EYYÛBÎLER
Ortadoğu, Mısır, Hicaz, Yemen ve Kuzey Afrika’da hüküm süren bir Türk
devleti (1171-1462).
İmâdüddin Zengî 1140 yılında ele geçirdiği Ba‘lebek
şehrini Necmeddin Eyyûb’a iktâ etti. Bu arada Eyyûb’un kardeşi Şîrkûh el-Mansûr
da Zengî’nin büyük emîrleri arasına girdi ve Urfa’nın fethine katıldı (1144).
İmâdüddin Zengî’nin 1146’da Ca‘ber önünde şehid edilmesi üzerine devlet
oğulları Seyfeddin Gazi ve Nûreddin Mahmud Zengî arasında paylaşıldı. Halep’te
Şîrkûh el-Mansûr’un yardımıyla Nûreddin Mahmud Zengî idareyi ele aldı.
Bu dönemde Ba‘lebek’te desteksiz kalan Necmeddin Eyyûb
Dımaşk Atabegliği’nin (Börîler, Tuğteginliler) hizmetine girerek Dımaşk’ın en
büyük emîrlerinden biri oldu. Şîrkûh ise Nûreddin’in ordu kumandanıydı. Her iki
kardeş Nûreddin’in devletinin yükselmesine ve Dımaşk’ın onun idaresi altına
geçmesine yardım etti. Dımaşk’ın zaptından sonra Eyyûb buranın valisi oldu
(1154). Şîrkûh’un gücü ise Nûreddin’in kudretine yaklaştı. Bu yıllarda Eyyûb’un
oğulları da genç emîrler arasına katıldı. 1167 yılında Dımaşk’a gelen İmâdüddin
el-İsfahânî, Eyyûb’un oğlu Selâhaddin’in Nûreddin’in en büyük yardımcılarından
ve emîrlerinden olduğunu, Nûreddin’in onu yanından ayırmadığını söyler.
Eyyûbîler’in tarih sahnesindeki önemli rolleri
1164-1169 yıllarında yapılan Mısır seferleriyle başladı. Bu sırada Mısır’da
vezirlikten uzaklaştırılan Fâtımî Veziri Şâver b. Mücîr, Nûreddin Mahmud
Zengî’den yardım istemek için Dımaşk’a geldi.(1163). İki taraf arasında yapılan
müzakerelerde Zengî’nin Şâver’e yardım etmesi karşılığında Mısır’da söz sahibi
olması kararlaştırıldı. Nûreddin Mahmud Zengî 1164 yılında Şîrkûh’u bir
birliğin başında Mısır’a gönderirken yanına yardımcı olarak yeğeni Selâhaddin’i
verdi. Bu sefer sırasında Mısır’ın sahip olduğu zenginlikleri gören Şîrkûh
buranın kolaylıkla ele geçirilebileceğini düşündü. Şîrkûh üç yıl sonra Mısır’a
bir sefer daha yaptı, fakat başarısızlığa uğradı.
Haçlılar’ın Mısır’ı işgale teşebbüs etmeleri üzerine
1168-69’da Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh ve veziri Şâver, Nûreddin Zengî ile
Şîrkûh’tan yardım istediler. Büyük çoğunluğu Türkler’den oluşan 7000
civarındaki süvari birliğiyle Mısır’ın yardımına giden Şîrkûh Mısır’da idareyi
ele geçirdi ve 18 Ocak 1169 tarihinde Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh
tarafından vezir tayin edildi. İki ay sonra da öldü.
Bunun üzerine yeğeni Selâhaddin ordu kumandanları
tarafından başkumandan seçildi. Ayrıca Halife Âdıd-Lidînillâh onu amcasının
yerine vezir tayin etti. Böylece Selâhaddin, 26 Mart 1169 tarihinde hem Fâtımî
veziri hem de Nûreddin Zengî’nin Mısır ordusu başkumandanı oldu. Ancak tâbi olduğu
asıl hükümdar Nûreddin Zengî idi.
Aldığı siyasî-idarî tedbirlerle kısa zamanda
kabiliyetini gösteren Selâhaddin önce Fâtımî ordusunu ve taraftarlarını
idareden uzaklaştırdı. 1169 yılı sonlarında Dimyat’ı kuşatan Bizans-Haçlı kuvvetlerini
başarısızlığa uğrattı. En büyük yardımcısı Mısır’ın Sünnî halkıyla Nûreddin
Zengî’nin desteği ve kendi ailesi oldu. İki asır devam eden Şiî-Fâtımî
idaresine rağmen Sünnî kalabilen Mısır halkı Sünnî olan Eyyûbîler’i destekledi.
Selâhaddin, Nûreddin Zengî’nin teşvikiyle 1169-1171 yılları arasında Mısır’daki
Fâtımî rejimini yavaş yavaş etkisiz hale getirmeyi başardı. Daha sonra Fâtımî
hilâfetini ortadan kaldırıp Mısır’da Abbâsîler adına hutbe okuttu (13 Eylül
1171)
Eyyûbîler devri eğitim ve öğretim bakımından İslâm
tarihinin son derece parlak bir dönemini teşkil eder. Selçuklular tarafından
Suriye’de açılmaya başlanan medreseler Nûreddin Mahmud Zengî zamanında yaygın
hale getirilmişti. Eyyûbîler’le Mısır’a, Hicaz’a ve Yemen’e giren medreselerde
Şâfiî, Hanefî, Hanbelî fıkhı okutuluyordu. Bazı medreseler iki mezhebe göre
öğretim yapardı. Eyyûbîler’in sonlarında ise Sünnî dört mezhep üzere öğretim
yapan medreseler açıldı. Medreselerin yanı sıra dârülhadis ve dârülkur’ânlar da
vardı. İlk öğretim mahalle mekteplerinde (küttâb) yapılıyor, riyâzî ve tabii
ilimler genellikle özel derslerde öğretiliyordu. Bu devirde gözde olan tıp
öğretimi daha çok hastahanelerde özel derslerle veriliyordu.
İslâm tarihinde tıp öğretimi yapan medrese ilk defa bu
dönemde Reîsületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr (ö.1230) tarafından kurulmuştur.
Medreselerdeki hocalar ve talebe devlet tarafından himaye ediliyordu. Ayrıca
medreseler için birçok vakıf tesis edilmiştir. Eğitim ve öğretim masraflarının
büyük kısmı bu vakıflarca karşılanıyordu. Selâhaddin devrinde Dımaşk’ta kırkın
üstünde, Halep ve Kahire’de on beşten fazla medrese vardı. Bugün Güneydoğu
Anadolu, Kuzey Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da Eyyûbîler devrinden kalma pek
çok medrese bulunmaktadır. Medreselerin başmüderrisleri sultan tarafından tayin
edilirdi. Bütün eğitim kurumları kādılkudâta bağlıydı.
Ayrıca camilerde, tekke ve zâviyelerde de öğretim
yapılıyordu. Medreseler genellikle talebelerin barındığı, camiler ise öğretimin
yapıldığı yerlerdi. Tıp gibi pratik gerektiren ilimler hastahanelerde ve tıp
medreselerinde öğretiliyor, hastahanelerde yapılan uygulamalarla da öğretim
destekleniyordu.
Eyyûbîler devri sosyal hizmet kurumları açısından
İslâm tarihinin en parlak devirlerinden biridir. Bunların başında gelen
hastahaneler halka ücretsiz sağlık hizmeti vermek için tesis edilmiştir. Dünya
tıp tarihinde ilk klinik Dımaşk’taki Nûreddin Mahmud Zengî Hastahanesi’nde
kuruldu. İbn Cübeyr Dımaşk’ta iki hastahanenin bulunduğunu ve bunların
müslümanların iftihar edeceği kurumlar olduğunu söyler. Bu devirde Musul’da
dört, Harran, Halep ve Dımaşk’ta ikişer, Kahire, Kudüs ve İskenderiye’de birer
hastahanenin hizmet verdiği bilinmektedir. Bunlardan Dımaşk’taki Nûreddin Mahmud
Zengî Hastahanesi ile Kahire’deki Kalavun Hastahanesi’nin binaları zamanımıza
ulaşmıştır.
Bu devirde kimsesiz çocukların ve fakirlerin barınması
için yurtlar yapılmıştır. Nûreddin ve Selâhaddin ile Erbil sahibi Kökböri’nin
bu konudaki gayretlerinden kaynaklarda söz edilir. Nûreddin Dımaşk’ta
Mağrib’den gelen talebelerin barınması için evler tahsis etmiş, geçimleri için
vakıflar kurmuş, yolcu ve tüccarlar için hanlar ve kervansaraylar yaptırmıştı.
