Adını Unutan Kadın-15

...

“Merhaba kızım,” dedi babası hafif bir buruk tebessümle, “Nasılsın kızım?” dedi.

Vedia’nın yutkunması zor oldu; Aylar sonra duyduğu o ses, bir yandan geçmişin yaralarını açarken diğer yandan da umut aşılıyordu. Söylemekle söylememek arasında gitti geldi.

Yutkunarak, “Baba… şimdilik iyiyim. Hastayım. Biliyorum tedavim zor ama dayanmaya çalışacağım.”

Babası sessizliğin ardından, “Ben burada yaşlandım, kızım. Seni görmek isterdim. Türkiye’ye dönmek niyetindesin, değil mi?” diye sordu, içten ve hafif endişeli bir tonda.

Vedia, kararlılıkla, “Evet baba, artık dönmek istiyorum. Doğduğum ve çocukluğumu yaşadığım topraklara, kendime, köklerime dönme zamanı diye düşünüyorum,” dedi.

Baba, derin bir nefes aldı ve “Orada seni daha iyi anlayacaklar. Türk doktorları, senin gibi kadınlara sahip çıkar. Bu doğru bir karar olsa gerek…” dedi.

Telefonun ucundaki bu küçük anlamsız destekten hiçbir beklentisi yoktu. Vedia’nın yüreğine güç yerine buruk bir acı verdi. Bu, zaten çok uzun zaman önce içinden sökülüp atılmış bir köktü. O kök, artık toprak tutmuyordu veya toprak o köke sahip çıkmıyordu. Ses hâlâ aynıydı, sert ama boş. Kırılmamış ama içi boş bir kabuk gibi.

“Geçer... üzülme... güçlü ol...”

Sözleri öyle yabancıydı ki Vedia bir an için babasının gerçekten orada olup olmadığını bile sorguladı.

Sanki biri, onun sesini taklit ediyordu. Sanki bir sanrı, bir yankı konuşuyordu karşıdan. Yüreğine güç değil, buruk bir acı verdi bu sözler. Çünkü güç, şefkatten gelir. Ve Vedia bu sesi, çocukluğundan beri hep aynı tonda duymuştu. Uzak, mesafeli, yargılayan bir tonda. Onun incinmişliğine, düşmüşlüğüne, başarısızlığına yer olmayan o ses… “İyisin sen,” diyordu aslında.

“Benim gibi olursan iyisin.”

Ama Vedia hiçbir zaman onun gibi olmamıştı. Ve hiçbir zaman “olması gereken biri” gibi sevilmemişti. Araya mesafeler, tatsızlıklar, anlamsızlıklar girip katmerleşmesi uzun zaman olmuştu. 

Bu bir soğuma değil, sessiz bir terk edilişti. Ama kimse terk ettiğini söylememişti. 

O yüzden ne yas tutulmuştu ne de helalleşme yaşanmıştı. Her şey birden değil, azar azar kopmuştu. Bir telefon eksilmişti. 

Bayramlar sessiz geçmişti. 

Doğum günleri unutulmuştu. 

Bunların toplamı, şimdi kanser kelimesiyle aynı telefonda buluşmuştu. 

Baba, duymak istemediği her cümleyi, “Hallederiz.” diyerek geçiştirirdi. Oysa bu, geçiştirilecek bir yara değildi. Bu, kabuğu kazınmış bir geçmişin kanayan noktasıydı. Vedia'nın sesi titremedi telefonda, ama içi sarsıldı.

Babasına bir şey söylemek istemedi. Çünkü yıllar içinde onu gayet iyi öğrenmişti. 

Bazı insanlar, acıyı sadece mantıkla karşılarlar. Ve o insanlar, acıyı yalnızca "problem" olarak görürler. Empati değil, çözüm önerirler. Oysa Vedia’nın ihtiyacı bir çözüm değil, görülmekti. 

O hiçbir zaman görülmemişti. 

Yalnızlık, en çok da gidecek yerin kalmadığında daha çok acıtıyordu.

Telefon kapandığında, odada ağır bir sessizlik kaldı. Ama asıl sessizlik, yıllardır içindeydi zaten. 

O sessizlik, babasının sesinden bile daha kalındı. İradesi dışı gözlerinden akına gözyaşı yanaklarına oradan da göğsü üstüne dökülüyordu. Sanki gözleri değil, yıllarca bastırılmış birikimi dışarıya çıkarıyordu. 

O yaşlar, yalnızca bir hastalığın değil, ömrün toplam acısının bir izdüşümüydü. İçinde taşıdığı her cümlesi yarım kalmış konuşma, her yutulmuş çığlık, her "boş ver" diyerek üstü örtülmüş yara, şimdi tuzlu bir ıslaklıkla bedeninden dökülüyordu. 

Ne gözkapakları direndi ne elleri silmeye davrandı. Çünkü bu ağlayış, bir eylem değil, bir çöküştü. İçindeki surlar yıkılıyor, en korunaklı zannettiği yerden çatlaklar sızıyordu. 

Yanaklarından süzülen yaşlar, göğsüne ulaştığında, tam da teşhisin konduğu yere damlıyordu—bir çeşit bedenî isyan, duygusal tören gibi. 

Sanki gözleri, hastalığı onun yerine ağıtla mühürlüyordu.

...

Ga-310725

...

Devamı var

...



( Adını Unutan Kadın-15 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 4.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu