Oyunlar yine hayatımızın her alanında devam ediyor… Hem de büyük-küçük demeden… Büyükler paranın etrafında, küçükler ise sokaklarında “Köşe kapmaca” oynuyorlar… Oyun, yani belli kuralları olan, ruhumuzu rahatlatarak haz duyduğumuz oyunlar… Çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunlarından; seksek, körebe, ip çekme oyunlarının Eski Roma İmparatorluğu döneminde çocuklar tarafından da oynandığını biliyor muydunuz?
Şimdilerde dijital teknolojiye esir ve yenik düşen çocuklarımız, ekran
ardındaki oyunların ne yazık ki tutsağı oldular!... Şer odaklarının dünya
çocuklarına enjekte etmeye devam ettiği oyunlara büyüklerde kapıldı… Hep
birlikte bir meçhule gidiyoruz. Sokakta, evde herkes bulduğu ekrana gömülüyor…
Aileler kopuk, birbirlerini dinleyen yok!... Kan çanağına dönen gözlere bakan
yok… Klavye üstünde dans eden eller, kalbin sesini unuttu… Yemek masaları artık
eksik, küçük tabak içine alınan yiyeceklerle bilgisayar şenlendiriliyor… Onunla
sohbet ediliyor… Artık temiz duyguların yerini ekranlarda beliren sahte yüz ve
şehvetli bakışlar aldı… Çocuklarımız dokunmayı, ten duygusunu unuttu… Dudaklar
suskun, beyinler absürt!...
Oysaki bizim 1968 kuşağının çocukluğu
öyle miydi? Bizler özgürdük sokaklarımızda… Akşam ezanı okununcaya kadar
delicesine koşardık kızlı-erkekli… Mahallemizin kızlarına kötü gözle bakmak
şöyle dursun, onları diğer mahallenin erkeklerinden kıskanır ve korurduk… Şimdi
öyle mi? Sanal âlemde dört-beş yetmez yedi tane ver, ver… Ver Allah’ım Ver!...
Aşk mı? Küllü yalan. Belden aşağı olmuş her duygu!... Sokaklarımız demiştim,
cıvıl cıvıldı… Pencere kenarlarında oturan amcaların sakız, çikolatalarıyla
enerji toplar, kapı komşumuz Meliha teyzenin suyu ile canlanırdık yeni
oyunlara… Spor karşılaşmaları bizimde oyunumuzdu… Zamane çocukları siz hiç
perde kornişinden kayak yapıp kaydınız mı? Tahtaları yontup, rulmanla tornet
yaptınız mı? Şimdiki çocuklarımız
anlamamış olabilirler çeviri yapayım… Yani ‘scaoter’ yaptınız mı? Telden araba
yapıp sürdünüz mü? Varillerin içine girip banyo yaptınız mı? Kiraz ağacının
tepelerinde gülüştünüz mü? Çamurlu çukur açıp, çivi dediğimiz oyunu oynadınız
mı? Misketlerin parlaklığında kondik yaptınız mı? Ve daha sayamadığım sokak oyunlarını hiç
oynadınız mı? İşte küçük bedenimiz bir
güne sığmazdı… Oyunlarımızda bire bir mücadele vardı… Akşam eve yorgun
döndüğümüzde hazırlanan soframızda ev yemekleri vardı… Ne hamburgerin, nede
hazır gıdaların doymuş yağı vardı. Pilav, dolma, kuru fasulye bağırsaklarımızın
dostuydu. Ve yemeğin ardından gevşeyen yorgun bedenimiz erkenden yatağa düşüp
mışıl mışıl uyuyarak tatlı rüyalara dalardık… Evet, anlat anlat bitmez bizim
dönemin hikâyeleri…
Konuyu neden anlattım biliyor musunuz?
