KUR’AN’A GÖRE ÜMMET-İ MUHAMMED’İN ÖZELLİKLERİ
Kur’an’a göre
bütün müminler kardeştir ve üstünlüğün ölçüsü
takvadır. Müslümanların başka hiçbir toplumda görülmeyen din/iman kardeşliği bağıyla birbirlerine
bağlanmaları, onları tek bir yürek, tek bir
vücud ya da sağlam bir bina haline getirir. Kur’an’ın
ümmet adını verdiği Müslümanlar topluluğu tek bir
ümmettir. Ümmetin ayırt edici vasıflarını belirleyen en önemli kaynak da Kur’an
ve sünnettir. Kur’an ve Sünnet, bu ümmeti diğerlerinden ayıran
en önemli etkendir. İslam ümmeti, akide,
ibadet, kulluk, cihad, emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker ümmetidir. İslam
dininin hedefi olan ideal ümmetin ilk örneği, Medine’de Hz.
Peygamber (sav) tarafından yetiştirilmiştir. Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğinden sonra
kıyamete kadar ona inanıp, tabi olan Müslümanların oluşturduğu büyük topluma
Ümmet-i Muhammed denir.
Ümmet-i
Muhammed’in diğer ümmetlerden farklı ve üstün vasıfları bulunmaktadır. Bu husus
Allah-ü Teala (cc) tarafından, Bakara suresi 143. ve Âl-i İmrân suresi 110. ayetlerde
ilan edilmiştir. (“İşte böylece insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size
şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık” (Bakara 143), (“Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz,
insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz” Al-i İmran 110)
Peygamber
Efendimiz (sav) de hadis-i şeriflerinde bu hususu bizlere bildirmiştir. “Sizler, yetmiş ümmetin tamamlayıcılarısınız. Allah
nezdinde bunların en hayırlıları ve en değerlilerisiniz” (Tirmizî, Tefsîr
(Âl-i İmrân); Ahmed b. Hanbel, V, 3, 5). Hz. Peygamber
hesap gününde, “ümmetim ümmetim” diye şefaat talep
edecektir
(Buhârî,
Tevhid, 36).
“Ümmetim dalalet üzerinde ittifak etmez”
(İbn Mâce, Fiten, 8;
Tirmizî, Fiten, 7)
hadisleri örnek olarak zikredilebilir.
Ümmet-i Muhammed’in diğer ümmetlerden ayrılan pek çok özelliği olmasına
rağmen, zannımca en belirgin özelliği tevhid inancına sahip olması, tevhid
inancının temsilcisi ve tevhid inancına sahip çıkmasıdır. Tevhid inancının
muhtevası bizzat Yüce Rabbimiz (cc) tarafından İhlas suresinde bildirilmiştir. (“De ki: “O, Allah’tır, tektir. Allah sameddir. Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” İhlas 1,2,3,4) İlk peygamber Hz.Adem (as)
ile son peygamber Hz. Muhammed (sav) arasındaki bütün peygamberler insanları
tevhid inancına çağırmışlardır. Tevhid inancı, Allah-ü Teala (cc) ya kendisini
vasfettiği şekilde iman etmektir. (“ Senden önce
hiçbir peygamber göndermedik ki ona:‘Benden başka ilah yok, öyleyse yalnız bana ibadet edin!’ diye vahyetmiş olmayalım. Enbiya25”)
Ümmet-i Muhammed
kesin bir kabulle eşi ve benzeri bulunmayan Allah (cc) a inanır. Bu tevhid
akidesi ve Ümmet-i Muhammed’i diğer ümmetlerden ayıran en önemli özelliktir.
Ümmet-i Muhammed aynı zamanda tevhid akidesini, ilk günkü gibi koruması
özelliği ile diğer ümmetlerden daha üstün bir konuma erişmiştir.
Ümmet-i
Muhammed sahih imanın yegane temsilcisi olarak, Kur’an’ı Allah (cc)’tan geldiği şekliyle
muhafaza etmeleri sebebiyle Allah (cc)’ın uluhiyyetini, şanına yakışır en doğru şekilde tanıyan
kimselerdir. Çünkü İslam dini Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere “Allah’ın
yoludur”. (“ De ki: “Asıl doğru yol
ancak Allah’ın yoludur.” Bakara 120) Çünkü Yüce Rabimiz (cc)in
katında başka bir dinin geçerliliği yoktur. (“Kim İslâm’dan başka
bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul
edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır. ”Al-i İmrân
85)
Kur’an-ı
Kerim de bildirildiği üzere Allah-ü Teala (cc) daha önce Ehl-i Kitap (Yahudi ve
Hristiyanlar) tan aldığı gibi Ümmet-i Muhammed’den de ahit almıştır. Ümmet-i
Muhammed, Hz. Peygamberin (sav) Allah katından getirdiği bütün hükümleri
kabul ettiklerine dair söz vermişlerdir ( “Allah’ın üzerinizdeki nimetini, sizden aldığı sağlam
ahdini hatırlayın; o zaman, “İşittik ve itaat ettik” demiştiniz. Allah’tan
korkun; şüphesiz Allah kalplerin içindekini bilmektedir.” Mâide7).
Peygamber Efendimizin (sav) bu
hususta: (“-Hesap günü- Size şahitlik yapacağım… Allah’a yemin
olsun ki, benden sonra sizin şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat dünya
hususunda birbirinizle rekabete, çekememezliğe
düşmenizden korkuyorum” Buhârî, Rikâk, 53,
Cenâiz, 71, Menâkıb, 22; Müslim, Fezâil, 30.) buyurarak, ümmetinin tevhid inancını
muhafaza edeceğini haber vermiştir. Ve ümmetin, batıl
karşısında kıyamete kadar tevhid için mücadele veren tek taraf olacağını da şöyle
bildirmiştir: (“Ümmetimden hak üzere sabit bir
grup daima bulunacaktır. Bir grup Müslüman, onun (hak) için kıyamete kadar
mücadeleye devam edecektir. Hatta onlar bu haldeyken Allah’ın emri gelecek
(kıyamet kopacak) tır.” Buhârî,
Menâkıb, 24; İ’tiŞam, 10; Tevhid, 29; MüŞlim, İmâre, 53, Ebû
Dâvud, Fiten, 1, Cihâd, 4; Tirmizî, Fiten, 51; İbn Mâce, Mukaddime,
1; Ahmed b. Hanbel, IV, 93, 99; Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî,
Şünenü’d-Dârimî, Daru İhyai’Ş-Şünneti’n-Nebeviyye,
y.y., tŞ., Cihâd, 38.
Hz.
Peygamber (sav) Bir başka hadis-i şeriflerinde ise “Bu ümmetin durumu,
kıyamet kopuncaya kadar dosdoğru
(Şırat-ı müstakim üzere) devam edecektir”, Buhârî, İlim, 13, Humus, 7;
Ahmed b. Hanbel, IV, 99, 101. ve “Allah sizi üç özellikten himaye
edip korudu: Hepinizi helak edecek olan peygamberinizin bedduasından, batıl
ehlinin hak ehline galebesinden (yok etmesinden), dalalet üzere
birleşmenizden”.
Ebû Dâvud, Fiten, 1.buyururken,
ümmetinin dalalet üzere birleşmeyeceğini ayrıca da
bildirmiştir. Tirmizî, Fiten, 7; İbn Mâce, Fiten, 8;
Ahmed b. Hanbel, VI, 396; Dârimî, Mukaddime, 8.
Kur’an-ı Kerim de son hak dinin temsilcileri
olan Ümmet-i Muhammed’e, tevhid akidesini muhafazaya devam etmesi için önemli
ilahi uyarılar yapılmıştır. “ Ehl-i
kitap’tan bir kısmı istediler ki sizi saptırsınlar. Oysa onlar ancak
kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar. Âl-i İmrân 69).
Hz. Peygamber (sav) de önceki ümmetlerin
istikametten nasıl uzaklaştıklarını bildiği için bizlere uyarılarda bulunarak,
ders almalarını istemiş ve bu doğrultuda onları
yetiştirmiştir. Bundan dolayı, “Hıristiyanların İsa hakkında haddi
aştıkları gibi siz de benim hakkımda haddi aşarak olmadık niteliklerle beni
nitelemeyin. Bunun yerine ‘Allah’ın kulu ve elçisi’ deyin”, buyurmuştur. Buhârî, Enbiyâ, 49; Ahmed b. Hanbel, I, 24,
47, 55.
Bakara
sûresinin son ayetleri, Ümmet-i Muhammed’i tevhid inancı ve teslimiyet
bakımından övmektedir. Bu ayetlerin nüzul sebebi hakkındaki iki rivayetten
birisi şöyledir: Bakara suresinin 284. Ayeti nazil olduğunda (“Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a
aittir. İçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba
çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder; Allah her şeye
kādirdir. Bakara 284) ayetteki sorumluluğun
ağırlığını kaldıramayacağını düşünen sahabeler durumlarını Rasulullah (sav) a
arz ettiler. Resulullah (sav)”Şizler de önceki ehl-i kitap gibi dinledik ve isyan ettik mi demek
istiyorsunuz? Dinledik, itaat ettik. Rabbimiz senden mağfiret
dileriz ve dönüş ancak
sanadır, deyiniz’
buyurdu. Onlar da bu cümleleri
okumaya
başladılar ve bunu alışkanlık haline getirdiler. Bunun üzerine Yüce Allah (cc) (“Allah’ın
elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında
ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş
sanadır” dediler. Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle
yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi
kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden
öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz
şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle
muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa
karşı bize yardım et!” Bakara 285-286)
Ümmet-i
Muhammed, “Yarattıklarımız
içinde, daima Hakka giden yolu gösteren
ve onunla adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır” (A’râf 181)
ayetinde belirtildiği gibi tevhid akidesini bütün ümmetlere
taşıma görevini her zaman sürdürecektir. Önceki ümmetler de tebliğe ilk muhatap
olduklarında tevhid inancını kabul etseler de sonra bu inançtan saptılar. Ve
bazıları topluca helak oldular. Oysa Ümmet-i Muhammed tevhid inancına Kıyamet’e
kadar sahip çıkacağı gibi diğer vazifelerini de yerine getirmeye azmetmiştir.
En azından bir kısmı bu azim ve iradeye sahiptir.
İkinci olarak Ümmet-i Muhammed’in önemli bir
özelliği Yüce Rabbimiz (cc) tarafından Kur‘an-ı Kerim’de hayırlı ümmet olarak
vasıflandırılmış olmasıdır. (“Siz, insanlar için ortaya
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten
alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” Âl-i İmrân 110). Rasulullah (sav)
Efendimiz de bu durumu (“ Ümmetimin misali yağmura benzer. Onun
öncesi mi hayırlıdır, sonrası mı bilinmez” buyurarak, hadis-i şerifleriyle teyid etmiştir. Tirmizî, Emsâl,
6; Ahmed b. Hanbel, III, 130, 143, IV, 319. İbn Hacer bu hadisin
diğer tarikleriyle sahih derecesine vardığını söyler (VII,
8-9).
Kur’an-ı
Kerim Ümmet-i Muhammed’in Allah tarafından seçilmiş bir
ümmet olduğunu belirtmektedir. “Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti
ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde
olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da “müslümanlar” adını verdi
ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi,
namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O
ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır. Hac 78)