EDİRNE
Edirne 1360 yılında Sultan I. Murad-ı
Hüdavendigar tarafından fethedildikten sonra 1366 yılında ikinci başşehir
olarak ilan edildi. İkinci başşehir olmasının ardından hızla gelişen Edirne
1466 yılında İstanbul’un başşehir olmasına kadar ticari ve kültürel gelişimini
devam ettirdi. Bursa ve Edirne medreseleri her zaman gözde medreseler oldu.
Rumeli’deki fetihler sebebiyle sultanların tercih etmesi, Rumeli
Beylerbeyiliğinin ilk merkezi olması, Osmanlı’nın batıya açılan kapısı olması
gibi sebeplerle vakıflaşma bakımından en gözde Osmanlı şehirlerinden birisi
oldu.
Tereke kayıtlarında mahalle avarızlarının geçiyor olması Edirne’de de
bu uygulamanın varlığını gösterir niteliktedir. Mahalle avarızları ve bunların
işleyişi ile ilgili belgelerde bilgi bulunmamaktadır. Fakat bazı terekelerde ölen
kişilerin mahalle avarızlarına olan borçlarının taksimde ayrılması, şahısların
bu sandıklara para vakfetmeleri veya vasiyet etmeleri sistemin varlığının
delilleridir. Zilhicce 985 (Şubat 1578) tarihinde hangi mahalleden olduğu
belirtilmemiş olan Hasan Halife bin Hayrullah’ın mahalle avarızına olan 515
akçe borcu ayrılmıştır. Yine Edirne’nin mahalleleri arasında Aya Tohti
Mahallesi’nde ölen Arhondi binti Dimitri’nin mahalle avarızına 760 akçe borcu
bulunmaktaydı. Kerime Hatun binti İskender muhallefatının üçte biri olan 1.000
akçeyi mahalle avarızına fukara için vakfetmiş ve bundan başka bir de mahalle
avarızına 1.000 akçe daha vasiyet etmiştir.
Mahallelerden toplanan
avarızlarla oluşturulan avarız sandıklarından esnafa ve halka yardımlar
yapılmaktaydı. Bunun haricinde vakıfların oluşturduğu avarız sandıklarından
faizle para verilmektedir. Bu belgelerde faiz karşılığı olarak muamele
geçmektedir. Muameleye verilen paraların oranı belirtilmeyip “şer’i muamele”
kaydı düşülmektedir. Rebiülevvel 990 (27
Mart 1582) tarihinde Sinan Bey Vakfı mütevellisi Behram bin Abdullah, Medrese-i
Ali Bey Mahallesi avarızı için, ölen Hasan’ın muhallefatından 3.000 akçe, kadı
rayici ile de 600 akçe ödenmesini istemektedir. Baba Timurtaş Mahallesi’nde
vefat eden Fatma binti Abdullah’ın muhallefatında “vakf-ı sabit beray-ı
avarız-ı mezbure beşyüz” şeklinde geçmektedir. Kara Bulut Mahallesi’nde ölen
Raziye Hatun vakf-ı avarız-ı mahalleden 1.000 dirhem muamele ile akçe almış
olup buna 100 dirhem ödemesi kefillerle kararlaştırılmıştır.
CAMİLER
Camiler,
İslam toplumlarının en önemli müessesesidir.
Peygamber Efendimiz (sav) hayattayken İslam devletinin henüz devlet
teşkilatı yoktu. Peygamberimiz (sav) in tüm istişarelerini, heyet kabullerini
Mescidi Nebevi’de yaptığını biliyoruz.
İlerleyen zamanlarda camide yapılan
işler için kurumlar tesis edilmeye başlasa da Müslüman toplumunda cami sosyal
ve dini hayatın her zaman merkezi olmaya devam etti. Osmanlı toplumunda kurulan
yeni şehirler her zaman cami/mescid merkezli gelişti. Fethedilen beldelerde
kılıç hakkı/egemenlik nişanesi olarak bölgenin en büyük kilisesi Cuma camisine
çevrildi. Ardından İslam mimarisine göre külliye şeklinde (hamam, imaret,
zaviye) bir cami inşa edildi. Fethedilen beldelerde Müslüman Mahallesi
genellikle yerli halktan ayrı olarak cami merkezli kurulurdu. Pek çok şehirde
yerli halk kale içinde oturmaya devam ederken Müslüman halk için kale dışında
yeni bir mahalle kurulurdu.
Osmanlı devleti geleneğinde beledi
hizmetler vb. Tüm toplumsal ihtiyaçlar halkın kendi karşılaması gereken
ihtiyaçlar olarak görülürdü, bu yüzden bu hizmetler için her hangi bir mali
ödenek vs. bulunmadığı başta camiler olmak üzere toplumsal ve beledi tüm
ihtiyaçların inşası halk tarafından yapılırken vakıflar tarafından devam
ettirildi. Demek istediğim Anadolu ve Rumeli’deki bütün camiler kişiler
tarafından yaptırıldı, vakıflar tarafından işletildi.
