TAŞERONLAŞTIK
Son günlerde bir “Taşeron”dur gidiyor… Gelin önce bu sözcük ne demektir, ondan başlayalım. Taşeron; “ Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı asıl müteahhitten kendi üzerine alan ikinci müteahhit” diyor sözlükler.
Başbakan’ın şu meşhur içeriği açıklanmadığı için henüz ne olduğu kimse tarafından da anlaşılamayan “Açılım”ın ardından patlak veren PKK saldırılarında ölen onlarca şehidimiz sonrası yaptığı açıklamada; “PKK’nın ‘Taşeron’ bir örgüt olduğunu açıkladı…
Evet, merak ediyoruz ihaleyi veren ülke kim?
Amerika mı? Onlar biz değiliz diyor, yoksa son zamanlarda aramızın iyice bozulduğu İsrail mi?, Oda değilse, İngiltere ve Fransa mı?
Eğer Amerika diyorsanız biri tuşlayın, İsrail diyorsanız ikiyi, Vallahi iş buna döndü!... Yakında üniversite sınavlarında sorulursa şaşırmayın!...
Yazık ki, ne yazık!... Terör şiddetini artırarak Irak sınırından elini kolunu sallayarak Türkiye’mize sızıp, saldırıyor… Amerika ve Irak yönetimi, Türkiye’yle işbirliği yaparak istese yirmi dört saatte önlemini almaz mı? Ve her kafadan ses… Demokrasinin de gereği bu… Öyleyse bir iki sözde bizden;
Önce ülke içinde teröre karşı milli bir mutabakat sağlanmalı, herkes iktidara elinden geldiğince yardım etmeli ve bunu siyasi malzeme yapmamalı. İkincisi, Terör denilen bela genelde neden hep az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin topraklarında olur? Sanırım bunun ekonomi ve demokrasiyle sıkı bağlantısı var. Amerika’da da birçok etnik grup var ama hiç biri, “Ben ayrı bir devlet istiyorum” demiyor. Onun için, bizde süratle Türkiye sınırları içinde öncelikli olarak işsizliği yok edecek, insanların refahını artıracak, ülkesine güvenle baktığı bir ortamı sağlamamız gerekiyor. Bu yetiyor mu? Tabiki yetmez, herkese vereceğimiz iş, iş olsun diye değil, bilimsel ve üretken bir çalışma ile dünya ile rekabet edebilecek türde insanlarımızı, insan gibi yaşatmalı.. Vatandaşımız bir başkasına özenmemeli, aldığı ücretle gerek kültürel ve sosyal, gerekse fizyolojik ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayarak iş güvencesi içinde yaşamalı. Yani çalışanları, asgari ücretin taşeronluğuna sıkıştırmamak gerek. Şirketler, “Hep ben kar edeyim”, “Benden başkası yaşamasın” Çalışacak dışarıda ganimet gibi insan var, biri gider, diğeri gelir, onlar bana köle” mantığı ile hareket etmeden, çalışanlarının da sofrasının zenginliğine katkı sağlamalıdır. Bunlar öncelikli sağlandıktan sonra diğer önlemler, gerek askeri, gerekse diğer etkenler ele alınarak teknik yönden masaya yatırılarak barış ortamı sağlanabilir.
Zaten bunu sağlamak iktidarın görevleri arasında değil mi? Onun için sizlerden oy almıyorlar mı?
“Taşeron” dedik devam edelim!.. Kamu kuruluşlarında “Taşeronculuk” aldı başını gidiyor. ‘Devlet Memurluğu’ kavramı bu gidişle tarihe karışacak. Yakın bir zamanda, taşeron bir firmanın patronunu bilmediğiniz, görmediğiniz, size tazminat ödememek adına on bir ayın sonunda işten çıkarıp tekrar işe aldığı şirkette memur olarak çalışırsanız, şaşırmayın!.. Yok artık! Devlette uyandı!.. Öyle bol keseden maaş vermek var mı? İkide bir sendikalarla masaya oturacak ve sonunda iki buçuklu zamları verecek!.. Sonra da kimse verilen zamlardan memnun olmayacak ve meydanlara inecek ve itiş kakışla polisin biber gazı gidecek!... Devlet bunlarla mı uğraşacak!.. Değil mi? Asgari ücret neyinize yetmiyor!... Bakın hem 22 TL’de yeni zam geldi. Bozdur bozdur harcayın!...
Yaşasın şirketlerin karlı dönemleri!...
Anayasa kitabını açtım, “Çalışma ile ilgili hükümler” başlıklı 49. maddesinde bakın neler diyor; “Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet çalışanların hayat seviyelerini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirler alır”
İşsizlik 2010 Nisan verilerine göre %14,5 ve her dört gençten birisi işsiz.
Gelelim, “Devlet Memurları Kanunu” değişikliğine; Çerezi ne? “Ölüm izni beş günden yedi güne çıkıyormuş. Allah kimseye ölüm vermesinde, zaten memur haftanın iş gününde beş gün izin almış olsa, Cumartesi, Pazar dahil yedi gün izin kullanacak!..
Sicil kalkıyormuş!.. Memurlar buna sevinsin mi? Üzülsün mü? Sicil kalkıyor ama devlet öyle yedirmez, siyasi mekanizmanın en alt unvana kadar yayıldığı ve bunu dejenere eden bir toplum olarak fikrimize uymayanları elimizde birde erk de varsa, çalışanlarımızı sudan bahanelerle daha kolay işten atma yollarını ararız. Tabiki bu arada zaten yükü oldukça ağır olan mahkemelerimizde, birde bu konuyla meşgul olacağa benziyor… Anayasa’nın “Kamu Hizmeti Görevleri”yle ilgili 128. maddesi; “Devlet Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişiliklerin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülür” diyor. Yani, yeni kanunla ne yapılmak istendiği açıkça ortada… Yakında, doktorlar özel hastanelerce, öğretmenler dershanelerce, polislerimiz özel güvenlik şirketlerinin teşoronluğunda yönetilirse, Orhan Veli’nin Gemlik için söylediği şiirdeki gibi “Sakın Şaşırmayın!”
Dilerim İktidara gelenler taşeron olmasınlar!.. Düşünsenize, bütün Bakanlıklar özelleşmiş ve taşeron firmalar tarafından yönetiliyor!.. Şaka bir yana da iktidarları göreve getirende bizim gibi teşoranlar değil mi?
Dünü unutmayalım!...
Tekel işçileri ne için mücadele ettiler?
Kömür İşletmelerinin taşeron firmalarında yüzlerce metre yerin altında asgari ücretin darlığında ölmediler mi?
Dünyanın gidişatı bu sevgili dostlarım…
Birazda siz düşünün bakalım, seçim yaklaşıyor, ona göre oylarınızı verirsiniz…
Sağlıcakla kalın,
Ertuğrul Erdoğan/Bursa
27 Haziran 2010