[email protected]

 
         Amerika Dışişleri Bakanı Hillery Clinton ülkemize gelerek siyasilerle yaptığı bir takım görüşmelerin ardından CNN TÜRK Televizyonu’na konuk oldu. Şirin Payzın, görüşmeden önce Clinton’un her türlü soruya yanıt vereceği, özel hayatı hakkında bile soru sorulabileceğini ve ABD Dışişleri Bakanı’nın müthiş titiz ve profesyonel bir ekibinin olduğunu, çayını; fincanda mı, yoksa bardakta mı içeceği, kaç kişinin elini sıkacağını, hangi kıyafetin daha olumlu mesaj vereceği gibi hususların önceden konuşulduğunu ve konuşulmayan tek şeyin; Hangi soruların sorulacağı, hatta danışmanının; Clinton’un sorulara asla ters tepki vermeyeceği, bozulmayacağı ve azarlamayacağını, dilediğinizi sorabilirsiniz. Özel hayatını bile… “ diyor

         Bizim politikacılara baktığınızda bu davranışlar garip geldi değil mi? Ülkemizdeki bazı politikacılar halkın önünde tartışmaktan, özel sorulardan biraz tırsıyorlar ve çeşitli bahanelerle ekrana çıkmaktan, deyim yerindeyse; “kaçıyorlar… “        

         Neyse Sayın Başbakanımız da 61. Hükümetin ilk gezisini Yavru vatan Kıbrıs’a yaptı. Orada yaptığı konuşmalarda hiç de fena değildi. Özellikle iki devletin varlığını dünyaya duyurması ve taviz vermez tavrıyla AB ‘ye uyarı mesajlarını destekliyorum. Ancak Türkiye’de hangi düğüne gitse;  gelin ve damada yaptığı  “Üç çocuk istiyorum” uyarısına  zam yaparak Kıbrıslılardan “DÖRT ÇOCUK” istemesini yadırgadım!…  Bende; “Siyasiler neden nüfus kalabalığını ister?” diye kendi kendime sordum. Ve konuyu bu çerçevede araştırmak istedim.  Gelişmemiş, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde nüfus çoğunluğunun olumlu tarafları; üretimin ve vergilerin artması, mal ve hizmetlere artan talepler, yeni endüstri dallarının doğması, işçi ücretlerinin ucuzlaması ile ihracatta rekabetin kolaylaşması gibi kavramları buluyorum. Birde olumsuz yönlerine baktım; İşsizlik artıyor, kalkınma hızı düşüyor, kişilerin milli geliri ve tasarrufları azalıyor, bu arada tüketim artıyor, iç ve dış göç yükseliyor, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması zorlaşıyor, ihracat azalıyor, yatırımlar artıyor, çevre kirlenmesi hızlanıyor ve Belediye hizmetleri de zorlaşıyor…

         Evet, yukarıda olumlu ve olumsuz görüşlere göre sizce Sayın Başbakanımız; “Neden üç çocuk istiyor?”  İstiyor ama neden istediğinin gerekçesini bir türlü açıklamadı veya söyledi ben kaçırdım… 

         Gelin birde gelişmiş gözüyle baktığımız Avrupa’nın nüfus yapısına bir göz atalım; Finlandiya yani eğitimde dünyada birinci ülkenin nüfusu 5,3 milyon yüz ölçümü ise 337 bin 030 kilometre. Yani ülkemizin yarısından çok az küçük. KM kareye de 16 kişiyle en seyrek ülke… Almanya ise göç alan bir ülke olarak 83 milyon nüfus ve 357.021 km yüzölçümü ile KM kareye 231 kişiyle en yoğun nüfusa sahip ülke… İsveç, Letonya ve Estonya’da nüfus yoğunluğu az olan ülkelerden…

         Bizde nasıl diye merak ettiniz değil mi? 13 milyon’a yaklaşan nüfusuyla bir çok ülkeyi geride bırakan ve göç üstüne göç alan  İstanbul’umuzda KM kareye tam 2 bin 551 kişi düşüyor.. Şükürler olsun ki ülke olarak KM kareye 99 kişi düşürüyoruz!.. Nerdeyse Fransa’yla eşit… Yalnız, Eğitim, Sosyalleşme, Demokratikleşme, Özgür Basın ve Ekonomik alanlarda kıyaslama yapmayalım… Bu konuda sınıfta kalırız!...

