KASTAMONU
İslâm coğrafyacılarının eserlerinde Kestamûniyâ, Kastamûniye, Kastamûnî;
Bizans kaynaklarında Kastamon; Ortaçağ Batı kaynaklarında Castamea, Casstimana,
Castemol şeklinde anılan şehrin adı Osmanlı dönemi kaynaklarında genellikle
Kastamoni olarak geçer.
Kastamonu yöresi tarihinin Alt Paleolitik-Yontma Taş safhasına kadar
indiği, Tahta ve Malak köylerinde bu safhaya ait ele geçen buluntulardan
anlaşılmaktadır.
Kastamonu yöresini Türkler’in hangi tarihte fethettiği belli değildir.
Ancak 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Selçuklular’ın maiyetinde Türk
boylarının kısa süre içinde Anadolu’nun batı uç bölgelerine yayıldığı ve bu
arada Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’a bağlı beylerden Emîr
Karategin’in 1084 yılından sonra kısa süre de olsa Kastamonu yöresinde hüküm
sürdüğü bilinmektedir. Ardından Bizans hâkimiyetine giren Kastamonu, İmparator
Aleksios Komnenos zamanında Dânişmendliler tarafından fethedildi.
Kastamonu ve yöresi, XII. yüzyıl sonlarında Anadolu Selçukluları’nın uç
beyi olan Emîr Hüsâmeddin Çoban’ın kurduğu Çobanoğulları Beyliği’nin idaresi
altına girdi. Bir asır kadar süren bu hâkimiyet, Çobanoğulları topraklarının
XIV. yüzyıl başlarında Kastamonu ve Sinop civarında kurulan Candaroğulları
Beyliği tarafından ilhak edilmesiyle sona erdi. Bu ilhaktan bir süre sonra
Kastamonu beyliğin merkezi haline getirildi.
Candaroğlu II. Süleyman Paşa ise Osmanlı Beyliği’nin himayesinde
hükümdarlığını ilân etti. Böylece ikiye ayrılan beyliğin merkezlerinden birisi
Sinop, diğeri Kastamonu oldu. Kısa bir süre sonra I. Murad beyliğin Kastamonu
şubesini Osmanlı topraklarına katınca Kastamonu da Osmanlı idaresine girmiş
oldu. Yıldırım Bayezid döneminde Süleyman Paşa’nın Osmanlılar’a karşı Kadı
Burhâneddin ve Karamanoğulları gibi beyliklerle ortak hareket etmesi Yıldırım
Bayezid’in Kastamonu üzerine yürümesine yol açtı. Büyük bir ordu ile Candaroğlu
ülkesine giren Yıldırım Bayezid beyliğin Kastamonu şubesini Osmanlı
topraklarına dahil etti. (1392)
Fakat Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Timur tarafından Candaroğulları
Beyliği’nin Sinop şubesinin başında olan İsfendiyar Bey’e verildi. Nihayet
İstanbul’un fethinin ardından Anadolu’nun birliği siyasetini ön plana çıkaran
Fâtih Sultan Mehmed, Candaroğulları Beyliği’ne son vererek (1461) Kastamonu ve
yöresini kesin biçimde Osmanlı topraklarına ilhak etti.
Kastamonu’yu “Türkmen’in kaidesi” olarak anan Kâtib Çelebi kalenin yüksek
bir kaya üzerinde yer aldığını ve küçük olduğunu belirtir. Şehir Çobanoğulları
döneminde cami, mescid, hamam, dârüşşifâ ve zâviye gibi eserlerle donatılarak
fiziki olarak genişledi. Candaroğulları dönemde şehri ziyaret eden İbn Battûta
burasını Anadolu’nun en büyük, güzel ve fiyatlar bakımından ucuz bir beldesi
olarak tavsif eder.
Kastamonu ve çevresi, Türkler’in Anadolu’ya geldiği erken dönemlerden
itibaren yoğun bir iskâna sahne oldu.
Kastamonu, Osmanlı döneminde diğer Anadolu şehirlerinin pek çok özelliğini
gösteren ekonomik ve ticarî faaliyetlere sahipti. 1550-1600 yılları arasında
şehirdeki vakıflara ait olmak üzere en azından bir bedesten, beş han ve 165
dükkân mevcuttu. Debbâğ grubunun olması ise şüphesiz buradaki Ahîlik
teşkilâtının ve geleneğinin fonksiyonuyla ilgilidir. XIX. yüzyılda Kastamonu
şehrinde yirmiye yakın medrese ile on kütüphane ve iki matbaa mevcuttu. Ayrıca
burada bir de sanayi mektebi vardı. Bu durum, şehrin eğitim bakımından ileri
sayılabilecek bir seviyeye ulaştığını gösterir.
Çobanoğulları döneminden itibaren önemli bir kültür potansiyeline sahip
olduğu anlaşılan Kastamonu şehrinde birçok ilim adamı ve şair yetişmiştir.
Şehirde Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlı dönemlerinden kalma birçok
tarihî eser de mevcuttur.
Atabey Camii 1273 ve Medresesi, İbn Neccâr Camii 1353, Candaroğlu İsmâil
Bey Külliyesi 1454, Nasrullah Paşa Camii 1506 ve Köprüsü, Mimar Sinan yapısı
Ferhad Paşa Camii 1559, Sinan Bey Camii 1571, Pervâneoğlu Ali Şifâhânesi, Cem
Sultan’ın yaptırdığı Karanlık Bedesten, Urgan Hanı 1748 ve günümüze ulaşan
Cemâleddin Frenkşah Hamamı 1263, Vakıf Hamamı bunların en önemlileridir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2000 yılı istatistiklerine göre
Kastamonu’da il ve ilçe merkezlerinde 338, kasabalarda sekiz ve köylerde 1994
olmak üzere toplam 2340 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı yetmiş
altıdır. İLHAN ŞAHİN
SİNOP
Karadeniz’in Anadolu kıyılarının en önemli doğal
limanı olup Akliman ismiyle anılan Sinop’un eski adı Yunanca Sinopolli’dir.
Müslüman yazarlar şehrin adını “Sanub” olarak yazmışlardır. Erken Osmanlı
kroniklerinde ise bu ad “Sinab” veya “Sinub” şeklinde geçer.
Sinop yöresinde Kalkolitik (m.ö. 5500’lerden
itibaren), Tunç çağı ve Demir çağı yerleşimleri tesbit edilmiştir.
XI. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’nun Türkler
tarafından fethi sürecinin ilk döneminde diğer kıyı şehirleri gibi Sinop da
Bizans egemenliğinde kaldı. Bu arada Çankırı, Kastamonu ve Sinop yörelerinin
Kara Tegin tarafından fethedildiği Dânişmendnâme ve Anna
Komnena’ya dayanılarak belirtilir. XIII. yüzyıl başlarında Trabzon’daki
Komnenoslar’ın egemenliğine giren Sinop, I. İzzeddin Keykâvus tarafından 2
Kasım 1214 tarihinde fethedildi.
1243 tarihinden sonra IV. Kılıcarslan - II. İzzeddin
Keykâvus arasındaki rekabet sırasında Trabzon Rumları kısa bir süre Sinop’ta
tekrar egemenlik kurdu. (1259) Şehir IV.
Kılıcarslan tarafından, geri alan Muînüddin Süleyman Pervâne’ye temlik etti.
Pervâneoğulları döneminde Sinop’ta önemli eserler yapıldı, Fahreddîn-i Irâkī,
Şeyh Müeyyedüddin Mahmûd el-Cendî gibi bazı tanınmış bilim ve düşünce adamları
buraya geldi. 1324 tarihinden sonra Sinop, Kastamonu Candaroğlu beyi Süleyman
Paşa tarafından ele geçirildi.
Neşri ve Aşıkpaşazade’ye göre Yıldırım Bayezid’in
İsfendiyar Bey’e Sinop ve çevresini bırakmıştır. Fâtih Sultan Mehmed, Karadeniz
bölgesinin tamamında egemenlik kurmak için harekete geçince 1461 de Sinop ve
çevresini savaşmadan ele geçirdi, dirlik verdiği Candaroğlu İsmâil Bey ve
sipahilerini Rumeli yakasına sürdü. Böylece Sinop’ta Osmanlı idaresi kurulmuş
oldu. 1530 tarihli kayıtlara göre Sinop’ta iki cuma camii, yirmi bir mahalle ve
bir medrese bulunuyordu.
XV-XVI. yüzyıl tahrir ve evkaf kayıtlarına göre Sinop
şehrinin fizikî yapısının oluşmasında önemli rol oynayan Sultan Alâeddin
(Câmi-i Kebîr / Ulucami 1267-68), İbrâhim Bey (Kale 1341), Meydankapı camileri,
Arslan 1351, Sirâceddin, Ulubey 1359, Demirli, Kapan 1369-70, Saray (Hoca
Mukbil, 1374-75, Şekerhâne, Sûfî Bayezid (Hoca Şâhin), Akdoğan (Çarşı),
Balatlar, Hıdırlık, Tayboğa (Seyyid Bilâl) ve Unpazarı mescidleri
bulunmaktadır. Şer‘iyye sicillerinde ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde
bunlara ek olarak Süleymaniye, Yenicami, Ayasofya, Kefevî (XVI. yüzyıl), Mehmed
Ağa 1631 camileriyle Şeyh, Debbâğhâne, Kubad Efendi, İskele, Boztepe Maksud
Efendi, Mustafa Efendi, Yenimahalle, Fetih Baba 1353 mescidleri
zikredilmektedir. Şehirde Seyyid Bilâl olarak da anılan Tayboğa’nın (ö. 1280)
türbesinin de bulunduğu bir zâviyesi, mescidi ve hamamı bulunmaktadır. Vakıf
sistemi çerçevesinde içinde Pervâneoğulları’nın son hükümdarı Gazi Çelebi’nin
(ö. 1322) türbesi, XIV-XV. yüzyıllarda vefat eden İsfendiyaroğulları’na
(Candaroğulları) mensup kişilere ait on dokuz sanduka bulunan İsfendiyarlar
(İbrâhim Bey) Türbesi, Candaroğulları’nın son beyi İsmâil Bey’in Nesli Türbesi,
muhtemelen Çaça Sultan Türbe ve Zâviyesi, Candaroğlu ailesine mensup iki
hanımın medfun olduğu Hatunlar Türbesi, Mirza Baba, Kırklar, Sultan Hatun,
Devlet Hatun, Hacı Hamza, Pervâne türbeleri, Kırklar Mezarlığı, Bozacı Sultan
Zâviye ve Türbesi, Sîstânî Zâviyesi, Hıdırlık Zâviyesi gibi eserler de
vakıflarla desteklenmiştir. Sinop’ta bir kervansarayla çok sayıda çeşme ve üç
hamam (Yukarıhamam, Yalı Hamamı ve Tayboğa Hamamı) bulunmaktadır. Şehrin tek
medresesi olan, iki eyvanlı, revaklı avlulu Sultan Alâeddin Medresesi, Alâeddin
Camii ile aynı vakfa dahildir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2007 yılı
istatistiklerine göre Sinop’ta il ve ilçe merkezlerinde seksen yedi,
kasabalarda sekiz ve köylerde 932 olmak üzere toplam 1027 cami bulunmaktadır;
il merkezindeki cami sayısı yirmidir. MEHMET ÖZ
SAMSUN
Kuzeybatı rüzgârlarına karşı nisbeten korunmuş deniz girintisinin kenarında
yer alır. Samsun’un ortaya çıkışı milâttan önce VI. yüzyılda Miletliler
tarafından kurulan Amisos’a bağlanır. Hıristiyanlarla meskûn kısım Türk
devrinde “Kâfir” veya “Kara Samsun” diye yaşamaya devam etmiş, bu dönemde
şehrin adı Samsun olarak anılmakla birlikte sancak ismi için Canik
kullanılmıştır.
Samsun ve çevresindeki yerleşim tarih öncesi devirlere kadar uzanır. 1150 veya 1155’te Dânişmendliler’in
Sivas-Amasya Emîri Yağıbasan Samsun’a yönelik akınlarda bulundu. Şehrin Türkler
tarafından alınışı II. Kılıcarslan devri (1155-1192) sonlarındadır.
Osmanlılar şehri ilk defa, Akkoyunlular’ın 1398’de Kadı Burhâneddin’i
öldürmesinden sonra I. Bayezid’in bölgeye düzenlediği sefer esnasında ele
geçirdi.
Tarihî takvimlerde bahsi geçen 1417 veya 1418 tarihli Canik seferinde
Canik’in Kavak ve Havza gibi güney kısımlarının Osmanlı topraklarına katıldığı,
Samsun’un iki yıl sonra (1420) ele geçirildiği söylenebilir.
Eskiçağ’lardan beri meskûn bir yöre olan Samsun havalisi Türkler’in
Anadolu’yu fethi sürecinde kısa zamanda Türkleşmiş ve İslâmlaşmıştır. Türkler
bu yöreye Canit veya Canik adını vermiştir. Osmanlı devrinde de Vezirköprü,
Lâdik ve Havza dışında bugünkü Samsun ile Ordu havalisi Canik olarak
adlandırılmıştır.
Şehirdeki belli başlı tarihî eserler şunlardır: Büyük Cami (Vâlide Camii),
Yalı Camii, Hacı Hatun Camii, Kale Camii (1314, İlhanlı Valisi Emîr Timurtaş
tarafından yaptırılmıştır), Pazar Camii (XIV. yüzyıl İlhanlı eseri, 1819’da
onarım geçirmiştir), Hançerli Camii, Şeyh Kutbüddin Camii ve Türbesi, Îsâ Baba
Türbesi.
Tarihî kayıtlara göre Pazar mahallesinde bulunan Taşhan da önemli bir
ticarî yapıdır. 1508 tarihli Arapça bir vakfiyede hanı saran mahzen ve
dükkânların Ahî Ali Zâviyesi vakfı olduğu belirtilir. Şehirde Kale mahallesinde
Canik muhassıllığı yapan hazinedarzâde Süleyman Paşa tarafından vakfedilen
arasta vardır. Yapı muhtemelen 1785’ten önce inşa edilmiş, daha sonra Süleyman
Paşa tarafından satın alınarak vakfedilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2007 yılı istatistiklerine göre Samsun’da
il ve ilçe merkezlerinde 485, kasabalarda 139 ve köylerde 1990 olmak üzere
toplam 2614 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı 209’dur. MEHMET ÖZ