Tamamen vakıflara bağlı olan
camiler, hem ibadetin yapıldığı hem de cemaatin toplanıp ortak sorunlarını
görüştüğü ve karara bağladığı yerler olması sebebiyle ayrıca önemlidir. Her
semtin camiine gelen hükümet tebligatı burada halka açıklanırdı. Mimari olarak
mükemmelliğe ulaşan Osmanlı camileri, hemen her şehirde, hükümdar, hükümdar
ailesi, yüksek devlet adamları ve hayırsever halk tarafından yaptırılmışlardır.
Osmanlılarda, genellikle zengin vakıflarla yapılan camilerin yanında medrese,
imaret ve mektepler de bulunurdu. Bunlar külliye şeklinde olup bu yapıların
yanına hastane de eklenirdi. Camilerde ve mescitlerde eğitim ve öğretim de
verilirdi. Bazı camilerde, medrese adı verilen ve ders için ayrılan bölümler
mevcut olup, bazen aynı duvar ve pencere müştereken kullanılırdı.
Edirne fethedildikten sonra Osmanlı
sanatı şehirde gelişmiş ve şehir Osmanlı sanatının en yüksek devrini temsil
edecek düzeye ulaşmıştır. Edirne’deki ilk cami şehri fetheden Sultan I. Murad
tarafından yaptırılmıştır.
Cami-i Cedid (Üç Şerefeli Cami) : 1437–1447 yılları arasında II. Murad tarafından yapılmış
ve inşası dokuz yıl sürmüştür. Caminin vakıf gelirleri toplamda 58.436 akçeyi
bulmaktadır.
Darü’l-Hadis Camii: II. Murad tarafından yaptırılmıştır. Kitabesinden
838/1435 yılında inşa edildiği ve Tahte’l-kala Hamamının II. Murad tarafından
bu cami ve medreseye vakfedildiği anlaşılmaktadır.
Kilisa Camii: Edirne’nin fethinden sonra I. Murad Kale içindeki bir kiliseyi camiye
çevirmiş ve ilk Cuma namazı burada kılınmıştır. Bu camiye daha sonra Kilisa
Camii adı verilmiştir II. Mehmed zamanında tamamen yıktırılıp iki paye üzerine
altı kubbeli bir minaresi ve dışında da beş kubbesi olan cami yaptırılmıştır.
Çelebi Camii: Bu cami Hisar içinde bulunup I. Murad’ın emri ile kiliseden camiye
çevrilmiştir. II. Murad tarafından yanına bir medrese ilave edilmiştir.
Süleymaniye Camii: II. Bayezid'in vezirlerinden Süleyman Paşa
tarafından yaptırılmıştır.
Muradiye Camii: Cami II. Murad tarafından, Muradiye Mahallesi’nde sarayiçini gören bir
tepe üzerinde 1436 yılında yaptırılmıştır. II. Murad bu caminin sol tarafına
büyük bir imaret, bir Mevlevi tekkesi ve semahane yaptırmıştır. İmarette
Mevlevi dervişleri, talebe, gelip giden misafirler,camide hizmet edenler yiyip
içtikleri gibi, civardaki evlerde oturanlara da ekmek ve yiyecek verilirdi.
Hekim Lâri Camii: II. Mehmed ve II. Bayezid devrinin sultan hekimi
Abdülhamid-i Lari tarafından Bitpazarında yaptırılmıştır. Ali Paşa Camii: Karaman Beylerbeyiliğinde, Semendire ve İşkodra
kumandanlıklarında ve Memluklarla olan muharebede bulunan ve takdir kazanarak
Rumeli Beyliğine ve ardından vezir-i azamlığa getirilen Saray Bosnalı bir
devşirme olan Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bundan başka Ali Paşa'nın
Edirne'de bir de hankahı vardır.
Şahmelek Paşa Camii: Kitabesi 1429 tarihlidir.
Noktacızade Camii: Kıyık yolu üzerinde olan cami Noktacızade olarak
anılan Şeyh Mehmed bin Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Mescidin evkafı ve
masrafları 1070 numaralı tahrir defterinde cami olarak kaydedilmiştir.
II. Bayezid Camii: II. Bayezid, Edirne’de Osmanlı devrinin en büyük
dini ve içtimai hayır eserleri arasında yer alan Bayezid Camii ve külliyesinin
Mimar Hayreddin’e196 yaptırılan caminin yapım tarihi Enis-ül Müsamirin’de 1399
olarak
bildirilmektedir.
Selimiye Camii: Caminin yapımına II. Selim’in emri ile 1569 tarihinde başlanmış ve
1575’te tamamlanmıştır. Caminin mimarı ise meşhur Mimar Sinan’dır. Mimar,
İstanbul’da çeşitli denemelerle cami için kendisine ideal görünen bir plan
şeklini ve yapı şemasını iyice hazırlayıp geliştirdikten sonra eserin inşasına
başlamıştır. Cami 1575 metrekare bir alana oturmuştur. Büyük ve yüksek olan
kubbesi sekiz adet geniş örme sütunlara dayanır. Caminin dört köşesinde üçer şerefeli minaresi vardır. Caminin doğu ve
batı taraflarında dört kapısı vardır. Caminin kıble tarafında medrese ve
darülkurrası olup ayrıca, üç bin cildi aşkın eserleri ile birde kütüphanesi
mevcuttur.
Bunlardan başka daha
tarihi kişiliklerin yaptırdıkları birçok cami vardı ki, bunların birçoğu bugün
yıkılmış, kalabilenlerin de yine çoğu harap ve kapalıdır. Edirne'de tespit
edilen ve haklarında fazla bir bilgi olmayan camiler ise şunlardır:
Alemdar Camii; Alemdar Hasan Baba’nın kendi adını taşıyan mahallede inşa edilmiştir.
İbrahim Paşa Cami; II. Mehmed'in vezirlerinden olan İbrahim Paşa
tarafından Kıyık Öyüğü denilen Çokalcı Mahallesi'nde yaptırılmıştır.
Taşlık Cami;
Mahmud Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Zağnos Paşa
Cami; Edirne'de subaşılık yapmış olan Zağanos Paşa tarafından yaptırılan cami
Kızıl Minare adı ile de bilinmektedir.
Gülbahar Hatun Cami; Gülbahar Hatun Fatih Sultan Mehmed’in zevcesi ve
Bayezid'in annesidir.
Hacı Nasuh Camii, Zen'i Firuz Camii.
Mescidler
Kelime anlamı baş
eğmek, alnını yere koymak olan mescid, Osmanlı Devleti’nde ise genellikle;
mahalle arasında, ahşaptan yapılmış küçük ibadet yeri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Edirne’de mescit sayısı Müslüman mahalle sayısına eşittir.
Edirne’de yüz kırk beş mescid bulunmaktadır bu sayı ile Müslüman mahalle
sayısının eşit olması her Müslüman mahallesinde bir mescid olduğu ihtimalini
kuvvetlendirir niteliktedir. Bu rakam aynı zamanda Edirne’deki
Sıbyan (mahalle mektebleri hakkında da bize bilgi verebilir. Sıbyan mektebleri konu başlığımızda sıbyan
mekteblerinin genellikle cami ve mescid bitişiğinde yapıldığını öğrenmiştik.
Zaviye Arapça bir kelime olup anlamı
ise toplamak, men etmek, köşe, bucak, evin bir odası ve geometride “açı”
demektir. Zaviyelerin İslam aleminde doğuşu, VIII. yüzyılın sonları ile IX.
yüzyılın başlarında tasavvuf akımının doğmasıyla beraber olmuştur. Zaviyeler
Osmanlı ülkesinde, herhangi bir tarikata bağlı dervişlerin bir şeyhin
idaresinde yaşadıkları ve gelip geçen yolculara karşılıksız yiyecek, içecek ve
konaklayacak yer sağladıkları, yerleşim merkezinde ya da yol üzerindeki bina
veya binalar topluluğunun adıdır.
Zaviyeler
devletin kurulmasında yararı görülmüş, hürmete layık bazı ahilere, babalara ve
alperenlere vakıf olarak verilmiş olup, şehir veya kasaba kenarlarında, köy
civarlarında, yol uğraklarında bulunurlardı. Zaviyedar adı verilen zaviye
sahibi, kendine vakıf olarak verilen yeri ekip biçer ve buranın gelirini
zaviyesine harcardı. Zaviyeye uğrayan kimse burada yeme içme ve barınma
imkânını bulurdu. Osmanlı Padişahları birçok yerde zaviye yaptırmışlardır.
Yapılan bu zaviyelerde halkın dirlik ve düzeni sağlanmış bunun yanında iskân
meselesi de büyük ölçüde çözüm bulmuştur.
Edirne’de
vakıflar tarafından işletilen 62 adet zaviye bulunmaktaydı. Bu zaviyelerin
sekizinde Cuma namazı kılınmaktadır.
Edirne
İmaretleri
İmarethaneler özgün bir Osmanlı yardımlaşma
kurumudur. Halk mutfakları da denilen bu kurum biçim olarak Osmanlı
egemenliğindeki Anadolu, Balkanlar, Arap toprakları ve Osmanlı öncesi dönemde
görülmemiştir. Evliya Çelebi “Ben
(Evliya), zavallı biri olarak 51
yıldır seyahat etmekteyim fakat 18 hükümdarın yönetimindeki bölgelerde bizimki
kadar imrenilecek bir kurum görmedim” demektedir.
İslam şehirlerindeki
sosyal kurumların arasında önemli yere sahip olan imaret genellikle bir cami
etrafında kümelenirdi. İmaret, Osmanlı Devleti’nde, mektep çocukları ve medrese
öğrencilerinin ekmek ve sıcak etli sebze yemekleri yiyebildikleri ve ayrıca
barındıkları müesseselerdir. Verilen yemeğin yanında günlük olarak adam
başına 3–5 akçe verilirdi. Günde iki defa pişirilen yemek ilk olarak imarete
mensup tüm görevlilere, ikinci olarak medresedeki öğrencilere, üçüncü olarak
dışarıdan müracaat eden fakirlere, dördüncü olarak da gelen misafirlere
verilirdi. Bir külliye içindeki imaretler böyle geniş bir kitleye hizmet
verirken daha dar fonksiyonu olan, örneğin sadece fakir kimselere yemek çıkaran
imaretler de vardır. İmaretin tabhane kısmı parasız otel, misafirhane demekti.
Yolcular uzun ve zorlu
yolculukları sırasında şehir ve kasabalara geldikleri zaman buralarda üç gün
boyunca hiçbir ücret ödemeden yiyip yatabilirlerdi. Bu imaretlerin gelir
kaynağını vakıflar oluşturmakta idi. Edirne’deki İmaretlerin isimleri ise
aşağıdaki gibidir.
Edirne şehrinde kale
içinde bulunan Hristiyan mahallelerinden Yıldırım İmareti için elde edilen
cizye geliri toplam 19662 akçedir.
978 tarihinde Yıldırım
Bayezid Han İmaretinin şehir içinden elde ettiği gelirlerin toplamı 62.585
akçedir. Yıldırım Beyazıd İmareti evkafı toplam mahsulatı 62.585 akçe
etmektedir. Gelirler tek tek toplandığında ise elde edilen miktar 67.505
akçedir. İmaretin toplam geliri 182.393 akçedir. Medresenin gelirleri ile
beraber ise, 203.740 akçedir. Yıldırım Han İmaretine bağlı olup gemicilik
hizmeti yaptıklarından ellerinde berat olan Sofular ve Sülemiş köyleri ahalisi
vergiden muaftırlar. Yıldırım Beyazid İmareti evkafına Paşa Livası ve Kırk
Kilisa ve Silistre ve diğer yerlerden toplam 219.708 akçe gelir elde
edilmektedir.
965 yılında yapılan
tahrire göre Muradiye vakfının Babaeski’de üç köyden 18.196 akçe geliri vardı.
Cami ve imarete ait olmak üzere II. Murad tarafından 9 köyün gelirleri olan
37265 akçe vakfa aktarılmıştır. Caminin ayrıca mahalle vakıfları da vardır.
Beylerbeyi Sinan Bey İmareti: Bu imaretin camii II. Murad devrinde beylerbeyi
olan Sinanüddin Yusuf Paşa tarafından bir kubbeli ve yanında medresesi ile
beraber 832 tarihinde yaptırılmıştır. Sinan Paşa’nın imarete vakfettiği
köylerden geliri 129691 akçedir.
Çelebi Mehmed (Eski Camii) Medresesi: Bu medresenin imar tarihi kesin olarak bilinmemekle
beraber Musa Çelebi’nin Edirne hakimiyeti zamanında, Eski Caminin yapıldığı
tarih olan 1413 yılında temeli atılmış olunmalıdır. Medresenin tamamlanması ise
Çelebi Mehmed ve II. Murad zamanına denk gelmiş olmalıdır.
Saruca Paşa Medresesi: Enderun’da yetişen Saruca Paşa
II. Murad zamanında Beylerbeyi ve 1429’da vezir olmuştur.
Edirne
Vakıf Eserleriyle ilgili bilgiler (XVI. YÜZ YILIN SON ÇEYREĞİNDE EDİRNE’DE
SOSYAL HAYAT Hazırlayan: Arzu DİKTAŞ,Danışman: Doç. Dr. İbrahim
SEZGİN,Lisansüstü Eğitim, Öğretin ve Sınav Yönetmeliğinin Tarih Anabilim
Dalı,Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı İçin öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak
hazırlanmıştır. Edirne-Trakya Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü Aralık,
2008)isimli çalışmadan özetlenmiştir.