         Değerli okurum, daldan dala atlamayı pek sevmem ama aşağıda okuyacağınız küçük öykülerin, bir ülkenin nüfus yoğunluğu ile ilgisi var mı yok mu, Sayın Başbakan’ın söylediği gibi her aileye “ÜÇ ÇOCUK” gerekli mi, gereksiz mi?  Onu da sizlerin takdirlerine bırakıyorum; 

         Varan 1

         “Yeter artık evi ve seni terk ediyorum! İş yok!  Aş yok! Seni geçindiremiyorum! Anladın mı?” 21 yaşında bir çocuk annesi Ceylan kahverengi gözlerinin umut beklentisiyle kocasına korkak ve yumuşak ses tonuyla; “ Sabretsek…”  Adam daha da hiddetlenerek; “Nereye kadar? Söyle! Tıkandım artık! Anlamıyor musun?” Dış kapı hızla kapandığında Ceylan umutsuzca olduğu yere yığılıp kalıyor. Gözyaşları eteğinde düştükçe daire yaparak büyüyordu… Baba evine gitmek ölümdü… Cumhuriyet Savcılığı’na giderek  ‘Kadın Sığınma Evi’ ni tercih etti. Savcılık kadını Kaymakamlığa yönlendirdiğinde Ceylan ürker… Artık küçük oğlu ile sokaklarda tek başınadır. Nereye gideceğini bilemeden otogarda amcasına yakalanır. Eve getirildiğinde Ceylan’ın babası bir boğa gibi kızgındır. Hicri ailesini toplanır ve Ceylan için ölüm fermanını verilir. Tetikçi ise evin en küçük oğlu seçildiğinde, odaya kapatılan Ceylan’ın üzerine salınır. Diz çöken Ceylan, gözü dönmüş kin ve nefret kusan mermiyle gözleri açık olduğu yere yığılır… 

         Varan 2

Odanın içinde bağrışmalar kesilmiyordu… İşsiz sevgili kadının kafasına kafasına cinneti boşalırcasına vuruyordu… Kadın yüzü, gözü mor içinde artık bitapça yere düştüğünde baygındı. Ağzı burnu kan içinde yüzü tanınmıyordu. Adam, bayılan kadını gecenin karanlığından yararlanıp arabasının koltuğuna uzattı. Çevresine baktı, kimseler yoktu. Cesaretlenip otobüs durağında kadını boylu boyunca banka yerleştirip,  hızla uzaklaştı…

Kadın günün yeni ışıklarıyla fark edildiğinde yüzündeki kan kurumuştu… Apar topar acile getirildiğinde canı çekilmiş ve hayatı tehlikesi “SOS” veriyordu. Dört gün aç ve susuzluktan böbrekleri de iflasın eşiğindeydi.  Hırsızlıktan sabıkalı ve boyun ve vücudunda yara izleri olan adam ise şimdilerde tutuklu, kadın ise yaşam savaşındaydı…

Varan 3

Adam hiddetle karısına bağırıyordu… Söyle bu saate kadar nerelerdeydin! Kiminleydin çabuk söyle!” Kadın dakikalarca sallanan vücudunun bir ara durmasıyla;                     

“ Sen delirdin mi be adam! Kıskançlığında fazla olmaya başladı! Ne adamı, ben evimin ekmek derdindeyim!” Adamın öfkesi gözlerinden fırlamıştı. Kadına; “Dizlerine iki mermi sıkarım, ömür boyu sakat kalırsın!”  Korkan kadın evden çıkmaya çalıştığında adam daha önce davranıp, önceden hazırladığı eteri, karısına koklatmaya çalıştı.  Çocuğunun “Baba Yapma!” diye bağırmasına rağmen karısının boğazını sıkmaya devam ediyordu. Kadın bir çırpıda kurtulmuştu. Adam köşedeki bidonu alıp kadının üstünden aşağıya doğru dökmeye başladığında çocukta kezzabın ateşinden yanıyordu… Serbest bırakılan adamdan korkan kadın ise adliyeye müracaat ederek kaderini beklemeye başladı…

         Aile içi şiddet ülkemizde gün geçtikçe çoğalmaya başladı. Ankara’da 1 günde 15 olay… Ve 6 ayda 130 kadın cinayete kurban gitti…

            Başbakan  “ÜÇ ÇOCUK “ Yapın diyor…  Avrupa ve dünyayı sallayan ekonomik kriz ise kapıya dayandı…  Sizde Sayın Başbakan’ın  “Üç çocuk” talebine katılanlardan mısınız? Yanıtınız evetse, o zaman “Durmak yok, cinayetlere devam…” Aslında atalarımız ne söylemişse, doğru söylemiş; “Nerede çokluk orada bokluk”…  diye…

Sevgilerimle,

Ertuğrul Erdoğan

22 Temmuz 2011/Bursa
( Nerde Çokluk Orda Bokluk başlıklı yazı ErtğrulErdoğan tarafından 22.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu