Söze “Ubuntu” ile başlamak istiyorum ancak
gündemde tavuğun altında bekleyen yumurta gibi sıcak APO-MİT görüşmeleri varken
bu sözcükte nereden çıktı diyenleriniz olacaktır.
Neyse
bu sözcüğün ne anlama geldiği ile küçük bir hikâyeyi yazımın sonuna bırakıp,
önemli gelişmelere bir bakalım. Malum Apo’nun tutanaklara geçen açıklaması
gündeme bomba gibi düştüğünde, AKP’nin kurmayları tutanağın içeriğinden çok,
basında açıklanmasına köpürdüler. Köşe yazarlarına zamanında çatan Sayın
Başbakan bu kez tutanağı yayımlayan gazeteye ateş püskürdü! Şimdi Aydın Doğan’ın vay haline! Maliye
Müfettişleri çoktan gazetenin etrafında dolanmaya başlamıştır bile! Şimdi bu gelişmelerden kimlerin haberi var,
kimlerin yok? Tarlada çalışan Ayşe teyzem ile Hakkı dayımın haberleri var
mıdır? Eve yorgun gelen bedenleri medyayı izleyecek güçte midir? Veya
kültürleri ne kadar el verir bu baş döndürücü gelişmeleri izlemeye?
Atalarımızın canlarını seve seve vererek kurtardığı bu topraklar üzerindeki
Ayşe teyzem, Anayasa’nın o değişmez maddesiyle oynanacağını ve olası
referandumda önüne geldiğinde haberi olmadan yine takım tutar gibi tuttuğu
partisinin başkanının boyu, posu ve endamı ile hatipliğine bakarak oy
verdiğinde, Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediğini bakalım bilebilecek mi?
Evet
Anayasa dedik ve “Türk Milleti” kavramını ırkçılık olarak algılayanlar ile
bölücülerce Kürt etnikliğine göre antipati yarattığı düşünülerek kaldırılması
tartışılan “Türk Milleti” kavramı yerine Anayasa’ya hangi Millet kavramını
yerleştirmek isteyecekler? Bende demokrasinin beşiği dediğimiz devletlerin
Anayasalarını inceledim. Önce onların bütün anayasalarında önce çıkan “İnsan”
kavramı, yani İnsanın hakları her şeyden üstün durumda. Hadi sıcak bir çay veya kahvenizi yanınıza
alın, bu anayasa serüvenine bir yolculuk yapalım… Sahi bu arada “Ubuntu”
sözcüğünü de unutmayın, Google’a girip bakayım filan de demeyin, yoksa yazıdan
uzaklaşırsınız, biraz sabır diyorum, zaten yazının sonunda okuyacaksınız.
Şu
gurbetçilerimiz ile birçok etnik milletin bir araya toplandığı Almanya
Anayasası’nda; “Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğun bilincinde olan
birleşmiş bir Avrupa’nın eşit haklara sahip bir üyesi olarak, dünya barışına
hizmet etmek emeliyle beslenerek özgü iradesiyle hareket eden Alman Milleti
(Hayda, ülkenin ismi Almanya, milleti de Alman. Tıpkı bizdeki gibi!) kendi
Anayasa yapma yetkisine dayanarak, işbu Anayasayı kabul etmiştir. Ve 20’nci
maddesinin 4. Fırkasında; “Bu Anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen
herkese karşı başka bir çözümün bulunmaması halinde bütün Almanlar direniş
hakkına sahiptir.” Ve devam ediyor 21’nci madde 2 nci fırkasıyla; “Amaçlarına
ve taraflarının tutumuna göre özgür ve demokratik temel düzeni zedelemek veya
ortadan kaldırmak veya Alman Federal Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye sokmak
eğilimini gösteren siyasi partiler Anayasaya aykırıdırlar. Aykırılık hakkında
Federal Anayasa Mahkemesi karar verir”
Çayınız
bittiyse hadi bavulları toplayıp erklerin ve demokrasinin beşiği dediğimiz
Fransa’ya geçelim… 1958 yılının sonbaharındaki Anayasalarının girişinde:
“Fransız halkı (yine Alman, Türk gibi oldu) 1789 Bildirgesi ile tanımladığı ve
1946 Anayasasının başlangıcı ve 2004 tarihli Çevre
Temel Belgesinde tanımlanan görev ve haklarda ifade edildiği gibi, İnsan
Haklarına ve Ulusal Egemenlik ilkelerine bağlılığını büyük bir ciddiyetle ilan
eder” Vay be! Ne ciddiyet, demek ki,
İnsan Hakları için çok kararlılar. Ya
bizim Anayasamızda da çok güzel görünen haklarımızı önce bir cebimize
dolduruyorlar, daha sonra iş siyasi ranta geldiğinde verilen haklar cebimizden
uçup gidiyor! Neyse biz Fransız
Anayasasına devam edelim: 1. Maddeleri; “Fransa bölünmez, laik, demokratik ve
sosyal bir Cumhuriyettir.” 89. Maddesinde; “Toprak bütünlüğüne zarar verecek
hiçbir değişiklik yönetimi savunulamaz ya da ileri sürülemez. Rejimin
Cumhuriyet biçimi değişiklik konusu yapılamaz.” Diyor. Hadi itiraf edin, bu
maddeyi okuyunca aklınızdan neler geçti neler, değil mi? Biliyorum, düşünce özgürlüğü Anayasamızda var
ama “Acaba?” sorusu ile yazımın altına yorum bile yapmaya çekinebilirsiniz!
Bir
devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen Anayasa, bazı
ülkelerde yazılı olsa da, bazı ülkelerde yazısız genel kabul görmüş kurallar
bütünü içinde de olabiliyor. Tıpkı
İngiltere’nin yazılı Anayasası olmadığı gibi ABD’de 1787 yılında sadece yedi
maddeden oluşan ve topu topu dört sayfa olan ve sonradan 27 kez değişen
Anayasalarının 1776’daki ilk hali olan tek sayfasın da şunlar yazıyor: “Tüm
insanlar eşit yaratılmıştır. Allah tarafından bağışlanmış yaşam, özgürlük ve
mutluluğa erişme hakları dâhil, belirli vazgeçilmez ve devredilemez haklara
sahiptir” diyor, demesine de; ancak bu yalnızca kendi ülkeleri sınırları
içindeki vatandaşları için geçerli olsa gerek! Ya gizli gizli altını oyduğu ülkelerde
çıkarları için milyonlarca ölen insanların yaşam hakları ne olacak? Konumuzu fazla dağıtmadan şimdide yolculumuzu
İspanya’ya yapalım. Onların da Anayasası şöyle: “Bütün İspanyolların ve İspanya
halklarının, insan haklarını, kültürlerini, geleneklerini, dillerini ve
kültürlerini korumayı amaç ediniyor.” 2 ‘nci maddesinde ise; “İspanyol ulusunun
ayrışmazlığına ülkenin bölünmezliğine dayanacağını, milletlerin kendilerini
yönetme hakkının tanındığını ve garantiye alındığını” belirtiyor. Hadi
kemerlerinizi bağlayın İspanya’dan İtalya’ya uçalım. Birde onların
Anayasalarına göz atalım. 3. Maddesinde; “Bütün vatandaşlar, cinsiyet, ırk,
dil, din, siyasi görüş, kişisel ve sosyal şartlar açısından ayırım
gözetmeksizin eşit sosyal derecededir ve kanun önünde eşittir. 5 nci maddesinde
ise, “Tek ve bölünmez Cumhuriyet, dil
azınlıklarını, uygun tedbirler aracılığıyla himaye eder” diyor.
Yani
kimi ülkede Alman, kimisinde Fransız, kiminde İspanyol yazsa da sonuçta herkes
“İNSAN” İşte ülkenin bütünlüğü ve bir ülke içinde Allah’ın verdiği yaşama hakkı
olanların ayrıştırıcılığa yönlenmeden, din, dil, etnik durumları ile kültürel
hakları korunup kollandığı bir “Millet” olabilme becerisini gösterdiğimizde, her
şey daha kolay olacaktır. Sanırım bazı kesimler “Türk Milleti” kavramını tam
olarak anlayamadılar veya anlamak istemediler.
Yazımın
girişinde “Ubuntu” demiştik. Şimdi merak ettiğiniz bu sözcükle ilgili küçük bir
hikâyeyi aktarayım: “Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına
bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü, o
meyveleri yemek olacağını söyler ve onlara; ‘Haydi şimdi başla! Birinci olan
alacak!’ o an bütün çocuklar el ele tutuşurlar ve hep beraber meyveleri
birlikte yemeğe başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda
çocuklar şu cevabı verirler: ‘Yarışsaydık yarışı kazanan bir kişi olacaktı,
nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi
yiyebilir? Oysa biz “Ubuntu” yaparak hepimiz yedik. Ve kendi dillerinde
Ubuntu’nun anlamını açıklarlar;
“ Ben, biz olduğumuz zaman Ben’im”…
Ne dersiniz, Türkü, Kürdü, Çerkezi, Abazası,
Lazı, Çerkezi ve daha diğer etnik insanımızla
“Ubuntu” yaparak bu ülkeyi
Atamızın söylediği gibi insan haklarının öne çıktığı, medeniyetli ülkeler
seviyesine çıkartarak barışta, kalkınmada, mutlulukta, özgürlükte ve
bağımsızlıkta dünyaya örnek olacak bir ülke yaratamaz mıyız?
Ertuğrul Erdoğan
Mart 2013/Bursa