Diğer Eyyûbî hükümdarları ve zamanın ileri gelenleri de pek çok hayır kurumu
tesis etmişlerdir.
Medreselerin yaygın hale gelmesi sonucunda bu dönemde
kütüphanelerin sayısı da artmıştır. Nûreddin Mahmud Zengî devrinde Halep ve
Dımaşk gibi şehirlerde önemli koleksiyonlar vardı. Halep Camii, Dımaşk’taki
Emeviyye Camii ve Nûreddin Mahmud Zengî Hastahanesi’nde bulunan koleksiyonlarla
Âmid Ulucamii koleksiyonları bunlar arasındadır. Eyyûbîler’e Mısır’da
Fâtımîler’den zengin bir saray kütüphanesi kalmıştı. Bu kütüphanede 120.000
cilt civarında değerli yazmanın bulunduğu kaydedilir. Selâhaddin’in veziri Kādî
el-Fâzıl ile kardeşi Abdülkerîm büyük kütüphaneler kurdular. Bu kütüphanelerde
yaklaşık 325.000 cilt kitap bulunuyordu. Üsâme b. Münkız’ın Haçlılar tarafından
ele geçirilen kütüphanesi 4000 cilt, Selâhaddin’in baştabibi Muvaffakuddin
Es‘ad b. Matrân’ın kütüphanesi 10.000 ciltti. Bu devirde Ebü’l-Yümn el-Kindî ve
Tâceddin el-Bündehî’nin de değerli koleksiyonları vardı. el-Melikü’l-Âdil ve
el-Melikü’l-Kâmil dönemlerinde Reîsületıbbâ Mühezzebüddin ed-Dahvâr’ın
kütüphanesi çok meşhurdu. Yâkūt el-Hamevî ile İbnü’l-Kıftî’nin de değerli
eserler ihtiva eden kütüphaneleri bulunuyordu. Hama’da da bir kütüphane vardı.
Yine bu devirde Dımaşk’ta Kellâse yanındaki el-Melikü’l-Eşref Türbesi’nde
değerli bir koleksiyon mevcuttu.
Eyyûbîler döneminde ilim hayatı bakımından Dımaşk ve
Kahire Bağdat’ı geride bırakmıştır. Bu bölgeye gelen âlimler arasında Bağdatlı,
Horasanlı, Türkistanlı, Endülüslü olanlar vardı. Alâeddin el-Kâsânî, Kutbüddin
en-Nîşâbûrî, Ebü’l-Yümn el-Kindî, İmâdüddin el-İsfahânî, Abdüllatîf el-Bağdâdî,
Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Şehâbeddin es-Sühreverdî ve İbnü’l-Baytâr gibi âlimler
bunlar arasında sayılabilir. İbn Cübeyr, Mağribli talebelere Doğu’ya gitmeyi
tavsiye ederken orada yabancı öğrencilere ayrılmış birçok hayır kurumu
bulacaklarını söylemektedir.
Bu uygun ortamda pek çok âlim yetişti ve bunlar
çeşitli konularda değerli eserler yazdılar. Önce Suriye’de oluşan bu ortam
Selâhaddin ile Mısır’a intikal etti. Bu devirde toplum hayatında hadisçilerin
ve fakihlerin önemli yeri vardı. Bu âlimler ve bir dereceye kadar da
mutasavvıflar kamuoyunun oluşmasında etkin bir rol oynamışlardır.
En çok rağbet gören ilim dalları Kur’an, hadis ve
fıkıhtı. İbn Asâkir, Ebû Tâhir es-Silefî, Hâfız Abdülganî, Mecdüddin
İbnü’l-Esîr ve Münzirî hadis sahasında; Alâeddin el-Kâsânî, İbn Ebû Asrûn,
Bahâeddin İbn Şeddâd, İbn Kudâme el-Makdisî, el-Melikü’l-Muazzam ve İzzeddin
İbn Abdüsselâm fıkıh alanında yetişen seçkin âlimlerdendir. Eyyûbî âlimleri
Şâfiî mezhebindendi. Sadece el-Melikü’l-Muazzam Şerefeddin Îsâ Hanefî mezhebine
geçmiş, bu mezhebin fıkhına göre eserler yazmıştır.
Eyyûbîler devrinde Arapça sahasında eser veren pek çok
âlim yetişmiştir. Bunların en önemlileri İbn Berrî, Belatî, Ebü’l-Yümn
el-Kindî, Abdüllatîf el-Bağdâdî ile İbn Yaîş’tir. İbn Berrî, Cevherî’nin eṣ-Ṣıḥâḥu’l-luġa’sına
üç ciltlik bir zeyil ve ayrıca çeşitli risâleler yazmıştır. Aslen Bağdatlı olan
Ebü’l-Yümn el-Kindî, Eyyûbîler döneminde yetişen en büyük dil hocası olup
sultanların çoğu ondan Arapça okumuştur.
Arap nesir ve şiiri Eyyûbîler zamanında en parlak
devirlerinden birini yaşamıştır. Bu dönemde sanatkârane nesirde Kādî el-Fâzıl,
İmâdüddin el-İsfahânî ve Ziyâeddin İbnü’l-Esîr gibi üslûpçular yetişmiştir.
Eyyûbî devlet adamları şair ve edipleri himaye
etmişlerdir. Bu dönemde Üsâme b. Münkız, İmâdüddin el-İsfahânî, İbn Senâülmülk,
İbn Uneyn, Cilyânî, Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî,
Ebü’l-Hüseyin Ahmed b. Muhammed et-Tilimsânî ve İbnü’l-Fârız gibi büyük şairler
yetişmiştir. İbnü’l-Arabî ve İbn Senâülmülk aynı zamanda müveşşahât (şarkı)
dalında da meşhurdurlar. Üsâme b. Münkız ve Ali b. Muhammed İbnü’s-Sââtî
musammat ve müveşşah dalında şiir yazdılar. Bu devirde Haçlılar’la yapılan
savaşlar ve kazanılan zaferler şiirin en önemli konularını teşkil etmiştir.
Eyyûbîler devri tarih ilmi bakımından da çok verimli
bir dönem olmuştur. Nûreddin ve Selâhaddin devirlerinde Suriye’de başlayan
tarih ilmi alanındaki uyanış zamanla Mısır’a intikal etmiştir. Bu dönemde
siyasî tarih, biyografi, ilimler tarihi alanlarında değerli eserler kaleme
alınmıştır. Önemli tarihçiler arasında Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, Üsâme b. Münkız,
Kādî el-Fâzıl, İmâdüddin el-İsfahânî, İzzeddin İbnü’l-Esîr, Bahâeddin İbn
Şeddâd, Yâkūt el-Hamevî, İbnü’l-Kıftî, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbnü’l-Adîm, Ebû
Şâme, İbn Vâsıl, İbn Hallikân, İzzeddin İbn Şeddâd, İbn Ebû Usaybia gibi her
biri İslâm tarihçiliğinde önemli bir yere sahip kişiler vardır. Bu ilim
adamları siyasî tarih ve biyografi alanında eserler yazmışlardır. İmâdüddin
el-İsfahânî, İzzeddin İbn Şeddâd, Bahâeddin İbn Şeddâd ve İbn Vâsıl’ın eserleri
Eyyûbîler tarihi bakımından çok önemlidir. İbnü’l-Esîr ve Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin
eserleri de bütün İslâm tarihi ve özellikle Eyyûbîler devri için önemli birer
kaynaktır. İbn Asâkir’in Târîḫu medîneti Dımaşḳ’ı, İbnü’l-Adîm’in
Halep tarihi en güzel şehir tarihlerindendir. İmâdüddin’in Ḫarîdetü’l-ḳaṣr’ı,
Yâkūt el-Hamevî’nin İrşâdü’l-erîb’i ve İbn Hallikân’ın Vefeyâtü’l-aʿyân’ı
ise İslâm biyografi edebiyatının değerli örneklerindendir.
İbnü’l-Kıftî’nin Târîḫu’l-ḥükemâ’sı
ile İbn Ebû Usaybia’nın ʿUyûnü’l-enbâʾ adlı eseri, İslâm
dünyasında ilim tarihi konusunda yazılan en mükemmel eserlerdir. 500’den fazla
filozof, matematikçi, astronom, tabiat bilimcisi ve tabipten bahseden bu iki
eserin yanı sıra bu dönemde yazılan başka bir önemli eser de İzzeddin İbn
Şeddâd’ın Eyyûbîler devrindeki imar faaliyetlerini, çeşitli kurumları ve
iktisadî durumu ele alan el-Aʿlâḳu’l-ḫaṭîre adlı kitabıdır.
Müslümanlara
eski milletlerden intikal eden riyâzî ve tabii ilimlere ve felsefeye
İslâmiyet’in başlangıcından beri İslâm dışı kültürlerin bir semeresi olarak
bakılmış, genellikle din âlimleri tarafından tasvip edilmemiştir. Selâhaddîn-i
Eyyûbî’nin Dımaşk başkadısı İbn Zekiyyüddin ve şehrin başhatibi Abdülmelik b.
Zeyd Devlaî aydınları mantık ve felsefe ile uğraşmaktan menederlerdi. Yine bu
devirde Dımaşk medreselerinde bu ilimlerin okutulması yasaklanmış, Buna rağmen
Eyyûbîler döneminde felsefe, riyâzî ve tabii ilimler sahasında değerli âlimler
yetişmiştir.
Eyyûbîler devrinde otomatik makineler ve saatler
hakkında iki önemli eser yazılmıştır. Bunlardan İsmail b. Rezzâz
el-Cezerî’nin el-Câmiʿ beyne’l-ʿilm ve’l-ʿameli’n-nâfiʿ fî
ṣınâʿati’l-ḥiyel’i, İslâm âleminde bu konuda yazılmış en mükemmel eser olup
defalarca basılmış ve üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Diğeri Fahreddin
İbnü’s-Sââtî’nin, babası İbnü’s-Sââtî’nin çalışmalarına dayanarak yazdığı Kitâbü
ʿİlmi’s-sâʿa ve’l-ʿameli bihâ adlı eseridir. Bu devirde Muhammed b.
Sââtî ile Müeyyedüddin Muhammed b. Abdülkādir el-Urzî’nin Dımaşk Emeviyye
Camii’nde su ile çalışan bir otomatik saat kurdukları bilinmektedir. Matematik
alanında yetişen büyük âlimler arasında da Kemâleddin İbn Yûnus, Şerefeddin
et-Tûsî, Mûsâ b. Meymûn, Alemüddin Kayser b. Ebü’l-Kāsım, İbnü’l-Adîm’in oğlu
Cemâleddin Muhammed, Abdüllatîf el-Bağdâdî ve Kādi’l-Hümâmiyye Ahmed b. Ali b.
Sebât sayılabilir. Abdürrahîm (Abdurrahman) el-Cevberî de fizik ve kimya
alanında bazı eserler kaleme almıştır.
Tıp, botanik ve eczacılık Eyyûbîler devrinde gerçekten
parlak bir devir geçirmiştir. Eyyûbîler zamanında müslüman ve gayri müslim
tabipler çok müreffeh bir hayat yaşamışlardır. İç hastalıkları, cerrahî, göz
hastalıkları gibi dallarda uzman tabipler deneylerini “künnâş” adı verilen
mecmualarda toplarlardı. İbn Ebû Usaybia tıp alanında gördüğü ve yaşadığı ilgi
çekici olayları anlatan Kitâbü’t-Tecârib adlı bir eser kaleme
almıştır. Ya‘kūb b. Saklâb en-Nasrânî adlı tabip Câlînûs’un eserlerini Yunanca’larından
okurdu. İbnü’n-Nefîs’in küçük kan dolaşımını doğru olarak tesbit etmesi bu
dönemdeki önemli tıbbî buluşlar arasında zikredilebilir. Şeker hastalığı
üzerinde ilk müstakil eseri yazan ve bu hastalığın karaciğere bağlı olduğunu
tesbit eden de Eyyûbîler dönemi tabip-filozoflarından Abdüllatîf
el-Bağdâdî’dir. Botanik ve eczacılık konusundaki çalışmalar da deneye
dayanmaktaydı.
Reşîdüddin es-Sûrî ve İbnü’l-Baytâr’ın talebeleriyle
birlikte kırlarda, bahçelerde, dağlarda dolaşarak botanik araştırması yaptıkları,
Reşîdüddin es-Sûrî’nin bu araştırmalar sırasında yanında ressam götürüp çeşitli
safhalarında bitkilerin resimlerini yaptırdığı bilinmektedir. İbnü’l-Baytâr,
el-Melikü’l-Kâmil ile el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin’in botanikçibaşısı
(reîsülaşşâbîn) olmuş, Endülüs, Kuzey Afrika, Mısır, Suriye ve Anadolu gibi
ülkelere seyahatler düzenlemiş ve bitkiler üzerinde araştırmalar yapmıştır.
İbnü’l-Baytâr, el-Câmiʿ li-müfredâti’l-edviye ve’l-aġẕiye adlı
kitabında yer verdiği 1400 tıbbî ilâcın 300’den fazlasından ilk defa kendisi
bahsetmiştir ki bunların 200’den fazlası bitkisel ürünlerdir.
Eyyûbîler’in Mısır İslâm sanatı için tam anlamıyla bir
yeniden doğuşu temsil ettikleri söylenebilir; Suriye sanatını ise takipçisi
oldukları Zengîler’le birlikte önemli ölçüde yönlendirmişlerdir. Böylece
Mısır’da temeli atılan sanat, daha sonra iktidara gelen Memlükler döneminde
ilerleme gösterip Mısır ve Suriye’de, buralara Eyyûbîler öncesinde hâkim olan
Fâtımî ve diğer Arap soylu devletlerin sanat anlayışlarından farklı, tamamen
Türk sanat geleneğinin takipçisi bir sanatın doğmasına zemin hazırlamıştır.
Aynı zamanda bu sanat bölgeye, Mısır’ın ötesinde kalan Mağrib’in Mâlikî ve
Fâtımîler’in Şiî İsmâilî anlayışlarına karşılık olarak Şâfiî ve Hanefî
mezheplerinin görüşlerine uygun düşen yeni bir anlayış getirmiştir.
En önemli Eyyûbî mimari eserleri şunlardır:
Ebü’l-Fevâris Medresesi.
Maarretünnu‘mân’da1198-99 yılında Ebü’l-Fevâris Necâ
b. Abdülkerîm tarafından Şâfiî fıkhının okutulması için yaptırılmıştır.
Batıdaki eyvanı ortadan kalkmış bulunan binanın kuzey doğusunda bir türbe,
kuzeyinde de molla odaları yer almaktadır.
Zâhiriyye Medresesi.
Halep’te el-Melikü’z-Zâhir Gāzî tarafından yapımı
başlatılan ve onun ölümünden sonra 616 (1219-20) yılında bitirilen medrese,
aynı plan özelliklerine sahip bir bina olmasına rağmen üç kubbeli mescidi ve
doğudaki büyük eyvandan başka kuzeyinde iki küçük eyvanın ortasında yer alan
giriş eyvanının bulunmasıyla farklı bir durum arzeder.
Rükniyye Medresesi.
Şam’da I. el-Melikü’l-Âdil’in anne bir kardeşi
Feleküddin Süleyman’ın âzatlısı Rükneddin Menkûferîş el-Felekî tarafından 1227
yılında yaptırılmıştır.
el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb Medrese ve Türbesi.
Mısır’daki Eyyûbî eserlerinin en önde gelenlerinden
olan ve tarihî kayıtlarda uzun uzun ihtişamından söz edilen el-Melikü’s-Sâlih
Necmeddin Eyyûb Medresesi (el-Medresetü’s-Sâlihiyye), büyük ölçüde tahribat
geçirmesine rağmen bugün de Kahire’nin en önemli tarihî binalarından birini
oluşturmaktadır. Dört Sünnî mezhebe göre eğitim vermek üzere planlanmıştır.
el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un türbesi de yine en önemli Eyyûbî
eserlerinden biridir. Sultan el-Melikü’s-Sâlih’in ölümünden sonra Şecerüddür
tarafından 647-648 (1249-1250) yıllarında yaptırılan türbe kare planlı olup sekizgen
kasnak üzerinde yükselen sivri ve yüksek bir kubbe ile örtülüdür.
İmam Şâfiî Türbesi (Kubbetü’l-İmâm eş-Şâfiî).
Bugün Kahire’de en önemli Eyyûbî eserleri arasında yer
alan türbe mânevî değerinin yanı sıra mimari özellikleri açısından da büyük
önem taşımaktadır. Kaynaklar,
Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin emriyle 575 (1179-80) yılında İmam Şâfiî’nin mezarının
yanına Şâfiî mezhebi için bir medresenin yapıldığından, üç yıl sonra da
türbenin inşasından bahsetmektedir. ENGİN BEKSAÇ RAMAZAN ŞEŞEN