Tuzla Belediyesi bugünlerde sizlere yukarıda anlattığım oyunlardan oluşan
“Sokak Oyunları Olimpiyatları”na ev sahipliği yapıyor… Ekran ardına
sıkıştırdığımız çocuklarımız; okul bahçelerinde altışar kişilik takımlar
halinde yapılacak yarışmalarda onlara; yakan topu, dokuztaşı, misketi, mendil
kapmaca, ip atlama gibi oyunları oynayıp yarışacaklar… 1200 başvurunun
yapıldığı projenin mimarı Dalga Danışmanlık Şirketler Grubunun yöneticisi Yavuz
Yiğit. Onu buradan tebrik ediyorum. Projenin tüm Türkiye’ye yayılması içinde
çalıştıklarını söylüyor. Bravo doğrusu! Hem de kocaman! Bakınız Atamızın
çocuklara armağan ettiği bayram, dünyada evrenselleşti. Gelecekte de bu bayram
çerçevesi içinde neden “Dünya Çocukları Sokak Oyunları” Olimpiyatları
yapılmasın… Ben bu konuda lobi faaliyetlerini yürüteceğim. Sizlerde katkı verirseniz
sevinirim. Tabi ki yine şer odakları teknoloji pazarını öldürmemek adına
lobilerini oluşturarak çocuklarımızın uyanmalarını ve sağlıklı birey olmalarını
istemeyeceklerdir. Onları ekran ardına kilitlemenin mücadelesini yine
yapacaklardır. Yani ‘oyun içinde oyun’…
Artık büyüklerimizin küçükken
sokaklarda cirit attığı, orada özgürleştiği ortamlarda hak arama mücadeleleri
rafa kalktı. En küçük bir protesto dahi büyük cezalar getirdiğinden toplum
sindirildi… Ürkütüldü… Büyüklerin yapamadığını küçükler yapsın, hiç olmazsa onlar sokaklarda özgürce
oynasınlar… Zira dijital teknoloji çocuklarımız için “SOS” veriyor… Bakınız
uzmanların görüşlerine; Beyin ve Sinir
Cerrahı Uzmanı Prof Dr. Cengiz Kuday; “ İki yıl önce cep telefonlarının
çocuklarda daha etkili olduğu MR görüntülerinde ispatlandı. Telefon
konuşmalarının çocuklarda korteksi (beyin yarı kürelerinin gri maddesi. İnsan
davranışlarını kontrol eder.) daha fazla etkilediği bu çalışma ile resimlendi.
Yani cep telefonları buna göre; 15 yaşından önce daha fazla etkiliyor.” Diyor.
ABD’li köşe yazarı Nate Freemen ise; “Sosyal Medya’nın seksi öldürdüğünü, artık
gençlerin seksle ilgilenmediklerini, günlük yaşamlardaki davranışlarını örneğin
partide eğlenirken bile sosyal medyada nasıl görüneceğim diye düşünüyor. Gençlerin seks objelerine daha çabuk
ulaşmaları onların doyuma ulaşmalarında bıkkınlık yaşadıklarını ve seksin
yerini bıkkınlığın aldığını söylüyor. Yine teknolojinin insanlarda “Yalnızlık
Korkusu”nu körüklediğini, gençlerin yavaş internet bağlantısı, kablosuz internet bağlantısı olmayan kafeler,
cep telefonu şarjının bitmesi gibi etkenlerin kendilerini yalnız ve önemsiz
hissettiklerini uzmanlar belirtiyor.
Dijital teknoloji ile insanlarımız
evrim geçiriyor. Artık komşuluklar bitti. Ekran’da bağlantı kurulan
dostluklarla yetinilmekte. Karşılıklı sohbetlerin yerini sessiz ‘sosyal ağlar’ aldı. Hareket bitti… Vücutlar ödem toplayarak
şişmeye başladı. Kemikler kireçlenip, gözler kan çanağına döndü. Yakında
uzaylılara benzer bir patlak bir yüz ve kamburlaşan bir bedenle tanışırsanız
şaşırmayın zira onlar sizin ve teknolojinin
eseridir!...
Haydi, yazımı okudunuz,
bilgisayarınızın başında da fazla kaldınız… Kapatın şimdi onu ve tutun
çocuğunuz veya sevgilinizin elini, atın kendinizi güneşin ışıldayan yüzüne… Dışarıda hayat var… Yalnız, aileniz veya
arkadaşınızla hiç fark etmez oturun bir parka, söyleyin garsona çayınızı ve
keyifle yudumlayın… Çiçeklerin arasında dolaşıp kokularını ciğerinizin en
derinlerine çekin… Deniz kenarına gidip dalgaları ve balık tutanları seyredin…
Hadi hadi durmayın, dokunun “Power” düğmesine!…
Ben kaçtım… Bu arada iyi ramazanlar… (unutmayın
dediklerimi iftardan sonrada yapabilirsiniz. Sakın şişkin mideyle bilgisayara
oturmayın!... )
Sevgilerimle…
Ertuğrul Erdoğan
30 Temmuz 2011 /Bursa