Hüznün Haziran Yankısı
"Yağmıştır bu âlemde çoğunun bahtına kar,
Rüya bu, kimine mâh, kimine zühre çıkar! "
ümitlerin çiçeği gönlün bahçesinde yeşerir
o gönül ki insanı güle çevirir
der de
bir fidan bile dikemez
ki dönsün kurak düşleri cennete.
sırtını iskeledeki fukaralar uğrağı
küçük kahveye yaslayan ahvâlin dalar yüreği sessizce
haykırır benliğinde hapsolmuş sözleri
haziran serinliğinde huma kuşlarının gözlerine;
"kaç sırrım, kaç gizlim var demiyorum sakladığım
kaç hüznüm var insanlarla paylaşmadığım.."
hayat der, bir yoldan ibaret
ya da öyle sanır
bir yolda ilerlerken ikinci yol çıkar karşısına
duraklar insan
sabit kaldığı nokta girdap gibi çekerken içine
anlar ki
hayat iki yoldan ibaret seçimi zor olan
birinci yola bakar uçsuz
diğer yol bucaksız
önünde ise alabildiğince gelecek/ izansız
aşk der, dolar gözleri
iki ucu oyalı ortası yanık mendil
iyileri karalı, yürekleri yaralı mahzun şiir
toprakları nemli mezarların vebalini taşıyan omuzlar takılır gözlerine sonra
"ahh" çeker derinden
"bir mutluluk çok geldi, bir Fatiha kalsın anısına dilde"
sonra
Şiir gelir aklına, elindeki mendile gözyaşı ile bir satır
bir mısra iliştirir kederlice,
Şair olur birden kimsenin görmediği yüreği
tarifi zor masal, emsali belli
yanmamıştır hiç ocağı ve bulmamıştır elması yerini..
insanın kuyusudur içindeki yalnızlığı
yaşayabileceği büyüklükten ibarettir ya
ahvâl de o kuyuda biçaredir
s/özün bittiği yerde
yanındaki uzaklara ne kadar yakınsa
içindeki yakınlara da o kadar uzak mesafededir
/ eski fotoğraflardan daha eskidir şimdi yüzü,
gözleri büyümüştür hayata
o büyüdükçe suçları büyümüş
suçlarının şiirleri büyümüştür itiraflarına /
tüm kırgınlıklarına rağmen özlemi kanat olup duygularına
ona uçurmuştu yine aklını bu haziran sabahında
aklı
tedarik edemeyeceğini bildiği bir yokluğun ardında
kozasından yeni hayata doğmuş bir kelebeğin
tahrik eden uçuşuyla
morunu çaldığı menekşenin kokusunda soluklanıyor şimdi
kapalı kapılarını aşka açan rüzgâr,
oylum karası gölgeleri de alıp götürür beraberinde
“hayattan bir nefes daha çek!” der haziran,
bırakma onu ölene dek ellerinden.
eğreti gülüşler esir alır dudaklarını bir an
esaretini serpiştiren hüzün
son bir kıyak yaparak, goncasındaki gülü gösterir tüm güzelliğiyle
yaslandığı yerden doğrulur
yavaş adımlarla yol alır kuru çeşmeye.
bir avuç gerçek ile yıkar yüzünü
serinledikçe yüreğindeki volkandan kalma nâr
takılır diline us/tan süzme kâr
aklı tutulur can kesiğinde
rüya dediği hayatı tarif ederken Nablusî aynasında
ahları dövünür bezm-i aşkla
"Yağmıştır bu âlemde çoğunun bahtına kar,
Rüya bu, kimine mâh, kimine zühre çıkar! "
zorlar düşüncelerini mantık devgeci
zorladıkça burulur yüreği, söz vermiştir kendine
haziran kokulu şiirler esecekti teninde
üzüntüye kısa bir ara verircesine
diline doladı usta nakaratı ve düştü uçan bir kelebeğin peşine,
"zalimin zulmü timsalinde,
alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste" ..
Hüznün yankısında /19 Haziran/
(
Hüznün Haziran Yankısı başlıklı yazı
Nar-ı Çiçek tarafından
28.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.