Herhangi bir şeyde de olsa, ne zam(an)  Avrupa ve dünyayı geçeriz? Diye düşünürdüm, şükürler olsun isteğim gerçekleşti! Artık gözüm açık gitmez! Dünya’nın refah, zengin ve mutlu ülkeler arasında zirveyi zorlayan Norveç’i “Dünya’nın en pahalı benzini satan ülkeler” statüsünde geçtik! Hem de onların 71.674 dolarlık milli gelirlerine rağmen! Bize bu imkânı sağlayanlara ne kadar teşekkür etsek azdır!

         Norveç dedikte aklıma başkentleri “Oslo” geldi. Oslo çağrışım yapınca da Sayın Başbakan’ın seçimlerden önce meydanlarda; “PKK ile Oslo’da görüşmedik, görüşen şerefsizdir!” söylemi geldi.  Daha sonra PKK-OSLO görüşmelerinin tutanakları muhalefetçe ortaya çıkartılıp deşifre edilince, Başbakan’a da MİT Müsteşarıma talimatı ben verdirdim” demek zorunda kalarak görüşmeyi onaylamış oldu. Şimdilerde de bir kez daha devlet olarak görüşebilineceğini hatta daha da ileri giderek, Abdullah Öcalan’ı da muhatap alınabileceğinin sinyalini verdi.

         Bizleri neye alıştırmadılar ki!  Zamlara, adaletsizliğe, biber gazı eşlindeki meydan dayaklarına, uzun tutukluluklara,  gazeteci kovulmalarına ve daha nice olaylara alıştırmadılar mı? Merak etmeyin Oslo görüşmelerine de alıştırırlar!           ‘Bizim lider ne yapıyorsa doğru yapar’ mantığı ile koy toplumun önüne yesin!

         Evet, antlaşma nedir?  Sözlükte; “İki veya daha çok devletin saldırmazlık, savaşla işbirliği vb. konularda kararlaştırdıkları ilkelere uygun davranmayı kabul etme durumları, akit, mukavele, pakt…” Örneğin Lozan Antlaşmasının ardından İngiltere’nin de katılımı ile Türkiye ve Irak arasında sınırlarımızın güvenliği yanı sıra Irak sınırımızı tayin için 1926 yılında masaya oturduğumuz “Ankara Antlaşması” gibi.   Peki, bu antlaşmanın maddelerini hiç incelediniz mi? Bakınız 6. Maddesinde ne diyor?  “Taraflar bir veya birkaç silahlı kişinin sınır mıntıkasında yağmacılık veya eşkıyacılık yapmak maksadıyla girişecekleri hazırlıklara sahip oldukları bütün vasıtalara karşı koymayı ve bunların sınırdan geçmelerine mani olmayı karşılıklı olarak taahhüt ederler”

         Şimdi öyle mi? Peki, Uluslar arası ordulaşma boyutuna getirilmeye çalışılan PKK yapılanmasının geldiği kaynak ve ülkeler arası uzantısı hangi ülkeler dersiniz? Toprak bütünlüğünü tanıdığımızı söylediğimiz Irak mı, yoksa AKP Kongresi’ne davet edilen PKK’nın hamilini yapan Kuzey Irak Yönetiminin Başkanı Barzani mi? Yoksa Irak’ı parçalayan ABD ile silah desteği veren ülkeler mi? Şimdi yukarıdaki antlaşmanın ilgili maddelerine göre “Sınırınızda terörist yuvalanması yapma, önlemini al!” diyebilecek uyarı  “Nota”sını kime verip muhatap alacağız?

         Şu günlerde İngiltere’nin yıllardır IRA Terör Örgütü’nden çektiği ve sonunda masaya oturması gibi, PKK’yla tekrar masaya oturulmasının düşünülebileceği görüşleri Başbakan’ın gündeminde. IRA’ya silah bıraktıran sürecin mimarlarından Jonathan Powell  “Bence kimse hakkında muhatap alınamaz diye düşünülmemeli, görüşme ve pazarlıklar ancak her iki tarafında kazançlı çıkamayacaklarını idrak ettiklerinde gerçekleşebilir ve her iki tarafta aynı noktada dursa o zaman barışçı bir çözüm yolu bulanabilir” diyor.

         Bu söyleme göre;   PKK ve onun meclisteki destekçileri ile destek veren ülkeler ne istiyor? Ne istediklerini hepimiz aşağı yukarı biliyoruz. Amaç şiddetin dozunu gittikçe artırarak Türkiye’yi masaya çekmektir.  Masa da ne istendiğinin şekli “Sevr” mi, yoksa  “Lozan” gibi mi olacağıdır Eğer Lozan gibi olacaksa; İnönü’nün tarihteki masa başı tecrübelerini iyi okumak gerekecek!

         Lafı eveleyip gevelemeden gelelim sadede: PKK,  ABD’nin de yıllardır hayalinde ve gündeminde olan “Kürdistan”ın kurulmasını istiyor. Hem de, özerk, konfederasyon ve ana dil tartışmaları dışında Türkiye’den toprak talep ederek… 

         Türkiye ne istiyor? Ülkenin bölünmez bütünlüğü içinde bir karış toprağını vermeden PKK’nın silah bırakmasını.

         Şimdi bu iki talep doğrultusunda orada, burada, masada anlaşma sağlanır mı? Bilinmez ama belki de Tayyip Erdoğan’ın hayalindeki seçimler ile olası Başkan veya Yarı Başkan seçilinceye kadar silahların susturulacağının hesaplarının da yapılacağını söyleyenler var.

         Ya sonra? Terör tekrar başa mı dönecek?

         İşte birkaç bilinmeyenli denklem, çöz çözebilirseniz! Aslında böylesine ağır bir soruyu AKP Sakarya Milletvekili usta golcü Hakan Şükür’e sormak lazım: Belki birçok kişinin aklındaki gibi; “Büyüklerimiz daha iyi bilir” diyecektir!

         Gelin yazdıklarımızı Atatürk’ün anılarıyla pekiştirelim: Bugünde ABD’de yayın hayatına devam eden “The Sunday Evening Post” dergisinin yazarı İsaac F. Marcosson’a Temmuz 1923’de röportaj veren Atatürk:  “Bir gün cihan harbinden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin hakları ayaklanacaktır. Ogün geldiğinde yeni kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri de yaşayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk Halkı onlarında hakkından gelecektir” diyor.

         Ve o Atatürk ki; Boğazlar ve Ardahan’a göz koyan Sovyet Başkanı Stalin’in Ankara Büyükelçisine Devrim kutlamalarının yıl dönümünde sinirli gider ve Elçiye; “Başkanınız bu isteğinden vazgeçecek ve tükürdüğünü yalayacak, yoksa ben yapacağımı bilirim! Hemen de cevap bekliyorum. İsteğim gibi cevap gelmezse buradan çıkıp, Rus sınırına gideceğim!” diye kararlılığını gösterir. Stalin’den gelen yanıt Atayı tatmin eder fakat büyükelçi’de Rusya’ya çağrılıp,  yakılmak suretiyle idam edilir.

         Bütçemiz ve dış ticaretimiz açık verirken, milyarlarca dolar dış borcumuz varken 200 milyon TL’ye yapılacak Başbakanlık Sarayı’nın ABD’nin Beyaz Saraya benzemesi bekleniyormuş. Hem de yapılacağı yerdeki binlerce ağaç kesilerek!

         Yine bu bağlamda Atatürk’ten bir anı daha verelim: Atatürk Bursa ziyaretinde Yalova’da heybetli bir çınar ağacının görür ve sırtını ağaca yaslayarak dinlenir. Atanın isteği üzerine ağacın yanına köşk yapılır. Daha sonra köşke bir gün geldiğinde bahçıvanın çınarın dallarını kestiğini görür ve sebebini sorduğunda: “Paşam dalları köşkün duvarını zorluyor” der. Ata ağacın kesilmeyeceğini söyleyerek mühendislere buranın temelini açarak binanın raylarla kaydırılmasını ister.” Bina raylarla 4 metre kaydırılır.  O günden beri köşkün adı da “Yürüyen Köşk” olarak kalır.

         Havalandığında ABD’ye durmadan yoluna devam edebilen 400 milyon dolar değerindeki uçak ise, Başbakanlık filosunun 8’ncisi olarak dokümanlara girecekmiş!

         Ne diyelim, padişahım çok yaşa!

         Durmak yok zamlara devam!

         Haydi, vatandaş uyumak yok! Pamuk eller cebe!

 

Ertuğrul Erdoğan

Ekim / 2012

www.erdoganlaedebiyat.com

( Pamuk Eller Cebe başlıklı yazı ErtğrulErdoğan tarafından 1.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu