’nın hayırsever kızı Emine Molla, Müftü Camiinde büyük bir kütüphane kurmuş olan Tuzcuzâde Kerimesi Hatice Hanım, Sirozlu Yusuf Paşa’nın kızı Nafia Hanım, İzmir belediye reislerinden Eşref Paşa’nın eşi Fatma Zehra Hanım, Manisalı Hacı Halil Ağa’nın eşi Hatice Reşide Hanım ve Resmo muhacirlerinden Sadiye Hanım bu maksatla vakıf kuran kadınlardır.  

Katipzâde ailesine ait neredeyse bütün vakfiyelerde Haremeyn fukarasına yönelik yardım şartları yer alır ki aynı hassasiyeti ailenin kadınlarında da görmek mümkündür. Nitekim Katipzâdelerden Hacı Osman Ağa’nın kızı Esma Hanım 1849 yılında kurduğu vakfın gelirinden 1000 kuruşu, aynı aileden Ahmed Efendi’nin kızı Hatice Hanım da 1898 yılındaki vakfiyesinde 10 adet yirmilik mecidiyeyi bu amaçla vakfeden hayırsever kadınlar oldu. Söz konusu vakıflar dışında konuyla alakalı olarak zikredilmesi gereken bir diğer husus çoğu kadın vakfiyesinde öngörülen hizmet cihetlerinin ortadan kalkması veyahut evlat neslinin inkıraza uğraması halinde vakıf gelirlerinin büyük oranda Haremeyn fukarasına aktarılması şartının benimsendiğidir.

Servet ve nüfuz sahibi kadınların cemiyet hayatında dikkat çeken hayırlarından biri hizmetkarlarını ya da azatlılarını vakıf gelirlerinden daimî şekilde yararlanan mürtezika arasına dahil etmeleridir.

Mesela Dervişzâde Ayşe Hanım vakıf gelirinden hizmetkarı Şefika Hatun’a yevmî 8 akçe,

Gedusîzâdelerden Mehmed Ağa’nın kızı Ayşe Hanım ise azatlısı Rukiye’nin oğlu için senevî 20 kuruş,

Kasapbaşızâde Şerif Ahmed Efendi’nin validesi Fatma Hanım da Bozyaka’da vakfettiği 15 dönüm bağı, oğlu Ahmed’in mutekası Zenci Said Efendi’ye vakfetmiştir.

Hacı Sinanzâde ailesinden Fatma Hatun, vefat eden kardeşi Ahmed Ağa’nın azatlısı Ümmügülsüm Hatun için 1795 yılında Kefeli Mahallesi’nde bir ev vakfetmiş, Ümmügülsüm’ün vefatından sonra da evin onun evlatları tarafından kullanılmasını kararlaştırmıştır.

Giridî Mustafa Efendi’nin kızı Hamamcı Adile Hanım, önce 1850 yılında Cami Atik Mahallesi’ndeki evini vefatından sonra manevi kızı olarak nitelendirdiği Fatma Hediye’ye bırakmış, yaklaşık yedi yıl sonra hazırlattığı ikinci vakfiyede ise hem Fatma’yı hem de onun kocası Maksud b. Üveys’i vakıftan yararlanacaklar olarak birlikte zikretmiştir. Adile  Hanım’ın, aralarında nikah kaim oldukça birlikte oturmalarını, araları açıldığı taktirde sadece Fatma’nın vakıftan yararlanmasını istemesi ona olan düşkünlüğünün de bir tezahürüdür.

Cami Atik Mahallesi’nden Çizmeci Hacı İbrahim Edhem Efendi’nin eşi ve Çömezzâde (Bolpaçazâde) Mehmed  Efendi’nin kızı Samiye Hanım’a aittir. O da 1902 yılında manevi kızım dediği Karşıyakalı Bekir Ağa’nın kızı Fatma Hanım için Çömezzâde sokağındaki evini vakfetmiştir.

İzmir’deki kadın vakıfları içinde genel olarak ailenin ve evladın çıkarı için kurulan vakıfların sayısı oldukça azdır. Kadınların umumiyetle vakfı halka yararı dokunacak şekilde infak aracı olarak görmesi burada vakfın hayır ile özdeşleştiği anlamına gelmektedir.

 

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Yayın No: 29 İzmir, Aralık 2022 ŞEHİR, KADIN VE HAYIRSEVERLİK: OSMANLI DÖNEMİ                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     İZMİR KADIN VAKIFLARI Yasin Taş Doç.Dr.Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

 

 

 

İzmir’li Ayşe Hanım

 

Üst bölümde Osmanlı döneminde vakıf kuran kadınlar hakkında bazı bilgiler paylaştık. Yapılan alıntılar orijinal çalışmaların küçük bir kısmı. Bilgileri özetleyerek veya kısaltarak vermeye çalıştım. Osmanlı döneminde kadınların sosyal hayatın dışında olmadığı anlaşılmaktadır. İslam dininin kendi mülkü ve parasına sahip olma hakkı verdiği kadınlarımız bu haklarını insanlara hayır amaçlı vakıflar ile değerlendirmişler, kültürümüze abide eserler kazandırmışlardır.

Örnek Osmanlı hanımlarından birisi de İzmirli Ayşe hanımdır. Ayşe Hanım, İzmir ve çevresinde kaptan-ı deryalık görevlerinde bulunan Derviş ağa zade Mehmed Paşa’nın kızıdır. Dedesi, kayıtlarda kıdvetül-emasil-i vel akran ve umdetül ayan olarak anılan Derviş ağa Birgi ayanlarından-(ayan mültezimlik yapan aileler-hayırsever bir kişi olan Derviş Ağa, eşi, Bergamalı Hazinedarzâde Mustafa Efendi’nin oğlu Müderris Mehmed Efendi, babası ise Osmanlı derya beylerinden Derviş Ağa zade Mehmed Paşa'dır. Ayşe Hanım'ın dedesi Derviş ağa zikredildiği gibi Birgi ayanlarından olup hayırsever biridir. 5 Mayıs 1664 tarihli vakfiyesine göre Derviş ağa Birgi pazarında bir cami ve darülhadis medresesi yaptırmış, 10 dükkan,1 fırın,1 kahvehane ve 8 zeytin bahçesini akar olarak vakfetmiştir. Vakfiyesi olmamakla birlikte Derviş Ağa'nın İzmir Pazaryeri’nde 1 mescid ve bir darül kurra medresesi daha inşa ettirmiş, müderrisin maaşını Birgi’deki vakfından ödemiştir. Ayşe Hanım'ın babası Mehmed Paşa’nın devlet hizmetine nasıl girdiği bilinmemekle birlikte yaptığı görevler bilinmektedir. Mehmed Paşa 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren İzmir derya beyliği, Midilli Mutasarrıfı(1670)1679 da Sığla Mutasarrıfı ve mirimiran rütbesiyle Muğla mutasarrıflığı(1681) yapmıştır. Mehmed Paşa’yı 1699-1701 yılları arasında Ümera-i bahriye sıfatıyla Rodos’u idare ederken görüyoruz. Paşa 1724 yılından önce vefat etmiştir. Ayşe Hanım’ın hangi yılda doğduğu bilinmiyor ama medrese talebelerinin ifadesine göre 7 Aralık 1757 günü vefat etmiştir.

Dervişzâde Ayşe Hanım, bugünkü Konak Meydanı’na inşa ettirdiği medrese ve cami için üç ayrı vakfiye hazırlatmıştır. Birbirinin devamı durumundaki bu vakfiyelerden ilki 4 Nisan 1749 tarihli olup medrese binasının ve bazı zeytinlik bahçelerin vakfedilmesine dairdir. İkinci vakfiye medreseye akar olmak üzere yeni mülklerin vakfedilmesi ve şartları hakkında olup 7 Haziran 1754 tarihlidir ve ilk vakfiyenin tarih ve şartlarını da içermektedir. Üçüncü vakfiye ise cami binasının ve buraya gelir getiren mülklerin vakfedilmesine dair olup 30 Mart 1755 tarihlidir.1755 yılının ilkbaharında da medresenin avlusuna, bugün Yalı Cami olarak bilinen mescid tarzındaki küçük cami yapılmıştır. Ayşe Hanım Hisarardı-Hasan Bali değirmeninin taşının yarısına sahip olduğu, buranın gelirini Hatuniye camiine kar alınması ve dedesinin yaptırdığı Derviş ağa mescidine mum alınması için vakfetmişti.

Ayşe Hanım 1749 tarihli ilk vakfiyesinde medrese binası ile 667 kök zeytin ağacını vakfetti.1754 yılına gelindiğinde Ayşe Hanım, daha önce vakfettiği zeytin ağaçlarıyla beraber yeni mülklerin vakfedildiği bir vakfiye daha hazırlattı. Bu vakfiyede vakfedilen mülkler; medresenin yanında bulunan iki katlı konak, Cami Atik Mahallesi’nde bulunan ve kirada olan 3 ev ile 6 adet dükkândaki yarı hisseler, Fazlıoğlu Hanı’nın yarı hissesi, Hasan Hoca Mahallesi’nde bir bab dükkân, Sabunhaneler civarında deniz kenarında Osman Paşa Sarayı denilen konak ve bu civarda işletmekte olduğu bir bab kılcı karhanesi ile sabunhane atölyesidir. Ayşe Hanım, medresedeki her hücreye yevmî 6’şar akçe vazife belirledi ancak bu miktarın tüm talebelerin ihtiyaçlarına yetmeyebileceğini düşünmüş olmalı ki normalde medrese dışından görevlilerin yaptığı bazı görevleri talebelerin yapmasına imkân tanıdı. Bu doğrultuda ihtiyacı olan talebelerden dileyenlerin, müderris ve nazırın da uygun görmesiyle medrese kapılarının açılıp kapatılması, kandillerinin yakılması ve medresenin umumi temizliğinde ücret mukabilinde görev almalarına izin verdi.

Ayşe Hanım vakfından Cami-i Atik Mahallesi’nde bulunan Tuzcuzâde Darülkurra Medresesi dahilindeki 10 hücrenin her birine yevmî 1’er akçe, tâlim-i Kur’an eden müderrise 4 akçe veriliyordu. Yine Ayşe Hanım vakıf gelirinden artan fazla gelirin 20 altınını Mekke,20 altınını Medine fukarasına gönderiyordu. Dedesi Derviş Ağa’nın Pazaryeri Mahallesi’nde yaptırdığı Darülkurra medresesinin 9 hücresinin her birine yevmî birer akçe verilmesini istedi. İzmir merkezinde hem medrese hem de cami inşa eden tek kadının Ayşe Hanım olduğunu söylemek mümkündür. Eşi Mehmed Efendi kendisinden önce vefat ettiği ve bila-veled (çocuksuz(olduğu için) Ayşe hanım vakfı yeğeni Mehmed efendi ve evlatları tarafından idare edildi. 

( İzmir Kadın Vakıfları 3 İzmirli Ayşe Hanım başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 4.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu