Genç kız tüm çıplak bedeninin
çekiciliği ile parlak saten çarşaflı yatağında uyuyordu. Henüz on sekizine
giren genç delikanlı da yatak odasına girdiğinde önce yatağın başucundaki Barok
döneminin en önemli temsilcilerinden Rembrandt’ın Yunan mitolojisinde
Perseus’un annesi olan Danae’nin yatakta uzanmış küçük memeli ve göbekli çıplak
çakma resmine ilgiyle baktı. Saatin
altındaki şatafat çerçeveli aynadan genç kızın masum yüzüne bir kez daha bakıp…
Durun yahu, öykü gibi yol alıp gidiyoruz! Girişe ve kahramanımızın +18 olduğuna bakıp
da bu öykünün sonu seksle biteceğini hele hele hiç düşünmeyin! O bir fenomen, o bir delikanlı, o bir
geleceğin milletvekili aday adayı!
Savaş
çığırtkanlığı ile terörün yüzünü bir kenara bırakalım gündem de ne var, ne yok?
Gelen zamlarla hayat pahalılığı diyenleriniz, AKP’yi destekleyerek yaptıklarını
beğenenleriniz de olacaktır. Hatta yerel seçimlerde AKP’nin oylarını çoğaltmak
için yaptığı sinsi planlardan bile bahsedenleriniz olacaktır! Başka? Aklınıza mı
gelmedi? Ben söyleyim: (+18) size neyi
hatırlatıyor? Gençleri değil mi?
Evet,
seçme yaşı birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi 18, ancak bu bize yetmez. 66 aylık çocuklarımızı
okullara başlatırsak, onların genç ağabeylerini de meclisimizde görmemek olmaz!
Peki, gençlerimizi siyasetin içinde görmek istiyoruz, bunda hem fikiriz, ancak
biz büyükleri olarak; onları geleceğe
iyi hazırlayabiliyor muyuz? Onlara, siyaset, psikoloji, sosyoloji, felsefe tarih veya din yanı sıra Türkiye ve dünya
sorunları karşısında neler yapabileceklerini öğretebiliyor muyuz? Bu
yazdıklarımla 18 yaşına kadar kaç genç donanımlı olur? Tabi ki, kendini
geliştiren mutlaka çıkacaktır ancak bir elin beş parmağı kadar da az olduğunu
tahmin edenlerdenim. Bırakın siz +18 lik gençlerimizi, şu anda seçilmiş olan
milletvekillerinin bilgi donanımları ne kadardır? Türkiye ve Dünya’nın
geleceğine etkili midir? O da ayrıca tartışılacak bir konudur.
+18’
liklerimizi eğiten okullarımızı önce incelemek gerekir? Şu anda onları
yetiştirmede etkin midir? Okullarımızda öğrenciler özgürce düşüncelerini ifade
edebiliyorlar mı? Demokrasinin önemli kavramlarından olan muhaliflik
yaptıklarında veya kendisine göre iyi gitmeyen bir konu üzerinde protesto
hakkını kullanmak istediğinde gençleri dinliyor muyuz? Yoksa onları biber
gazının göz yaşarması içinde yerlerde mi sürüklüyoruz? Bence aslında
gençlerimiz, müfredatın kısır döngüleri içinde kaybolup gidiyorlar! Soruyorum
kaç okulumuzda tartışma platformları oluşturulmuştur? İsterseniz gelin
Avrupa’daki gençlerin eğitim içindeki oluşumlarına bir bakalım, sonra da bizim okullarımızdaki gençlerle bir
karşılaştırma yapalım.
Avrupa’daki
seçilme yaşları; Bizde 25, Güney Kıbrıs,
Yunanistan ve İtalya’da bizim gibi 25, Fransa’da 23, Belçika, Lüksemburg,
İrlanda ve demokrasinin beşiği dediğimiz İngiltere’de 21, Avusturya’da 20 ve gelelim 18 lik
ülkelere; Almanya, Danimarka, İspanya,
Portekiz, Finlandiya, İsveç, Estonya, Litvanya, Letonya, Çek Cumhuriyeti,
Polonya, Slovakya, Solovenya, Macaristan, Malta, Bulgaristan, Hırvatıstan ve
Romanya.
Hangi
okullarımızda öğrencilerin konseyi var? Okullarımızın konferans salonlarında
(özgürce) tartışma yapılıyor mu? Kocaman
hayır! Beyin fırtınası yaparak,
öğretmenlerini bile aydınlatacak ve onları yönlendirebilecek aydın ve pırıl
pırıl birçok öğrenci kitlesinin olduğuna da inanıyorum. Körpecik beyinler,
susturuluyor veya büyüklerin elindeki siyasi oluşuma göre şekillendirilmeye
çalışılıyorlar. Konferans salonları
dedim, orada neler yapılır? Yıl içinde okul aile birliği, iki dönemde yapılan veli toplantılarıyla
yılsonlarında yapılan tiyatro ve şiir okuma etkinliği… Oysaki sınıflardan
seçilecek beyinler, bu salonda mikrofon
karşısında tartışabilir, bu etkinlik okullar arasında olabileceği gibi,
öğrenciler meclislerimizde bile söz hakkı alıp konuşabilirler, hatta
televizyonlar bile yayımlayabilirler. (Ama diziler ve saçma sapan programlar
varken, desenize bunları mı yayımlayacaklar!)
Bu tartışmalarda Çevre, Trafik,
Uyuşturucu, Aile, Nasıl bir
Dünya? Ekonomi ve daha nice güzel
konularla öğrenciler iyiye ve güzele yönlendirilebilinir. Gerçi biz medyamızda
iktidara dokunacak birçok tartışma programını ya kaldırmış, ya da frenleyici
tedbirler getirmişizdir. Çocuklarımızı mı özgür konuşturacağız?
Gelelim
Avrupa ülkelerine, işte bizde olmayanlar onların ilkokullarında bile mevcut.
Örneğin İngiltere’deki okullarda Save The Children ve Çocuk Hukuk Merkezi de
dâhil olmak üzere STK’lar Kuzey İrlanda Haklar Bildirgesi ile ilgili çocukların
ve gençlerin görüşleri alma konusunda destek verilmiştir. Okullarda öğrenciler arasında “KONSEY”
kurularak, gençler temsilci düzeyinde sorumluluk duygusu ile söz haklarına
kavuşuyorlar. Gençler yine Belediyelerde “Gençlik Parlamentosu” oluşturarak
bölgelerinin yönetiminde söz sahibi oluyorlar.
Bizde
böyle mi?
Verin
biber gazını, kapatın ağızlarını sıkıca, vurun copu kafasına konuşmasınlar!
Bazıları susan ve biat eden bir gençlik olsun istiyorlar! Bu tip gençleri mi meclise getirmeye
çalışacağız? Geçin onu geçin!
Fransa’nın
Strasbourg kentinde 1996 yılında imzalanan
“Avrupa Çocuk Hakları Uygulama Sözleşmesi’nden haberiniz var mı? Veya
hangi okul yönetiminin bundan haberi vardır? Bu sözleşmenin Bölüm I Madde 1/ 2
de; “ Sözleşmenin amacı, çocukları doğrudan veya diğer kişi ve kuruluşlar
vasıtasıyla bilgilendirerek ve kendilerini ilgilendiren adli bir makam önünde
görülen davaya katılmasına izin vererek, çocukların yüksek menfaatleri için
haklarının kolaylaştırılmasıdır.” Deniyor.
Peki, “Avrupa Gençlik Formu”nu işittiniz mi? Bu da Avrupa’da gençlik çağındaki
gençlerin çıkarlarını temsil etmek için kurulan uluslar arası bir oluşum. Bu formun Ulusal Gençlik Konseyi’nden ve
Uluslar arası Gençlik Sivil Toplum Kuruluşlarından oluşan 93 üyesi var.
Amaçları ise bütün Avrupa ülkelerinden on milyonlarca genci bir araya getirmek.
Merak ettim, ülkemizden de gençler var mıdır?
Bakınız
2 milyon bile olmayan nüfuslu Slovenya’da 1990 yılında parlamenter demokrasi
kabul edildiğinde aynı anda bir de “Çocuk Parlamentosu” kurulmuş.
Her yıl okula giden çocuklara seçilen bir konu tanıtılmakta ve çocuklara
bu konu hakkında derinlemesine bir şeyler öğrenme fırsatı verilmekte 13-15 yaş
arası 100 den fazla genç okulları aracılığı ile seçilerek Slovenya
Parlamentosunda bu konuyu tartışmak için bir araya gelmektedir. Oturumun sonunda
da bir sonraki yılın konusu seçilmektedir. Bu süreçte çocuklar kendi demokratik
sorumluluk algısını geliştirebileceklerini göstermiş ve başarıya ulaştıkları
görülmüştür.
Fransa’da
ise Gençlik Konseyleri 1970 yılından beri faaliyette ve sayıları da birkaç yüze
ulaşmış durumda. Konseylerin rolü; çocuk ve gençler için yerel toplumlarıyla
ilgili endişelerini paylaşma fırsatı yakalamaktır.
Bizim
kültürde çocuklarımıza; “Sen daha büyümedin, küçüksün, büyüklerin işine
karışma, sus, otur yerine” denir. Ve biz şimdi temeli olmayan ve okullarımızda
oluşturulmayan bu gençlerimizi meclise sokarak siyaset yapmalarını mı
bekleyeceğiz! Aslında parlamentoda bir
söz hakkı alsalar, büyüklerine yani demokrasiyi getirdiklerini zannedenlere çok
iyi bir demokrasi dersi vereceklerinden de hiç kuşkum olmayacaktır! Yeter ki, düşünce özgürlüğünü onlara her
ortamda tam olarak verelim. Ancak,
onları meclise taşırken, şimdiki
vekillerin yaptığı gibi, biat kültürü dayatılarak yalnızca parmak kaldırılması
istenirse, işte o zaman demokrasi “Yandı Keten Helva” demektir!
Ve
genç vekil, bir taraftan parmağını hangi kanunun ne olduğunu bilmeden
kaldırdığında, bir gözü liderinde, bir gözü de; iPhone’deki Amerikan
oyunundaydı…
Değerli
dostlarım, İstanbul’da 17-25 Kasım 2012 tarihleri arasında yapılacak olan TÜYAP
31. Kitap Fuarı’nın 4 nolu salonunda “Vallahi Öptürmem” adlı kitabımın imza
gününde 22 Kasım 2012 Saat 15’de Mola Yayınları standında olacağım. Tüm
dostlarımı bekliyorum.
Sevgilerimle,
Ertuğrul Erdoğan
Ekim 2012/Bursa