EYYÛBÎLER

 

Ortadoğu, Mısır, Hicaz, Yemen ve Kuzey Afrika’da hüküm süren bir Türk devleti (1171-1462).

İmâdüddin Zengî 1140 yılında ele geçirdiği Ba‘lebek şehrini Necmeddin Eyyûb’a iktâ etti. Bu arada Eyyûb’un kardeşi Şîrkûh el-Mansûr da Zengî’nin büyük emîrleri arasına girdi ve Urfa’nın fethine katıldı (1144). İmâdüddin Zengî’nin 1146’da Ca‘ber önünde şehid edilmesi üzerine devlet oğulları Seyfeddin Gazi ve Nûreddin Mahmud Zengî arasında paylaşıldı. Halep’te Şîrkûh el-Mansûr’un yardımıyla Nûreddin Mahmud Zengî idareyi ele aldı.

Bu dönemde Ba‘lebek’te desteksiz kalan Necmeddin Eyyûb Dımaşk Atabegliği’nin (Börîler, Tuğteginliler) hizmetine girerek Dımaşk’ın en büyük emîrlerinden biri oldu. Şîrkûh ise Nûreddin’in ordu kumandanıydı. Her iki kardeş Nûreddin’in devletinin yükselmesine ve Dımaşk’ın onun idaresi altına geçmesine yardım etti. Dımaşk’ın zaptından sonra Eyyûb buranın valisi oldu (1154). Şîrkûh’un gücü ise Nûreddin’in kudretine yaklaştı. Bu yıllarda Eyyûb’un oğulları da genç emîrler arasına katıldı. 1167 yılında Dımaşk’a gelen İmâdüddin el-İsfahânî, Eyyûb’un oğlu Selâhaddin’in Nûreddin’in en büyük yardımcılarından ve emîrlerinden olduğunu, Nûreddin’in onu yanından ayırmadığını söyler.

Eyyûbîler’in tarih sahnesindeki önemli rolleri 1164-1169 yıllarında yapılan Mısır seferleriyle başladı. Bu sırada Mısır’da vezirlikten uzaklaştırılan Fâtımî Veziri Şâver b. Mücîr, Nûreddin Mahmud Zengî’den yardım istemek için Dımaşk’a geldi.(1163). İki taraf arasında yapılan müzakerelerde Zengî’nin Şâver’e yardım etmesi karşılığında Mısır’da söz sahibi olması kararlaştırıldı. Nûreddin Mahmud Zengî 1164 yılında Şîrkûh’u bir birliğin başında Mısır’a gönderirken yanına yardımcı olarak yeğeni Selâhaddin’i verdi. Bu sefer sırasında Mısır’ın sahip olduğu zenginlikleri gören Şîrkûh buranın kolaylıkla ele geçirilebileceğini düşündü. Şîrkûh üç yıl sonra Mısır’a bir sefer daha yaptı, fakat başarısızlığa uğradı.

Haçlılar’ın Mısır’ı işgale teşebbüs etmeleri üzerine 1168-69’da Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh ve veziri Şâver, Nûreddin Zengî ile Şîrkûh’tan yardım istediler. Büyük çoğunluğu Türkler’den oluşan 7000 civarındaki süvari birliğiyle Mısır’ın yardımına giden Şîrkûh Mısır’da idareyi ele geçirdi ve 18 Ocak 1169 tarihinde Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh tarafından vezir tayin edildi. İki ay sonra da öldü.

Bunun üzerine yeğeni Selâhaddin ordu kumandanları tarafından başkumandan seçildi. Ayrıca Halife Âdıd-Lidînillâh onu amcasının yerine vezir tayin etti. Böylece Selâhaddin, 26 Mart 1169 tarihinde hem Fâtımî veziri hem de Nûreddin Zengî’nin Mısır ordusu başkumandanı oldu. Ancak tâbi olduğu asıl hükümdar Nûreddin Zengî idi.

Aldığı siyasî-idarî tedbirlerle kısa zamanda kabiliyetini gösteren Selâhaddin önce Fâtımî ordusunu ve taraftarlarını idareden uzaklaştırdı. 1169 yılı sonlarında Dimyat’ı kuşatan Bizans-Haçlı kuvvetlerini başarısızlığa uğrattı. En büyük yardımcısı Mısır’ın Sünnî halkıyla Nûreddin Zengî’nin desteği ve kendi ailesi oldu. İki asır devam eden Şiî-Fâtımî idaresine rağmen Sünnî kalabilen Mısır halkı Sünnî olan Eyyûbîler’i destekledi. Selâhaddin, Nûreddin Zengî’nin teşvikiyle 1169-1171 yılları arasında Mısır’daki Fâtımî rejimini yavaş yavaş etkisiz hale getirmeyi başardı. Daha sonra Fâtımî hilâfetini ortadan kaldırıp Mısır’da Abbâsîler adına hutbe okuttu (13 Eylül 1171)

 

Eyyûbîler devri eğitim ve öğretim bakımından İslâm tarihinin son derece parlak bir dönemini teşkil eder. Selçuklular tarafından Suriye’de açılmaya başlanan medreseler Nûreddin Mahmud Zengî zamanında yaygın hale getirilmişti. Eyyûbîler’le Mısır’a, Hicaz’a ve Yemen’e giren medreselerde Şâfiî, Hanefî, Hanbelî fıkhı okutuluyordu. Bazı medreseler iki mezhebe göre öğretim yapardı. Eyyûbîler’in sonlarında ise Sünnî dört mezhep üzere öğretim yapan medreseler açıldı. Medreselerin yanı sıra dârülhadis ve dârülkur’ânlar da vardı. İlk öğretim mahalle mekteplerinde (küttâb) yapılıyor, riyâzî ve tabii ilimler genellikle özel derslerde öğretiliyordu. Bu devirde gözde olan tıp öğretimi daha çok hastahanelerde özel derslerle veriliyordu.

İslâm tarihinde tıp öğretimi yapan medrese ilk defa bu dönemde Reîsületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr (ö.1230) tarafından kurulmuştur. Medreselerdeki hocalar ve talebe devlet tarafından himaye ediliyordu. Ayrıca medreseler için birçok vakıf tesis edilmiştir. Eğitim ve öğretim masraflarının büyük kısmı bu vakıflarca karşılanıyordu. Selâhaddin devrinde Dımaşk’ta kırkın üstünde, Halep ve Kahire’de on beşten fazla medrese vardı. Bugün Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da Eyyûbîler devrinden kalma pek çok medrese bulunmaktadır. Medreselerin başmüderrisleri sultan tarafından tayin edilirdi. Bütün eğitim kurumları kādılkudâta bağlıydı.

Ayrıca camilerde, tekke ve zâviyelerde de öğretim yapılıyordu. Medreseler genellikle talebelerin barındığı, camiler ise öğretimin yapıldığı yerlerdi. Tıp gibi pratik gerektiren ilimler hastahanelerde ve tıp medreselerinde öğretiliyor, hastahanelerde yapılan uygulamalarla da öğretim destekleniyordu.

Eyyûbîler devri sosyal hizmet kurumları açısından İslâm tarihinin en parlak devirlerinden biridir. Bunların başında gelen hastahaneler halka ücretsiz sağlık hizmeti vermek için tesis edilmiştir. Dünya tıp tarihinde ilk klinik Dımaşk’taki Nûreddin Mahmud Zengî Hastahanesi’nde kuruldu. İbn Cübeyr Dımaşk’ta iki hastahanenin bulunduğunu ve bunların müslümanların iftihar edeceği kurumlar olduğunu söyler. Bu devirde Musul’da dört, Harran, Halep ve Dımaşk’ta ikişer, Kahire, Kudüs ve İskenderiye’de birer hastahanenin hizmet verdiği bilinmektedir. Bunlardan Dımaşk’taki Nûreddin Mahmud Zengî Hastahanesi ile Kahire’deki Kalavun Hastahanesi’nin binaları zamanımıza ulaşmıştır.

Bu devirde kimsesiz çocukların ve fakirlerin barınması için yurtlar yapılmıştır. Nûreddin ve Selâhaddin ile Erbil sahibi Kökböri’nin bu konudaki gayretlerinden kaynaklarda söz edilir. Nûreddin Dımaşk’ta Mağrib’den gelen talebelerin barınması için evler tahsis etmiş, geçimleri için vakıflar kurmuş, yolcu ve tüccarlar için hanlar ve kervansaraylar yaptırmıştı. Diğer Eyyûbî hükümdarları ve zamanın ileri gelenleri de pek çok hayır kurumu tesis etmişlerdir.

Medreselerin yaygın hale gelmesi sonucunda bu dönemde kütüphanelerin sayısı da artmıştır. Nûreddin Mahmud Zengî devrinde Halep ve Dımaşk gibi şehirlerde önemli koleksiyonlar vardı. Halep Camii, Dımaşk’taki Emeviyye Camii ve Nûreddin Mahmud Zengî Hastahanesi’nde bulunan koleksiyonlarla Âmid Ulucamii koleksiyonları bunlar arasındadır. Eyyûbîler’e Mısır’da Fâtımîler’den zengin bir saray kütüphanesi kalmıştı. Bu kütüphanede 120.000 cilt civarında değerli yazmanın bulunduğu kaydedilir. Selâhaddin’in veziri Kādî el-Fâzıl ile kardeşi Abdülkerîm büyük kütüphaneler kurdular. Bu kütüphanelerde yaklaşık 325.000 cilt kitap bulunuyordu. Üsâme b. Münkız’ın Haçlılar tarafından ele geçirilen kütüphanesi 4000 cilt, Selâhaddin’in baştabibi Muvaffakuddin Es‘ad b. Matrân’ın kütüphanesi 10.000 ciltti. Bu devirde Ebü’l-Yümn el-Kindî ve Tâceddin el-Bündehî’nin de değerli koleksiyonları vardı. el-Melikü’l-Âdil ve el-Melikü’l-Kâmil dönemlerinde Reîsületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr’ın kütüphanesi çok meşhurdu. Yâkūt el-Hamevî ile İbnü’l-Kıftî’nin de değerli eserler ihtiva eden kütüphaneleri bulunuyordu. Hama’da da bir kütüphane vardı. Yine bu devirde Dımaşk’ta Kellâse yanındaki el-Melikü’l-Eşref Türbesi’nde değerli bir koleksiyon mevcuttu.

Eyyûbîler döneminde ilim hayatı bakımından Dımaşk ve Kahire Bağdat’ı geride bırakmıştır. Bu bölgeye gelen âlimler arasında Bağdatlı, Horasanlı, Türkistanlı, Endülüslü olanlar vardı. Alâeddin el-Kâsânî, Kutbüddin en-Nîşâbûrî, Ebü’l-Yümn el-Kindî, İmâdüddin el-İsfahânî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Şehâbeddin es-Sühreverdî ve İbnü’l-Baytâr gibi âlimler bunlar arasında sayılabilir. İbn Cübeyr, Mağribli talebelere Doğu’ya gitmeyi tavsiye ederken orada yabancı öğrencilere ayrılmış birçok hayır kurumu bulacaklarını söylemektedir.

Bu uygun ortamda pek çok âlim yetişti ve bunlar çeşitli konularda değerli eserler yazdılar. Önce Suriye’de oluşan bu ortam Selâhaddin ile Mısır’a intikal etti. Bu devirde toplum hayatında hadisçilerin ve fakihlerin önemli yeri vardı. Bu âlimler ve bir dereceye kadar da mutasavvıflar kamuoyunun oluşmasında etkin bir rol oynamışlardır.

En çok rağbet gören ilim dalları Kur’an, hadis ve fıkıhtı. İbn Asâkir, Ebû Tâhir es-Silefî, Hâfız Abdülganî, Mecdüddin İbnü’l-Esîr ve Münzirî hadis sahasında; Alâeddin el-Kâsânî, İbn Ebû Asrûn, Bahâeddin İbn Şeddâd, İbn Kudâme el-Makdisî, el-Melikü’l-Muazzam ve İzzeddin İbn Abdüsselâm fıkıh alanında yetişen seçkin âlimlerdendir. Eyyûbî âlimleri Şâfiî mezhebindendi. Sadece el-Melikü’l-Muazzam Şerefeddin Îsâ Hanefî mezhebine geçmiş, bu mezhebin fıkhına göre eserler yazmıştır.

Eyyûbîler devrinde Arapça sahasında eser veren pek çok âlim yetişmiştir. Bunların en önemlileri İbn Berrî, Belatî, Ebü’l-Yümn el-Kindî, Abdüllatîf el-Bağdâdî ile İbn Yaîş’tir. İbn Berrî, Cevherî’nin eṣ-Ṣıḥâḥu’l-luġa’sına üç ciltlik bir zeyil ve ayrıca çeşitli risâleler yazmıştır. Aslen Bağdatlı olan Ebü’l-Yümn el-Kindî, Eyyûbîler döneminde yetişen en büyük dil hocası olup sultanların çoğu ondan Arapça okumuştur.

Arap nesir ve şiiri Eyyûbîler zamanında en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. Bu dönemde sanatkârane nesirde Kādî el-Fâzıl, İmâdüddin el-İsfahânî ve Ziyâeddin İbnü’l-Esîr gibi üslûpçular yetişmiştir.

Eyyûbî devlet adamları şair ve edipleri himaye etmişlerdir. Bu dönemde Üsâme b. Münkız, İmâdüddin el-İsfahânî, İbn Senâülmülk, İbn Uneyn, Cilyânî, Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Hüseyin Ahmed b. Muhammed et-Tilimsânî ve İbnü’l-Fârız gibi büyük şairler yetişmiştir. İbnü’l-Arabî ve İbn Senâülmülk aynı zamanda müveşşahât (şarkı) dalında da meşhurdurlar. Üsâme b. Münkız ve Ali b. Muhammed İbnü’s-Sââtî musammat ve müveşşah dalında şiir yazdılar. Bu devirde Haçlılar’la yapılan savaşlar ve kazanılan zaferler şiirin en önemli konularını teşkil etmiştir.

Eyyûbîler devri tarih ilmi bakımından da çok verimli bir dönem olmuştur. Nûreddin ve Selâhaddin devirlerinde Suriye’de başlayan tarih ilmi alanındaki uyanış zamanla Mısır’a intikal etmiştir. Bu dönemde siyasî tarih, biyografi, ilimler tarihi alanlarında değerli eserler kaleme alınmıştır. Önemli tarihçiler arasında Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, Üsâme b. Münkız, Kādî el-Fâzıl, İmâdüddin el-İsfahânî, İzzeddin İbnü’l-Esîr, Bahâeddin İbn Şeddâd, Yâkūt el-Hamevî, İbnü’l-Kıftî, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbnü’l-Adîm, Ebû Şâme, İbn Vâsıl, İbn Hallikân, İzzeddin İbn Şeddâd, İbn Ebû Usaybia gibi her biri İslâm tarihçiliğinde önemli bir yere sahip kişiler vardır. Bu ilim adamları siyasî tarih ve biyografi alanında eserler yazmışlardır. İmâdüddin el-İsfahânî, İzzeddin İbn Şeddâd, Bahâeddin İbn Şeddâd ve İbn Vâsıl’ın eserleri Eyyûbîler tarihi bakımından çok önemlidir. İbnü’l-Esîr ve Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin eserleri de bütün İslâm tarihi ve özellikle Eyyûbîler devri için önemli birer kaynaktır. İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ’ı, İbnü’l-Adîm’in Halep tarihi en güzel şehir tarihlerindendir. İmâdüddin’in Ḫarîdetü’l-ḳaṣr’ı, Yâkūt el-Hamevî’nin İrşâdü’l-erîb’i ve İbn Hallikân’ın Vefeyâtü’l-aʿyân’ı ise İslâm biyografi edebiyatının değerli örneklerindendir.

            İbnü’l-Kıftî’nin Târîḫu’l-ḥükemâ’sı ile İbn Ebû Usaybia’nın ʿUyûnü’l-enbâʾ adlı eseri, İslâm dünyasında ilim tarihi konusunda yazılan en mükemmel eserlerdir. 500’den fazla filozof, matematikçi, astronom, tabiat bilimcisi ve tabipten bahseden bu iki eserin yanı sıra bu dönemde yazılan başka bir önemli eser de İzzeddin İbn Şeddâd’ın Eyyûbîler devrindeki imar faaliyetlerini, çeşitli kurumları ve iktisadî durumu ele alan el-Aʿlâḳu’l-ḫaṭîre adlı kitabıdır.

            Müslümanlara eski milletlerden intikal eden riyâzî ve tabii ilimlere ve felsefeye İslâmiyet’in başlangıcından beri İslâm dışı kültürlerin bir semeresi olarak bakılmış, genellikle din âlimleri tarafından tasvip edilmemiştir. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Dımaşk başkadısı İbn Zekiyyüddin ve şehrin başhatibi Abdülmelik b. Zeyd Devlaî aydınları mantık ve felsefe ile uğraşmaktan menederlerdi. Yine bu devirde Dımaşk medreselerinde bu ilimlerin okutulması yasaklanmış, Buna rağmen Eyyûbîler döneminde felsefe, riyâzî ve tabii ilimler sahasında değerli âlimler yetişmiştir.

Eyyûbîler devrinde otomatik makineler ve saatler hakkında iki önemli eser yazılmıştır. Bunlardan İsmail b. Rezzâz el-Cezerî’nin el-Câmiʿ beyne’l-ʿilm ve’l-ʿameli’n-nâfiʿ fî ṣınâʿati’l-ḥiyel’i, İslâm âleminde bu konuda yazılmış en mükemmel eser olup defalarca basılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Diğeri Fahreddin İbnü’s-Sââtî’nin, babası İbnü’s-Sââtî’nin çalışmalarına dayanarak yazdığı Kitâbü ʿİlmi’s-sâʿa ve’l-ʿameli bihâ adlı eseridir. Bu devirde Muhammed b. Sââtî ile Müeyyedüddin Muhammed b. Abdülkādir el-Urzî’nin Dımaşk Emeviyye Camii’nde su ile çalışan bir otomatik saat kurdukları bilinmektedir. Matematik alanında yetişen büyük âlimler arasında da Kemâleddin İbn Yûnus, Şerefeddin et-Tûsî, Mûsâ b. Meymûn, Alemüddin Kayser b. Ebü’l-Kāsım, İbnü’l-Adîm’in oğlu Cemâleddin Muhammed, Abdüllatîf el-Bağdâdî ve Kādi’l-Hümâmiyye Ahmed b. Ali b. Sebât sayılabilir. Abdürrahîm (Abdurrahman) el-Cevberî de fizik ve kimya alanında bazı eserler kaleme almıştır.

Tıp, botanik ve eczacılık Eyyûbîler devrinde gerçekten parlak bir devir geçirmiştir. Eyyûbîler zamanında müslüman ve gayri müslim tabipler çok müreffeh bir hayat yaşamışlardır. İç hastalıkları, cerrahî, göz hastalıkları gibi dallarda uzman tabipler deneylerini “künnâş” adı verilen mecmualarda toplarlardı. İbn Ebû Usaybia tıp alanında gördüğü ve yaşadığı ilgi çekici olayları anlatan Kitâbü’t-Tecârib adlı bir eser kaleme almıştır. Ya‘kūb b. Saklâb en-Nasrânî adlı tabip Câlînûs’un eserlerini Yunanca’larından okurdu. İbnü’n-Nefîs’in küçük kan dolaşımını doğru olarak tesbit etmesi bu dönemdeki önemli tıbbî buluşlar arasında zikredilebilir. Şeker hastalığı üzerinde ilk müstakil eseri yazan ve bu hastalığın karaciğere bağlı olduğunu tesbit eden de Eyyûbîler dönemi tabip-filozoflarından Abdüllatîf el-Bağdâdî’dir. Botanik ve eczacılık konusundaki çalışmalar da deneye dayanmaktaydı.

Reşîdüddin es-Sûrî ve İbnü’l-Baytâr’ın talebeleriyle birlikte kırlarda, bahçelerde, dağlarda dolaşarak botanik araştırması yaptıkları, Reşîdüddin es-Sûrî’nin bu araştırmalar sırasında yanında ressam götürüp çeşitli safhalarında bitkilerin resimlerini yaptırdığı bilinmektedir. İbnü’l-Baytâr, el-Melikü’l-Kâmil ile el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin’in botanikçibaşısı (reîsülaşşâbîn) olmuş, Endülüs, Kuzey Afrika, Mısır, Suriye ve Anadolu gibi ülkelere seyahatler düzenlemiş ve bitkiler üzerinde araştırmalar yapmıştır. İbnü’l-Baytâr, el-Câmiʿ li-müfredâti’l-edviye ve’l-aġẕiye adlı kitabında yer verdiği 1400 tıbbî ilâcın 300’den fazlasından ilk defa kendisi bahsetmiştir ki bunların 200’den fazlası bitkisel ürünlerdir.

Eyyûbîler’in Mısır İslâm sanatı için tam anlamıyla bir yeniden doğuşu temsil ettikleri söylenebilir; Suriye sanatını ise takipçisi oldukları Zengîler’le birlikte önemli ölçüde yönlendirmişlerdir. Böylece Mısır’da temeli atılan sanat, daha sonra iktidara gelen Memlükler döneminde ilerleme gösterip Mısır ve Suriye’de, buralara Eyyûbîler öncesinde hâkim olan Fâtımî ve diğer Arap soylu devletlerin sanat anlayışlarından farklı, tamamen Türk sanat geleneğinin takipçisi bir sanatın doğmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda bu sanat bölgeye, Mısır’ın ötesinde kalan Mağrib’in Mâlikî ve Fâtımîler’in Şiî İsmâilî anlayışlarına karşılık olarak Şâfiî ve Hanefî mezheplerinin görüşlerine uygun düşen yeni bir anlayış getirmiştir.

En önemli Eyyûbî mimari eserleri şunlardır:

 

Ebü’l-Fevâris Medresesi.

Maarretünnu‘mân’da1198-99 yılında Ebü’l-Fevâris Necâ b. Abdülkerîm tarafından Şâfiî fıkhının okutulması için yaptırılmıştır. Batıdaki eyvanı ortadan kalkmış bulunan binanın kuzey doğusunda bir türbe, kuzeyinde de molla odaları yer almaktadır.

 

Zâhiriyye Medresesi. 

Halep’te el-Melikü’z-Zâhir Gāzî tarafından yapımı başlatılan ve onun ölümünden sonra 616 (1219-20) yılında bitirilen medrese, aynı plan özelliklerine sahip bir bina olmasına rağmen üç kubbeli mescidi ve doğudaki büyük eyvandan başka kuzeyinde iki küçük eyvanın ortasında yer alan giriş eyvanının bulunmasıyla farklı bir durum arzeder.

 

Rükniyye Medresesi. 

Şam’da I. el-Melikü’l-Âdil’in anne bir kardeşi Feleküddin Süleyman’ın âzatlısı Rükneddin Menkûferîş el-Felekî tarafından 1227 yılında yaptırılmıştır.

 

el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb Medrese ve Türbesi. 

Mısır’daki Eyyûbî eserlerinin en önde gelenlerinden olan ve tarihî kayıtlarda uzun uzun ihtişamından söz edilen el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb Medresesi (el-Medresetü’s-Sâlihiyye), büyük ölçüde tahribat geçirmesine rağmen bugün de Kahire’nin en önemli tarihî binalarından birini oluşturmaktadır. Dört Sünnî mezhebe göre eğitim vermek üzere planlanmıştır. el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un türbesi de yine en önemli Eyyûbî eserlerinden biridir. Sultan el-Melikü’s-Sâlih’in ölümünden sonra Şecerüddür tarafından 647-648 (1249-1250) yıllarında yaptırılan türbe kare planlı olup sekizgen kasnak üzerinde yükselen sivri ve yüksek bir kubbe ile örtülüdür.

 

İmam Şâfiî Türbesi (Kubbetü’l-İmâm eş-Şâfiî). 

Bugün Kahire’de en önemli Eyyûbî eserleri arasında yer alan türbe mânevî değerinin yanı sıra mimari özellikleri açısından da büyük önem taşımaktadır.  Kaynaklar, Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin emriyle 575 (1179-80) yılında İmam Şâfiî’nin mezarının yanına Şâfiî mezhebi için bir medresenin yapıldığından, üç yıl sonra da türbenin inşasından bahsetmektedir. ENGİN BEKSAÇ RAMAZAN ŞEŞEN

( Eyyûbîler başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 11/8/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu