[email protected]

         İki senedir çıkamadığım tatilimiz için Kuşadası’na zor bulduğumuz rezervasyon sonrası denizden uzak bir otelde ancak üç gün geçirebildik… Otel sanki esmeri, zencisi, sarışınıyla Birleşmiş Milletlerdi…

         Havuzun etrafında ne çeşit insan ararsanız, mevcuttu. Bikinili, haşemalı, hatta haşema üstünde şapkalısı… Sabah kahvaltısında görmemişlerin tepeleme tabakları mide bulandırıyordu. Önceden koyduğum havluyla yer kaptığım şezlonguma oturduğumda yan komşum iki genç delikanlıydı… Tıpkı Türklere benzediğini düşündüğümden “Selam” dedim. Kısa boylu ve beyaz tenli olanı “No Türk” dediğinde derdimi anlatabildiğim İngilizcemle “Belçikalı” olduklarını öğreniyorum.  Ancak esmer tenli delikanlının parmağındaki bizlere mahsus kalın ‘taş yüzük’ içimdeki kuşkuları iyice artırmıştı. Hık demiş tıpkı doğuluydu… Hatta esmer delikanlının bana; “Almanca yok?” sözü onların Türk olduğuna karar verdiğimin sorusuydu.  Türkiye’de yaşayan ve sevgilisinden dayak yiyen Alman kadının “Şimdi artık gerçek Türk oldum” diye gurur duyarken! Bu iki soytarının yabancılaşma özentisine anlam verememiştim. Yazık ki ne yazık!...

         Yine görmemişlerin tabaklarına tepeleme yığdıkları akşam yemeğinden sonra havuz başının romantik müzik eşliğinde geceye hazırlanıyordu. Masalar yavaş yavaş doluyordu. Sınırsız içecekler müşterileri iyice azdırmıştı. Bende kitabımı alıp bir masaya oturduğumda, yan masadaki ailelerde esmer ve sanki bizden birileriydi.  Tanıştığımızda “Azeri İranlı” olduklarını ve Tahran’da otomobil fabrikasında bilgisayar uzmanı olduğunu Azeri Türkçesiyle anlayabildim. Yanındaki İran’lı delikanlı ise masasındaki içkilerle çakır keyifti… Onlara İran edebiyatı ile ilgilendiğimi ve Ömer Hayyam’ın şiirlerini de çok sevdiğimi söyleyince gülümsediler…  Genç İranlıya “Ahmedinejad rejimini sorduğumda, yüzünü buruşturdu.  “İran’da da içki içiyor musunuz?” dediğimde, içkinin evlerde gizlice ganimet gibi içildiğini ve özgürlüklerinin olmadığını, Azeri İranlı tercüme etmişti.  Eşleri ise gün boyu havuz başında bikinileri ile yanmışlardı… Eşlerinin İran’da kapalı mı, açık mı gezdiklerini sorduğumda; İran’a gittiklerinde hava alanının tuvaletinde kapanacaklarını söyledi…

           Otelin dördüncü katında asansör beklerken gözüm duvardaki “Vergi Levhası”na takılıyor ve 2009 yılı beyanında “Zarar” yazıyordu! Şaşırıyorum… Bir memurdan söke söke yılda iki ila üç bin TL alındığı bir ortamda böylesi bir otel nasıl zarar ederdi?” Sigaraya, içkiye ve benzine neden yüklenildiğini şimdi daha iyi anlıyordum… Otelin yemek işlerinden sorumlu müdürü ile sohbete dalıyoruz.  “Zarar Beyan” konusunu açıyorum. Gülümsüyor ve bana küçük bir hikâye anlatıyor; “Büyük bir iş yerine muhasebeci alınacakmış. Patron odasına ilk giren muhasebeciye sorar; ‘İki kere iki kaç eder?’ Muhasebeci hemen ‘dört’ dediğinde kapıyı gösterir. Sıradaki gelir, ona da; “ Beş kere beş kaç?” diye sorar. Yanıt gecikmez; “Yirmi beş” olur… Ona da kapıyı gösterir. Ardındaki gelir ve ona da;  ‘İki kere iki’yi tekrar sorduğunda aldığı yanıt; “Siz bilirsiniz” olduğunda onu hemen işe başlatır!”  Ve müdür ciddice; “Maalesef bu tip bütün oteller zarardadır” dediğinde kerametin ‘zarar’ da değil, muhasebecinin keskin kaleminde olduğunu ima ediyordu!  “Bir kilo bal için kırk bin arı çalışıyormuş, Ne için? Bir ayı gelip bir oturuşta yesin diye” ! Ne demek istediğimi sanırım anlamışsınızdır…

         Tatil dönüşünde TSK’de krizi işitiyorum ve komuta kademesinin istifa haberi gündeme bomba gibi düşüyor. Beni ilgilendiren istifa eden Genel Kurmay Başkanı’nın personeline yaptı “Veda Mesajı”dır… Buyurun birlikte bir kez daha paylaşalım…   

         Işık Koşaner; “Şartlar ne olursa olsun TSK’nın kahraman mensuplarının kutsal görevlerinde bundan önce olduğu gibi üstün disiplin, cesaret ve fedakârlıkla başarıya ulaşacağını,  şu anda 173’ü muvazzaf, 77 si emekli olmak üzere 250 General, Amiral, Subay, Astsubay ve Uzman Jandarma Çavuş’unun hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu olduğunu ve tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi mümkün değildir.  Bu durum çok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede çözüm bulunması mümkün olmadı. Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general, amiral ile 58 albay hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince buy yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.  Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nin gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla ulusumuzu silahlı kuvvetlere karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmadı. Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genel Kurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkânını ortadan kaldırmıştır.”  

         Şimdi bu önemli veda mesajından sonra yeni Genel Kurmay Başkanı ile komuta kademesindeki komutanlarla, hükümete “İki kere iki kaç eder?” desem, sizce alacağım yanıt ne olurdu?

         Sevgilerimle…

Ertuğrul Erdoğan

7 Ağustos 2011/Bursa

www.erdoganlaedebiyat.com

 

 

 

( İki Kere İki Kaç Eder? başlıklı yazı ErtğrulErdoğan tarafından 7.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu