Zaman değişse de aslında her dönem, çoğu yönüyle birbirine benziyor. Zira her dönemin iyileri, kötüleri, merhametlileri, acımasızları, vatanseverleri, vatan hainleri vardır. Bu sadece bizim ülkemizle de sınırlı bir vaka değildir. Bütün dünyada bu böyledir.
Siyaset enteresan bir şey… Bu alanda her çeşit insana rastlamak mümkündür. Fakat siyaset denince “yaşamak için yaşatmamak” anlayışı da akla gelir. Yani eğer iktidarda kalmak istiyorsanız muhaliflerinize nefes aldırmayacaksınız. Öte yandan muhalefetteyseniz “iktidardakilerin yaptığı her türlü icraatı eleştireceksiniz” anlayışı hüküm sürmektedir.
Osmanlı Devleti zamanında Mehmet Said Halet Efendi isimli bir zat vardı. Kısaca ‘Halet Efendi’ olarak da bilinen bu kişi, aşırı kindarlığıyla ve insafsızlığıyla bilinirdi. O, bu yönüyle rakiplerine aşırı kin duyan ve onların ayaklarını kaydırmak için her şeyi mubah görenlerin sembol ismi olmuştur. Halet Efendi, İkinci Mahmud zamanında “Devlet Kâhyası” unvanıyla Osmanlı’yı dilediği gibi yönlendirmiştir. İkinci Mahmud ‘un iktidara gelmesiyle ‘padişahın başkâtibi’ sıfatıyla devlet idaresinde önemli bir güç odağı haline gelmiştir. O, gücünü biraz da Yeniçeri Ocağı’ndan alıyor ve bunu sürekli kötüye kullanıyordu. Kendisi Kırımlı Hüseyin Efendi’nin oğludur. Şeyhülislam Şerif Efendi’nin yanında yetişmiştir. Galata Mevlevihânesi şeyhi meşhur mevlevî şair Gâlib Dede’nin dergâhına girmiştir.
Mehmet Said Halet Efendi’den bîzâr olmayan devlet idarecisi pek azdı. Onun mağdurları arasında Tepedenli Ali Paşa’yı ve Benderli Ali Paşa’yı sayabiliriz. O, Mora isyanında Rumları tutacak kadar ileri gitmiş, Tepedenli Ali Paşa’yı kötüleyerek asılmasına neden olmuştur. O, Fenerli Rumlarla da dostluklar kurarak devlet aleyhine bazı gizli girişimlerde bulunmuştur. Devletin sırlarını onlarla paylaşmıştır. Fenerli Rumlardan aldığı paraları yeniçerilere dağıtarak onlardan güç aldığı söylenir. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak isteyen İkinci Mahmud’a bu hususta muhalif olmuştur. Bu konuda hep ayak diremiştir.
Menfaatlerine dokunacağına inandığı kişilerin kuyularını kazmakla meşgul olan Mehmet Said Halet Efendi, yaptığı çirkeflikler yüzünden çok kere sürgün hayatına mahkûm edilmiştir; fakat o, her fırsatta bir yolunu bulup İstanbul’a dönmesini bilmiştir.
Hâlet Efendi kin ve nefrette sınır tanımamıştır; O, zamanındaki âlimlerin en büyüğü Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’yi de halifeye çekiştirerek bu şahsın devlet için tehlikeli olduğunu söylemiştir. Fakat İkinci Mahmud, onun bu konudaki görüşüne itibar etmemiş “Din adamlarından devlete zarar gelmez.” diyerek konuyu kapatmıştır. Bunu duyan Hâlid-i Bağdâdî, halifeye hayır dualarda bulunmuş; Hâlet Efendi’yi önce Allah’a, sonra da Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi’ye havale etmiştir. Allah dostları bir şey söylerse bilerek ve inanarak söylerler. Nitekim İkinci Mahmud, Mora isyanına sebep olduğuna inandığı Hâlet Efendi’yi Mevlana’nın diyarı olan Konya’ya sürmüştür. 1823’te de Hassa hasekilerinden Arif Ağa tarafından idam edilmiştir. Onun bu feci ölümü üzerine şu manidar beyit söylenmiştir:
“Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr”.
Halet Efendi, Osmanlı’da kindar devlet adamlarının sembolüdür. Çevresindeki insanlara huzur yaşatmamıştır. Fakat kazandığını sansa da aslında kaybeden hep kendisi olmuştur. Neticede acı bir sonu yaşamıştır. Bu yönüyle halk arasında kullanılan “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner” sözünün ne kadar gerçek olduğunu hayatıyla ispatlamıştır.
Ne güzel söylemiş Tanzimat dönemi şairlerinden Ziya Paşa: “İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah/Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah” Bunda şüphe yoktur…
Bugünkü siyasî arenada sağa sola bakıyor ve zamanın Halet Efendilerini arıyoruz. O zamanlar bunların sayısı bir veya birkaçtı. Şimdi bu karakterdeki kişileri sayarken iki elimizin parmakları yetersiz kalıyor. Fakat uyanık olduğunu sanan bugünün Halet Efendileri aslında hep kaybediyorlar. Belki maddî yönden kazanıyorlar ama manevî açıdan hep kaybediyorlar.